31 Ekim 2015 Cumartesi

Sesime ses isterim, nefesime nefes


Birincisinde mızıkçılık ettiler ya hani, tez zamanda ikinci seçim kapıya geldi işte.
Hem de ne gelmek.
Ortalığı toza dumana katarak, meydanları kana bulayarak.
'Bağzı'larıysa hala aynı söylemlerle 'paralel' deyip şikâyetleniyorlar bize eski kankalarını.
Zamanında aynı kaptan yediklerini bilmiyoruz sanki.
Geçelim artık bunları beyler.
Dost bizim değildi, düşman da bizim değil.
Dost sizindi, düşman da sizin oldu haliyle.
Öküz ölüp ortaklık bozulmadı sizde.
Beslediğiniz dana semirdi de semirdi, hatta öyle bir semirdi ki herkes danayı sadece kendisine ister hale geldi.
"E ama hani ortaktık!" dedi itelenen ortak.
Dananın kuyruğu da işte orada koptu gari...
'Ortaklık' deyince, hemen bir fıkra deyivereyim;
İki ortak bir akşam dükkanlarını kapatınca yemek için bir restorana gidiyorlar.
Tam yemekler gelmişken ortaklardan biri bir anda heyecanla "Eyvah!" diyor.
Diğeri "Ne oldu?" diye sorunca,
"Kasayı kilitlemeyi unuttum" deyip yerinden fırlıyor.
"Otur yerine" diyor diğeri.
"Nasılsa ikimiz de buradayız..."
****
Anladınız değil mi olayı?
Birbirlerini en iyi bilen onlar.
Hesapları kitapları, sevapları günahları, kısacası dönen tüm dolapları en iyi bilen onlar.
Birbirlerinin ne kadar tehlikeli olabileceğini ve hedefe giden yolda önüne çıkan tüm engelleri nasıl ortadan kaldıracaklarını en iyi bilen onlar.
O yüzden halkın arasına etrafında binlerce polis olmadan karışamamalar.
O yüzden birbirinin ipliğini pazara nasıl çıkartacağını şaşırmalar.
O yüzden bu buluttan nem kapmalar.
O yüzden bu şiddet, o yüzden bu paranoya.
Sanmayın ki mevzu milletimiz.
Onlarla ne zaman ortak olduk ki biz!
****
Yarın, bizim olmayan bu ortaklığın "devleti, milleti, memleketi" sömürmesine son verme günü.
Yarın, adlarını ak koymuş, lakin karanlıkların en derinlerine dalıp, balçıkların en koyusuna batmış olanları teker teker o çamurdan çıkartıp tazyikli sularla yıkama günü.
Yarın, Atamızın istediği gibi, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkartma günü.
Yarın, hepimizin sesine ses, nefesine nefes olmak için yola çıkma günü.
Kısacası yarın, geçmişimiz, geleceğimiz ve şimdimiz için FIRSAT günü...

29 Ekim 2015 Perşembe

Birinci vazifen, Cumhuriyet Kadını olmaktır!

Türk Anneler Derneği (TAD Bursa) bu yılki Cumhuriyet Bayramı etkinliğinde Bursalı kadınları "Cumhuriyet Kadınları Gecesi"nde buluşturdu
28 Ekim 2015 Çarşamba akşamı My Kulis'te buluşan kadınlar geceye; Cumhuriyet'in ilanından bugüne farklı dönemlerde Cumhuriyet kadınını yansıtan modern kıyafetler ile katıldılar. Saç ve makyajları ile Cumhuriyet dönemini yansıtan kadınlar adeta o günlerin ruhunu yaşattılar.
Akın Soy'un da canlı sahne performansı ile katkı koyduğu geceden elde edilen gelirin tamamı TAD BURSA desteği ile eğitim alan öğrencilere aktarılacak.
Gecenin açılış konuşmasını yapan Türk Anneler Derneği Bursa Şubesi Başkanı Hande Gençosman, konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kadına verdiği değere dikkat çekti ve geceye katılan Cumhuriyet Kadınları'na Atatürk'ün kadınlar için sarf ettiği şu sözler ile seslendi.
"Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli hanımefendileri;
Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez. Belki erkeklerimiz memleketi istila edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.
Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır Yaşamak demek faaliyet demektir. Bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur Bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lazımdır. Malumdur ki, her safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır Bugünün gereklerinden biri kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır."
Konuşmasında Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne kadının toplumda değişen ve gerileyen yerine dikkat çeken Gençosman sözlerine şöyle devam etti:
"Büyük ruhlu, büyük duygulu, yüce, fedakâr ve ilahi Cumhuriyet kadını; 92 yıl önce Atamdan bu övgüleri alırken, 92 yıl sonra bambaşka bir mücadelenin içindeyken maalesef aynı değeri görememekte. Yaşadığımız onca şiddet ve acı veren olaylar birer ana olarak yürekleri her seferinde başka yerinden dağlasa da sadece birer reyting malzemesi olarak kullanılmaktan öteye geçememekte.
Bugünün gerçeklerini daha o günden söyleyen hatta çözümünü vurgulayan büyük beyin Mustafa Kemal Atatürk'ü ayakta alkışlarken, Türkiye Cumhuriyeti'nin yarınını oluşturan beyinlere yön veren 2015'in Cumhuriyet Kadınları olarak, en az o günlerdeki kadar emek ve fedakârlığı göze aldık, tek yürek, tek beden, tek ruh olarak tek hedefte beraberiz.
"Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...
Geceye katılan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in eşi Seden Bozbey de geceye katılanların bayramını kutlarken, herkesi 29 Ekim gecesi FSM'de düzenlenecek olan Cumhuriyet Yürüyüşü'ne davet etti.
****
Cumhuriyet'in kıymetini en çok kadınlar bilmeli ve ona sahip çıkıp, sımsıkı sarılarak ülkenin karanlıklara sürüklenmesini engellemeli derim hep...
Çocuğu yetiştiren kadındır, geleceğe miras çocuktur, toplumun devamlılığı da işte o mirastır.
O yüzden de kadın kendi değerinin farkına varıp Cumhuriyet Kadını olmaya yaraşır davranmalıdır.
Sadece görsel olarak değil, zihnen ve fikren de Atasının gösterdiği yoldan ayrılmamalıdır...

