30 Temmuz 2015 Perşembe

Fadime; bak uyareyrum..!

Yapılan ihbarlar neticesinde gelen haberlere göre Bursa'nın dört bir yanında bomba var.
Metrolar, AVM'ler, Heykel...
En son da FSM'de, Esentepe Kavşağı.
Yani neredeyse burnumun dibi...
Korkalım ve tırsalım diye mi bütün bu ihbarlar?
Yoksa gerçek mi?
Yapılan uyarılara baktığımızda, plakalarının ilk rakamı verilmiş ama son rakamı verilmemiş araçlar fink atıyor aramızda.
Devlet de diyor ki; "İhbar et!"
Olur, görürsem söylerim.
İhbar edeceğim derken öte tarafa geçmek de var.
Hem sen, zırt dediğimizi bilen ve tepemize çöken devlet, yollara MOBESE'ler, Plaka Tanıma Sistemleri kuran devlet; sen bulamıyor musun bu araçları? Bize mi kaldın yani şimdi?
Sessizce halletsene şu işleri.
Niyedir bu kadar infial yaratmak?
Niyedir bu yaygara?
Olası bir patlamada; "Ama biz uyarmıştık!" demek için mi yoksa?

Mışıl Mışıl Mışılak...
"Meclis'e uyumaya gitmiyorum" diyen ama Meclis'te uyuklarken görüntülenen Uğur Işılak için "Uyur Mışılak" demiş twitter.
Hem uyur, hem mışıl, hem de ak. Ne kadar uyumuş. Pardon, uymuş...
Kapatmalı bu twitter'ı kapatmalı! 

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Deniz görmeden yaşayamıyorsan...

2013 Temmuzundan beri zaman zaman katıldığım ama her seferinde yelkenlilerle birlikte açılan basın teknesini kaçırdığım Yelken Yarışlarını bu kez vaktinden önce limana gelerek nihayet basın teknesinden izleyebildim.
Eker Süt Ürünleri AŞ sponsorluğunda ve Bursa Yelken Kulübü'nün düzenlediği Olympos Regatta, 24 Temmuz günü İstanbul Moda Deniz Kulübü önünden saat 18:20'de start almıştı. IRC Maxi, IRC 0- IRC1-IRC 2-IRC 3ve IRC 4 sınıflarından toplam 26 teknenin yer aldığı, gece seyrini de içeren yaklaşık 37 deniz mili mesafeli ilk yarış teknelerin Trilye'ye varmalarıyla birinci etabını tamamlamıştı.
Benim izleyici olarak katıldığım yarış üç gün süren Olympos Regatta'nın Trilye'de yapılan ikinci ayağıydı.
Kapı geçişli şamandıra mücadelesi şeklinde yapılacak olan yarış için belki yeterince rüzgâr yoktu ama yine de yelkenleri şişirecek kadar esiyordu.
Yarış vakti geldiğinde tekneler birer birer ayrıldılar limandan. Start verilecek noktaya gelip çıkış için pozisyon aldılar.
Yarışın hakemleri zodyak bottan startı verdi ve yarış başladı.
Rotaları dahilinde zaman zaman birbirlerini, hatta bizim teknemizi bile, sıyırarak verdiler mücadelelerini. Manevralarda yer değiştirme koşturmaları, yelken indirdiklerinde yelkeni bir an önce toplama telaşeleri ve heyecanlı sesleri bizim teknemizden de duyuluyordu.
Yarışın ortasında kendi halinde balık avlayan, yelkenlilerle zerre kadar ilgilenmeyen sandal eşrafı ise görülmeye değerdi...
Yarış bitip de yelkenlilerle birlikte limana döndüğümüzde başka bir programa katılacağımdan dolayı Trilye'den ayrıldım.
Bölgesini yelken sporunda bir cazibe merkezi haline getirebilmek için yıllardır büyük uğraş veren Ahmet Eker, o akşam tekne sahiplerine bir yemek vermiş ve yemekte yelkene ilişkin sorunlar masaya yatırılmış.
Cumartesi akşamı Tirilye Barınağı'nda ilk iki yarışta dereceye giren ekipler için düzenlenen ödül töreninde "Marmara'yı en hızlı geçen" tekne Orient Express VI'ya da özel ödül verilmiş.
Yarışın üçüncü etabına ve ödül törenine katılamadığım için yazımda onlara bize gönderilen basın bildirisinden yer vereceğim.

Son yarışa rüzgar yetmedi
Olympos Regatta'nın 3. ve son yarışı ise 26 Temmuz Pazar sabahı 8:50'de start aldı. Tirilye'den yola çıkan filonun, Fenerbahçe Sığlık Çakarı'nı sancakta bırakıp Moda Deniz Kulübü önünde yaklaşık 37 deniz mili mesafeli rotalarını tamamlaması planlanmıştı. Ancak olumsuz hava tahminleri nedeni ile dönüş rotasındaki son yarış, Alternatif Rota'da kısa bir yarış olarak değiştirilse de hava esince start ana rotaya göre verildi. Ancak rüzgar bitince, yarış abandone edildi.

