Fizik, kimya ve astronomiye dalalım bugün biraz.
Saniyede 300 bin km yol alan ışığı bin 400 ışık yıllık bir yolculuğa çıkartalım mesela.
Hadi hesaplayalım bakalım:
Işık saniyede 300 bin km yol kat ediyorsa; 1 dakikada 18 milyon km, 1 saatte 1 milyar 80 milyon km, 1 günde 25 milyar 920 milyon km, 365 günde 9 trilyon 4 yüz altmış milyar 8 yüz milyon km yol kat eder.
1 ışık yılının kaç km olduğunu bulduk. Şimdi de 1400 ışık yılının kaç km olduğunu bulalım.
Bulalım ve görelim NASA'nın bulduğu yeni dünyadan ne kadar uzaktayız.
Yani 9 460 800 000 000 ile 1400'ü çarpalım.
Sonuç = 1,324512e+16
Bu ne demek?
Hesap makinesinde bu sonucu bulacak kadar yer yok demek.
Yani NASA'nın bulduğu yeni dünya olan Kepler-452b'den epey(!) bir uzaktayız demek.
Peki ya 2009 yılında uzaya gönderilen Kepler teleskobu bu yolu altı yılda mı aldı?
Tabii ki teleskop gidip de bu yeni dünyanın üzerine konmadı. Kocaman gözüyle uzay boşluğunda salınırken dünyaya benzer bu gezegen göz'üne takıldı. Ki daha öncesinde de irili ufaklı takılanları olmuştu.
Teleskobun gönderdiği verilere dayanarak, "Dünya benzeri bir gezegen bulduk" dedi NASA sadece.
Bizde de hemen bir heves peydah oldu.
"Bu dünya sıktı zaten. Biz oraya gidelim"
Olur gidelim.
Çocukluğumuzun efsane dizisi Battlestar Galactica benzeri bir uzay gemimiz olsun mesela.
Hatırlayın. O dizide; yaşadıkları on iki gezegen Cylon (Saylon) kolonileri tarafından yok edilen insanlar ağır kayıplar vermiş, kaçıp kurtulabilenler ise liderliğini Galactica gemisinin yaptığı bir uzay gemisi filosuyla uzayda yolculuğa başlamışlardı. Onlar da atalarından hep efsane gibi dinledikleri Dünya gezegenini bulmaya çalışıyorlardı.
Biz de bulduğumuz bu yeni dünyaya böyle gidebiliriz belki.
Yalnız diyeyim; Kepler-452b dünyadan daha yaşlıymış. Şu anda da sera iklimi etkisindeymiş. Bu evrede yaşlanan yıldızdan yayılan enerji, yörüngedeki gezegenin yüzeyinde ısının artmasına ve okyanusların buharlaşmasına yol açıyormuş ve bizim Dünya'mızın sera iklimi evresine bir milyar yıl sonra gireceği var sayılıyormuş.
Biz gidene kadar o yeni dünya dayanır mı bilmem.
Ya da bizim neslimiz o yolculuğa dayanır mı, onu hiç bilmem...
Başka dünyaya kaçma hayali olanları kendilerine getirip, hayallerini -şimdilik- suya düşürmek içindi yukarıda yaptığım minik hesaplar. Kaçma sevdalıları hemen havaya girmesinler diyeydi.
Işınlanma bulunana kadar sabrediniz...
Hem siz her şeyi batırdınız, güzelim dünyayı elinize yüzünüze bulaştırdınız, şimdi de kaçın, öyle mi?
Yok öyle ortalığı temizlemeden kaçmak...
****
Bana kalırsa bizim dışımızda da pek çok hayat var. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama var.
Sonsuz bir boşlukta kafamıza göre dönüp duruyor olmamız pek ikna edici gelmiyor bana.
En basitinden, güneşin yörüngesindeki hiçbir kütle ile nasıl oluyor da kesişmiyor yolumuz?
Fizik ve astronomi verileriyle açıklanabilir elbette hepsi. Ona sözüm yok.
Benim çıplak gözle görüp çıplak bir beyinle düşündüğüm, bir fanus içerisinde adeta itinayla korunuyor olduğumuz.
Belki 'bulunmamaya programlanmış' fanuslar içinde yaşıyordur bizim gibi pek çok dünya da.
Kim bilir...
İnsanoğlu biliyor ki dünyanın da bir ömrü var ve tüm derdi bu dünya ömrünü tamamlamadan kendisine yaşayabileceği başka bir dünya bulmak.
Aslında bu kadar uğraşıya gerek var mı diye sorgularım hep.
Bu dünyada nasıl var olduysak başka bir dünyada da var olacağızdır vakti geldiğinde.
Zerrelerimiz uzay boşluğuna savrulduğunda ve zerreciklerimiz yaşayabilecekleri bir form bulduklarında yeniden başlayacaktır hayat.
Saçıldığımız yere kök salacağızdır yine. Orada başlayacağızdır yeni baştan. Zerrelerimize nakşolmuş verilerle adım adım kuracağızdır yine dünyayı.
Yine bulacağızdır ateşi. Yine keşfedeceğizdir dağları denizleri.
O zaman gelene kadar biz önce bize bahşedilmiş olan şu dünyada derli toplu yaşamayı becerebilsek keşke.
Bilsek ki insanoğlu olmadığı sürece doğanın keyfi yerinde.
Ve bilsek ki her şeyi birbirine karıştıran biziz.
Ve biz hala daha gidip başka dünyaları da karıştırma derdindeyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder