23 Eylül 2021 Perşembe

Müzikal Bir Yolculuğa Çıkmaya Var Mısınız?

Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol 2015 yılında, ardında dosyalarca projeler bırakarak ayrılmıştı aramızdan. 
Bunlardan birisi de Müzik Aletleri Müzesi kurulması projesi idi. Her gittiği ülkeden aldığı enstrümanlar artık evine sığmaz olmuş ve bunları bir müzede toplamak gerekliliği doğmuştu. 
Şubat 2016'da Sanlıkol ailesi ve Nilüfer Belediyesi arasında imzalanan protokol ile bu projenin işbirlikçisi Nilüfer Belediyesi olacaktı.
Araya giren Pandemi şartları müzenin açılışını biraz geciktirmişti ama Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol'un hayali olan Müzik Enstrümanları Müzesi sonunda açılmıştı. Parkan Bey'in koleksiyonu olan, dünyanın dört bir yanından edinilmiş, tüm kıtaları temsil eden 200'ün üzerinde enstrüman ile çıkılan yolculuk, müzenin kuruluş çalışmaları esnasında müziksever bağışçıların katkılarıyla zenginleşmiş ve sayısı 284'e ulaşmıştı.

Müzik Enstrümanları Müzesi Açılışı
Reyhan Öztaş'ın mimari olarak projelendirdiği, tasarımı Ayşegül Özmen'e ait olan müze 21 Ağustos 2021 tarihinde Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, CHP Bursa Milletvekilleri Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve Erkan Aydın, KKTC İstanbul Başkonsolos Vekili Mehmet Tuncan, merhum Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol’un eşi Fethiye Sanlıkol, kızı Saadet Leman Sanlıkol, oğlu New England Konservatuarı Müzik Tarihi ve Müzikoloji Bölümü öğretim üyesi ve Kültürlerarası Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, aralarında Türk keman virtüözü, besteci Prof. Dr. Cihat Aşkın’ın da bulunduğu müzik dünyasından da çok sayıda isimin katılımıyla açılmıştı.
Açılış töreninin ardından bir de konser gerçekleşmiş, Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, BAOB Oditoryum’da sanatseverlerin karşısına çıkmış, piyano, ney ve vokalde Mehmet Ali Sanlıkol’un olduğu konserde George Lernis davul ve perküsyonda, kontrbasta da Kağan Yıldız yer alarak dinleyenlere keyifli bir gece yaşatmışlardı.
İşte ben açılışını heyecanla beklememe rağmen şehir dışında olmam sebebiyle Müzik Enstrümanları Müzesi MEM'in açılış gününü kaçırmıştım.

Müzik Enstrümanları Müzesi MEM
Şehre döner dönmez Müzik Enstrümanları Müzesi'ni ziyaret ettim. Ücretsiz olarak ziyaret edilebilen müze, Bursa'nın Nilüfer ilçesinin Odunluk mevkiinde, Sur Yapı Marka AVM karşısındaki Harmony Towers'ın İzmir-Bursa yoluna inen yanında, Ramada Otel'in tam karşısında (Carrefoursa'nın arkasında) kalıyor.
Girişte ziyaretçileri tabii ki enstrüman figürleri karşılıyor. Müze alanı alt katta. Ahşap merdivenler, metal aydınlatmadan yayılan yumuşak gün ışığı, antrasit renkte duvarlar beni içine çekiyor. 
Merdivenlerin yanındaki dikey siyah metal tasarım için Arp'ten, müze girişinde kullanılanlarda ise piyanonun tuşlarından esinlenildiğini düşünüyorum.
İçeriye girip merdivenlerden alt kata indiğimde karşımda enstrümanların sergilendiği salonu görüyorum. 
Salona girmeden önce Dr. Parkan Sanlıkol'un biyografisinin yer aldığı panodaki metni okuyup, panonun üzerindeki ekranda, dönen Parkan Bey'in hayatından kesitlerin yer aldığı videoyu izliyorum.
Dr. Hüseyin Parkan SANLIKOL kimdir? 
1944 yılında Kıbrıs’ta doğdu. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1975 yılında fizik tedavi ve rehabilitasyon ihtisasını tamamlayıp Bursa SSK Hastanesi’nde göreve başladı.
Gerçek bir müzik sevdalısı olan Parkan Sanlıkol, küçük yaşlardan itibaren akerdeon ve trompet çalmayı öğrenip karma koro ve bando ile Kıbrıs televizyonunda konserlere katıldı. Kendisi 1994 yılında oluşturulan Çizakça Çoksesli Korosu’nun kurucularından olup daha sonra Dünya Müziği Derneği adını alan bu kurumda uzun yıllar görev yaptı. Bursa'daki müzik serüveni ise, İngiltere'den sertifikalı piyano eğitmeni eşi Fethiye Sanlıkol'un ders verdiği çocuklara muhtelif salonlarda piyano resitalleri organize etmesi ile başladı.
Bursa Filarmoni Derneği çatısı altında başlattığı çocuklara yönelik enstrüman kursları, daha sonra Nilüfer Belediyesi'nin Konak Kültür Merkezi'nde devam etti. 5 yılda 800 öğrenciye ulaşılıp, birbirinden güzel etkinliklerin yapılmasının bizzat mimarı oldu. 2003 yılından itibaren KKTC Fahri Konsolosu olarak görev yapan Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol'un en büyük ideallerinden biri, dünyanın dört bir yanından topladığı müzik enstrümanlarının sergilendiği bir müze açmaktı.
Kendi el yazısı ile yazdığı Müzik Aletleri Müzesi notu

