23 Mayıs 2023 Salı

On Bir İl İçin Tek Ses

6 Şubat Kahramanmaraş depreminin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Depremi yaşamayan ellerde günlük hayat devam ediyor görünse de herkesin içi sızım sızım sızlamaya devam ediyor. 04:17'de yerle bir olan  bir coğrafyayı ve günlerce yardım eli bekleyen insanları unutmak ne mümkün. Molozlara karışan paramparça bedenler, paramparça aileler, evlatsız kalmış analar babalar, anasız babasız kalmış evlatlar, 80 yıllık bir ömrü enkaz altında son bulan, kendisi kurtulsa da o yaştan sonra tutunduğu dalı kırılmış, kökleri olsa da dalları olmayan bir ağaca benzeyen yaşlılar, çocuk olma haliyle çadırlar arasında top koşturan çocuklar, daha birkaç saat öncesine kadar sıcak yatağında uyurken kendini evsiz barksız, çulsuz çaputsuz bulmuş insanlar...
Ve dümdüz olmuş, sanki bir kaç diş dışında tüm dişleri dökülmüş bir ağız görünümlü şehirler…
Ayakta kalan birkaç bina ve enkaz kaldırıldıkça ortada çıkan boşluklar, boşluklar, boşluklar.
Hiçbiri dolmaz boşluklar.
Bina boşluğu değil, yüzlerce hayatın yok olduğu, bomboş boşluklar...
Tüm ülke yardım için seferber oldu, depremden kaçanlara kucak açtı, kalanlara katkı sağlamaya çalıştı, çalışmaya da devam ediyor...

Bursa'dan Anadolu'ya 
Bursa Nilüfer Kadın Korosu Derneği de diğer STK'lar gibi elini taşın altına koydu. Koro olarak dernekler yararına yıllarca gönüllü olarak sahne almış ve derneklere katkı sağlamış olan koro, dernekleştikten sonra gözünü Anadolu'ya çevirdi ve Anadolu'daki yardıma muhtaç yörelere el uzatmıştı. Şimdi görev yeri deprem bölgesiydi. Her yıl, 8 Mart tarihinde konser veren koro bu kez farklı bir amaçla "sahneye çıkmış", Depremzede Kızkardeşlerine destek projesi başlatmış, bu proje ile "Hayata Yeniden" demiş, deprem bölgesi için çalışıyordu.
Daha önce deprem bölgesine giden Bursa Dağcılık Federasyonu Sınır Tanımayan Dağcılık kulübü üyesi kadınlarının tespitine göre bir ihtiyaç listesi çıkartıldı. 
Bu listeye istinaden dernek üyesi koristler önce dikiş makinalarının başına oturup deprem bölgesinde kadınların rahat kullanacağı şalvarlar, etekler, pijamalar dikti. Dikemeyenler de dikenler için malzeme temin etti. 
Bir yandan da hijyen ürünleri toplandı. Satın alınan malzemeleri (sabun, diş fırçası, diş macunu, şampuan, el kremi, ayna, tarak, tırnak makası, iç çamaşırı, yelek, terlik, çorap, yemeni vb.) birleştirilerek, her kadın için 21 üründen oluşan kadına özel paketler oluşturuldu. Toplanan yardımlar dernek üyesi koristler tarafından bizzat kendi elleriyle yerlerine ulaştırıldı. Bu arada depremzede çocuklar da unutulmadı. Onlara da burs sağlandı.
Ama bitmedi... Çünkü bir kereyle bitmeyecekti...
Bursa Nilüfer Kadın Korosu, 21 Mayıs akşamı Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Orhangazi Salonu'nda, Dr. Aysel Gürel şefliğinde verdiği 177. konserini "11 İl İçin Tek Ses, Tek Nefes, Tek Yürek Türkiye"teması ile depremde yara alan 11 İl'e ithaf etti. 
175 kişilik koro izleyicinin karşısına; Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa türkülerinden oluşan bir repertuvar ile çıktı. Konserin anafikri "UNUTMADIK" idi. "YANINIZDAYIZ" idi...
Halka açık olarak düzenlenen konserin "bileti", yardım malzemesiydi. "Her Paket 1 Bilet" idi... Salon girişinde biriken malzemelerden birkaçı, konser anında dahi, konsere katılan depremzedelerin ihtiyacına göre yerini buldu. 
Konsere yoğun bir ilgi vardı. Konsere, konserin ithaf edildiği 11 ilin Bursa dernek başkanları da davet edilmiş ve hepsi de bu davete icabet etmişti.
Bursa Adanalılar Derneği adına Rezzan Altunbaş, Bursa Adıyamanlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ramazan Alp, Bursa Diyarbakırlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Orhan Atalay, Bursa Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İbrahim Karaçin, Bursa Gaziantepliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Bilal Şengüloğlu, Bursa Hataylılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Eşref Köseoğlu, Bursa Kahramanmaraşlılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Gözkapan, Bursa Kilisliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Tuncay Aktürk, Bursa Malatyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Gaffar Aker, Bursa Osmaniyeliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Kürşat Çapar, Bursa Şanlıurfalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehmet Çetinkaya ve CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk konser sonunda birer konuşma yaparak, gecenin mimarı Dr. Aysel Gürel’e, Aysel Hanım’ın eşi ve meslektaşı Kenan Gürel’e ve tüm ekibe teşekkürlerini sundu.
Hasan Öztürk
Konserin açılış ve kapanış şarkıları birliği temsil ediyordu. 
"Anadolu'dan Geldik", "Türk'üm Ne Mutlu Bana", "BİZ", "Yaşa Benim Türkiyem" ve "Memleketim" şarkıları, bayraklarla sahneye çıkan Halk Dansları ekibine, salondaki izleyicinin de ellerindeki bayraklarla eşlik etmesiyle hep bir ağızdan söylendi. 
Konserin tamamı hüzünlü türkülerden oluşuyordu haliyle. Anadolu baştan ayağa hüzün değil miydi zaten? 11 ile ithafen 11 ilden seçilen türkülerin sözleri hep ayrılık, hep karşılıksız sevda, hep acı yüklüydü.
Bozkır'ın Tezenesi Neşet Ertaş'ın "Neredesin Sen", Şanlıurfa türküsü "Nemrudun Kızı", Malatya türküsü "Etek Sarı, Sen Etekten Sarısan", Adıyaman türküsü "Düz Dara Yar Düz Dara", Kahramanmaraş türküsü "Mihriban", Hatay türküsü "Şu Karşıki Dağda Kar Var Duman Yok", Diyarbakır Türküsü "Bahçada Yeşil Çınar, Boyu Boyuma Uyar", Elazığ türküsü "Çayda Çıra", Osmaniye türküsü "Menevşe Buldum Derede", Adana için "İbrişim Örmüyorlar", Kilis türküsü "Zeytin Yaprağı Yeşil", Gaziantep türküsü "Antebin Hamamları"... Hepsinin hikâyesi bir başkaydı...
Bursa Nilüfer Kadın Korosu ve Şef Dr. Aysel Gürel
Bursa Nilüfer Kadın Korosu Halk Dansları Ekibi "Karadeniz Dansı" ile sahneye çıkıp horon tepmeye başlayınca salondaki hüzünlü hava bir nebze de olsa dağıldı. Bu oyun aslında bir depremzede tarafından talep edilmişti ve talep yerine getirildi. 
Yaş ortalaması 50 olan kadınlardan oluşan ekip yaklaşık 7 dakika boyunca sahnede "hamsi paluğu gibi" hop hop oynadı. Bir ara Çayda Çıra dansı ile koroya eşlik etti. Onlar hem dansçıydı, hem koristti. Çünkü Bursa Nilüfer Kadın Korosu her ekibi kendi içinden çıkartıyor, gücünü kendi içinden alıyordu.
Konserde tam önümde oturan halk dansları eğitmeni Timur Torgay dansları dikkatle izledi ve dans sonlarında hepsini alkışladı. Tabii ki onun alkışının kıymeti daha başkaydı...
****
Gecenin sonunda evli evine, köylü köyüne giderken, depremde evsiz barksız kalanlar nerelerde uyuyordu, hangi sabaha uyanacaklardı, bundan sonraki hayatlarını nasıl sürdüreceklerdi düşünceleriyle döndüm ben de eve.
Bir sonraki adımda aynı kaderi paylaşmak da vardı. Coğrafya malumdu, ya binalar, ya yollar, ya köprüler? Her ne kadar yanımızda halkımız olacaksa da; biliyorum ki elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez. 
Kısacası; devlet önce önleyici, sonra kurtarıcı, sonra da sürdürücü olmalı...
Görüldüğü üzere, gerisini biz hallediyoruz...