27 Ekim 2015 Salı

Hadi şimdi de zamanı durdur!


Pazartesi’den beri en güncel sorumuz bu:
Peki ama saat kaç?
Dünya ülkeleri 26 Ekim günü sabaha karşı 04:00'de kış saati uygulamasına geçti malum.
Bizde ise 1 Kasım 2015 günü gerçekleştirilecek olan seçimler bahane edilerek, kış saati uygulaması ertelendi.
Ondan sonra da gelsin şenlik!
Uçak kaçıran mı istersin, otobüse kıl payı yetişen mi, bir sonraki gemiye zar zor binen mi?
Ulaşım böyleyken resmi işler de döndü Arap saçına.
Türkiye güne SGK'nin Medula sisteminin çöktüğü haberiyle başladı mesela. İstanbul Eczacı Odası reçete düzenleme tarihi 26 Ekim 2015 tarihli olmasına karşın, sistemin reçete tarihini 25 Ekim 2015 olarak algılamasından dolayı reçete girişinin yapılamadığını açıkladı.
Bunun gibi milyon olay olmuştur muhakkak.
Dijital dünyada dünyayla entegreyiz malum.
Da bir işaret ile nerde kaldı entegrasyon?
Kafalar desen tam çorba!
Herkes birbirine saati soruyor lakin saati layıkıyla bilen yok.
Akıllı telefonların aklı bizden fazla ya, iki saati birden gösteriyorlar. Hem gerisi, hem ilerisi.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu'ndan yapılan açıklamada, akıllı telefon ve bilgisayar gibi elektronik cihazlarda saati otomatik olarak geri alabilme özelliği bulunduğu için vatandaşların mağdur olmaması bakımından akıllı telefon ve bilgisayarları başta olmak üzere elektronik cihazlarında gerekli saat ayarlamalarını yapmalarının yararlı olacağına dikkat çekildi.
Bir yandan da; "Elektronik haberleşme sektöründe faaliyet gösteren işletmecilerin sunduğu faturalandırma, tarife paketlerinin yürürlüğe gireceği zaman, taahhütlerin başlangıç ve bitiş tarihleri, avantajlı servisler gibi hususlar da karışıklığa ve mağduriyete sebep olunmaması için işletmecilerin gereken önlemleri alması ve tüketicilerin dikkatli olması önem arz etmektedir" denildi.
Yani açıkçası "Saat oynaklığından oluşacak girdiler-çıktılar bizim sorumluluğumuzda değil, kendi başınızın çaresine kendiniz bakın" dendi.
Peki şimdi biz geride miydik? İleride miydik? Biz bunlardan hangisindeydik? Saati eski haline mi bırakalım, yeni haline mi uyarlayalım? Hangi saate göre yaşayalım?
Bilgisayarın saatine göre yatıp, kolumuzdaki saate göre kalkarsak üç gün sonra zombiye döneceğimiz kesin.
Neyse ki duvardaki saat ile koldaki saat hala bizim emirlerimizin dışına çıkmamakta...
****
Seçimden bir hafta öncesi saatleri geri almanın işleri nasıl karıştıracağını anlamış değilim ben.
SEÇSİS MEÇSİS mi karışacak yoksa?
Aylar öncesinden SEÇSİS'i seçime ayarlayanlar saatlerin geri alınacağını atladılar ihtimal. Ya da aradaki 1 saati kâr saydılar...
Yazılımı yeniden yapılandırmaktansa, memleketi bir haftacık dünyanın bir saat ilerisinde yaşatalım n'olacak dediler belki de.
Kim uğraşacak şimdi yeniden!
1 Kasım geçsin de, 8 Kasım'da alırız usulca.
İki hafta dediğin nedir ki?