Müzikal Bir Yolculuk 
Müzenin yolculuğu hakkındaki yazıyı okumadan geçmiyorum.

KITALAR, ADALAR
Müzede, dünyanın farklı kültürlerine ait enstrümanlar kıtalararası bir yolculuğun izinde yerleştirilmiş. Enstrümanlar ülke ve milliyetlere göre değil, dünya üzerindeki dağılımına göre sınıflandırılmış. 13 adadan oluşan bu müzikal coğrafyanın merkezinde, çok yönlü yapısı ve koleksiyonda yer alan enstrüman çeşitliliğinden dolayı Türkiye adası bulunuyor.
Türkiye
Müzenin kitapçığında gördüğüm kadarıyla müzede, 'Güneydoğu Asya-Avustralya' adasında 11 enstrüman, 'Uzak Doğu' adasında 10 enstrüman, 'Orta Asya' adasında 12 enstrüman, 'Güney Asya' adasında 15 enstrüman, 'Rusya-Kafkaslar-Balkanlar' adasında 11 enstrüman, 'Orta Doğu-Kıbrıs' adasında 11 enstrüman, 'Afrika' adasında 23 enstrüman, 'Karayipler' adasında 8 enstrüman, 'Güney Amerika' adasında 15 enstrüman, 'Kuzey Amerika' adasında 7 enstrüman, 'Avrupa' adasında 15 enstrüman, 'Orkestra-Bando-Elektrikli Enstrümanlar' adasında 28 enstrüman ve 'Türkiye' adasında 49 enstrüman sergileniyor. 
(Broşürde yer alan sayılar bağışçılar sebebiyle daha da artmış olabilir.)
Güneydoğu Asya Avustralya
Adalarda, kültürel anlamda öne çıkan enstrümanlara dair kısa açıklamalar yazılmış. Ziyaretçiler hem müzik enstrümanları hem de müzikal geleneklere dair bilgilendirilerek, tüm insanlığın zengin kültür mirası gözler önüne serilmiş. Müze aynı zamanda, enstrümanların ses örneklerinin ve geleneksel bağlamlarında çalınma şekillerinin interaktif olarak da izleyiciye sunulduğu bir altyapıya sahip, ancak bu sistem henüz aktif olmamış olmalı ki görevli arkadaşlar böyle bir sistemin varlığından bahsetmediler.