23 Mayıs 2023 / C.E.Y. 


2013'ten 2023'e Bursa Nilüfer Kadın Korosu yazılarım
Var mı böyle bir koro? / 31 Ocak 2017
Su Gibi Aziz Olun... / 17 Mart 2017
On Bir İl İçin Tek Ses / 23 Mayıs 2023 

19 Mayıs 2023 Cuma

Seçim Sizin, Seçim Bizim

Sezon sona ererken korolar da sezonlarını verdikleri konserlerle taçlandırıyor. O yüzden bu ara Bursa'da art arda, neredeyse her gece bir konser var. Bursa konserlere salon yetiştiremiyor desek yalan olmaz. Gidebildiğim kadarına gidiyorum ben de.
 
İzlerimizden izleneceğiz
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü Bursa Devlet Türk Müziği Korosu'nun Filiz Başıbüyük solistliğinde "Bir Bahar Akşamı Konseri", Salih Berkmen şefliğinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Orkestra Şube Müdürlüğü'nün "Erdinç Çelikkol'a Vefa Konseri", Tuğberk Çelikkol şefliğinde Bursa İTÜ Mezunlar Derneği Korosu'nun "Sevgi Konseri", Suat Ayan şefliğinde BAOB Üyeleri TSM Topluluğu'nun "Bahar Konseri" ve 17 Mayıs akşamı da Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük şefliğinde MMO Bursa Şubesi TSM Korosu'nun "Unutulmayan Şarkılar Konseri"ni izledim.
Sırada Bursa Nilüfer Kadın Korosu'nun "Tek Yürek Türkiye Konseri" ile Medicana Bursa TSM Korosu'nun konseri var.  
Konserleri sosyal medya hesaplarımda zaman zaman tümüyle, (gönül hepsini tümüyle paylaşmak istese de) zaman zaman da bir-iki eserle paylaşıyorum. Bu paylaşımlarla sizin de hepsini görmenizi, dinlemenizi, Bursa'nın kültür ve sanat hayatından haberiniz olmasını isterken, bir yandan da yaşadığım dönem Bursa'sının kültür, sanat ve sosyal hayatının izlerini geleceğe miras bırakıyorum.

Unutulmayan Şarkılar
17 Mayıs gecesi izlediğim "Unutulmayan Şarkılar" konseri de bu izlerden biriydi. "Kuş Sesleri"nden girip "Artık Sevmeyeceğim"den çıktığımız konserde herkesin hep bir ağızdan söylediği 70'lerin, 80'lerin, 90'ların şarkıları vardı. Hakikaten de hiçbiri unutulmamıştı. Üzerinden daha çok yıllar gerçse de hiçbirisi unutıulmayacaktı.
Konser, kendisi de MMO Bursa Şube Üyesi olan Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük şefliğinde, Melahat Perihan Öztürk sunumuyla ve her biri birbirinden usta müzisyen olan saz heyetinin eşliği ile gerçekleşti.
İki bölüm halinde icra edilen konserde, koro üyelerinin neredeyse tamamı solo yaptı. Solistler mikrofon başına gelirken alkışlarla karşılandılar, şarkılarını söyleyip yerlerine geçerken alkışlarla uğurlandılar. Hele de konser sonunda koro 'Gençlik Marşı'nı söylemeye başladığında tüm salon ayaktaydı. Adeta Yer Gök İnledi...
Ve tabii ki bu özel gece İzmir Marşı söylenmeden sona eremezdi. Adeta salonda bir anda Çiçekler Açtı...
"19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Hepimize Kutlu Olsun!"
Ahmet İhsan Taşkınsel
Geceye katılan MMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel, yaptığı açılış konuşmasında, “20 yıldır düzenli bir şekilde çalışmalarını sürdüren TSM koromuz, yeni bir konserle bizlerle birlikte oluyor ve kulağımızın pasını siliyor. 'Daha fazla sanat' anlayışıyla, pek çok etkinliğin yanında sanat çalışmalarıyla da üyelerimiz ve toplumla bir araya gelmeye devam etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Koromuzun 'Unutulmayan Şarkılar' konseriyle  umudumuzu ve moralimizi biraz daha yükselteceğiz” demişti. 
Gerçekten de o gece sahnede rengarenk, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl koristleri görünce içimiz açıldı, ruhumuz şenlendi, umudumuz yenilendi.
Solo söyleyen koro üyelerinin enerjisi, neşesi, coşkusu, samimiyeti, kendilerine olan güveni, kadın koristlerin -başta koro şefi Filiz Başıbüyük olmak üzere- kıyafetleriyle uyumlu sürülen ojelerine kadar özenli giyimleri, takıları ve saç tuvaletleri, bu gecenin bu kadar özel geçmesinin sebebiydi. Bu önce kendine, sonra da izleyiciye saygıydı.
Unutulmayan şarkıların söylendiği bu gece unutulmayacak bir gece haline geldi ve hayatımıza kattığımız mutlu anılardan biri oldu. 
Sanat olmadan, müzik olmadan, deniz görmeden yaşayamayan insanlar hayatlarını işte böyle kendi kendilerine güzelleştirip, ruhlarını ve dolayısıyla bedenlerini iyileştirebiliyor.
Yeter ki siz neye zaman ayıracağınıza ve hayattaki önceliğinizin ne olduğuna karar verin. 
Nasıl yaşamak istiyorsunuz, karalar bağlayarak mı, şen şakrak kahkahalar atarak mı?
"Seçim" sizin...
"Seçim" bizim...