Ödül töreni İstanbul'da yapıldı
Olympos Regatta'nın ödül töreni 27 Temmuz Pazartesi günü saat 19:30'da Moda Deniz Kulübü'nde yapıldı. Törenin ardından yarışa katılan ekiplere Eker tarafından bir kokteyl parti verildi.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Olympos Regatta, İstanbul yelkencileri ile Bursa yelkencilerini buluşturmak, Bursa'da yelkenciliği tanıtmak ve geliştirmek için hayata geçiriliyor.
Olympos Regatta, aldığı disiplin cezası nedeniyle şu ana kadar Marmara Rallisi dışında hiçbir etkinlik gerçekleştiremeyen TAYK'ın 2015 Trofesi'ne puan verdi.

EKER OLYMPOS REGATTA SONUÇLARI / 24-25-26 Temmuz 2015
1. YARIŞ / Moda-Tirilye Etabı
IRC0 Katılan tekne sayısı: 4, Start saati: 18:30
1. Arcora 4KMS4 RC (Orel Kalomeni) 23.52.37
2. FarrFara (FarrFara Ekibi) 23.53.01
3. Orient Express 6 (Bülent Atabay) 23.04.12
4. Korza (Gürhan Tüker) 23.33.52
IRC1 Katılan tekne sayısı: 3, Start saati: 18:30
1. Ford-Fenerbahçe 1 (Eren Özdal) 00.36.38
2. BAU-Golden Toy (Bahçeşehir Üniversitesi / Engin Özgen) 00.52.58
3. AG Sailing Team-Anything Goes (Barbaros Sarp) 03.08.34
IRC2 Katılan tekne sayısı: 7, Start saati: 18:30
1. Arçelik Alize (Sinan Sümer) 00.21.46
2. Farr 25-Ruffles (Şükrü Sanus / Orhan Özdaş) 00.34.52
3. Shak Shuka (Hasan Utku Çetiner) 00.44.12
DNF: Pupa Fifty Fifty (Cenk Tekkaya)
IRC3 Katılan Tekne sayısı: 8, Start saati: 18:30
1. Hedef Yelken (Efe Regay) 01.07.10
2. Uniq2Go-Hangover (Genco Sindel) 01.07.06
3. Burgan Bank (Ediz Türkoğlu) 01.04.43
IRC4 Katılan tekne sayısı: 4, Start saati: 18:30
1. Akfen 40 Plus (Özcan Özverim) 01.45.12
2. Selan (Barış Ersemiz) 02.29.58
3. Lady Naz-Hedef Yelken (Hasan Sinan Kahyaoğlu) 03.12.56
2. YARIŞ Tirilye Şamandıra
IRC0 Katılan tekne sayısı: 4, Start saati: 15:00
1. FarrFara (FarrFara Ekibi) 15.41.43
2. Arcora 4KMS4 RC (Orel Kalomeni) 15.43.05
3. Orient Express 6 (Bülent Atabay) 15.38.34
IRC1 Katılan tekne sayısı: 3, Start saati: 15:00
1. BAU-Golden Toy (Bahçeşehir Üniversitesi-Engin Özgen) 15.48.14
2. Ford-Fenerbahçe 1 (Eren Özdal) 15.50.38
3. AG Sailing Team-Anything Goes (Barbaros Sarp) 16.21.01
IRC2 Katılan tekne sayısı: 7, Start saati: 15:00
1. Arçelik Alize (Sinan Sümer) 15.50.04
2. Eker Yayık Ayran (Ahmet Eker) 15.52.27
3. Shak Shuka (Hasan Utku Çetiner) 15.53.01
IRC3 Katılan tekne sayısı: 8, Start saati: 15:00
1. Hedef Yelken (Efe Regay) 15.53.02
2. Tüpraş-Alize (Doğukan Kandemir) 15.54.41
3. Sahibinden.com (Serdar Öner) 15.57.19
IRC4 Katılan tekne sayısı: 4, Start saati: 15:00
1. Akfen 40 Plus (Özcan Özverim) 16.08.37
2. Selan (Barış Ersemiz) 16.09.27
3. Lady Naz-Hedef Yelken (Hasan Sinan Kahyaoğlu) 16.14.16
EKER OLYMPOS REGATTA OVERALL İki yarış sonucuna göre ilk 5 tekne
1. FarrFara (FarrFara Ekibi) 3-1-0 (32 puan)
2. Arcora 4KMS4 RC (Orel Kalomeni) 2-2-0 (32 puan)
3. Arçelik Alize (Sinan Sümer) 1-4-0 (33 puan)
4. Orient Express 6 (Bülent Atabay) 4-6-0 (38 puan)
5. Hedef Yelken (Hedef Yelken) 9-5-0 (42 puan)
MARMARA'YI EN HIZLI GEÇEN TEKNE
1. Yarış Moda-Tirilye Etabı ilk finiş
Orient Express 6 (Bülent Atabay) 4 saat 34 dakika 12 saniye.
(Kaynak: TurkSail.com)
****
Denizle haşır neşir büyümüş bir insanın, deniz görmeden yaşayan insanların nasıl yaşadığını aklının almaması normaldir değil mi?
Sabah uyandığında o maviliği görmeden, istediğin zaman kendini serin sulara bırakıp yüzmeden, kafana esti mi bir sandala atlayıp kürek çekmeden, balığa çıkmadan, diplere dalmadan, üşümekten çenelerin takırdayıp dudakların morarmadan yaşanır mı hiç?
Denize duyulan aşkın bir tık ötesi de tekne sahibi olmak olsa gerek.
Bunu da 2013'de katıldığım yelken yarışları sonrasında yazdığım "Hem Pazar, hem deniz, hem yelken..." başlıklı yazımda anlatmıştım uzun uzun.
Tekne sahibi olmak zor iş.
Lakin üç tarafı denizlerle çevrili bir memleketin insanlarının denizi hiç görmeden yaşayıp ölmesi, denizi görse de denize girmemesi, girse de yüzme bilmemesi, işte bu anlaması zor bir iş.