Her Şey Enstrüman Olabilir
Müzedeki nefesli, telli, telli yaylı, vurmalı enstrümanlarda, sukabağı, bambu kamışı, bambu yaprağı, ahşap, kumaş, deri, demir, pirinç, su kamışı, plastik, yılan derisi, ipek, seramik, pişmiş toprak, Hindistancevizi kabuğu, kurutulmuş bitki, çelik, boynuz, bakır, balık derisi gibi pek çok malzeme kullanılmış. 
Bilirsiniz; şişenin ya da bardağın ağzında gezdirdiğimiz parmak, dişlerimizle tutup gerdirdiğimiz ambalaj lastiği, boy boy ve ters çevrilmiş tencereler- tabaklar, farklı dolulukta bardaklar, tepetaklak edilmiş teneke kutular, sıralar, masalar, nefesimizi üfleyeceğimiz minik bir alan bırakarak katladığımız kağıt parçaları ve daha pek çok şey enstrümandır aslında. 
İnsan evladı her türlü nesne ile ses çıkartma ve müzik yapma ihtiyacını hissetmiş olmalı ki, binlerce yılda binlerce çeşit müzik aleti icat etmiş.
Orkestra | Bando | Elektrikli Enstrümanlar
Alçak Sesli Enstrümanlar-Yüksek Sesli Enstrümanlar
Orkestra ve bando sınıflamalarının kökeni Ortaçağ Avrupa'sında yüksek sesli enstrümanlar ile alçak sesli enstrümanlar arasında yapılan ayrıma dayanır. Senfoni/filarmoni orkestraları olarak bilinen geniş topluluklar alçak sesli enstrümanlar olarak tasnif olunan yaylılar ve flüt gibi yumuşak tahta üflemeli çalgılar kombinasyonundan, bandolar ise yüksek sesli enstrümanlar olarak tasnif olunan bakır/pirinç üflemeli ve vurmalı çalgılar kombinasyonundan türer.

Yalnız Enstrüman  
Enstrümanlar sese eşlik etseler de, hep birlikte çalarak güzel bir armoni yaratsalar da, tek başlarına da çok etkililer. Bir mandolin, bir keman, bir ağız mızıkası, bir saksafon, bir çello yeter bazen insanı alıp götürmeye. Yalnızlığı ile insanın yalnızlığını alır ya da içinde hissettiği yalnızlığı koyulaştırır. Bir trampet, bir davul tek başına neşeye boğar ortamı. Bir boru tek başına saygıyı, hüznü ve kaybı ifade eder. 
Söz olmasa da olur, insan sesi olmasa da olur.
Yalnız enstrüman güçlüdür, vakurdur, kadimdir...

"Müzik adeta lisan gibi insanın asırlardır kendini ifade etmek için kullandığı evrensel bir olgudur."
Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol'un oğlu Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol müzede bir panoda yer alan metinde "Müzik"i ve "Enstrüman"ı böyle anlatmış.
"Müzik enstrümanları da insan sesinin yanı sıra, bu amaçla kullanılan araç ve aletlerdir. Afrika'daki gikendi ve kora gibi kimi enstrümanların sadece bir coğrafyaya mahsus olması, coğrafyanın kültürel dokusunu oluşturan karakteristik öğeleri temsil etmelerinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, rebab ve viyolonsel gibi yaylı sazların türevlerinin dünyanın çok çeşitli yerlerinde bulunması da, kimi enstrümanların tarih boyu gerçekleşmiş göçler sonucunda farklı coğrafyaların kültürel dokularına adapte olduklarını düşündürtmektedir. Kısacası, müzik enstrümanları bir bütün olarak ele alındığında dünyadaki karmaşık ve zengin kültürel mirası gözler önüne sermektedir. Ancak müzik, diğer sanat formları ile mukayese edildiğinde, özünde soyut bir form olduğu için bu karmaşık yapının basite indirgenmesine imkân tanımaktadır. Zira müziğin dokunulmayan, gözle görülmeyen yapısı, dünyadaki tüm kültürlerin müzikal geleneklerinin ve enstrümanlarının birbirleri ile yan yana gelmelerinde bir sorun olmayacağı ve müziğin evrensel bir dil olduğu gibi bir takım kanıların benimsenmesini de mümkün kılmıştır. Halbuki müzik, kendi içinde birbirinden farklı ve fevkalade zengin birçok gelenek barındıran kompleks bir yapıya sahiptir. Dünya üzerinde konuşulan farklı lisanlar gibi çeşitli müzik geleneklerini özümsemenin yolu da uzun süre söz konusu geleneklerle meşgul olmak ve hatta geleneği temsil eden bir enstrümanın icrasını öğrenmekten geçmektedir. Böylesine zor bir süreci ve mesafeleri ortadan kaldırıyormuş gibi gözüken teknolojik gelişmeler ve dijital platformlar ise yanılsamaları besleyerek turistik ve egzotik bir takım klişelerin perçinlenmesine neden olmaktadır. Öte yandan, teknolojik gelişmeleri pozitif bir etkene dönüştürerek farklı kültürler üzerine derinlemesine çalışıldığında, kültürlerarası bakış açısında var olan hiyerarşik, egzotik ve basmakalıp yaklaşımların ortadan kalktığını görmekteyiz." 

Mehter'den Big Band'e
Adalarda yer alan metinlerde ilginç bilgilere de rastlıyoruz. 
"Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde icracıları çalıcı mehterler olarak anılan mehter müziği, Avrupa'da bando müziği ile klasik Batı müziğini derinden etkilemiş ve dolayısıyla estikleri Amerikan caz Big Band'lerine kadar uzanmıştır. Mehter topluluklarının "torunu" diyebileceğimiz New Orleans marş bandolarının zamanla çağdaş caz Big Band'lerine dönüşmesi de Amerikan ve Osmanlı/Türk müzik gelenekleri arasındaki bu şaşırtıcı tarihi bağlantının bir yansımasıdır."
Mehmet Ali Sanlıkol
New Orleans'tan Çiftetelli'ye
Peki ya New Orleans Çiftetellisi'ne ne dersiniz?
Prof.Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, 16 Temmuz 2017 tarihinde, Bursa Açık Hava Tiyatrosu'nda, modern caz kompozisyonlarını Türk müziği etkileriyle birleştiren özel bir konserle, Japonya kökenli, ABD'li caz trompet sanatçısı Tiger Okoshi ve türlere meydan okuyan topluluğu Whatsnext? ile 56. Uluslararası Bursa Festivali'nde sahne almış ve New Orleans çiftetellisini icra etmişti. (İzlemek için tıklayınız.)

Dünyada Müzik Enstrümanları Müzeleri
Bu arada merak ettim ve Google'a dünyadaki müzik enstrümanları müzelerini sordum. Karşıma, netyazi.com'da Ayşegül Uyar'ın kaleme aldığı, dünyadaki müzik enstrümanları müzelerini anlatan bir araştırma yazısı ile çıktı. Okuduğuma göre, dünyanın en eski müzik müzelerinden biri İsveç Stockholm Müzik Müzesi, size kendi müziğinizi yapma fırsatı sunan müze Belçika, Brüksel Müzik Enstrümanları Müzesi, bir diğer müzik müzesi Berlin Müzik Enstrümanları Müzesi imiş. Türkiye'de en büyük müzik müzesi ise İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi imiş.

Müziksiz kalmayalım, nefessiz kalmayalım
Ben o gün müzede çıktığım müzikal yolculuktan, yukarıda yazdıklarım ile gönlü ve kalbi ve aklı dolu dolu olarak döndüm. Müzedeki metinlerde okuyup da burada yazmadığım daha pek çok bilgi var. Onları da sizin müze ziyaretinize bırakıyorum...
23 Eylül 2021 / C.E.Y. 

Dr. Parkan Sanlıkol ve Dünya Müziği Derneği üzerine yazdığım yazılar:
Maestro! / 13 Ekim 2015

Dr. Parkan Sanlıkol'un mirası olan Kent Piyano Günleri üzerine yazdığım yazılar:

Nurcan Neslihan Karataban röportajı:
bursa.com’da yer alan, Parkan-Fethiye Sanlıkol çiftinin hayatını anlatan ve 2009 yılında yayımlanmış bu röportaj, Nurcan Neslihan Karataban’ın bloğundan alınmış.

Ayşegül Uyar'ın kaleme aldığı, dünyadaki müzik enstrümanları müzelerini anlatan araştırma yazısı:

16 Eylül 2021 Perşembe

Yeldeğirmeni Esintileri

İki yakası üç köprü ve iki tüp geçit ile bir araya gelen ya da gelemeyen İstanbul şehrinin, Rumeli'ye göre "karşı yakası" olan Anadolu yakasının, en eski yerleşim birimlerinden Kadıköy'ün, en görülesi semtlerinden Yeldeğirmeni semtinin sokaklarındaydım geçtiğimiz cumartesi.
 