19 Mayıs 2023 / C.E.Y. 

Gecenin fotoğraf ve videoları için tıklayınız: https://www.facebook.com/media/set/?vanity=canan.e.yilmaz&set=a.10160465504108592

14 Mayıs 2023 Pazar

Farkında Olan Yaşar

6 Şubat 2023 depreminde binlerce anne evlatsız, binlerce evlat annesiz kaldı, binlerce aile yok oldu gitti. Ölüm kaçınılmaz, lakin ölümün şekli ve zamanı hepimizi paramparça etti. 
Üzerine inen üst katın altında, yatağında ezilip kalmış ve bir kolu yataktan sarkmış evladının, açıkta kalan elini saatlerce tutan babanın görüntüsünü hatırlarsınız. Annesini ve kızkardeşini enkazdan çıkartıp, cansız bedenlerini çarşafa sarıp, kimse naaşlara zarar vermesin diye defnedilene kadar başında bekleyen evladı da hatırlarsınız. Enkazdan sağ çıkan ailesini kanatları altına alıp, bir lokma ekmek, bir yudum su peşinde koşan anneleri ekrandan hepimiz canlı canlı gördük. Önce bulunmayan, sonra kurulduğu yerde su basan, bir kısmı rüzgârda savrulan çadırlar içerisinde barınmaya, evlatlarını ısıtmaya çalışan anneler ona keza. Karnında taşıdığı bebeğine zarar gelmesin diyerek kendini sakınan hamile, yeni doğan bebeğini emzirmek için çabalayan taze anneler, annesi yitip gitmiş bebekleri gözyaşları içinde emziren süt anneler ona keza. 
Oysa bir gece öncesi her şeyleri vardı. Sıcak evlerinde, sıcak yataklarında güven içindeydiler. Sevdikleri yanlarındaydı.
Heyhat...
Her şey her evde yolunda değildi elbet. Kocasının o gece çocuğu ile birlikte evden attığı anneyi de unutmayın. Hani o geceyi evladıyla birlikte sokakta geçiren ama depremin, evi kocasının başına yıktığı kadını.
Heyhat...
8 Mart günü yazdığım ve 'Depremin Kadın Yüzü'nü anlattığım yazımı okumuşsunuzdur...
****
2023'ün Anneler Günü bu acılar arasında, bu gölgeler altında nasıl kutlanır bilmem...
Bir yandan yürekler sızım sızlarken bir yandan da yan yana olan anneler ve evlatlar birbirlerine daha sıkı sarılıyor. 'Kayb'ın acısını en derinde hisseden insan, 'var'lığa şükrediyor.
Henüz anneniz yaşarken, evladınız yamacınızdayken her anneler gününü, daha doğrusu yaşadığınız her günü doyasıya kutlayın a dostlar. Sarılın, öpüşün, koklaşın...
Gün gelecek bugünler de geçecek. Yaşam tekerleği dönmeye devam edecek. Emrihak vaki olduğunda, gönüller olmasa da, yollar ayrılacak. 
O zamana kadar nefes aldığımız her gün "çok özel" bir gün.
Uyanamayacağımız sabaha kadar uyanabildiğimiz her sabaha "Bugün de hayattayız, haydi yaşayalım!" sözleriyle başlayıp, günü sağ salim tamamlayıp yatağa girerken, "Yaşasın, bugünü da yaşadık!" sözleriyle bitirelim...
Yaşadığımızın farkına varalım...
Unutmayalım ki, farkında olan "yaşar"...
Anneler Gününüz Kutlu Olsun.  

14 Mayıs 2023 / C.E.Y. 

12 Mayıs 2023 Cuma

Erdinç Çelikkol'a Vefa Gecesi

Yazının sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim;
3 Şubat 2023 tarihinde kaybettiğimiz Müzik Adamı Erdinç Çelikkol'un ardından Bursa Büyükşehir Belediyesi Orkestra Şube Müdürlüğü Türk Sanat Müziği Bölümü tarafından düzenlenen "Erdinç Çelikkol’a Vefa Gecesi Konseri"nin özü, Çelikkol'un hayatının bir anını bile boş geçirmediği ve ardında silinmez izler bıraktığıdır. 

Atatürk Kongre Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’nda gerçekleşen "Erdinç Çelikkol’a Vefa Gecesi Konseri"ni Nalân Höke Turan sundu. Konser öncesi barkovizyonda Erdinç Çelikkol'un hayatı fotoğraflar eşliğinde anlatıldı. Biliyorduk ki Çelikkol'un hayatı 6 buçuk dakikaya sığmazdı. Lakin onun hayatı, 1938 yılında Bursa'da, Ketensüzen (Haşim İşcan) mahallesinde başlayan ve 84 yıl süren koskoca ve dopdolu bir hayattı. Bizler barkovizyondaki videoyu izlerken 84 yıla neler sığdırdığını görünce, onun ne kadar çalışkan ve üretken olduğunu bir kez daha gördük. 

Konserin ilk bölümü, karma koronun Salih Berkmen şefliğinde seslendirdiği Erdinç Çelikkol şarkılarından oluşuyordu. Karma koroda, Erdinç Çelikkol’un 1983 yılında kurduğu Orkestra Şube Müdürlüğü Türk Sanat Müziği Bölümü sanatçıları icra heyeti ile Çelikkol’un yıllarca şefliğini yaptığı Gemlik Belediyesi Sanat ve Kültür Derneği, Yalova Musiki Derneği, Kocaeli Büyükşehir Musiki Derneği, Erdinç Çelikkol Türk Müziği Derneği, İnegöl Belediyesi Türk Müziği Korosu, Bursa Musiki Cemiyeti ve Orhangazi Halk Eğitim Merkezi sanatçıları yer aldı.

İkinci bölümde sahneye duayen isimler geldi. Nalan Höke moderasyonu ile Kutlu Payaslı, Amir Ateş, Elif Güreşçi, Cumhurbaşkanlığı Devlet Türk Müziği korosu ses sanatçıları Güzin Değişmez ve Ertan Bilgi, Nusret Yılmaz, Ayşe Taş ve Melihat Gülses hem Erdinç Çelikkol ile olan anılarından birkaç cümle ettiler hem de birer eser seslendirdiler. 
Çelikkol onlar için hepsinin hayatında izi olan, hepsinin hayatına dokunmuş bir "ağabey" idi. Bursa'nın değerlerinden biri olan şair Dr. Hüsamettin Olgun ve yine şiirleri Çelikkol'un bestelerinde can bulan şair Turgut Çelik, Çelikkol ile olan yaşanmışlıklarını, dostluklarını ve taşıdıkları duygularını aktardı. 
İzleyiciler arasında Prof. Dr. Alaaddin Yavaşça'nın eşi Ayten Yavaşça, yazar Zeki Yılmaz ile Tanbur Sanatçısı ve Bestekâr Necip Gülses de vardı.

Barkovizyonda Erdinç Çelikkol fotoğrafları dönerken ve sahnede anılar anlatılırken ön sırada oturan Çelikkol ailesi, başta eşi Neriman Hanım olmak üzere hem gururlu hem de taze acılıydı. 
Onların kaybı daha büyüktü. Onlar bir sanatkârın, bir müzik adamının dışında, bir baba, bir eş, bir büyükbaba kaybetmişlerdi. Ki ailenin tüm yılları müzikle iç içe yaşanmış, zaman zaman müzik çalışmaları aileden rol çalmış olsa da O hiç kıskanılmamış, ailesi kendisine hep destek olmuştu. Bu arada da eşi Neriman Hanım geri kalan yükü sırtlamıştı. Neriman Hanım düzenlenen bu vefa gecesinde eşi Erdinç Çelikkol'un sevenlerine seslenerek duygularını paylaştı. 
Neriman Çelikkol
Bakımsız Kalmış
Konserin sonunda AK Parti Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Fethi Yıldız misafir sanatçılara plaket takdim ederken, Melihat Gülses kendilerine "kulis"in felaket bir durumda olduğunu belirtti ve yetkililerden konuyla ilgilenilmesini rica etti. Aslında sadece salon değil, bu salonun da yer aldığı Merinos AKKM kompleksi, bahçesi dahil bir bütün halinde bakımsız kalmıştı.