Daha önce 2011 yılında YGS sınavı sebebiyle 1 gün ötelenmiş saatlerin ileriye alınışı. 27 Mart Pazar yerine 28 Mart Pazartesi'ye alınmış işlem.
Bu sefer de bir günlük bu uygulama hava yolu şirketlerinde karışıklığa neden olmuş.
****
İşte böyle artık dünya.
Ekonomisinden sosyal hayatına her şey birbirine bu kadar bağlıyken sen ipi bir taraftan çektiğinde tüm taşlar yerinden oynuyor.
Keyfi davranma lüksün yok. İşleri kendine göre kotarma lüksün yok.
Malum söz;
"Zaman sana uymaz, sen zamana uyacaksın"
O sebeple sen kendini dünyaya göre ayarlayacaksın.

Ya da kendi dünyanı kendin yaratacaksın.
Orada yaşayıp oradan dışarıya adım atmayacaksın.
Bir de zamanı durdurmayı başarabilirsen, hele bir de zaman makinesini icat edip zaman içinde yolculuk yapabilirsen, değme keyfine...

Kapak fotoğrafı: Karikatürist Şeref Efendiler'in eseridir...

26 Ekim 2015 Pazartesi

Hepimiz 'Cumhuriyet'iz, Hepimiz 'Sözcü'yüz

Lions 118-K Yönetim Çevresi Federasyonu tarafından düzenlenen ve Cumhuriyetimizin 92. yılının kutlandığı Cumhuriyet Gecesi, ülkemizin içinden geçtiği şartlarla müsemma bir tevazuda kutlandı.
Gece, bu yıl dördüncüsü verilen “Cumhuriyet Sözcüsü” ödülünün takdimiyle taçlandı.
Uluslararası Lions Kulübü Dernekleri 118-K Yönetim Çevresi Federasyonu'nun geleneksel olarak düzenlediği ‘Cumhuriyetin Sözcüsü’ ödülüne bu yıl YÖK Eski Başkanı ve Anayasa Profesörü Erdoğan Teziç layık görüldü.
Gecenin açılış konuşmasını yapan Uluslararası Lions Kulübü Dernekleri 118-K Yönetim Çevresi Federasyonu Başkanı İlknur Kutucu, son dönemde yaşanan terör olayları nedeniyle ülke olarak üzücü günler yaşandığını, ama iyi günde de kötü günde de birlik olup Cumhuriyet’e sahip çıkılması gerektiğini belirtti. Cumhuriyet’in lügat anlamından çok daha geniş kapsamlı bir anlam içerdiğini söyleyen Kutucu, “Cumhuriyet; demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, laik düzen ve çağdaşlıktır. Cumhuriyetimizi, ülkemizin maruz kaldığı terör olaylarında verdiğimiz şehitlerimizin ruhlarına saygı havası içinde kutluyoruz. Federasyonumuz, Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümlerinde, Atatürk’ün en büyük eseri olan Cumhuriyetimizin laik, demokratik, çağdaş ilkelerine ve hukuk ile bağlı devlet düşüncesine eskiden beri bağlı olduğunu bildiğimiz, bu ilkeleri fiilen savunan tanınmış bir ‘kanaat önderini’ ‘Cumhuriyet Sözcüsü’ olarak seçmekte, Cumhuriyet Yemeğinde onur konuğu kabul ederek kendisine ‘Cumhuriyet Sözcüsü Ödülü’ verilmektedir. Bu yıl bu onurlu ödül için Prof. Dr. Erdoğan Teziç seçilmişlerdir.” dedi.
Erdoğan Teziç’in geceye katılamamasından dolayı ödülü Teziç adına TBMM Bursa Milletvekili ve Eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır aldı.
Ertuğrul Yalçınbayır ödülü alırken yaptığı konuşmada uzlaşının ve diyaloğun önemine dikkat çekerek; “Türkiye Cumhuriyet’i bir hukuk devletidir. Hukukta keyiflik yoktur. Hukukta kurallar vardır. Kuralların da bağlayıcılığı da vardır. İsmen cumhuriyet ve demokratik bir ülke olabilirsiniz ama insan hakları, kadın hakları, düşünce özgürlüğü gibi konularda dünyada son sıradaysanız sizin demokrasinizin kalitesi ortaya çıkar. Bu konuda sınanacağınız gün 1 Kasım’dır. 1 Kasım’da Cumhuriyetin kalitesini de oylayacağız. Hangi görüşten olursanız olun Cumhuriyet ve demokrasiye inananlar oyunu kullanır tatile çıkmaz. Bu anlamlı ödül için federasyonu kutluyorum. Hepimiz cumhuriyetin sözcüleri olmalıyız.” dedi.
Cumhuriyet Sözcüsü Ödülü ilk olarak Gazeteci Yazar Bekir Coşkun’a, ikincisi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na, üçüncüsü de Prof. Dr. Emre Kongar’a verilmişti.
Ödülün tasarımını yapan Mehmet Yavaş, bu tasarımıyla ‘tek elini kaldırmış, söz isteyen ve konuşan bir insanı’ tasvir ettiğini söyledi.
Ata Lions'un ev sahipliğindeki gecede Lions Kulüpler Vals Grubu kısa bir vals gösterisi, Neriman Bale Kursu’ndan bir balerin de kısa bir bale gösterisi sundu.
****
Gecenin ana sponsorluğunu üstlenen Bursa Final Okulları tüm masaları bayraklarla donatmışlar, ayrıca tüm katılımcılara Bayrak ve Atatürk fotoğraflı defterden oluşan birer hediye hazırlamışlardı. Fuaye alanında sergilenen ve Final Okulları öğrencileri tarafından resmedilen Atatürk portrelerinden oluşan eserler de görülmeye değerdi.
Gecenin sonunda geceye katkı koyan, destek veren herkese İlknur Kutucu tarafından teşekkür belgeleri verildi.
Gecenin sürprizi ise; biz fuayede sohbet ederken tek tek alınan fotoğraflarımızdan oluşturulan, yazıma da kapak fotoğrafı olan, Atatürk portresi oldu...
Başlıkta da dediğim gibi, tek tek hepimiz Cumhuriyet'in sahibi, tek tek hepimiz Sözcüsü'yüz...
Sahip çıkmak ve yaşatmak tek tek hepimizin sorumluluğu ve Cumhuriyet'i kuran ve emanet bırakanlara en büyük borcu...

