22 Ağustos 2020 Cumartesi

Zorunuza mı gitti?

Yiğit Özgür
Yiğit Özgür
Son dönemlerde sürekli bu sözü duyar olduk. 
En son verilen "Karadeniz’de gaz bulduk müjdesi"ni de "Zorunuza mı gitti!" nidaları altında aldık!
Müjdenin müjdeliğini sorgulayanlar ile müjdeye toz kondurmayanların savaşındaki "Çatlayın, patlayın!" sözleri müjdenin ciddiyetini darmadağın etti.

Vatanın ve milletin hayrına olacak her şeyin siyaset ve şahıslar üstü olduğunu bir tarafa koyarak, "Zorunuza mı gitti?" tarafında olanların kendilerini neden sürekli "nazire yapmak", neden sürekli "oh çekmek", neden sürekli "çatlatmak" zorunda hissettiklerini anlamaya çalışıyor insan. 
Kendilerine hep böyle yapıldığını mı düşündüler yoksa?

Her olayı körü körüne eleştirenler ile her olayı körü körüne savunanlar arasında yaşanan bu gerginlik tırmandıkça tırmandı ve gittikçe daha ürkütücü bir hâl almaya başladı.

Sonunda da ortaya, en ufak bir eleştiriye tahammülü olmayan, her sözü üzerine alınan, alınganlıkta sınırları zorlayan, söylenenleri anlamak için akıl mantık süzgeci kullanmayan, sürekli aşağılandığını düşünen, fikrini söylemek için ortalığı darmadağın eden, başkasının fikrini ne duymak ne de görmek isteyen, espriden anlamayan, ruhunda eğlence barındırmayan, tarih bilgisinden ve kültürden yoksun, okumayan, dinlemeyen, izlemeyen, (ya da tek yanlı okuyan, izleyen, dinleyen), kendisine belletilen her şeyi doğru varsayan, dünyaya uzaydan bakamayan, ciddiye alınması gereken konuları ciddiye almayıp, hattâ alay edip, çok da önemli olmayan konuları ölümüne ciddiye alan, insanın üzerine her an zıplamaya hazır, şiddet ve öfke ile sıkıştırılmış, çocukluğunda Gırgır okumamış bir insan modeli çıktı.
Yiğit Özgür
ün kapakta kullandığım karikatüründeki gibi, İma Dili ve Edebiyatı, Kinaye Ana Bilim Dalından mı mezun oldular neyse. :)

                                
Yapılan canlı yayınları izlerken yayının altına yapılan yorumlarda herkes bir şekilde kendi fikrini söylüyor. Bunda bir sorun yok. Sonrası ise tam bir felaket. Bırakıyorlar yayını izlemeyi, başlıyorlar karşı oldukları bir lafın üzerine laf etmeye ve kavgaya ve hakaretleşmeye ve küfürleşmeye. Sanki o anda verdiği o kavga ile karşısındakinin fikri değişecek, ikna olacak ya da ne bileyim "Sen haklıymışsın gardaşım!" diyecek. 

Herkes kendi sesinin yankısını duydukça kısır bir gerilimden öteye geçmiyor bu itiş kakışlar. 
Kavgaya daldıkları için de programı kaçırıyorlar, öğreneceklerinden oluyorlar.

Ama anlıyorsun ki onlar dinlemeye ve öğrenmeye değil, kavga etmeye gelmişler. Eleştiriyi ya da işlerine gelmeyen her bilgiyi Matrixteki Neo’nun dövüş sahnelerindeki hareketler gibi hareketlerle bertaraf etmeye çalışıyorlar. Eleştirinin karşısına somut bir bilgi koyamadıkları için küfür etmeye ve hakarete başlıyorlar.
E hani Farklı Pencereler?