Bana kalan...
İzleyici olarak bulunduğu konserlerde sahneye davet edildiğinde sahneye çıkışını kelebeğe benzetirdim. Öyle zarif, öyle naifti. Sahnede illa ki bir eser söylerdi ve o eser de illa ki kendisine 1991 senesinde Millliyet Gazetesi okurları tarafından "Yılın Bestekârı" unvanına kazandıran ve Yılın En Sevilen On Şarkısı'ndan biri seçilmiş olan "Gel gönlümü Yerden Yere Vurma Güzel Ne Olursun" şarkısı olurdu.  Bu şarkıyı, özellikle de Bursa'da, herkes bilirdi ve şarkı her seferinde izleyici ile birlikte söylenirdi.
Bir konserde koltuklarımız yan yanaydı. Konser başlamadan kısa bir sohbetimiz oldu. "Sen de şarkı söylüyor musun?" dedi, "Söylenen şarkıya eşlik etmeyi seviyorum" dedim. 
16 Şubat 2014
Konser başladıktan sonra bir ara kulağıma eğilerek, "Hani ya, hiç sesini duymadım" dedi. Hocanın yanında benim ses çıkartmam mümkün mü, elbette ki şarkılara eşlik ediyordum ama tabii ki içimden... 
Benim de kendisiyle böyle minik ve hoş bir anım oldu. 
Bana o konserlerden pek çok fotoğraf, video ve yazı kaldı. Erdinç Bey hazine sandığımın değerli mücevherlerinden biri olarak anılarımda ve yazılarımda yaşamaya devam edecek. 

Mücevher demekte haksız değilim. Erdinç Çelikkol hayatını müziğe ve müziğin gelişerek yaygınlaşmasına adamış, yazının başında okuduğunuz üzere Bursa ve çevresinde sayısız koro kurmuş, bu korolarda sayısız sanatçı yetiştirmiş bir isim. 
Kendisi müziğe 1951 yılında Bursa Türk Mûsıkîsi Derneğinde başlamış. İzzet Gerçeker, Ekrem Yöntem, Yaşar Kızılay, Mehmet Kutlugün, Musa Kumral, Nebahat Üner ve Emin Ongan gibi değerli hocalardan yararlanmış.
1983 yılındaki kuruluşundan, 2000 yılı Ağustos ayına dek, Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı'nda Şeflik, Genel Sanat Yönetmenliği ve Müdürlük görevlerini bir arada yürütmüş. Son olarak da, 14 Aralık 1999 tarihinden emekli olduğu 23 Mart 2003 tarihine kadar Kültür Bakanlığı Bursa Klasik Türk müziği Korosu Şefliği görevini sürdürmüş. Çelikkol beste çalışmalarına 1960 yılında başlamış. Çok sayıda eseri TRT repertuvarına alınmış. 
Erdinç Çelikkol Besteleri "301 Eser" olarak görülüyor. 
Bursa Belediye Konservatuvarı’nın plân ve programına uygun olarak 4. sınıf için 2 cilt ve 1300 sayfadan oluşan “Türk Musıkisi Bilgileri” ile, Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelimelerin açıklandığı “Türk Musıkisi Dili” adını verdiği kitaplarını hazırlamış. (Erdinç Çelikkol kitaplarını Nadir Kitap'ta bulabilirsiniz.)

Yaşarken Değer Görmek
Sanatçılar genelde yaşarken pek anlaşılmaz, ancak öldükten sonra yeğe göğe sığdırılamazlar. Ya da sanatçı zamanının o kadar ötesindedir ki, toplum ancak yıllar sonra ona yetişir ve onu anlar. Erdinç Çelikkol yaşarken değer gören, kıymeti bilinen sanatçılardan olmuş. 1997 yılında İzmit Sabancı Kültür Merkezi'ne büstü konulmuş, Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuvarı'nın bir sınıfına adı verilmiş, 2003 yılında adına “Şef Erdinç Çelikkol Beste Yarışması”,  2005 yılında “Bir Bursa Akşamında Sanat, Erdinç Çelikkol Özel Gecesi” düzenlenmiş, 19 Şubat 2021 günü Nilüfer Belediyesi tarafından Ertuğrul Mahallesi’nde bir sokağa adı verilmiş. (Bestekâr Erdinç Çelikkol Sokak) 
****
İnsan yaşadığı gibi anılsın ister. Hayata vedasının ardından kendisini idrak etmiş insanlar konuşsun, onu bir bütün halinde anlatsın ister. 
Yoğun katılımla gerçekleşen bu gecede Erdinç Çelikol'un ruhu bizlerin ruhunda şâd oldu. Anıldı, anlatıldı, yaşatıldı.
Bu gecenin konseri, Erdinç Çelikol'un "Ne olursun" şarkısı sahneye gelen tüm koristler ve sanatçılarla birlikte söylenmesiyle nihayetlendi.
Yeni konserlerde görüşmek üzere...
12 Mayıs 2023 / C.E.Y.  

Gecenin fotoğraf ve videoları için tıklayınız: https://www.facebook.com/media/set/?set=a.10160449301068592&type=3 


9 Mayıs 2023 Salı

Hicaz Makamında Bir Aşk Hikâyesi

Öyle bir hikâye ki, gözyaşıyla, çaresizlikle bezenmiş, çekilen ızdırap arttıkça mızrap tamburun tellerine dokunmuş, böylece Türk Müziği tarihinde klasikler arasına girmiş eserler doğmuş. 

Bu hazin aşk hikâyesinin konu alındığı bir konserdeydim dün akşam.
Konserde solist olarak sahne alacak olan Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Ses Sanatçısı Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük'ü koro şefi olarak sahnede defalarca izlemiştim. O yüzden koroyu yönetirkenki, serçe parmağından omzunun oynamasına kadar yansıyan titizliğini bilirim. Çalıştırdığı koroların konserlerinde billur sesi ile arada bir ya da iki eser seslendirir, ağızlara bir parmak bal çalar, gerisini koroya ve solistlere bırakır. Tekniği ve bilgisine söz söylemek haddimi aşar, ancak sesinin rengini iyi bilirim. 
Bu kez onu "Bir Bahar Akşamı / Şarkılardan Tangolara" adını verdiği konserde, sahnede bir başına izledim. Ne arkasında kendisine eşlik eden ne de karşısında yönettiği bir koro vardı. Sadece sazlar ve solist...
Şarklara eşlik eden saz heyetindeki birbirinden kıymetli isimleri anmadan geçemeyeceğim. Tambur'da Dilruba Özkan, Ney'de Özer Yavaş, Ud'ta Alper Taş, Sercan Erenler ve Bülent Anıtsoy, Kanun'da Savaş Özkök, Viyolonsel'de Tuğberk Çelikkol, Kemanlarda Hasan Dağ ve Şenol Güler, Ritmlerde Mustafa Akıncı ve Batın Özkayaoğlu. 

Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu tarafından düzenlenen ve Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda icra edilen konser, Dr. Turgay Mercan'ın sunumuyla gerçekleşti. Turgay Mercan her şarkı öncesi Afife Jale ve Selahattin Pınar aşkının hikâyesinen kesitler sundu. Ardından hikâyenin şarkısı okundu.
Konserin ilk bölümünde, Filiz Başıbüyük'ün çalıştırdığı Nilüfer Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu'ndan Ceren Alkan, Aygül Çetik, Yusuf Kasım ve Serhat Turan da birer eser ile solo olarak sahne aldı. Genç solistler, birbirinden temiz söyleyişleri, birbirinden güçlü sesleri, birbirinden saygılı duruşları ile kalpleri fethetti. Filiz hocaları da onları sahnede hiç yalnız bırakmadı ve dördünü de Turgay Mercan'ın yanından pür dikkat izledi. Şarkının bitiminde solisti ilk alkışlayan yine Filiz Hanım oldu. 
Ceren Alkan
İzleyiciler arasında, Filiz Başıbüyük'ün çalıştırdığı Makine Mühendisleri Odası Türk Sanat Müziği Korosu, Nilüfer Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu ve Bursa Barosu Türk Sanat Müziği Korosu üyeleri de vardı. Konseri Devlet Sanatçısı Kutlu Payaslı, Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu şefi Hakan Özlev, Bursa Baro Başkanı Metin Öztosun, TÜKD Başkanı Aylin Sabancı ve salonu dolduran sanatsever konuklarla birlikte huşu içinde izledik.

Afife Jale - Selahattin Pınar
Konserin ilk bölümü Selahattin Pınar bestelerine ayrılmıştı. Afife Jale ile Selahattin Pınar'ın aşkından ve evliliğinden doğan tüm bestelerin güfteleri buram buram hüzün, tutku, sitem, nedamet, yalvarma, çabalama, umutsuzluk, yalnızlık, boyun eğiş, bağlılık, ayrılık kokuyordu.
Fuad Edip Baksı, Mustafa Nâfiz Irmak, Yahya Kemâl Bayatlı, Celâdet Barbarosoğlu, Yusuf Ziya Ortaç, Rıza Polat Akkoyunlu, Vecdi Bingöl ve Baki Sühe Ediboğlu'nun yazdığı şiirler Selahattin Pınar'ın hislerine tercüman olmuş, Pınar da onlara şarkı formu kazandırmıştı.
Pınar'ın Afife'ye olan aşkındaki bağlılık ne kadar güçlüyse, Afife'nin madde bağımlılığı da o kadar güçlüydü. O bağımlılık da onların sonu oldu. Afife bağımlıydı, bağımlıydı çünkü sanatçı bir Müslüman kadın olarak yaşadığı büyük sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çekiyordu ve doktorunun kendisini morfinle tedavi etmeye çalışması üzerine morfin bağımlısı olmuştu. Aşkları ve evlilikleri gel-gitlerle yaşanıyordu.
Afife Jale 1902 doğumlu idi. İstanbul Kız Sanayii Mektebi'nde okuyordu. Aklı ise o dönemde Müslüman kadınlara yasak olan tiyatrodaydı. Yine de Darülbedayi'ye başvurdu ve kabul edilen beş Müslüman kadından biri oldu. Bu karar Afife'nin ailesi tarafından hoş karşılanmadı ve babası Afife adında bir kızı olmadığını söyledi. Afife evden ayrılmak zorunda kaldı. Afife, sahnede Jale adını kullanmaya başlamıştı. Daha sonra Afife Jale olarak anıldı ve sahneye çıkan ilk Türk ve Müslüman kadın olarak tarihe adını yazdırdı.
Selahattin Pınar da babası tarafından "Çalgıcı" sözleriyle hafif alaycı bir tonda tanımlanırken, Pınar, "Ben çalgıcı değil, sanatkârım." diyecek, bu söz üzerine babası Selahattin'e gaz lambasını fırlatacaktı. Neyse ki çıkan yangın küçüktü. Lakin bu davranış aslında büyük bir yangına sebep oldu. Selahattin Pınar tamburunu eline aldı, kapıyı çarptı ve çıktı. Kader ağlarını örüyordu…
Afife Jale, 1928 yılında gittiği Hafız Burhan konserinde, üstadın arkasında tambur çalan Selahattin Pınar ile, güftesi Fuad Baksı'ya, bestesi Selahaddin Pınar'a ait olan şarkıdaki gibi, "bir bahar akşamı" tanıştı. 
Burada biraz duraklayalım ve Bir Bahar Akşamı'nın yazılış tarihi ile ilgili bir yazıya kulak verelim. Oda TV'den Hikmet Çiçek bu konu üzerine kısa bir araştırma yapmış ve şunları yazmış:
Fuat Edip Baksı 1912 doğumlu. 1974 yılında yaşamını yitirdi.
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi olan Yasemin Mumcu Ay, “Fuat Edip Baksı” adlı kitabında (kendi yayını, Ocak 2008) “bir bahar akşamı”nın nasıl yazıldığını Baksı’nın ağzından şöyle anlatır:
“Gençlik yılları. Yaş, Cahit Sıtkı’nın mim koyduğu yaş; otuz beş! Bekârım. Nerde efkâr dağıtırsın ki? Daldım sinemaya. Tam oturacağım ki arkamda iç gıcıklayan bir hareket ve fısıltı. Şöyle bir dönüvermişim, birkaç genç kız. Birisi bana bakıyordu, bir acaip telaşlı. Göz göze geliverdik birden. O başını önce eğdi, mahcup. İşte hepsi bu kadar. Adını bilmem, sanını bilmem. Şimdi kalk da ona ‘sen’ diye başla bakalım.” (Sabri Süphandağlı, ‘Şarkıların Şairi Fuat Edip Baksı’, Son Havadis, 18 Şubat 1967)
Liseli bir genç kız için yazıldığı söylenen güftenin hikayesi böyle. Gelelim Osman Balcıgil’in "Afife Jale" kitabına.
Balcıgil, kitabında Selahattin Pınar’ın, “tıpkı Afife gibi tam yirmi beş yaşında” yani 1927 yılında “bir bahar akşamı”nı bestelediğini yazar. İyi ama 1927 yılında Fuat Edip Baksı 15 yaşındadır! Aslında Baksı, “Bir bahar akşamı”nın güftesini 20 yıl sonra yazacaktır! 
Kaynak: https://www.odatv4.com/kultur-sanat/bir-bahar-aksami-rastladim-size-ne-zaman-yazildi-11012047-176261
(Anladığımız üzere, birileri şarkılar ve hikâyeleri üzerine sağlam bir araştırma yapıp geleceğe belge bırakmalı. Kulaktan kulağa yayılan ya da vikipedik bilgilerle zor...)