23 Ekim 2015 Cuma

Küresel İmza ile geleceğe söz vermek


Pek çok yönden zengin bir şehir Bursa.
Tanımlamalarda dendiği gibi 'eksiği olmayan, fazlası olan', lakin pek çok şehire göre kendini tanıtmakta geri kalmış olan bir şehir.
Bu sebeple kamu kurumları olsun, özel kurumlar olsun Bursa'nın tanınırlığını arttırmak, turizm pastasından daha büyük pay almayı hak eden Bursa Kenti'ne yatırım yapmak ve daha fazla turisti Bursa'ya çekmek için kayda değer çalışmalar gerçekleştiriyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Bursa Valiliği tarafından Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Avrupa Tarihi Termal Kentler Birliği EHTTA Kongresi’nde, Bursa'nın termal mirasının dünya vitrinine çıkartılması irdelendi.
Termal sular, hamam kültürü, ipekböceği'nin yolculuğu derken, Bursa'ya ait pek çok konu gündeme getirildi.
****
Bu sabah Plazatur tarafından Almira Otel'de düzenlenen basın toplantısında konu yine Bursa ve Bursa Turizmi idi.
Plaza Turizm Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ersoy Tabaklar, yaptığı sunum ile öz geçmişlerini ve Küresel İlkeler Sözleşmesi - Global Compact'a uzanan yolculuklarını anlattı bizlere.
Plaza Turizm Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ersoy Tabaklar