Benim zoruma ise bunlar gidiyor.
Toplum olarak gün geçtikçe fakirleşmemiz, cahilleşmemiz, gerilememiz, ayrışmamız, bölünmemiz, lime lime olmamız gidiyor mesela.
Kadın, çocuk, hayvan demeden, güçsüz olan kim varsa ona yönelen şiddet, tecavüz ve cinayetler gidiyor.
Pandemi sebebiyle patır patır ölen doktorlar, verilmeyen özlük hakları, istifa etmeleri ya da emekliliklerini istemeleri, sağlık çalışanları arasında ayrım yapılışı, yani çöken sağlık sistemi gidiyor.
İnsanların gamsız ve sorumsuz bir şekilde etraflarına virüs yaymaları gidiyor.
Okulların açılmasına ramak kala eğitimde nasıl yol alınacağının endişesinin yok olmaması gidiyor.
Her köşe başında apartmandan bozma bir özel okul olması ve ailelerden tonla para talep etmeleri gidiyor.
Kapanan iş yerleri ve işlerinden olan insanlar gidiyor.
Cumhuriyet döneminde ve sonrasında açılan fabrikaların birer birer kapanması ya da yabancılara satılması, Köy Enstitülerinin ortadan kaldırılması gidiyor.
Sanattan kopma, sporda sadece futbola odaklanma, ona da hile karıştırılması gidiyor.
Depreme ne kadar hazırlıklıyız ne kadar değiliz, bu gidiyor.
Bunca hezimete rağmen hâlâ daha liyakat esasıyla davranılmayışı gidiyor.
Ülkemin Suriyeliler tarafından adeta işgal edilmesi gidiyor.
Gençlerin ülkeden kaçmaya çalışmaları gidiyor.
Yine gençlerin evlenmekten ve çocuk yapmaktan kaçınmaları gidiyor.
FETÖ yüzünden günahsız yere suçlanan, hastalanan ve ölüp giden insanlara rağmen ve üstelik FETÖ’nün bir terör örgütü olduğu söylenmesine rağmen, hâlâ daha sanki FETÖ’nün izinden gidiliyor gibi bir havada yaşanması gidiyor.
Bu ülkenin karanlığa gömülmesini isteyen karanlık kafa çok ama çok zoruma gidiyor.
****
Hükümete en ufak bir eleştiri getiren bir kişi vatan haini, Bizans artığı, Rum bilmemnesi olmakla suçlanıyor.
Bir kısmı Osmanlı tarihi ve dünya tarihi hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmadan Osmanlıcılık, diğer bir kısım da Atatürkün açtığı yolda, gösterdiği hedefte ilerlemek yerine, özde değil sözde Atatürkçülük yapıyor.
Tam bir kör dövüşü...

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadıklarının farkında olmadan Türkiye Cumhuriyetine ve kurucularına saldırıyorlar. Osmanlı Devletinin yıkılmasını Atatürk ve arkadaşlarına bağlayıp, sanki Mustafa Kemâl olmasa Osmanlı Devleti yaşayacaktı sanıyorlar. 19 Mayıs ile başlayan süreç sayesinde Osmanlı devleti ve milleti hâlâ yaşıyor, bunu görmüyorlar. Osmanlı ailesinin tek bir zatına ya da kültür mirasına zarar verilmediğini, aynı dönemlerde, 1917 yılında Rusyada yaşanan devrimde, Rusyada 304 yıl hüküm sürmüş Romanov ailesinin yok oluşunu, Rus Çarı II. Nikolay ve ailesinin hizmetçilerine kadar katledildiğini, her şeylerinin yağmalandığını bilmiyorlar.
O dönemin, Avrupadaki aile krallıklarının sonunun geldiği bir dönem olduğunu görmüyorlar.

Şunu da hep yanlış anlıyorlar:
Mustafa Kemâl ihtilâl yapıp padişahı devirmedi, artık hükmü kalmamış bir padişahın, "Anadolu
ya geç ve ülkeyi düşmana teslim etmek istemeyen halkı ikna et!" sözlerini dinlemedi ve millet ile birlikte parçalanmış ve paylaşılmış bir vatanı kurtların ağzından kurtardı. 

O millet ki bizim geçmişimiz. Dedelerimiz, ninelerimiz.
Kurtuluş Savaşı
nda onların döktükleri kan, verdikleri emek sayesinde bugün kendi sınırlarımız içinde, kendi dilimizde ve kendi dinimizde yaşayabiliyoruz. 
İnsan önce kendi atalarına ihanet etmez!

Ne acı ki tarihi ve dini siyasete malzeme yapa yapa her şeyi bambaşka anlattılar insanlara. Büyük bir yalana inandırıp saldılar ortaya.
Ve ne acı ki böyle böyle birbirimize düşmanlaştırıldık.
Karşı karşıya geldiğinde tatlı tatlı muhabbet edecek insanlar, bu ortamda boğaz boğaza geliyorlar.
Sanal ortamda olmanın verdiği cesaret ile en ahlâksızından, en vahşisinden, en hoyratından yorumları yapıp insanları karalayabiliyorlar.
Unutuyorlar ki her şey bir tık ile IPsinin bulunmasına bakar...
****
Konumuz gaz ise işte gaz bu ve bu gaz çok kötü sıkışmış.
Şimdi bu gaz sizin de zorunuza gittiyse bir kez daha düşünün.
Bu vatan bizim.
Hepimizin kimliğinde T.C. yazıyor. Hepimiz aynı sınırlarda ama farklı farklı yaşıyoruz. Zenginliğimiz de farklılıklarımızdan geliyor.

Anadolu binlerce ama binlerce yıl boyu farklı medeniyetlere kucak açtı, doyurdu, barındırdı.
Hepimizde hepsinden var bir iz.
Kimin zoruna giderse gitsin,
Biz farklılıklarımızla iyiyiz, 
farklılıklarımızla güzeliz.
Lütfen ama lütfen gittikçe bozulan bu güzelliği tekrar inşa ediniz ve yok olmasına izin vermeyiniz...

22 Ağustos 2020 / C.E.Y.

19 Ağustos 2020 Çarşamba

"Biz Ölüyoruz!"