Kaldığımız yerden devam edelim;
Afife Jale de Selahattin Pınar da 25 yaşındaydı. Birliktelikleri süresince Afife Hanım sahneden uzak yaşadı. Afife Hanım'ın sahneden uzaklaştığı dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nde sahne yasağı kalktı ve kadınlar tiyatro sanatını serbestçe icra etmeye başladılar. Selahattin Pınar, eşinin sahneye dönmesini desteklese de Afife Hanım morfin bağımlılığı nedeniyle sahneye dönmedi ve eşinden ayrılmak istedi. Çift, 1935 yılında ayrıldı. (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Afife_Jale) Madde bağımlılığından kurtulamayan Afife Jale, son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde geçirdi. 24 Temmuz 1941'de vefat etti. Yaşı henüz 40 bile değildi...
Afife Jale
Daha sonra 
Seyyare Atıfet ile Selahattin Pınar, kız tarafının bu evliliğe karşı çıkmasına rağmen (Selahattin Pınar 37, Atıfet Hanım 19 yaşındaydı) resmen evlendiler ve ömürlerinin sonuna kadar birlikte yaşadılar
Atatürk'ün karşısında da tambur çalan Selahattin Pınar'ın bestelediği eserleri Zeki Müren, Sabite Tur Gülerman gibi pek çok önemli sanatçı okudu. Sabiha Gökçen'in anlattığına göre, bestelediği Gel Gitme Kadın şarkısı Atatürk'ün en sevdiği şarkılar arasında yer alıyormuş.
****
Afife'nin madde bağımlılığının Pınar'ı derin kederlere sürüklediğini, bestelemek için seçtiği güftelerden anlıyoruz. Filiz Başıbüyük de bu akşamki konserinde, çok sevdiği Selahaddin Pınar üstadın Afife Jale ile olan tutkulu ve bir o kadar da çaresiz aşkına dokunmak istediğini söyledi. Dokundu da. Seçilen eserler ve Turgay Mercan'ın duygulu anlatımlarını dinlerken, eminim ben gibi salondaki izleyici de sessizce melakoliye sürükledi. Nasıl sürüklenmeyeceksin ki; şarkıların sözlerini ve o sözleri daha da ağırlaştıran besteleri Filiz Hanım'ın sesinden dinleyip de sağlam kalmak mümkün mü? 
Aşk Olsun!
Ah ah nerde o eski aşklar diyeceksiniz... Demeyin. Şimdi öyle aşklara "takıntı" diyorlar. Hatta bunu nörolojik bir hastalık olarak nitelendiriyorlar.  Hatta bu takıntılı aşıklar cana dahi kast edebiliyorlar. Gerçekten de insan aşkı için katil olup o çok sevdiği kişiyi ya da kendini öldürebiliyorsa, buna aşk demek pek mümkün değil.
Eski aşıklar dertlenip dertlenip yazar, dertlenip dertlenip içer, sonunda da verem olup giderlermiş. Yani zararları kendineymiş. Ama bu da "aşk" adına pek iyi bir son değil.  Aşk olsun; yudum yudum erimeyince, acı çekmeyince aşk olmuyor mu? 
Gustave Flaubert'in Madam Bovary kitabını okuduktan sonra da aynı tepkiyi vermiş, Aşk Olsun Emma başlığı ile bir yazı yazmış ve o yazıda aşka bakışın, yaşla ve yaşantıyla değişebileceğini anlatmıştım. 
Yoksa siz hâlâ eski zamanlardaki "aşkların" peşinde misiniz?
Benden size tavsiye; her daim aşkın peşinde koşun ama takıntılı aşklardan da takıntılı aşıklardan da uzak durun. 
Aslında istenen ve özlenen, saygı dolu, şefkat dolu, sevgi dolu, güven dolu, sadakati ve 
sonsuzluğu sorgulanmayan, zorlamasız, dayatmasız, aşkın ilk alevinden kendini kurtarıp serin sulara atabilmiş, kendi yolunu bulabilmiş bir aşk.
Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük - Kutlu Payaslı
Kutlu Payaslı'dan "Selahattin Pınar'ın tamburu" hikâyesi 
Filiz Başıbüyük, konseri ön sıradan izleyen Kutlu Payaslı'yı sahneye davet ederek 
Payaslı'dan "Selahattin Pınar'ın tamburu" hikâyesini anlatmasını rica etti. Bu ricayı kırmayan Payaslı, Müzeyyen Senar'dan kendisine emanet edilen tamburu yıllarca muhafaza ettiğini, yıllar sonra Selahattin Pınar'ın oğlu ile bir lions kulüp toplantısında karşılaştığı zaman tamburu kendisine teslim etmek istediğini ama Pınar'ın oğlunun, tamburun kendisinde durmasındansa Payaslı'da kalmasının daha doğru olacağını söylediğini, daha sonra ise tamburu Kadıköy'deki (Selahattin Pınar'ın masasında vefat ettiği) Todori meyhanesine teslim ettiğini, tambura özel bir köşe hazırlattığını, İstanbul'a gittiği zamanlarda meyhaneye uğrayarak Selahattin Pınar'ı yâd ettiğini anlattı. (Kutlu Payaslı'nın hayatını anlattığı Sanata Adanmış Bir Ömür kitabında bu anıyı ve daha fazlasını okuyabilirsiniz.)
Konserin ilk bölümü Filiz Başıbüyük'ün sadece tambur ve viyolonsel eşliğinde seslendirdiği "Beni de alın koynunuza hatıralar" eseriyle sona erdi. Kutlu Payaslı sahnede kendisini dinlerken, son notalarda Filiz Hanım'a eşlik etti. Baki Süha Ediboğlu'nun sözleri, Selahattin Pınar'ın hayat yorgunluğunu ve tükenmişliğini nasıl da doğru ifade ediyordu. Konsere ara verildiğinde Kutlu Hoca'nın yanına gelen konuklar "Neden daha çok söylemediniz?" serzenişinde bulundular. Biz de onları bir gece sonra gerçekleşecek olan Erdinç Çelikkol'a Vefa Konseri'ne davet ettik. Çünkü Kutlu Hoca o konserde solo olarak kendi eseri olan "Sen Nisansın Ben Sarı Yağmur" şarkısını seslendirecekti.
Kutlu Payaslı ile konuşmak ve fotoğraf çektirmek isteyenlerden sadece ikisi.
İçine daldığımız karamsar havadan, ikinci bölümdeki tangolar ve kantolar sayesinde çıktık. Şarkılardaki neşeli, kibar, nahif ve çapkın sözler ile sözlerle uyumlu hareketli müzikler bizi kendimize getirdi. 
1928 yılında Necdet Rüştü Efe tarafından sözleri yazılan, Necip Celal Andel tarafından bestelenen ve plağa kaydedilen Türkçe sözlü ilk tango olan "Mazi Kalbimde Bir Yaradır" tangosunu hepimiz biliriz. Şarkı, ilk defa o günlerde konservatuvar öğrencisi olan Seyyan Hanım tarafından 1930-1931'de Sahibinin Sesi firması için plağa kaydedilmiş. Bu tangonun gördüğü büyük ilgi sonucu tango bir dans tür olarak Türk eğlence hayatına katılmış; plak firmaları başladıkları tango plakları üretimini 1965’e kadar kesintisiz sürdürmüş.
(Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mazi_Kalbimde_Bir_Yarad%C4%B1r_(tango))
Filiz Başıbüyük konserin bu bölümünde, Sarı Yapıncak, Cici Beyim, Kalbim Seni Özler, Bülbül Kantosu, Bakışların Derin Derin O Siyah Gözlerin, Gül Yüzlü Bülbül Sözlüsün Çapkın, Şen Kuzu Gibi eserlerini seslendirdi. Laf aramızda; şarkıları dinlerken oturduğumuz yerde (içimizden) dans ettiğimiz doğrudur. 
Konser boyunca yanımda oturan Kutlu Payaslı, Filiz Hanım'ın olsun, solo yapan dört gencin olsun, seslerini ve söyleyişlerini ne kadar beğendiğini ifade etti hep. Bir yanıma Kutlu Payaslı, bir yanımda Hakan Özlev oturuyordu ve onların alkışları bana söyleyecek söz bırakmıyordu.
Ben sadece anlatıcıydım. Yorum duayen hocalardandı...
Gecenin sonunda Türk Üniversiteli Kadınlar Bursa Şubesi Başkanı Aylin Sabancı, kendisi de bir TÜKD üyesi olan Filiz Başıbüyük'e çiçek takdim ederek kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Gece, Filiz Başıbüyük ve dört solistin izleyicilerle birlikte Kalbim Seni Özler eserini seslendirmesiyle nihayetlendi.
Serhat Turan - Yusuf Kasım - Ceren Alkan - Aygül Çetik
Koroların sezon kapanışı konserlerinin yoğun yaşandığı bugünlerde Bursa salonları korolara yetişemez oldu. Siz yetişebildiğiniz kadarına gidin, canlı müzik ve konser ortamı ile ruhunuzu dinlendirin, Ben öyle yapıyorum...
10 Mayıs 2023  / C.E.Y.

4 Mayıs 2023 Perşembe

"Tecrübe Konuşuyor Tecrübe!"