Tarih eylül ayının yarısına yaklaşmış, mevsim sonbahara adım atmış iken, ben ve benimle birlikte (ikisi özel davetli öğrenci olmak üzere) on beş konuk, Gezi Uzmanı · Profesyonel Rehber · Turizm Danışmanı · Yazar · Konuşmacı · Belgesel Yapımcı Özge Ersu rehberliğinde, Yeldeğirmeni sokaklarının başka insanlara ait zamanlarında yaşanan günlerin izlerini sürüp, o zamanlardan bu zamanlara kalabilen yapılarını gördük, Yeldeğirmeni'nin ağızdan ağıza, nesilden nesile geçen hikâyelerini Özge Ersu anlatımıyla dinledik.
Yeldeğirmeni sokaklarını, yaklaşık kırk beş senedir Kadıköy'de yaşayan Özge Ersu ev sahipliğinde adımlarken; İstanbul'un ilk kare planlı kent örneği apartman semti olan Yeldeğirmeni'nde yerleşim olmadan önce burasının yeldeğirmenleri ve çayırlarla kaplı olduğunu, 15. ve 16. Yüzyıllarda bahçeli evlerin var olduğu yazılan bu yerleşim alanında 1774-1789 yılları arasında, Padişah I. Abdülhamit tarafından ordunun, sarayın ve halkın un ihtiyacını karşılamak için (bugüne ulaşamasa da) dört adet yel değirmeni yaptırıldığını, Yeldeğirmeni'nin şimdiki Haydarpaşa Garı'nın olduğu yerden başlayıp, İbrahimağa'yı da içine alarak Acıbadem'e kadar uzanan Haydarpaşa çayırı içinde kalan bir alan olduğunu, Haydarpaşa Çayırı'nda Osmanlı'nın süvari birliklerinin talim yaptığını, bu alanın süvariler tarafından kullanılmasından sonra Talimhane'de de piyadelerin talim yapmaya başladığını (Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Adile Sultan’ın düğünü esnasında çayır semalarında uçuşa geçen İtalyan Komasgi’nin balonunun sert bir rüzgara kapılarak Marmara Denizi istikametinde kaybolup gitmesi ve kendisinden bir daha haber alınamaması da Haydarpaşa Çayırı’nın ünlü hikayelerindendir.), 
Haydarpaşa Çayırı’nda Adile Sultan’ın düğünü ve Komasgi’nin balonu
Kadıköy'ün eskilerinin Talimhane adıyla bildikleri yerin şimdiki Halit Ağa caddesi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu'nun bulunduğu düzlük olduğunu, Yeldeğirmeni semtinin bu iki kalabalık arasında oluştuğunu, Yeldeğirmeni'ndeki eski yapılardan sinagog, kilise ve okulların hepsinin adının Haydarpaşa ile başladığını, Mekke'ye gitmek üzere yola çıkan Hacı kafileleri ve Surre Alayları'nın son olarak uğurlandığı yerdeki çeşmenin adının Ayrılık Çeşmesi olduğunu, Yeldeğirmeni'nde sokakların 1789-1807 yılları arasında, Padişah 3. Selim zamanında oluşmaya başladığını, 1845 yılında düzgün sokakların oluştuğu bu semtte, Abdülmecit'in emriyle kurulan Kadıköy'ün ilk postanesinin hizmet verdiğini, Yeldeğirmeni'nde 1800'lü yılların ikinci yarısında yerleşimin hızlandığını, özellikle 1872 yılında Kuzguncuk Dağhamamı yangınından sonra buradaki Yahudilerin Yeldeğirmeni'ne gelmesi ile birlikte apartmanlaşmanın başladığını, devrin Osmanlı padişahı II. Abdülhamid döneminde (30 Mayıs 1906 tarihinde) yapımına başlanan ve 19 Ağustos 1908 tarihinde hizmete giren Haydarpaşa Garı'nın yapımında çalışan Alman mimar ve mühendislerin Yeldeğirmeni'nde kendilerine okul, kilise ve apartmanlardan oluşan bir yaşam alanı yarattığını, Yeldeğirmeni'nin en güzel günlerini 1923-1970 yılları arasında yaşadığını, 1970 sonrası kat karşılığı inşaatçılığın hızlanması ile eski alçak katlı evlerin yok olduğunu, Yeldeğirmeni'nin insan profilinin değiştiğini, şimdilerde sanatçıların atölyelerinde sessiz sakin çalıştıkları, özellikle de Erasmus öğrencilerinin tercih ettiği bir yerleşim yeri olduğunu öğrendik.
Mamicini - Ayrılık Çeşme Sokağı
Bir sokaktan diğerine geçerken Art Nouveau mimari, I. Ulusal Mimari Akımı, Ankara Kübiği, Fransız Balkonu, eli belinde binalar, cumbalar, kendi haline bırakılıp yıkılması beklenen kimsesiz evler, mimari dokuya uygun restore edilenler, restore edilmeseymiş daha iyiymiş denilenler, eşsiz güzellikte ama bazıları bakımsızlıktan köhnemiş bazıları dimdik ayakta, bazılarında asansör yeri hazır olarak yapılan asansörsüz apartmanlar ve yalı olmayan yalılar üzerine bilgilendik. 