Eczacı arkadaşım Yeşim Akansel
'in paylaşımında gördüğüm fotoğrafta, İstanbul Tabip Odası seçimlerinde, Covid-19 sürecinden sadece İstanbul'da ölen doktorların fotoğrafları salondaki yerlerini böyle almışlardı. Burada görünen 19 kişi artık yoktu. Pandemi devam ediyordu, karantina günleri çok uzaklarda kalmıştı, normalleşme öyle hızlıydı ki sonunda işler sarpa sardı ve ibre tekrar yükselmeye başladı. 

İstanbul Tabip Odası 18 Temmuz'da yaptığı açıklamada Türkiye'de koronavirüs salgını nedeniyle 25 doktorun yaşamını yitirdiğini söylemişti ve "Covid-19 nedeniyle bugüne kadar İstanbul’dan 15, Türkiye’den 25 hekim hayatını kaybetti. Onlar ‘başarı hikâyesi’ anlatadursun, biz ölüyoruz!” diye eklemişti.

Savaşlarda cephede ön saflarda yerini alan doktorlar, bu savaşta da yine ön saflardaydılar ve ilk darbeyi onlar alıyor, ilk dalgayı onlar karşılıyorlardı. O yüzden de mart başlarında başlayan salgında, özellikle de nisan ve mayıs aylarında birçok doktorumuzu ve sağlık çalışanımızı şehit verdik.

Bugünden 4.5 ay önce, 1 Nisan’da, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaptığı açıklamada 601 sağlık çalışanının Covid-19 testlerinin pozitif çıktığını açıklamıştı. 
Koca’nın açıklama yaptığı gün İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Dahiliye Profesörü 67 yaşındaki Cemil Taşçıoğlu (Türkiye'de COVID-19 nedeniyle ölen ilk doktor), ertesi gün de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feriha Öz vefat etmişti.

Covit 19 sürecinde hayatını kaybeden doktor ve sağlık çalışanları ile ilgili bilgi ararken, www.haberuskudar.com sitesinde, Merve Şişman, Melisa Duygun ve Ferhat Ünlükayanın hazırladığı, "Koronavirüs mücadelesinde yitirdiğimiz sağlıkçıları anıyoruz" başlıklı, geniş kapsamlı bir haberle karşılaştım. Türk Tabipler Birliği sayfasındaki “Kaybettiğimiz Sağlık Çalışanları” sekmesinde yer verilen isimleri araştırıp, vefat eden sağlık çalışanlarıyla ilgili haberleri inceleyen ve onların yakınlarına ulaşıp bilgi toplayan ekip epey doyurucu bir habere imza atmış. Hepsinin hayat hikâyelerini okudum
Pandemi sürecinde, güvenlik görevlisinden ofis çalışanına, operatöründen radyoloğuna, hemşiresinden doktoruna, hasta bakıcısından eczacısına, çalışanından emeklisine kadar sağlık ordusunun her neferi büyük risk altındaydı ve ne yazık ki burada gördüğünüz bu isimleri bu amansız savaşta yitirdik.
O haberi kaynak alarak vefat edenleri vefat tarihlerine göre sıralamak istedim ben de. Hepsi birbirinden kıymetli insanları bir kez de ben selamlamak istedim.