28 Temmuz 2015 Salı

De; Da;

'Bir kişiyi öldürürsen katil, milyonlarca kişiyi öldürürsen kahramansın.' demiş Charlie Chaplin...
Kahraman da olsan aslında 'katilsin' demiş kısacası.
Hiç havaya girme her şekilde 'katilsin' demiş.
Şunu iyi bil ki sıfatın ne olursa olsun 'katilsin' demiş.
De;
Olmayıp da ne yapacaksın?

Düşman kapıya dayanmışken de katil olmamak adına elim elim üzerinde oturacak değil kimse elbet. Nefsi müdafaa için herkes yapacak üzerine düşeni.
Marifet savaşa bulaşmamakta, marifet bu cinnet halini kapıya dayandırmamakta.
Dayandı mı bir kere, ondan sonrası karşılıklı katliam...
Adına katil de dense, kahraman da dense umursamaz artık kimse hiçbirisini.
Tüm canlılar hayatta kalmak ister nihayetinde.
De;
Savaş sadece sınırda ya da savaş alanında değil ki gidip çarpışasın.
Her an her yerde.

Bakınız bu günlerde bomba yüklü araç uyarıları geliyor büyük kentlere. 
Toplu ulaşım araçları, büyük alışveriş merkezleri, insanların bir arada olduğu yerler...
Amaç, bir atışta mümkün olduğu kadar çok insan telef etmek.
Bir yandan da yüreklere korku salıp gözdağı vermek.
Şehirlerdeki insanlar diken üzerinde.
Tatil yöreleri ise dünyadan bihaber.
Sağ gösterip sol çakarlarsa şaşırmayacağım.
Da;
Bugün de deniz bir dalgalı, bir dalgalı..

AVM otopark girişinde konuştuğum güvenlik görevlisi talimatı almış. Kontroldeki hassasiyetinden belli ki durumun ciddiyetinin farkında. O da korkuyor. Nihayetinde o hep orada...
Büyük felaketler en beklenmedikleri anlarda gelir derler aslında.
Demek ki sadece şimdi değil, sair zamanlarda da tedbiri elden hiç bırakmamalı.
Tren raydan çıktı bir kere...
De;
Hep böyle diken üzerinde mi yaşayacağız?

Milleti galeyana getirmek için ne mümkünse yapılıyor işte.
Bunları kim yaptırıyor kimse tam olarak bilmiyor. İsteniyor ki, denize düşen yılana sarılsın.
İşler arapsaçına dönmüş durumda.
PKK, DAEŞ, IŞİD, HDP, MİT; kimin eli kimin cebinde, kim dost kim düşman, kim 'derin' kim değil anlaşılmıyor.
Memleket bir yandan koalisyon tatavasıyla oyalanıyor, hükumet bir yandan dört bir yanı saran ateşi söndürmeye(!) çalışıyor.
Evlatlarını bu yangına kurban veren millet de 'biz bu ateşin içerisine nasıl düştük' diye dövünüp duruyor.
Da;
400'ü bulacağız yolu yok.
Değil mi?