2015 başlarında üye ve imzacı olmak üzere Global Compact’a başvuran şirket, aynı zamanda Global Compact'ın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı sürdüren Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a yazdıkları başvuru mektubunda, 10 Temel İlke ve Global Compact'ın gerektirdiği tüm diğer sorumlulukları alacağına dair yazılı teyit vermiş. 
Plazatur CEO'su ve Yönetim Kurulu Başkanı Serdal Can, Ban Ki-Moon'a yazdığı o mektup ile Küresel İlkeler Sözleşmesi'nin insan hakları, emek, çevre ve yolsuzlukla mücadele ile ilgili 10 ilkesinin Plaza Tur (Plaza Turizm Kongre Organizasyon A.Ş.) tarafından desteklendiğini bildirmiş. 
Global Compact tarafından yapılan değerlendirme sonucunda da 22 Eylül 2015 tarihinde üyeliğe kabul edilmiş. 
Plaza Turizm, 'kendi sektöründe' Global Compact'a üye olan Türkiye'deki birkaç firmadan biri. Bursa'da ise ilk ve tek firma.
10 ilke nedir diye soracak olursanız;
"1. İlke: İş dünyası, uluslararası ilan edilmiş insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermeli,
 2. İlke: İş dünyası, insan hakları ihlallerine fırsat tanımamalı,
 3. İlke: İş dünyası, çalışanların sendikalaşma özgürlüğünü desteklemeli ve toplu müzakere hakkını etkin biçimde tanımalı,
 4. İlke: İş dünyası, her türlü zorla ve zorunlu işçi çalıştırılmasını engellemeli,
 5. İlke: İş dünyası, çocuk işçi çalıştırılmasının önüne geçmeli,
 6. İlke: İş dünyası, işe alım ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önüne geçmeli,               
 7. İlke: İş dünyası çevre sorunlarını önleyici ve çevreyi koruyucu yaklaşımları desteklemeli,
 8. İlke: İş dünyası, çevreye yönelik sorumluluğu artıracak her türlü faaliyeti ve oluşumu desteklemeli
 9. İlke: İş dünyası, çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli
10. İlke: İş dünyası, rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmelidir."
Bu ilkelere imza atmak yeterli değil elbet. Katılımcı kuruluşların çalışmalarında oluşan değişiklikleri ve bunların günlük operasyona olan etkilerini yıllık olarak raporlamaları gerekmekte imiş.
Sözleşmeye katıldıktan sonra iki yıl içinde bilgi vermeyen  şirketler ise, bu adımı atana kadar  Küresel İlkeler Sözleşmesi üye listesinden çıkarılmakta ve pasif duruma geçmekte imişler.
Kısacası işini layıkıyla yapanlar için kolay, yapmaktan kaytaranlar için uygulaması zor ilkeler.
Bu konuda Plazatur kendine güveniyor ve "Korkumuz yok" diyor...
****
Plazatur CEO'su ve Yönetim Kurulu Başkanı Serdal Can yaptığı konuşmada, ana faaliyet olarak Uluslararası ve Ulusal Kongre organizasyonları düzenleyen Plaza Turizm Şirketler Grubu bünyesinde, yeni bir şirket olarak PLAZA EXPO ULUSLARARASI FUARCILIK A.Ş.’nin kurulduğunu  söyledi.
Ülke olarak 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedeflendiğini belirten Can, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nın ilke edindiği “Bursa Büyürse Türkiye Büyür” mottosundan yola çıkarak, Türkiye'nin ülke ihracatına katkısı açısından İstanbul’dan sonra 2. sırada yer alan Bursa'nın, ihracat kapasitesini artırıcı faaliyetler düzenlemeyi ve şehrin ekonomik büyümesine katkı sağlamak için PLAZA EXPO olarak çaba göstereceklerini ifade etti. 
Plaza Expo açılış olarak ilk icraatını Türkiye'nin en büyük Turizm fuarlarından bir tanesini Bursa'da düzenleyerek yapacak. (Antalya,  İstanbul, İzmir ve Van düzenli olarak turizm fuarları yapıyorlarmış. Turizm Fuarı Bursa'da ilk olacak)
"Bursa Meets Middle East" adıyla düzenlenecek bu fuarda Türkiye’ye en çok turist gönderen ülkelerdeki 500'e yakın Tur Operatörü davet edilecek. 
Bu fuarın ardından yine Bursa'da Sağlık ve Termal Turizmi konusunda bir başka projeyi hayata geçirilecek.
İkinci kez düzenledikleri Bursa Medical&Thermal Tourism Summit, yani Bursa Medikal ve Termal Turizm Forumu bundan sonra Uluslararası Medikal ve Termal Turizm Fuarı olarak düzenlenmek üzere kurgulanmış. 
Fuar Organizasyonlarının yanı sıra, B2B (Business to Business) organizasyonları, Ticari Alım Heyeti Organizasyonları ve Ekonomi Bakanlığı Destekli UR-GE (Uluslararası Rekabeti Geliştirme) Projeleri kapsamında danışmanlık, pazar araştırmaları ve Ticari Heyet organizasyonları düzenleyeceklermiş. Plaza Turizm bünyesinde hali hazırda verilen bu hizmetler bundan sonra PLAZA EXPO şirketi tarafından verilecekmiş. 
Kongre turizmi diğerlerine göre dört kat daha kârlı demiş bir konuşmasında Ersoy Tabaklar.
Kâr etmek herkesin hakkı. 
Yeter ki iş doğru yapılsın...
Plazatur ekibi "Biz rakip değil, tamamlayıcı olacağız" diyor...
Bir yandan anı fotoğrafı için Serdal Can ile poz verirken kameraya, öte yandan Bursa'nın hak ettiği yere ulaşabilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiği fikriyle ayrılıyorum toplantıdan. 
En üstteki yöneticisinden, en uzak mecrasında yaşayan bireyine kadar herkesin...

21 Ekim 2015 Çarşamba

Koltukların Gücü Adına!