24 Mart 2020İstanbul Acıbadem Hastanesi’nde kayıt görevlisi olarak çalışan Dilek Tahtalı, 
28 Mart 2020Prof.Dr. Fevzi Aksoy,
31 Mart 2020Diş hekimi Mustafa Oral,
3 Nisan 2020Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nurettin Mutluergil, 
4 Nisan 2020İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi'nde sağlık personeli Nurhan Uzun, 
6 Nisan 2020Haseki Hastanesi’nde görev yapan radyoloji uzmanı Sinan Kakı, 
6 Nisan 2020 / Jinekolog Op. Dr. Ali İhsan Bulut, 
7 Nisan 2020Mikrobiyoloji uzmanı Dr. Mehmet Ulusoy,
10 Nisan 2020Sağlık çalışanı Hasan Ecevit. Hasan Ecevit’in 62 yaşındaki babası Mehmet Ecevit de 7 Nisan’da koronavirüsten hayatını kaybetmiş.
10 Nisan 2020Diş hekimi Seyfi Gür,
11 Nisan 2020Eczacı İsmail Durmuş, 
13 Nisan 2020Op. Dr. Nihat Dayanıklı,
14 Nisan 2020Edirne’de, Doruk Eczanesi’nin sahibi 72 yaşındaki Eczacı Süreyya Zıpkınkurt 
16 Nisan 2020 / Suriyeli doktor Muhammed Şamaa, 2011 ylında başlayan Suriye iç savaşında yurt dışına çıkan milyonlarca Suriyeliden biriydi. Doktorun annesi İstanbul'a gelirken o da çalışmak için Katar'a gitti. Muhammed Şamaa, ailesinin İstanbul’u tercih etmesi üzerine iki yıl önce İstanbul'a geldi. İstanbul’da bir Göçmen Sağlığı Merkezi'nde çalışmaya başlayan Şamaa, koronavirüs şüphesiyle merkeze gelen sığınmacıların ilk tetkiklerini yapıyor, durumu kritik olanları hastanelere yönlendiriyormuş. En sonunda kendisi de Kovid-19’a yakalanmış. 14 gün boyunca hastanede yatan Şamaa hastalığa yenilerek hayatını kaybetmiş.
17 Nisan 2020Prof. Dr. Sedat Tellaloğlu,
19 Nisan 2020Bodrum'da yaşayan göz hastalıkları uzmanı, Tıpta Uzmanlık Sınavı Eğitim Merkezi (TUSEM) kurucularından Opr. Dr. Ahmet Cevdet Çitoğlu. Çitoğlu 3 Nisan'da toplantı için gittiği İstanbul'da öksürük ve yüksek ateş şikâyetiyle hastaneye başvurmuş. Yapılan testlerde Çitoğlu'nun Corona Virüse yakalandığı ortaya çıkmış. Opr. Dr. Ahmet Cevdet Çitoğlu, kalp damar cerrahı oğlu Görkem Çitoğlu’nun çalıştığı Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmiş. Burada tedaviye alınan Çitoğlu, 19 Nisan'da hayatını kaybetmiş. Çitoğlu hastalığa yakalanmadan bir hafta önce Covid-19 salgınında gönüllü görev almak için Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) başvurmuş.
19 Nisan 2020Dr. Yavuz Kalaycı,
19 Nisan 2020İstanbul’daki Şişli Etfal Hastanesinde güvenlik görevlisi olarak çalışan 45 yaşındaki Murat Çidam, 
19 Nisan 2020Denizli'de üroloji uzmanı Op. Dr. Cemal Özkan, 
20 Nisan 20203 Nisan'da İzmir’de bir ambalaj firmasında iş yeri hekimliği yapan Dr. Muharrem İdiz, 20 Nisanda ikizi Dr. Nuri İdiz,
21 Nisan 2020Doktor Yavuz Kalaycı, 
23 Nisan 2020İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Bilgi İşlem daire başkanlığında çalışan Durgut Er,
23 Nisan 2020Mersin'in Silifke ilçesindeki Aile Sağlık Merkezi'nde çalışan aile hekimi Dr. Erdinç Şahin,
24 Nisan 2020Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki poliklinik başhekimliğinde hizmetli personel İbrahim Arslan, 
26 Nisan 2020İstinye Devlet Hastanesi çalışanı Seyfettin Karakaya,
28 Nisan 2020Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi'nde görev yapan 35 yaşındaki hemşire Tuğba Kuşdemir (Daha önce kanser tedavisi gören hemşire Tuğba Kuşdemir, kanser hastalığını yenerek hastanedeki görevine dönmüş.)
3 Mayıs 2020İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof.Dr. Murat Dilmener, 
15 Mayıs 2020Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Yıldırım Can, 
22 Mayıs 2020 / İstanbul Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi, Dr. Uğur Ertuğrul,
26 Mayıs 2020Sağlık memuru Hayri Dobur,
26 Mayıs 2020Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Salih Cenap Çevli,
1 Haziran 2020Hemşire Dilek Akçabelen, doğum yaptıktan bir buçuk ay sonra hayatını kaybetti. 30 yaşındaki Dilek Akçabelen, 34 haftalık hamileyken Kovid-19’a yakalandı. 11 Nisan’da hastaneye kaldırıldı. 14 Nisan’da oğlu dünyaya geldi. Sezaryenle dünyaya getirilen oğlunu birkaç saniye görebildi.
11 Temmuz 2020 / İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesinde biyolog olarak çalışan Dr. Ali Uçur, koronaya yakalanan babasının başında refakatçi olarak beklerken virüse yakalandı ve kurtarılamadı.
13 Temmuz 2020Kahramanmaraş'ta Necip Fazıl Şehir Hastanesinde acil tıp teknisyeni olarak görev yapan Cemal Orçan, 
18 Temmuz 2020Nöroloji uzmanı doktor İbrahim Örnek,
4 Ağustos 2020Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi'nde psikiyatri uzmanı olarak çalışan Dr. Mustafa Özlü,
4 Ağustos 2020 / Diyarbakır Özel Bağ Hastanesi’nde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak görev yapan Dr. Halil Yücel Kutun,
15 Ağustos 2020Şanlıurfa'da özel bir klinikte görev yapan 46 yaşındaki Dr. Abdurrahman Demir.
Kaynak: Haberuskudar.com 

İnsan üstü bir çabayla hastalara yetişmeye çalışan sağlık ordusu artık yorulmaya başladı. Çünkü gelen hastalar çoğalmaya başladı. Çünkü insanlar "açılma"yı yanlış anlayarak etrafa saçıldılar. Ne maske ne de mesafe kuralının işlediği ortamlarda hijyeni de ara ki bulasın. Düğünde sürdükleri aynı ruj ile onlarca kadın enfekte olabiliyor, omuz omuza çekilen halaylarda Korona virüs bayram yapıyor.
İşin eğlenceli tarafı bitip de enfekte olan kişiler soluğu yoğun bakımda aldığında dünyanın kaç bucak olduğunu anlıyorlar.
Sudan çıkartılmış bir balık gibi çırpınan hastalar bir 
nefese muhtaç ölüyorlar. 
Keşke o videolar kamu spotu olarak gösterilse de insanlar neyle karşı karşıya olduklarını bilseler.
Hoş, sigara paketlerinin üzerindeki görüntüler ya da sigaradan kaynaklı yakınlarının başına gelenler bile caydırıcı olmuyor ya neyse...
Onların sloganı belli: "Bana bir şey olmaz!"