Yaratılan kargaşadan sebeplenip ganimeti yüklenip kaçanlar da oluyor arada tabi.
İddiaya göre IŞİD kasasından 6 milyon dolar alarak kayıplara karışan Tunuslu komutan Ebu Fatıma el Tunusi, bıraktığı mesajda "Ne İslam Devleti, ne hilafeti? Ey aptal oğulları!" demiş bir güzel.
Müstahak deme de dur...!
Uzatılmış bir sakala, kafaya dolanmış bir 'dolak'a, iki Arapça duaya bakıp da verirsen 'dindarlık' kararını, az bile...
Adam nereye kaçtıysa şimdi, kesti uzattığı o sakalı, attı paraları da zulaya, çıkardı kafasındaki dolağı da.
Dua diyorsan, duayı da ediyordur emin ol.
Senin 'din ile boyanmış aptallığın' alıyordur dualardan nasibini bol bol.
Da;
Sen hala Allahüekber diye diye dindaşlarının, vatandaşlarının kafalarını kesmeye devam et.
****
Bu işin içinden nasıl sıyrılacağız bilmiyorum. Siyasileri dinliyorum, siyaset bilimcileri dinliyorum, konu hakkında engin bilgisi olan bilirkişileri dinliyorum,
I-ıh, hiçbirisini anlamıyorum. Hiçbir açıklama ile ikna olmuyorum.
Sadece bir köşede durup bu cinnet halinin bir an önce geçmesini bekliyorum.
Da;
Ya geçmezse?

İmece’nin adı ÇEK olmuş

Çağdaş Eğitim Kooperatifi ÇEK, “Anaokulundan Üniversiteye” hedefiyle çıktığı yolda, ÇEK’in 20. doğum günü olan 25 Temmuz günü “3 Mart Anadolu-Fen Lisesi”nin temelini attı.
3 Mart Eğitim Kurumları Yerleşkesi’nde düzenlenen törene, Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, eski-yeni CHP Bursa milletvekilleri, Büyükşehir ve Nilüfer Belediyesi yetkilileri, ÇEK Yönetim Kurulu üyeleri ve vatandaşlar katıldı.
Temeli atılan lisede, 34 derslik, çok amaçlı salon ve laboratuvarların bulunacak. Özel ve üstün yetenekli öğrenciler için zenginleştirilmiş programlar uygulanacak.

Diğer ÇEK kurumlarında olduğu gibi bu kurumda da, Atatürk’ün ifadesiyle; 'Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür’ nesiller yetişecek.
Temel atma töreninde konuşan ÇEK Başkanı Av. Ali Arabacı, “Eğitim sisteminde reform yapılıyor” iddiasıyla laikliğin içinin boşaltıldığına ve bir karşı devrim yaşandığına, böylelikle ezberciliğe ve biat kültürüne yönelen mevcut sistemin çağın gerisinde kaldığına dikkat çekti.
Nilüfer Belediyesi Başkanvekili Pınar Göz, ÇEK her zaman sahip çıktıklarını, bundan sonra da her türlü desteği vereceklerini belirterek, Bursalılar’ı, “imecenin bir parçası olmaya” çağırdı.
CHP Meclis Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Milletvekili Erkan Aydın, Bursa’dan doğan ÇEK projesinin yaygınlaşması ve desteklenmesi için CHP Grubu’nun her türlü katkıyı sağlayacaklarının sözünü verdi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Şükrü Köse de, eğitime yapılan yatırımları önemseyen Büyükşehir’in, her türlü katkıyı vermeye hazır olduğunu söyledi.
ÇEK Emanet Komisyonu Başkanı Mümin Ceyhan, lise projesini yaşama geçiren yönetim kurulu üyelerini kutladı, sıranın üniversiteye geldiğini vurguladı. Laf arasında kürsüden CHP Milletvekillerine de sitem eden Ceyhan’a cevap CHP Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’den geldi.
“Mümin Ağabey, daha iki aylığız”

Yazın bu sarı sıcağında yapılan temel atma törenine, yaptığı konuşma ile Uludağ Üniversitesi eski Röktörü Prof.Dr. Mustafa Yurtkuran damgasını vurdu.

ÇEK’e tahsis ettiği bu yer sebebiyle 102 yıl hapis istemiyle yargılanan, cezası önce 10 yıla, ardından da iyi halden 5 aya inen ve 5 ayı da yatıp çıkan Yurtkuran; “ÇEK bir bedel ödeme projesidir. 5 aylık cezamı bugünlere gelen ÇEK’e helal ediyorum” dedi.
ÇEK Lisesi’nin hayata geçmesinde büyük emeği olan ÇEK’li Kadınlar ise ayrı bir gurur içindeydi.
Kurum temsilcisi Zeki Baştürk Hocam ve Destek Birimler Müdür Yardımcısı Sevgili Ayşen İnci benim de boynuma ÇEK’li kadınlar fularını bağladıklarında aynı gurur benim içimde de kabardı.
Ve dedim ki;
Umutsuzluğa kapıldığın anda gülümseyen bir çocuktur umut.
Aydınlık gülüşlü, aydınlık bakışlı, aydınlık fikirli,
Tarlalara ekilen birer tohumdur onlar.
Önce fidana, sonra ağaca, sonra da ormana dönüşecek kıymetli birer tohum.
Yeter ki böyle verimli arazilere ekilsinler.
Yeter ki tohumdan ormana giden evrelerde üzerine titrensinler.
Yeter ki doğru işlensinler.
Ondan sonra bakın görün nasıl oluyormuş orman…