Duvarlar protest yazılarla doluydu. Malum, Kadıköy muhalif duruşu olan bir ilçe. 
Deniz Hotel
Yürüyüş esnasında karşımıza neler çıkmadı ki. Sanat atölyeleri, sanatçılar, antikacılar, kahve içilip sohbet edilen mekânlar, mahalleye ismini veren küçücük Rasimpaşa Camisi, Rıhtım Caddesi üzerindeki denize nazır Deniz Oteli'nin yapım hikâyesi, Ahmet Haşim'in Evi, Yazansoylar'ın Evi, oteller, hosteller, sokaklarda sere serpe uzanmış herkese kendini sevdiren kediler, gelene geçene merakla ve heyecanla bakan köpekler, graffitilerle süslenen sağır duvarlar, duvar resimleri, muraller, günün her saati ötebilen horoz ve sahibi tarafından horozun ötüşünün bir anlamı olduğunu, horoza kızılmaması gerektiğini anlatan yazı metninin asılı olduğu çit, hiç beklemediğiniz bir yerde karşınıza çıkıveren minicik bir kafe, iki katlı evinin sokakla göz hizası olan ilk katının penceresinden yoldan geçene sesleniveren bir kadın, her tarafı oyuncak ayılarla bezeli bir ev, çizgi roman ve cep foto roman satan Kuzgun Çizgi Roman Evi, un öğüten yel değirmenlerinin yerinde yeller esse de hâlâ yaşayan fırınlar, Bayan Yanı, sinagog, kilise, çan kulesi, okul ve sosyal hizmet binaları, geçit, Nahçıvan Pasajı.
Pandelli'nin Bakkalı'nın yerine açılan simitçi fırını
6-7 Eylül 1955 olayları esnasında dükkanı yakılan Pandelli'nin Bakkalı'nın içimizi acıtan, bizi utandıran hikâyesi, yakın zamanda Gezi olayları sırasında darp edilerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz için yapılan park, attığı kartopunun kırdığı camın sahibi esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen, son sözleri "N'olur bu bir rüya olsun" olan Nuh Köklü'nün anısına yapılan ama yanında yamacında hiçbir açıklama bulunmayan anıt heykel, şimdilerde Kameroğlu Tekel&Büfe olan Nedim'in Kahvesi'nin müdavimi olan ünlüler, minibüs yolu, köşeyi alamayıp devrilen tramvay hikâyeleri (Karakolhane Caddesi Yeldeğirmeni sahili doldurulmadan önce Kadıköy- Üsküdar- Bağlarbaşı semtlerini birleştiren, Yeldeğirmeni'nin ana aksının olduğu caddedir. Bu caddeden tramvay geçer ve aşağıya inip köşeyi dönerken bazen hızını alamayıp devrilir.), Kayışdağı Suyu Çeşmeleri (Kayış Dağı’nın çam ormanlarının, çınar ağaçlarının altından süzülen yağmur sularının, doğal kaynağa karışarak yeryüzüne fışkırması ile hayat bulan ve oldukça üstün niteliklere sahip olan Kayışdağı Suyu, kilometrelerce çelik borularla kaynağından Anadolu Yakası’nın farklı semtlerindeki çeşmelere aktarılır), Kadıköy Meydanı'ndaki meşhur Boğa heykeli ve heykelin Kadıköy Meydanı'na geliş hikâyesi ve şimdi hatırlayamadığım pek çok detay ile dolu dolu geçen dört buçuk saatlik süre bizlere, İstanbul'un başlı başına bir tarihi hazine olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Henüz daha gezimizin ilk dakikalarında, Özge Ersu'nun şimdilerde Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı'nın ikamet ettiği Esther Apartmanı anlatımını yolda durarak, hayranlıkla dinleyen kişinin, vakfın Başkanı emekli kurmay albay Cevat Karakelleoğlu olduğunu öğrendik. Cevat Bey'in nazik daveti ile dışından gördüğümüz Esther Apartmanı'nın içine girip, asansör ile üst kata çıkıp, terasındaki lokalde çaylarımızı yudumladık. 
Çoğunlukla Yahudilerin gösterişli apartmanlarının görüldüğü bu semtte Müslüman Türklerin ve diğer gayrimüslimlerin apartmanları daha azdı. Bunlardan bilinen iki tanesi Celal Muhtar (Türk)  Apartmanı ve Demirciyan (Ermeni) Apartmandıydı. 
Yahudilerin birçok apartmanından en ünlü iki tanesi ise İtalyan apartmanı adıyla bilinen Valpreda ve Kehribarcı apartmanlarıydı.
Valpreda Apartmanı
Apartmanlar yığma taş ve tuğla olup, çoğunlukla art-nauveau süslemelerle donatılmıştı.
Bu apartmanlar karşıdan çok güzel görünüyor ama içinde yaşamaya kalksam yaşar mıydım acaba diye sordum kendi kendime.
Evet yaşardım ama şimdiki zamanda değil, yapıldıkları dönemde ve o zamanda yaşardım diye cevapladım kendimi.