SARS-CoV-2 Korona virüsünün sebep olduğu COVID-19 pandemisi nedeniyle ölen tanınmış kişilerin listesine göz attım şöyle bir. Listede (şimdilik) 728 kişinin ismi var.

25 Ocak tarihi ile başlıyor liste. O tarihte ölen Liang Wudong, Çin (Vuhan), enfeksiyon sebebiyle salgından ölen ilk doktor olmuş.
7 Şubat tarihinde ise salgın hakkında ilk uyarıyı yapan doktor Li Wenliang'ın ismi var..
17 Ağustos tarihli son vefat ise Brezilyalı jinekolog ve bilim insanı Elsimar M. Coutinho.
Doktorlar, siyasetçiler, belediye başkanları, soylular, yazarlar, askerler, polisler, orkestra şefleri, sporcular, film yönetmenleri, din adamları, aktörler, aktristler, ressamlar, müzisyenler, oyuncular, her kesimden insan var. Hattâ listede bir seri katil bile var. 
Görüldüğü üzere Korona virüs hiçbir ayrım yapmadan, önüne ne çıkarsa dümdü
z edip geçiyor.

Bu listede Türkiye'den sekiz kişinin ismi var.
15 Mart, Türk Kara Kuvvetleri eski komutanı Aytaç Yalman
28 Mart, Spor yazarı, hekim ve akademisyen Fevzi Aksoy
31 Mart, Oyuncu Turhan Kaya
1 Nisan, Profesör Cemil Taşçıoğlu, (Türkiye'de COVID-19 nedeniyle ölen ilk doktor)
1 Nisan, Patoloji profesörü, akademisyen Feriha Öz
3 Nisan, Siyasetçi Yusuf Kenan Sönmez
14 Nisan, Siyasetçi Haydar Baş
3 Mayıs, İlahiyatçı, yazar, program yapımcısı ve sunucusu Ömer Döngeloğlu

Neyse ki ölenler arasında pek fazla siyasetçimiz yok diyordum ki, Ak Parti Genel Merkezi'nin partililere her hafta Korona virüs testi yaptırma talimatı verdiği ve bunu zorunlu kıldığı iddiası ile karşılaştım. (Yorum sizin)

Türk Tabipleri Birliği der ki; "Bugün ve sonrasında yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi çok sayıda test yaparak, katı bir izolasyon uygulamaktır. Suriyeli sığınmacılarla birlikte 90 milyona yakın kişinin yaşadığı ülkemizde, günde 30 binin üzerinde test yapılarak, test sonuçları pozitif olan olgular ile temaslıları ivedi olarak sağlıklı kişilerden ayrılmalıdır."

"Salgında başarı, bulaşı-hastalanmayı önlemektir"
TTB Merkez Konseyi, gelinen noktada yapılabilecekleri şöyle sıraladı:
* Geldiğimiz aşamada, epidemiyolojik veriler ışığında belirlenecek bir süre için toplum hareketliğinin kısıtlanması yaygınlaştırılarak sürdürülmeli, aktif sürveyans ve filyasyonun yanı sıra, endikasyonu olan herkese test uygulanabilmesi sağlanmalı, hastane tedavisi gerekmeyen hastaların izolasyonuna ağırlık verilmelidir. Ayrıca olgu sayıları ve sağlık hizmeti kapasitesi iller bazında değerlendirilerek, gerektiğinde, çalışma koşulları ve fizik mesafeyi korumayı sağlayacak önlemler il bazında alınmalıdır.
* Düzenli geliri olmayanların, günlük kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerinin karşılanmasının mümkün olmadığı koşulları değiştirilmeden; toplum hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere tek başına salgına karşı alınması gereken önlemleri tartışmak yeterli değildir.
* Bugün yapılması gereken kamusal bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan; işçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz etkilenmesini engelleyecek desteklerin (Ücretli izin, işsizlik ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki üç ay boyunca ücretsiz su-ısınma-elektrik verilmesi vb.) ivedi olarak sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaynakları bu destekler için yeterlidir.

Salgınlara Yönelik Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu Görüşü de şu sözlerle sona erer:
"Halk sağlığının, tek tek bireylerin sağlığının toplamını aşan bir anlam yüküne sahip olması nedeniyle, ortak iyiyi oluşturmak için toplumsal dayanışmaya ve kolektif mücadeleye gereksinim duyduğu unutulmamalıdır."

Biz bu kolektif sözünü biraz yanlış anlamış olabiliriz. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz hızla açıldı, rakamlar yükseldi ve şimdi tekrar kapanma yoluna girildi. İstatistikler nisan mayıs aylarını aratır halde lakin herkes de her yerde.
Pandemi ile Ekonomi arasına sıkıştık kaldık kısacası. Ya açlıktan ya Korona virüsten ya da paranoyadan ölüp gideceğiz.