Ülke politikası olarak eğitim sistemine vurulan darbeler ile ülkemizin geleceği hedefleniyor malum.
İlk önce de eğitim sistemi baltalanıyor.
Bu balta darbeleri ile yaralanan çocuklar verimsiz ve bakımsız kuru dallı çalılara benziyorlar.
Sonrası kaçınılmaz.
İçinde her türlü melanetin yaşandığı vahşi bir çalılığa ve dahi verimsiz bir bozkıra dönüşüyor ülkemiz…

ÇEK ise karanlığa bir ışık yakıyor.
ÇEK kurumlarında kalan yüzlerce öğrenci yurdun dörtbir yanına dağılıyor.
İmece usulü ortaya çıkan eğitim yuvaları insanları gelecek için umutlandırıyor.
O zaman;
Haydi Bursam,
İmeceye devam…

ÇEK Gönüllüsü olarak yazdığım yazılar:

Baharın müjdecisi Kır Çiçekleri / 12 Şubat 2013
Geleceğe imza atan adam... / 14 Temmuz 2013 
Zafer Akıncı bu kez ÇEK'in konuğuydu / 20 Ağustos 2013
Çağdaş çocukların çağdaş yuvası / 29 Eylül 2013
Sabahattin Ali'nin yalnızlığı ilk değil / 13 Aralık 2013
ÇEK, Feyzioğlu, eğitim, ülke, gelecek ve dahası / 8 Şubat 2014

Çiçek gibi kızlara 5 yıldızlı yurt / 29 Ekim 2014
91. Yılında Öğretim Birliği Yasası ve ÇEK ödülleri / 5 Mart 2015
İmece’nin adı ÇEK olmuş / 28 Temmuz 2015
İlmek ilmek dokuyup, zincir zincir büyüteceğiz / 1 Aralık 2015
'ÇEK'e destek yurtseverlik görevidir / 15 Aralık 2015
Atatürk Bizim Bütünümüzdür / 4 Mart 2018
Orada Duruverdi Zaman / 6 Mart 2019
'Çağdaş Eğitim'e Gönül Verenler / 7 Mart 2020
ÇEK Çıldırmış Olmalı! / 11 Ekim 2020
ÇEK Durmuyor, Koşuyor! / 5 Mart 2022

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Komşusu aç iken tok yatanın...


Hiçbir kulübe üye olmayan ama üyelerinin pek çoğu eski dostu olan bendeniz için kulüpler çok da uzak yapılanmalar değil. Üyelikten değil de dostluk kontenjanından konuk olduğum bu toplantılarda hem dostlarla sohbet edip, hem de günün konuşmacısı sayesinde pek çok konuda bilgilendiğim vakidir.
Ve konuşmacı olarak davet edilip naçizane bilgilendirdiğim de...
Bu kez 118-K Yönetim Çevresi Federasyonu tarafından 24 Temmuz Basın Bayramı sebebiyle düzenlenen toplantıya basın mensubu olarak davet edildim ve "Lions nedir ne değildir?" bu kez onlar hakkında detay detay bilgilendim.