Yıldız Parkı'na ve Yıldız Sarayı'na gittiniz mi hiç?
Ben bir kez gittim.
O gidişten aklımda kalan pek çok şeyden beni en etkileyen,
Şale Köşkü'ndeki büyük salon için 406 m2 yekpare dokunan Hereke halısının, büyüklüğünden dolayı salona kapıdan alınamayışı , salona alınabilmek için salon duvarının baştan başa indirilerek, halının içeriye alınışının ardından duvarın yeniden örülüşü olmuştu.
Tüm saraylarda olduğu gibi Şale Köşkü'nde de şaşaa her yana saçılmıştı.
Malta Köşkü'nü de gezmiştim o gün.
Lakin Yıldız Sarayı'na dahil köşkler arasında olan Büyük Mabeyn Köşkü'nü hiç hatırlamıyorum.
Sağolsun Merkel geldi de o köşk gündeme geldi.
Mabeyn Köşkü ve varaklı koltuklar nedir ne değildir diye kısa bir dolandım sanal alemde...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Angela Merkel'i ağırladığı Yıldız Sarayı'nın en ihtişamlı köşkü olarak bilinen Büyük Mabeyn Köşkü, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz tarafından 1866 yılında Balyan Ailesi mimarlarına yaptırılmış.
Sultan 2′nci Abdülhamid döneminde (1876-1909) devletin yönetim binası olan köşk, gerek Osmanlı döneminde, gerek Cumhuriyet'in ilanından sonra önemli davet ve ziyafetler için kullanılmış. 2013 yılında yabancı devlet adamlarını ağırlamak için başlayan restorasyon tamamlanmış ve Köşk 2015 Eylül ayı itibarıyla yeniden konuk evi olarak hizmet vermeye başlamış.
Köşk, bağlı olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve aslına uygun hale getirilmeye çalışılırken, zamanında başka kamu kurumlarına verilmiş olan antika eşyaların büyük bölümü de geri toplanmış. Bu arada köşkün altın varaklı koltukları da restorasyondan geçirilmiş. Koltukların orijinalinde olan ve zaman içinde bozulan hilâl ve Osmanlı Arması, restorasyonla aslına uygun hale getirilerek yeniden yerlerine monte edilmiş.
Varak'ta eskitme varağa zarar verebileceği için yenilenme sonrası koltuklar böyle "ışıl ışıl" yanar olmuşlar.
('Kaymak gibi Aspendos'u hatırlayın)
Sanat tarihçisi Nurhan Atasoy'un dediğine göre bu koltuklar çok geç dönem Osmanlı koltukları.
Avrupalılar bir şeyin Osmanlı olduğunu göstermek için hilal koyarlarmış, Osmanlılar kendileri koymazmış. Hilâl, Osmanlı İslam devletini temsil ediyormuş. Geç dönemde Avrupa etkisi geri gelmiş ve hilâl tekrar moda olmuş. O yüzden koltuklarda hilâl var.
Erdoğan'ın Merkel'i ağırladığı koltuklar işte bu koltuklar.
Kameralardan yansıyan ve herkesin diline düşen ise;
"Sobalı evinin tek sıcak odası olan oturma odasında misafir kabul edip de, salon takımından iki koltuğu oturma odasına transfer etmiş ev sahibi" görüntüsü.
İnsan neden şatafat sever?
"Bu koltuklara oturtarak Cumhurbaşkanı Erdoğan Angela Merkel'e ne mesaj vermek istedi?", "Merkel Erdoğan'ın kara kaşı kara gözü için mi geldi?" irdelemelerini bir kenara bırakıp işin derinliklerine dalalım biraz.
"İnsan neden şatafat sever?" diyelim.
Niçin her şeyin "EN"ine sahip olmak ister?
Hadi sahip oldu oldu, niçin sahip olmakla yetinmez de sahip olduklarını herkesin gözüne sokmak ister?
"Göstermeyeceksem niye bu kadar çalışayım?" mı dediniz?
Geçimini sağlamak, şartlarını iyileştirmek, daha konforlu yaşayabilmek için çalışır çabalar kişi haliyle. Hakkaniyetli çalışılarak kazanılmış bir konfor da takdir edilir.
Konfordan kastım "lüks" değil.
Her ne kadar "Bana lükslerimi verin, gereksinimlerim olmadan da yaşarım" demişse de Oscar Wilde, "Lüks görüntüdür, önemli olan güçtür" de demiş.
Bence gücünü kendi içinden almayan bir lüks her zaman eğreti durmaya mahkûmdur.

Güçsüz insanlar güçsüzlüklerini lüksleri ile alalamaya bakarlar her daim. Geçmişten gelen boşluklarını en hızlısından kapatmaya çalışırlar.
Parayı birdenbire bulan hemen kendini şaşırır mesela.
Bknz: Piyango talihlileri, bir kısım Alamancılar, bazı sporcu ve sanatçılar...
Gelirlerini düzenli hale getirip hayat standartlarını ayarlamak yerine soluğu araba galerilerinde, emlakçılarda, mücevharatçılarda ya da pavyonlarda alırlar.
Eee, "açlık" büyüktür. Doymak kaçınılmazdır.
Da; doymazlar...
Kendilerini "satın alabildikleri" ile pazarlamaya başlarlar bu kez de.
Edindikleri ve onları var eden her ne varsa ellerinden alınacak diye ölümüne korkarken daha da sıkı sarılırlar hepsine.
Yapışırlar adeta...
Sonunda iktidar sarhoşluğuna kapılırlar. Beyin nöronları şekil değiştirir.
Hastalığın tedavisi, çivi çiviyi söker misali daha büyük zenginliktedir.
"Galaksiyi verelim biz size, ne dersiniz?"
****
Ego azaldıkça tevazu artar oysa.
Bilgelik sadeliği getirir.
Doymuş bir ruh ve doymuş bir göz insana hep doğru yolu gösterir.
Tersi ise çok zaman yanlışa yönlendirir...
****
Keşke Osmanlı zamanında, zenginliğini sadece saraylar yapmakta değil de halkını da kalkındırmakta kullansaydı değil mi?
Keşke eğitimden, medeniyetten, ilimden ve ilerlemelerden, kısacası hükmünü kaybetmekten delice korkmasaydı.
Keşke bugün Osmanlılığa öykünenler tarihin tekerrürden ibaret olduğunu unutmasaydı.
Keşke onlar Sultan Süleyman'a dahi kalmayan dünyada kendilerinin ölümsüz olduğuna bu kadar inanmasaydı.
Keşke tarihimiz 'Keşke'lerin az, 'İyi ki'lerin çok olduğu bir tarih olsaydı...