SORALIM O ZAMAN
Covit-19 olduğu için tedavi sürecini evde geçiren aile hekiminin maaşının kesildiği doğru mu?
Bir çok hekimin ya istifa etmesi ya da emekliliğini istemesinin ardında sağlık sisteminin yetersiz kalmaya başladığı mı yatıyor?
Azalan doktor sayısı kalanların üzerine daha fazla yük bindirirken, o insanlar aileleri ile dahi görüşemezken verdikleri bu fazla mesai ücretlendiriliyor mu?
Sağlık sistemi çökünce, ölen ölür kalan sağlar bizimdir mi diyeceğiz?
Anormalleşme süreci devam ediyor. Karantina günlerine dönecek miyiz?
65 yaş üstünün isyanlarını duyuyor musunuz?
Rusya aşıyı bulduk diyor. Çin de Korona virüs aşısını aralık ayında 150 dolara satışa sunacak deniyor. Hem kalabalık hem de gariban aileler için bir servet mi gerekecek?
Fakirlerin, bilinçsizlerin ve sağlıksızların yeryüzünden silineceği bir oluşumun içinde miyiz?
Yoksa yaramaz bir virüsün deneyleri kırdığı ve laboratuvardan kaçtığı için mi her şey?
Her ne ise sakınılması ve korunulması gereken bir felaketin içindeyiz. Öncelikle bunun farkında olmalıyız.
..

SİZE VİZE YOK!
Başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve İsviçre, Türk vatandaşlarına Avrupa turist vizesi ya da ziyaretçi vizesini tamamen durdurdu. Hatta bunun için randevu bile verilmiyor. Son iki haftada Almanya'ya dönenlerin arasında Kosova'dan (1096) sonra en yüksek Covid-19 vaka sayısı Türkiye'den (501) oldu.
Yeşil pasaportlu Türk vatandaşları da seyahat yasağı kapsamında.

14 Ağustos 2020 Cuma

Trafikte Kadın Olmak

Trafikte Kadın Olmak / Trafikte Erkek Olmak

Eyüpsultan Alibeyköy’de trafikte bir kadına saldıran şüpheli Emre E. gözaltına alındı. Dün akşam serbest bırakılan şüpheli tekrar gözaltına alındı.
Alibeyköy’deki olayda hata üstüne hata yapan Emre E., arbade anlarında bayılan karısının bayılmasının suçunu da direksiyonu önüne kırdığı sürücüye yüklemiş ve ifadesinde:
“Karım yeni doğum yapmıştı. Dikişleri patladığı için araca binip yola çıktık. Acele bir şekilde eşimi hastaneye yetiştirmeye çalışırken, önümde seyreden aracın önüne kırdım. Önüne kırdığım araç sürücüsü kadın kornaya basmaya başladı. Ben de sinirlenip araçtan indim ve tartışmaya başladık. O esnada dikişleri patlayan eşimin bayıldığını gördüm. Kendimi kaybettim ve aracın üstüne çıkarak zıpladım” demiş.
Henüz yeni doğum yapmış ve dikişleri patlamış kadın kocası böyle deli gibi araç kullanırken ne haldeydi acaba? Bir de üzerine kavga! Hasta kadın bayılınca da vay sen benim karımı bayılttın diye önüne direksiyon kırdığın kadının üzerine zıplamaca!
Herkese zararlısın herkese!

“Siz öncelikle kurallara uyun”
Kurallara uymadığınızda birilerinin sizi ihbar edebileceğini unutmayın. Akıllı telefon marifetiyle artık herkes canlı yayında, herkes kayıtta.

“Kurallara uymanız yetmez”
Kurallara uymayıp tehlike yaratanları ihbar etmekten çekinmeyin. (Montajlanma ihtimali ile fotoğraf daha zayıf bir delil. O yüzden video kaydı önemli.)
Gözünüz yolda, kemeriniz belinizde, şoförseniz eğer sürüş anında değil ama acil durumda eliniz telefonunuzda olsun.
Bana dokunmayan kötülük bin yıl yaşasın demeyin.
O kötülük bir gün size de bir şekilde dokunacaktır, bunu iyi bilin…

@601sokak_
“Yazımın sonunda 601sokak_ nickli Twitter kullanıcısının iletilerini paylaşmak isterim sizlerle.
Hukuk fakültelerine “Tepkiler Üzerine Yeniden Gözaltına Alma Dersi” şart. Hakim, savcı, avukat olacaklara lazım. Misal müvekkiliniz saldırıya uğradı ama zanlı gözaltına alınıp bırakıldı. Artık bir avukat sosyal medyayı kullanarak zanlıyı nasıl yeniden gözaltına aldıracağını bilmeli.
Ya da savcısınız. Önünüze böyle bir saldırı dosyası geldi. Hemen sosyal medyayı araştırıp olayın görüntüsü Twittera düşmüş mü bakmalısınız. Serbest bırakılan durumunda “oluşacak tepkileri” hesap edip hareket tarzınızı belirlemelisiniz.
Hakimlerin durumu daha kritik. Onlara da bir medya takip ajansı ile anlaşmalarını önermek lazım. Yoksa bir işi iki defa yapmak zorunda kaldıkları gibi sicili de sıkıntıya sokmasınlar.”