Başkan İlknur Kutucu'nun samimi temennileriyle başlayan toplantı Kutucu'nun Lions'u anlatmasıyla ve sorulan soruları cevaplamasıyla sıcak bir sohbet havası içerisinde geçti.
Kısaca aktarayım;
* Uluslararası Lions, 1917 yılında ABD / Chicago'da kurulmuş. Ana amacı dünya toplumuna karşılıksız hizmet etmek olan yapılanma kesinlikle kendi üyelerinin menfaatlerine hizmet etmiyormuş. 1945'ten bu yana Birleşmiş Milletlerde daimi temsilcisi varmış.
* Ülkemizde 1963 yılında kurulan Türk Lions'unun ana amacı; Atatürk İlke ve Devrimlerinin ışığında topluma hizmet etmek olarak olmuş.
* LIONS İngilizce Liberty (Özgürlük), Intelligence (Anlayış), Our Nations Safety (Ulusumuzun güvenliği) sözcüklerinin baş harflerinden oluşmuş. Kısaca, Lions; Özgürlük, Anlayış ve Ulusun Güvenliği anlamına geliyor.
* 1921 senesinde kabul edilen Lions amblemindeki aslan başlarının sola bakanı geçmişi, sağa bakanı ise geleceği, ortadaki çember ise Dünya'yı sembolize ediyormuş.
* Dünyada 200'den fazla ülke ve coğrafi bölgede kurulmuş olan, yaklaşık 1,35 milyon Lion ile 150 bin Leo üyesi bulunan, 45 bin Lions Kulübünün oluşturduğu bir Küresel Sivil Toplum Kuruluşu imiş.
* Ülkemizde de 300'den fazla kulüp, 7000'i aşkın Lion ve 1300'den fazla Leo üye varmış. (Leo Programı Lions kulüplerinin Gençlik Programı oluyor)
* 118-K kodu ne diye merak ederseniz; birlik dünyada altı tüzüksel coğrafi bölgeye ayrılmış ve bunlara kod numaraları verilmiş. Türkiye'nin bağlı olduğu coğrafi bölge de Avrupa imiş ve Avrupa'nın numarası da 100 imiş. Türkiye Avrupa'da Lions'u kabul eden 18. ülke olduğu için de numarası 118 imiş.
* 118'i anladık, peki ya 'K'nın anlamı nedir derseniz; Türkiye kendi içinde altı idari /coğrafi bölgeye ayrılmış. Bunlar TURKEY kelimesinin baş harfleri ile anılıyormuş ve Bursa'yı da kapsayan çevre ‘K'ya mensupmuş. (118 T,U,R,K,E,Y gibi) 118-E ve 118-Y de mevcutmuş ve böylece TURKEY kelimesi tamamlanmış.
* Uluslararası Sloganı 'Hizmet Ediyoruz' olan kulübün çıkış fikri "Olanağı olan ile ihtiyacı olanı birleştirmek" imiş...
* 2017'de 100. yılını kutlayacak olan Lions dört ana hedef üzerine yoğunlaşmış. Göz Sağlığı, Açlık, Çevre ve Gençlik...
****
Daha önceki pek çok icraatlarına da şahit olduğum ve zaman zaman yazılarımda anlattığım projelerinin yanında, 118-K Yönetim Çevresi birkaç yıldır Bursa'ya bir Alzheimer Hasta Konuk Evi kazandırma gayretinde. Bu proje için Nilüfer Belediyesi Özlüce'de 6472,38 m2 bir arazi tahsis ettiğini ve inşaata başlandığını biliyorum. Binanın 3 milyon TL'nin üzerinde bir maliyeti olacakmış. Edip Dikencik ve Tülin Terzioğlu tarafından, 1.5 milyon TL. bağış taahhüdü ile ilgili protokol imzalanmış, ismin de "Nilüfer Belediyes&Lions& Ercan Dikencik" olarak belirlenmesinde mutabık kalınmış.
Bursa halkının da sahip çıkmasıyla hızla tamamlanması beklenen projede bloklar hazırlanmış ve bina 1-2 ay içerisinde yükselmeye başlayacakmış.
****
Zenginlerin üye olduğu sosyal kulüpler diğer insanlar tarafından biraz gıptayla izlenir, biraz da hasetle.
Fakirliğin azalıp yok olması gereken dünyada ne yazık ki fakirler çok, zenginler azdır. O yüzden de bu tür kulüpler halka biraz uzaktır.
Ama 'olanın olmayana borcu vardır' ve 'komşusu aç iken tok yatan' olmamalıdır.
Yardımı hedefleyen böyle yapılanmaların kendilerini doğru ifade etmek için ellerinden geleni yapmaları, kendi bireyselliklerini geriye alıp varlık amaçlarını unutmamaları, yaptıkları işin önüne çıkıp onu alalamamaları lazımdır.
Malum kulüp üyesi bazı kişiler varlıkları ile kulübe hizmet edeceklerine, kulübün varlığını kendilerine hizmet ettirmeye çalışır, kıbleyi şaşırırlar.
Kısacası hizmet etmenin kutsallığını kendi variyetini gösterme sevdasına yenik düşürürler.
Bu vitrin sevdalıları sebebiyle de kulüp halktan gittikçe uzaklaşır ve halk tarafından anlaşılmaz hale gelir. Hatta yanlış anlaşılır hale gelir...
118-K Yönetim Çevresi Federasyonu Başkanı İlknur Kutucu da bu uzaklığı yakınlaştırma çabasında.
Birebir sohbetimizde bu ufak(!) sorunu kendisine aktardığımda aynı dertten kendilerinin de muzdarip olduğunu gördüm. "O insan yan komşusuna da öyle geçiyor, ne yapabilirim?" deyişindeki çaresizlik, herkesin özgür iradesine olan saygı, insanların yerine göre giyinip, yerine göre davranmayı bilememe karmaşası ile birbirine geçti.

Toplantının sonunda Lions hakkında ön yargısı olanlar meraklarını bir nebze de olsa gidermiş, Lions mantığına vakıf olanlar da Lions'un ayrıntılarını daha bir sindirmiş olarak ve Lions'un artık gelenekselleştirdiği 'Basın Bayramı Kutlaması' buluşması için İlknur Kutucu ve Gül Liman'a teşekkür ederek ayrıldılar toplantıdan.

24 Temmuz 2015 Cuma

Yok öyle ortalığı temizlemeden kaçmak!