Kitaplarda Kadıköy'ün ilk yerleşim yeri olan Khalkedon şehrinin korunması için yapılan surların Yeldeğirmeni, Altıyol ve Yoğurtçu'dan geçtiği yazar. Yeldeğirmeni, Pendik ve Yarımburgaz'da deniz kabuğu kalıntıları bulunmuştur, bu durum bir zamanlar buraların da su altında olduğunu göstermektedir der. "Yalı olmayan yalı" demiştim yazının başlarında. Hacı Niyazi Musa Başçılar Yalı'sıydı dediğim. Yalı sahilden "biraz" yukarıdaydı ama hem kendisini yalı olarak nitelendirecek kadar yukarıda değildi hem de Yeldeğirmeni'nin sular altında olduğu zamanlar kadar eski değildi.
Belli ki Musa Bey'in keyfinin kâhyası konağına "yalı" demek istemişti.
****
Özge Ersu'nun takdim ettiği gezi paketindeki kulaklık sistemi sayesinde onun anlattığı her şeyi kaçırmadan dinledim. Gezinin sonunda Kadıköy ve Yeldeğirmeni benim için bir anlam kazanmıştı. Okuduğum yazılar, gördüğüm fotoğraflar yerini bulmuştu.
Lafı gelmişken;
Çok okuyan mı, çok yaşayan mı, çok gezen mi bilir diye sorarsanız, 
Yaşayıp, okuyup, gezen derim.
****
Bu yazıyı yazarken Özge Ersu anlatımlarından dinlediğim ve aldığım notlar ile Arif Atılgan'ın Kadıköy ve Yeldeğirmeni üzerine yazdığı yazılardan çok faydalandım.
Haliyle, İstanbul ne anlatmakla ne yaşamakla ne de gezmekle biter. Özge Ersu'nun yaptığı gibi nokta atışı yapıp dağınık olmayan bir rota belirlemek ve gezilen görülen yerleri içimize iyice sindirmek en güzeli.
Anlatılanlar satırı satırı hatırımızda kalmayacaktır ama ruhumuzda bir esinti, zihnimizde bir fikir, bir anlayış, bir bakış oluşacaktır.
Kadıköy Kent Konseyi'nin seçilmiş ilk başkanı olan Arif Atılgan "Kadıköy'de Zaman" kitabında, "İnsan ilişkileri sınırsız olan gerçek bir semt idi Yeldeğirmeni. Yeldeğirmeni'nde düzgün bir fiziki çevre sağlanamadığından insanlar semtlerini terk etmekteler." der ve ekler, "Yeldeğirmeni Projesi Yeldeğirmenliler olmadan olmaz."
Belli ki Yeldeğirmeni Mahalle Yenileme Projesi ve Yeldeğirmeni'nde soylulaştırma sürecinde sıkıntılar var. 
Dileriz ki yüzük taşı kadar kıymetli bu nadide semt vahşi anlayışın kurbanı olmaz ve masumiyetini yitirmez.
Bize de o masumiyeti ve huzuru bozmadan gezmek düşer.