Bir kadın hikâyesi miydi oyunda anlatılan, yoksa bütün kadınların hikâyesi miydi bilmem...
+15 oyunu izleyen kadın-erkek kim varsa oyundaki kadını sorgularken bir yandan da kadının kocası olan erkeği sorguladı. Belki de aslında sorgulanan, dayatılan, içi boşalmış kavramlardı. Lakin bazı kavramları çöpe atarken, bazılarını da iyi korunmak lazımdı.

Bir Kadın Hikâyesi
Ayşe Alagöz'ün yazıp, Berrin Kulya Balkanlar'ın yönettiği Kremşanti oyunu, Bursa Soroptimist Kulübü yararına, Bursa Nilüfer Uğur Mumcu Kültür Merkezi'nde sahnelendi. Oyunu izlemeye gelenler bilet alarak, oyunu sahneleyenler ise ücret almayarak Hatay Kırıkhan depreminde etkilenen bir aileye destek verdiler. Depremin üzerinden üç ay geçmişti ve açılan büyük yara kapanmış değildi. Kolay kolay da kapanacak değildi. Yaranın kapanması uzun sürecekti, kapansa da sızısı dinmeyecekti. Oyunu izlemeye gelenler bu acıyı en derinden hissediyor, bir damla dahi olsa fayda sağlamak adına, emek verenlerin emeklerine katkıda bulunuyorlardı.

Gelelim oyuna:
Az evvel dediğim gibi oyun +15 idi. Haliyle de biraz cesur, biraz seksiydi. Oyunun ana karakteri olan diktatör annesinin baskıları sebebiyle hayatın ortasında sıkışıp kalmış Leyla'yı Ayşe Hande Özemre Gençosman, hayatın getirdiği sıkıştırmaları kendi yöntemlerince aşan kızkardeş Süreyya'yı Ayşe Alagöz, hayatı zorlaştırmak üzere kurgulanmış ve tedavülden kalkmış ama zaman içinde kendini güncelleyerek (!) zamana ayak uyduran (!) Anne'yi Elif Dörter canlandırdı. Emre Çelik, Alparslan Aşan, Burcu Saraçoğlu Aşan, Hüseyin Yıldırım ve Özer Özenir; vazgeçilmiş Amerikalı koca, heyecan duyulan Fransız sevgili, büyükanne Nanuş'un eşi, doktor, müşteri ve "mali işlerden sorumlu yardımcı" rollerinde sahnedeydiler. Oyundaki müziklere Furkan Avcı ve Tuncay Erdem enstrümanları ile can verdi. Müzisyenler Hande Gençosman'ın oyunda zaman zaman seslendirdiği şarkılara kanun ve gitarları ile eşlik etti. Işık tasarım Rahmi Ozan'a, ses ise Burak Duran'a emanet idi. Bu arada; sokak fotoğrafçısı rolü ile ekibe son anda katılan ama ekibin olmazsa olmazı olan Ümit Cömert'in adını da anmadan geçmeyelim.
İlk olarak New York'ta sahnelenen oyunla ilgili duygularını Ayşe Alagöz şu sözlerle ve şu fotoğrafla paylaşmış:
"New York'a ilk geldiğimde televizyonda çalışmak bir hayaldi ama TRT sayesinde gerçekleşti. Sevgili Cahit'e asistanlık yaptım. Sonrasında tiyatroları izlerken ah keşke dedim, kurduğumuz New York Hayal Kumpanyası sayesinde o da gerçek oldu. İlk önce Üç Elma ile Drom'da, sonrasında Krem Şanti ile Sevgili Elif Onural'ın La Land Multi Cultural Center etkinliği kapsamında Castle On Daleware'de oyunlarım sahne aldı. Ey hayat sana ve beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim."

Kremli Şanti mi, Şantili Krem mi?
Oyunda kadın-erkek, evlilik ve aldatma konuları işleniyor. Sahnede ilişkilerdeki yanlışları, aldatmanın kadın ve erkek tarafından sebeplerini, erkeğin aldatması ile kadının aldatması arasındaki farkı (!), zengin koca bulma ve kocaya "yatakta, mutfakta, salonda" layık olma çabasını, kadının hep ama hep "güzel, neşeli, bakımlı, fit ve genç" olma mecburiyetini (!), mutsuz kadın ile mutsuz erkeğin kaçışlarını/kaçamaklarını izlerken, oyunda sorgulamadığımız bir karakterin olduğunu fark ettim. 
Kadının (bir fıs sana, bir fıs bana kremşantici) Fransız aşçı sevgilisi... 
O zaten gençti, civelekti, şıpsevdiydi, daldan dala konandı. Söz vermezdi, söz almazdı. Bir ya da bin kadınla birlikte olması normaldi. Kimse onu sorgulamazdı. 
Ya Leyla? O tutucu, tutuk, ezik, çaresiz kadın nasıl olmuştu da bir anda kendini böyle genç ve pervasız bir sevgilinin kollarında bulmuştu...
Ah o annesi, gidip gelip onu bir şeylerle suçluyor, aşağılıyor, yanlış yollara sürüklüyordu.
"Tecrübe konuşuyordu tecrübeeee...."
Ne tecrübe ama!
****
Oyunun devamını anlatmayacağım. Orası size kalsın. Ben sizinle Iğdırlı bir büyüğümün söylediği sözü paylaşacağım: "Siz evlilik diyorsunuz, biz aile kurmak diyoruz.". Bu söze karşılık kendisine, "Biz artık evlilik bile demiyoruz, evlilik etkinlikleri diyoruz" dediğimi hatırlarım. 
Evliliklerin devamlılığının ve devamsızlığının altında bu anlayış yatıyor olmalı. 
Çiçek böcek bir hayat beklentisi ile yola çıkıp zorluklarla karşılaşınca pes edip kaçan olmak yerine; hayatın zorluklarını el ele, kol kola göğüsleyen ve hayatı çiçekli böcekli hale getiren olmayı unuttuk. Saygıyla perçinlenmemiş bir sevginin hiçbir işe yaramayacağını, paylaşmanın gerekliliğini, açık yürekliliği, cinsiyet bilincini kaybetmemeyi unuttuk. Evlenilen kadın ile eğlenilebileceğini gözardı edip görmezden gelerek ve onu kutsal bakireymişçesine "dokunulmaz" ilan ederek kadını bir köşede unuttuk. Erkeği "Finans Merkezi" yerine koyup, bir güler yüze, bir tatlı huzura muhtaç bıraktık. 
İlk fırsatta ilk kaçak yaşandı. 
Aldatan taraf kadın olunca "Neyin eksikti?" sorusunu sorduk. Kendimizce onu lanetledik, astık kestik, vurduk öldürdük. Erkek aldatırsa "Eh canım erkek o, sen de kendine biraz baksaydın!" dedik. Erkek aleni, kadın gizli hayatlar yaşadı sonra da. Kimse hiçbirini "duymadı, görmedi, bilmedi".
Birbirlerine bakmayı unutmuş insanlardan "kutsal evlilik"lerini sessizce devam ettirmelerini isterken, onları yalana, boyun eğişe, işkenceye zorladık. Birbirlerine bakmayı unutmamış, birbirlerini bir kenara atmamış, rehavete kapılmamış olsalardı, hayatları da zorlamayla geçmeyecekti belki. 
Tekrar oyuna dönüp bu çetrefilli hikâye için Ayşe Alagöz'ü, sahne performansı için oyunculuk yoluna baş koymuş (kendisi de bir soroptimist olan) Ayşe Hande Özemre Gençosman'ı, yönetmenlik için Berrin Kulya Balkanlar'ı ve tüm ekibi bir kez daha alkışlayalım.
Oyunun sonunda sahneye gelerek tüm ekibi kutlayan Bursa Soroptimist Kulübü Başkanı Tülay Türkdal Şener, gönüllülük esasıyla oyun sergileyen ekibe tek tek teşekkür belgesi takdim etti. 
Sahneye gelmişken, izleyicilere kulüp çalışmaları hakkında şöyle kısa bir bilgi aktararak herkese teşekkür etti:
"Bursa Soroptimist Kulübü olarak 10 kız çocuğu okutmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda ülkemizin içinde bulunduğu tüm afet ve sıkıntılarda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Sizlerin desteğiyle Tıp okuyan öğrencilere burs sağlıyoruz, depremden etkilenen bir aileye sahip çıkıyoruz. Bu geceyi güzelleştirdiğiniz için kendi adıma ve Bursa Soroptimist Kulübü üyeleri adına hepinize çok teşekkür ediyorum."