Fizik, kimya ve astronomiye dalalım bugün biraz.
Saniyede 300 bin km yol alan ışığı bin 400 ışık yıllık bir yolculuğa çıkartalım mesela.
Hadi hesaplayalım bakalım:
Işık saniyede 300 bin km yol kat ediyorsa; 1 dakikada 18 milyon km, 1 saatte 1 milyar 80 milyon km, 1 günde 25 milyar 920 milyon km, 365 günde 9 trilyon 4 yüz altmış milyar 8 yüz milyon km yol kat eder.
1 ışık yılının kaç km olduğunu bulduk. Şimdi de 1400 ışık yılının kaç km olduğunu bulalım.
Bulalım ve görelim NASA'nın bulduğu yeni dünyadan ne kadar uzaktayız.
Yani 9 460 800 000 000 ile 1400'ü çarpalım.
Sonuç = 1,324512e+16
Bu ne demek?
Hesap makinesinde bu sonucu bulacak kadar yer yok demek.

Yani NASA'nın bulduğu yeni dünya olan Kepler-452b'den epey(!) bir uzaktayız demek.
Peki ya 2009 yılında uzaya gönderilen Kepler teleskobu bu yolu altı yılda mı aldı?
Tabii ki teleskop gidip de bu yeni dünyanın üzerine konmadı. Kocaman gözüyle uzay boşluğunda salınırken dünyaya benzer bu gezegen göz'üne takıldı. Ki daha öncesinde de irili ufaklı takılanları olmuştu.
Teleskobun gönderdiği verilere dayanarak, "Dünya benzeri bir gezegen bulduk" dedi NASA sadece.
Bizde de hemen bir heves peydah oldu.
"Bu dünya sıktı zaten. Biz oraya gidelim"
Olur gidelim.
Çocukluğumuzun efsane dizisi Battlestar Galactica benzeri bir uzay gemimiz olsun mesela.
Hatırlayın. O dizide; yaşadıkları on iki gezegen Cylon (Saylon) kolonileri tarafından yok edilen insanlar ağır kayıplar vermiş, kaçıp kurtulabilenler ise liderliğini Galactica gemisinin yaptığı bir uzay gemisi filosuyla uzayda yolculuğa başlamışlardı. Onlar da atalarından hep efsane gibi dinledikleri Dünya gezegenini bulmaya çalışıyorlardı.
Biz de bulduğumuz bu yeni dünyaya böyle gidebiliriz belki.
Yalnız diyeyim; Kepler-452b dünyadan daha yaşlıymış. Şu anda da sera iklimi etkisindeymiş. Bu evrede yaşlanan yıldızdan yayılan enerji, yörüngedeki gezegenin yüzeyinde ısının artmasına ve okyanusların buharlaşmasına yol açıyormuş ve bizim Dünya'mızın sera iklimi evresine bir milyar yıl sonra gireceği var sayılıyormuş.
Biz gidene kadar o yeni dünya dayanır mı bilmem.
Ya da bizim neslimiz o yolculuğa dayanır mı, onu hiç bilmem...

Başka dünyaya kaçma hayali olanları kendilerine getirip, hayallerini -şimdilik- suya düşürmek içindi yukarıda yaptığım minik hesaplar. Kaçma sevdalıları hemen havaya girmesinler diyeydi.
Işınlanma bulunana kadar sabrediniz...
Hem siz her şeyi batırdınız, güzelim dünyayı elinize yüzünüze bulaştırdınız, şimdi de kaçın, öyle mi?
Yok öyle ortalığı temizlemeden kaçmak...
****
Bana kalırsa bizim dışımızda da pek çok hayat var. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama var.
Sonsuz bir boşlukta kafamıza göre dönüp duruyor olmamız pek ikna edici gelmiyor bana.
En basitinden, güneşin yörüngesindeki hiçbir kütle ile nasıl oluyor da kesişmiyor yolumuz?
Fizik ve astronomi verileriyle açıklanabilir elbette hepsi. Ona sözüm yok.
Benim çıplak gözle görüp çıplak bir beyinle düşündüğüm, bir fanus içerisinde adeta itinayla korunuyor olduğumuz.
Belki 'bulunmamaya programlanmış' fanuslar içinde yaşıyordur bizim gibi pek çok dünya da.
Kim bilir...

İnsanoğlu biliyor ki dünyanın da bir ömrü var ve tüm derdi bu dünya ömrünü tamamlamadan kendisine yaşayabileceği başka bir dünya bulmak.
Aslında bu kadar uğraşıya gerek var mı diye sorgularım hep.
Bu dünyada nasıl var olduysak başka bir dünyada da var olacağızdır vakti geldiğinde.
Zerrelerimiz uzay boşluğuna savrulduğunda ve zerreciklerimiz yaşayabilecekleri bir form bulduklarında yeniden başlayacaktır hayat.
Saçıldığımız yere kök salacağızdır yine. Orada başlayacağızdır yeni baştan. Zerrelerimize nakşolmuş verilerle adım adım kuracağızdır yine dünyayı.
Yine bulacağızdır ateşi. Yine keşfedeceğizdir dağları denizleri.