14 Ağustos 2020 / C.E.Y.

Trafik / 6 Ekim 2010
Otobüs yolculukları / 7 Aralık 2010
Kazma kürek kurtar’MA!
 / 23 Ağustos 2011
Bir 9 gün tatili daha / 28 Ağustos 2011
Kadın kişinin araba neyine!
 / 4 Aralık 2011
Yolların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım! / 13 Aralık 2011
Yolların azizliklerine dikkat! / 11 Eylül 2012
Affetmekle büyür bazen hatalar… / 26 Mart 2013
İncir çekirdeği dolmaz ama…
 / 18 Mayıs 2013
Kaza bazen ‘geliyorum’ der
 / 27 Ağustos 2013
Kafana takma, yerine tak!
 / 10 Ekim 2013
‘Dokuz Gün’ barajına takılanlar / 18 Ekim 2013
Meleklerin en hızlısı Azrail ise… / 22 Şubat 2014
Caddelerde bir tırtıl
 / 25 Nisan 2014
Yanıbaşımızdakiler
 / 24 Haziran 2014
Keşke ağlasaydın da gitmeseydin be çocuk! / 26 Haziran 2014
Niyazi’nin gittiği yol ‘yol’ değil
 / 5 Ağustos 2014
Bu projenin en şanslısı Bursa / 23 Ağustos 2014
Yolbastılar can alıyor
 / 3 Eylül 2014
Direkçibaşı, SOBE! / 18 Mayıs 2015
Doluşun doluşun
 / 8 Temmuz 2015
İşlevi de önemli, modeli de! / 20 Eylül 2015
Dertliyim dertli…
 / 13 Kasım 2017
Kurallara Uymak Yetmez
 / 9 Temmuz 2019
Anladıysam A’Râb Olayım! / 5 Ağustos 2019
Önce Tedbir, Sonra Emanet / 4 Ağustos 2019


Kadına Şiddet ve Kadın Cinayetleri Yazılarım

Nerde kalmıştık? / 4 Ocak 2011
Öyle bir ceza ki! / 1 Şubat 2011
Diğerleri’nin meraklıları / 8 Şubat 2011
Aşkım için yaptım Hakim Bey! / 18 Şubat 2011
Bugün kutlayacaksınız, ya yarın? / 8 Mart 2011
Meclis’te Kadın Olmak / 19 Nisan 2011
At — Avrat — Silah / 27 Mayıs 2011
Katil Kadınlar / 28 Haziran 2011
Şafak’ın Eteği / 5 Temmuz 2011
8 bin 372 / 12 Temmuz 2011
Taammüden / 26 Temmuz 2011
Gitmek mi zor, kalmak mı? / 6 Eylül 2011
İsyan bu, haykırış… / 16 Eylül 2011
O kadın bir kez de o manşette öldürüldü / 11 Ekim 2011
Suçlu, ayağa kalk! / 3 Kasım 2011
Tecavüzcüden koca olur mu? / 4 Kasım 2011
Son karar: Kendi rızası ile! / 18 Kasım 2011
Aklından bile geçirme! / 29 Aralık 2011
Hırsızın hiç mi suçu yok! / 2 Şubat 2012
Şiddete şiddetle karşıyım! / 18 Şubat 2012
Benden artık bu kadar… / 3 Mart 2012
Siz hiç dayak yediniz mi? / 24 Mayıs 2012
Şeytan da bir Melek ise… / 15 Haziran 2012
Tabancamın sapinu gülle donatacağum / 3 Aralık 2012
Toplumsal Cinsiyet Bilinci / 8 Aralık 2012
Onlar, toplu tecavüzcüler / 15 Aralık 2012
Anlayan anladı Bakan Bey, anlayan anladı! / 15 Nisan 2013
Kan Kırmızı, Ruj Beyaz / 30 Nisan 2013
Eline, beline, en çok da diline… / 13 Temmuz 2013
Göbek değil, bebek bebek! / 25 Temmuz 2013
4 parmakla değil, 5 parmakla STOP! / 22 Ağustos 2013
Kanla yıkanınca temizlenen namusumuz var bizim / 15 Eylül 2013
Ajda’yı sahneden kovan paralı adam… / 16 Eylül 2013
Anne 9 günlük tatilde, 2 aylık bebek evde! / 21 Ekim 2013
Şeytan bu işin neresinde? / 5 Kasım 2013
Allah da sizi güldürsün e mi! / 23 Ocak 2014
Bu kadar günahın vebali öte tarafta mı ödenecek? / 7 Mart 2014
Bu kez neyi kutluyoruz? / 8 Mart 2014
Kıyım kıyım kıyıyorlar hiç acımadan / 18 Nisan 2014
Anlaman için her gün sana ‘çüş’ mü dememiz gerek? / 23 Nisan 2014
Dişe diş, kana kan, hattâ idamsa idam! / 2 Mayıs 2014
Bırakınız gülelim, bırakınız sevelim / 1 Ağustos 2014
Susturamadığından korkar insan / 23 Ağustos 2014
Sen kimsin be adam! / 22 Eylül 2014
Duvağın altındasın, SOBE! / 14 Ekim 2014
Gelenekler binlerce olsa da gerçek tektir! / 15 Ekim 2014
Dünya’nın derdi ‘KADIN’ olmuş / 26 Kasım 2014
Her şeyin müsebbibi kadın! / 10 Aralık 2014
O kadınlar hep Anan, Bacın, Avradın! / 7 Ocak 2015
Bir 14 Şubat’a daha ulaştık sürünerek / 14 Şubat 2015
Soysuzun soyu kurusun, çoğalmasın / 15 Şubat 2015,
Artık utanan taraf kadın olmayacak! / 16 Şubat 2015
Kadın Doğdum Ben / 10 Mart 2015
Savaşın öteki yüzü… / 11 Mart 2015
Biz mi gidelim, siz mi gidersiniz? / 7 Mayıs 2015
‘Topuklularımı hiç çıkartmadım’ / 15 Mayıs 2015
Hoşgörüsüzleri hoş görmüyorum / 29 Mayıs 2015
"Oraya geri dönemem!" / 3 Haziran 2015
Bir insan olarak sus! / 1 Ağustos 2015
Sizin olsun bu dünya / 7 Kasım 2015
Bitmeyen savaş yapmışlar / 13 Aralık 2015
Çocuklar İYİYMİŞ! / 26 Aralık 2015
Hodri Meydan / 4 Ocak 2016
Namussuz! / 26 Ocak 2016
Beleşçisin arkadaş! / 29 Ocak 2016
Bu kadar günahın vebali kimin boynunadır? / 30 Ocak 2016
Benimle Dans Eder Misin? / 1 Şubat 2016
Kadın yiyen canavar / 24 Şubat 2016
Katil oldum ben… / 10 Mart 2016
“İffetli kadın olmak istemiyoruz!” / 16 Mart 2016
Zevk alıyor muyuz? / 31 Mart 2016
Çocuk sayını söyle bana porsiyonunu söyleyeyim sana / 6 Haziran 2016
Neye güldün arkadaş? / 28 Ekim 2016
Hesapta biz de varız! / 5 Aralık 2016
Ben erkek olsaydım / 9 Aralık 2016
Buz yanığı yürekler / 30 Aralık 2016
Eşitlik Berekettir / 7 Mart 2017
Seçmece bunlar! / 22 Eylül 2017
Bir kızım olsaydı eğer / 11 Ekim 2017
Ne nikâh bağlar bizi, ne mahkeme ayırır / 18 Ekim 2017
Yazık, çok yazık… / 15 Aralık 2017
Şeytan üflemekle kalmamış / 26 Aralık 2017
İzin verme, BEKLET! / 4 Ocak 2018
Fırsatçı yağmacılar / 9 Ocak 2018
Cennet-i âlâ / 18 Ocak 2018
Son Perde inmeden / 29 Ocak 2018
Tüyden Elbiseli Kadınlar / 25 Şubat 2018
Koş koş, asansörcü ağabeyi getir! / 28 Şubat 2018
Umutsuz değil, Umut Dolu Kadınlar / 6 Mart 2018
10 güncelleme onay gerektiriyor / 11 Mart 2018
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Büyük Gözler Bizi İzler / 22 Ağustos 2018 
Kaç Çocuk Yedin? 2 Temmuz 2018
Kadın, Şiddet, Medya ve dahası / 30 Ekim 2018
Çocukları kanatmayın / 20 Kasım 2018
Perperişan! / 4 Ocak 2019
Kadınlar Burada, Erkekler Nerede? / 3 Mart 2019
Türk Kadınının Savaşı Başka / 19 Mart 2019
Yasalarımız Var, Evet! / 25 Mart 2019
Kırmızı Başlıklı Kız da Değişti / 25 Haziran 2019
Sistem Hata Veriyor / 2 Temmuz 2019
Tekdîri geçelim, tokmağa gelelim! / 23 Ağustos 2019
Ben Kendimi Anlayamıyorum! / 5 Aralık 2019
Yapabilirim, Yapabilirsin, Yapabiliriz / 12 Aralık 2019
Kapı / 20 Aralık 2019
Şiirin Peşinde Kadın / 9 Mart 2020
Cinsiyetçi Dilden Yılanlar! / 15 Haziran 2020
Trafikte Kadın Olmak / 14 Ağustos 2020
Madalyonun Üç Yüzü / 23 Kasım 2020
Kadının Adı Mezar Taşında / 30 Aralık 2020
Katil Kadınlar / 9 Ocak 2021
Baldan Tatlı Zehirli Öfke! / 7 Mart 2021
Kraliçe olmak mı, ASLA! / 11 Mart 2021