19 Ekim 2015 Pazartesi

Siz de bu destek kuvvetin bir neferi olun

Konumuz lösemi.
Konumuz lösemi ve hasta.
Konumuz lösemi, hasta ve hastanın tedavisi boyunca barınacak bir mekâna muhtaç olan hasta yakınları...
Tedavi süresince hasta ile yaşayan, çok zaman şehir dışından gelerek tedaviyi sürdürmeye çalışan, kâh refakatçi koltuklarında, kâh acil servislerin bekleme salonlarında, kâh bahçelerde ağaç altlarında kıvrılıp uyuyan, hastaneleri kendilerine mesken tutmuş insanlar.
Ki o insanlar meşakkatli ve uzun bir yolculuğun değişmez yolcuları.
Bu yazımda sizlere o yolcuların yaşadıkları zorlukları görüp de onlara sahip çıkmak isteyen insanların kurdukları bir derneğin gelişmesini, hasta ve hasta yakınları için adeta bir yuva haline gelmesini anlatacağım.
İsimlerini basında fazlaca duymasak da yaptıkları işlerle kendilerini ispatlamış bir kurum olan Bursa Lösemili Çocuklara Yardım Derneği LÖDER ve tüm Güney Marmara Bölgesine hizmet veren LÖDER Rahime Gazioğlu Hasta Konukevi'nden bahsedeceğim.
****
LÖDER Yönetim Kurulu üyesi olan arkadaşım Demet Çoraklı Yıldız'ın davetiyle katıldığım LÖDER toplantısında LÖDER Yönetim Kurulu Başkanı, U.Ü. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji AD Başkanı Prof.Dr. Adalet Meral Güneş ve U.Ü. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. Betül B. Sevinir'in bilgilendirici konuşmaları, eski ve yeni üyelerin önerileri, Konukevi Müdiresi Filiz Çoraklı ile ettiğimiz sıcak sohbet, konukevi içindeki gözlemlerim ve internetten yaptığım araştırmalar sonucunda LÖDER hakkında epey bir bilgi edindim kendimce.
Önce "LÖDER" diyelim;
1994 yılında kurulan LÖDER'in amacı; "Çocukluk çağı kanserleri konusunda toplumu doğru bilgilendirmek. Hasta ailelerine yönelik eğitim programları ile onları aydınlatmak. Hastalara tedavi süreci boyunca moral desteği vermek." olmuş.
1998 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören hastaların tek kişilik, sağlıklı koşullarda kalabileceği 30 yataklı Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Kliniği tefriş edilerek kullanıma açılmış.
LÖDER Bursa'da çocuk kemik iliği nakil merkezi kurulmasına katkıda bulunmuş ve 2015 yılının Mayıs ayında, bugüne kadar yılda yaklaşık 500 kanser hastası çocuğun tedavi olduğu, U.Ü. Çocuk Hematoloji-Onkoloji Hastanesi yataklı servisinin yapımını ve tefrişini sağlamış.
Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Hastanesine ek bina olarak Sabahattin Gazioğlu tarafından yaptırılan, 8 bin 200 metrekarelik kapalı alanı ile Türkiye'nin en büyük (60 yataklı) Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi olan bu bina yaklaşık 14 milyon liraya mal olmuş.
Çocukların hastanede yatarken vakit geçireceği oyun odasının kurulmasını, Rahime Gazioğlu-LÖDER Konukevi'nin yapılması ve Bursa Valiliği ile birlikte işletilmesini gerçekleştirmiş.
Konukevinde her yıl dini bayramların kutlanması ve ihtiyacı olan ailelere yardım ulaştırılması için çalışmalar yapmış.
Yılbaşıları ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramları konukevinde coşkuyla kutlanmış.
Klinikte yatan hastalara sanatsal eğitimler verilmesi organize edilmiş.
Hasta ve hasta yakınlarına çocuk ve ruh sağlığı hakkında seminerler düzenlenmiş.
Konukevi, Türkiye'deki en donanımlı ve aynı anda ve bu kapasitede hasta ve hasta yakını ağırlayabilen tek proje olması sebebiyle 2014 Nisan ayında hastalara hizmetin yanında bilime de verdiği destek ile Sentez Uluslararası Bilim ve Teknoloji Birliği tarafından SUBİTEB ödülüne layık görülmüş.