O zaman gelene kadar biz önce bize bahşedilmiş olan şu dünyada derli toplu yaşamayı becerebilsek keşke.
Bilsek ki insanoğlu olmadığı sürece doğanın keyfi yerinde.
Ve bilsek ki her şeyi birbirine karıştıran biziz.
Ve biz hala daha gidip başka dünyaları da karıştırma derdindeyiz.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Facebook Mezarlığı

2007 yılında Facebook camiasına katıldığımdan beri binlerce paylaşım yapmışımdır herhalde.
Sayısını hatırlayamayacağım kadar çok fotoğraf, bir o kadar müzik parçası ve video yüklemişimdir duvarıma.
Kendime ait o duvarı adeta bir günlüğe çevirmişimdir kısacası.
O günkü memleketin ya da dünyanın durumuna göre şekillenmiştir hep ruh halim ve dolayısıyla sayfam.
Bazen neşeli, bazen hüzünlü...
Bazen yaramaz kediler cirit atmıştır sayfamda, bazen içli şarkılar söylenmiştir usul usul...
İsyanlar dile gelmiştir, özlemler ona keza...
Şehit haberleriyle yanıp kavrulurken, kan damlamıştır hep sayfamdan.
Yaptığım paylaşımlar kadar yazdığım yazılar da Facebook'ta yaşadığım şu kısa döneme ait bir çeşit arşiv oluşturmuştur.
****
Bakıyorum da; geçen bu altı yılda ne düğünler oldu burada.
Nice çocuk doğdu, nice çocuk büyüdü gözlerimizin önünde.
Doğumlar kadar hastalıklar da oldu, ölümler de.
Kutlamalarla taziyeler birbirine karıştı çok zaman.
Doğanların sayfaları gün be gün gelişirken, ölenlerin sayfaları dondu kaldı arkalarında öylece.
Bazılarını yakınları kullanıyor, bazılarıysa kapandı.
Ufak ufak büyüyen bir Facebook Mezarlığımız var artık kısacası...

Zaman zaman bu mezarlığın sakinlerinin açık sayfalarına bakarım uzun uzun.
Paylaşımlarına, yaptıkları yorumlara, fotoğraflarına...
Yaşıyorlarmış gibi sanki. Sanki hiç ölmemişler gibi..
Yitip giden tanıdıklarıma, akrabalarıma.
Nasıl öldüğü hala muamma olan diyetisyen Yelda Kahvecioğlu'na.
Dünden beri Suruç'ta ölen gençlerin sayfalarına.
Ve yine dün bir trafik kazasında hayatını kaybeden O Bar'ın sahibesi Esen Yeşilırmak'ın ve ortağı Abdullah Hilmi Özmelek'in, oğlu Mehmet Ali Açılmış'ın ve yaralı kurtulan oğlu Ali Açılmış'ın sayfalarına...
Çekilen her karede, yazılan her kelimede daha bir tanışırım hiç tanımadığım bu insanlarla.
Arkalarından yazılanları gördükçe kendimi görürüm belki o satırlarda.
İçim acıyıp da ağlarken onlara mı ağlarım, kendime mi bilmem...
**** 
Ebediyete intikalin duygusal tarafını bir yana bırakır ve "Ben öldükten sonra Facebook hesabıma ne olacak?" diye düşünürseniz, diyeyim:
Facebook kullanıcıları hesap ayarlarından gerekli düzenlemeleri yaparak, öldükten sonra hesabının kimin tarafından yönetilebileceğini belirleyebiliyor.
Facebook daha önce, hayatını yitiren kullanıcıların hesaplarını teyit ettikten sonra, bir nevi işaretleyerek bildirim ve diğer seçeneklerini kapatarak ölüm yıl dönümlerinde hatırlanmasını sağlıyordu.
Şimdi bu özelliğini bir adım daha öteye taşıyarak artık kullanıcılara, hesabını kime miras bırakacağını soruyor.
''Legacy Contact'' yani ''Miras Kontratı'' olarak hesapların güvenlik ayarlarına gelen menüye giriş yaparak, eğer hayatınızı yitirirseniz hesabınızın kontrolü kime geçecek belirleyebiliyorsunuz. Seçtiğiniz kişi, eğer siz hayatınızı yitirirseniz ve Facebook bunu teyit ederse, hesabınızın profil ve kapak resmini değiştirebilir ya da hesabınızı tamamen kapatabilir. (Uygulama öncelikle Amerika'da geçerli olacak.)

Ölüm dediğin kapı arkasında..
Düşünün bakalım vasiyetinizde Facebook'unuzu kime emanet etmek isteyeceksiniz?
Emanet ettiğiniz kişinin sayfanızı siz varmış gibi idare etmesini mi isteyeceksiniz yoksa kapatmasını mı?
Peki ya arkanızdan yazılacakları merak edecek misiniz?