Sonra da "LÖDER Rahime Gazioğlu Hasta Konukevi" diyelim;
49 yıllığına hazineden kiralanan ve bin 691 metrekarelik arsa üzerine yaptırılan konuk evinin inşaat ve işletme protokolu, Bura Valisi Şahabettin Harput döneminde hayırsever iş adamı Sabahattin Gazioğlu ve Bursa Lösemili Çocuklara Yardım Derneği arasında yapılmış. Konukevinin temeli 18 Haziran 2010'da atılmış, 12 Nisan 2011'de de açılmış.
Konukevinde 18 oda-54 yatak mevcut ve her oda dört yıldızlı bir otel odası ayarında. Banyosu ve lavabosu içinde olan odalar yatağından dolabına, koltuğundan televizyonuna kadar özenle donatılmış. Binada çamaşırhane, yemekhane, dinlenme ve oyun alanları ile toplantı salonları mevcut. Kadınlara ve erkeklere özel namaz odaları da düzenlenmiş.
Sabah kahvaltıları dernek tarafından, öğlen yemekleri ise Nilüfer Belediyesi tarafından karşılanıyor.
LÖDER bu konukevinde bugüne kadar 16 bin kişiyi ağırlamış.
Konukevinde kalabilmek için Uludağ Üniversitesi'nde tedavi görüyor olmak gerekiyor. Üniversitedeki doktorlar düzenlendikleri formlarla birlikte hastaları konukevine yönlendiriyorlar. Bu yönlendirmede hastalığın şiddet derecesi ve hasta yakınının mağduriyet derecesi göz önüne alınıyor.
Tedavi süresince hafta sonları izine çıkabiliyorlar. Tedavi süresi dolan hasta konukevinden ayrılıyor.
Toplantı boyu hastalar ve hasta yakınları için daha ne yapabiliriz, nasıl kaynak yaratabiliriz, topluma sesimizi daha çok nasıl duyurabiliriz konuları konuşuldu ve her konuda komiteler oluşturuldu. Tamamen gönüllülük esasıyla çalışan dernek gelecek her kuruştan en doğru şekilde faydalanabilmek için her ayrıntıyı dikkatle değerlendiriyordu.
Çocuk Hematoloji-Onkoloji yataklı servisinde eksik gereçler vardı. Öncelikle bunlar için bağışlara ihtiyaç vardı.
Bir yandan da serviste kalan çocukların sosyal yanlarını geliştirmek lazımdı. Nihayetinde onlar birer çocuktu ve kapalı kalmaktan sıkılıyor, bitmek bilmez tedavilerden bunalıyorlardı.
Onlarla geçirilecek her zaman dilimi onlar için heyecan yaratıcıydı. Bu da onların canına can katıyordu.
Toplantı sonunda Konukevi Müdiresi Filiz Çoraklı'nın odasında sohbet ettik biraz.
Konukevinden ayrılan hastaların ya da hasta yakınlarının yazdıkları mektupların olduğu klasörü gösterdi bana Filiz Hanım. Okudum bazılarını. Biraz hüzün, biraz buruk bir gülümseme ile
Sonra da kendisine armağan edilen resimlerin olduğu klasörü açtı. Hepsini arşivlemiş tek tek.
Mektupların ya da resimlerin sahipleri bazen tutunamamış hayata. Pek çoğu ise kanatlanıp uçmuş yuvadan, karışmış yaşıtlarının arasına.
****
İnsanın kendi içinde kopan bir savaş bu.
Bedenin kendisiyle verdiği bir savaş.
Bazen zaferle sonuçlanan, bazen de yenilgiyle.
Düşman güçlerinin kazandığı zaman her iki tarafın da kaybettiği, bedenin düşmana direnip kaybetmediği zamanlarda ise her iki tarafın da kazandığı bir savaş.
Savaşçıların zaman zaman yorulduğu, tükendiği, canından bezdiği, çaresiz kaldığı anlarda imdada yetişen destek kuvvetler sayesinde savaşmaya devam ettiği bir savaş.
İster az verip canınızdan, ister çok verip malınızdan, ister uygun olan zamanınızdan verin.
Siz de bu destek kuvvetin bir neferi olun ve elinizden gelen desteği vermekten imtina etmeyin.
İnanın ki verdiğiniz her ne ise tam yerine ulaşacak...
LÖDER Rahime Gazioğlu Hasta Konukevi tel: 0 224 483 58 71
Bağışlar hakkında bilgi edinmek için tıklayınız