Tülay Hanımın kısaca aktardığı Soroptimist kulübünün doğuşuna biraz daha detaylıca bakalım. Federasyon, Türkiye’nin farklı illerinde topluma yönelik hizmetler yapan ve tüzel kişiliği olan Soroptimist kulüplerinden oluşur. Soroptimist kelimesi , “sorore/kız kardeş” ve “optima/iyi niyet” kelimelerinin bileşimlerinden oluşur ve soroptimisler "en iyiyi amaçlayan iş ve meslek  kadınları" olarak tanımlanır.  
Uluslararası Soroptimist (SI) teşkilatının ilk kulübü 1921 yılında Oakland, Kaliforniya'da (ABD), Türkiye'de ise ilk kez 1948 yılında yazar Müfide Ferit Tek tarafından İstanbul'da, İstanbul Soroptimist Kulübü olarak kurulur.
1953 yılında İstanbul ve Ankara kulüpleri ile kurulan Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu TSKF, Uluslararası Soroptimist Avrupa Federasyonu (SI/E) üyesidir ve bin'e yakın üye ile faaliyetlerini sürdürür 
Kulüp, kadınların ve genç kızların hayatlarını geliştirmek için birbiriyle koordineli çalışan küresel gönüllü bir harekettir. Kamu yararını gözeten soroptimistler, kadınlar ve genç kızlar için şu beş alanda çalışır: 
Eğitim, Ekonomik Güçlenme, Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması, Sağlık ve Sürdürülebilir Çevre.
Soroptimistler çalışmalarını "Üç A” diye adlandırılan, Awarness (farkındalık, bilinçlenme), Advocacy (destek verme), Action (eyleme geçme) yöntemi ile yaparlar. 
Kızkardeşlik köprüsü ile kadınlara ve kız çocuklarına yine kadınlar el uzatırlar. İnsanca yaşama, eşit eğitim alma, sosyal ve ekonomik haklarını kullanma, sağlık hizmetlerinden yararlanma tüm kadınların ve kız çocuklarının hakkıdır. Savaş ve afet gibi durumlar kadını bir başka vurur.
Mesela; Depremin Kadın Yüzü vardır, Savaşın Kadın Yüzü vardır.
****
Dünyanın yükü kadının omuzlarındayken, gördüğünüz üzere kadınlara sahip çıkan yine kadınlar oluyor. Erkeklerin çoğu ise o yükü daha da ağırlaştırmaktan öte gitmiyor.
Nereden mi biliyorum?
Tecrübe konuşuyor tecrübe! 

4 Mayıs 2023 / C.E.Y. 

Oyunun video ve fotoğraflarının olduğu KREMŞANTİ albümünü görmek için tıklayınız

1 Mayıs 2023 Pazartesi

Sezaryen Değil, Normal

"Patates Soğan, Güle Güle Erdoğan" sloganı bir darbe şifresi olabilir mi acaba?
Patates dersem çık, soğan dersem çıkma, önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe dersek ne demiş olacağız mesela? Her birimiz bir gizli örgüt üyesi olarak DIJ güçlere MEŞAZ mı vermiş olacağız? 
Yoksa hiç umulmayan, en alt, en ucuz, en basit, mutfağın demirbaşı patates-soğan ikilisindeki çılgın artışın gidişatı hızlandırmış olduğunu mu anlayacağız?

Bu ülkede yıllardır seçim yapılıyor, hükmeden kafa diğer bir partinin kazanması halinde etrafa "hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu" karalamaları yayıyor. Yetmiyor, kazananı indirmek için türlü çeşit kampanyalar yapıyor, hatta bazı belediyelere kayyum atanıyor. Doğruluk Payı sitesinde yer alan araştırmaya göre: 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrasında Türkiye’de (Diyarbakır, Mardin, Van illeri başta olmak üzere) yaklaşık 4 milyon 723 bin kişilik bir nüfus, seçtiği belediye başkanı tarafından yönetilmiyor.

Seçime 13 gün kala iktidarın yaptığı karalamalara bakarsak, bu kafanın seçim sonrasında nasıl bir "muhalefet" olacağını görebiliriz. Muhalefet olmanın "uyaran, dikkat çeken, hesap soran" olmak değil de, "saldıran, karalayan, çamur atan" olmak olduğunu düşünenen kafaya ne anlatsan boş. Şimdiden gardınızı alın, ya da doğrudan kulaklarınızı tıkayın...

Hükümet cenahına göre seçim, kazanırlarsa "seçim", kaybederlerse "darbe". Ve yine hükümet cenahına göre seçim, iktidarı devirmek için yapılıyor. 
Hayda!
E ne için yapılacaktı?
Muhalif partiler, iktidardakiler koltuğa tekrar otursun diye mi çalışacaktı?
Başka ülke vatandaşı değil ki muhalefettekiler. Ülkeyi işgal etmeye çalışmıyorlar ki! 
Üstelik ülke iktidarın aldığı kararlar sebebiyle sessiz istilada. 
İstilacılara ses yok, kendi ülke vatandaşına ise demediği yok!

Bu ne basit anlayıştır, bunlar ne saçma yaklaşımlardır, ne çirkin düşüncelerdir, ne sorumsuz söylemlerdir.
İyi yönetiyorsan kalırsın, iyi yönetemiyorsan gidersin. Yerine iyi yöneteceğini vaad eden gelir, o da yönetemezse o da gider, yenisi gelir.
Yani iyi oynayan kazanır.
Normal olan budur. 
Anormal olan ise halkın tercihine saygı duymayıp, gitmeyi bilmemektir. Yani kazanın doğurduğuna inanıp, öldüğüne inanmamaktır...
Doğururken iyiydi ama?

Sezaryen mi normal mi?
Sizin doğum normal doğum değil de sezaryen miydi?
Siz o yüzden mi herkesin "operasyon" ile doğurduğunu düşünüyorsunuz?
Doğum evresindeki sancılar yaşanmayacağı için sezaryen doğum kolay görünür ancak onun da doğum sonrası sancılıdır. Sezaryen ile en fazla üç doğum yapılması önerilir. Fazlası risk taşır. Beden dikiş tutmaz. Sezaryen ile doğum yapanlar, dikiş yerlerinin yıllar boyu sızlayıp durduğunu söyler. Üstelik sezaryen ile yapılan bir doğumdan sonraki hamileliklerin sonunda normal doğum yapmak zorlaşır.
Anne ve bebek için hayati önem taşımadığı sürece normal olan "normal doğumdur". 

Ülkede doğum sancıları başlayalı uzun zaman olmuştu. Son dönemde sancıların arası epey sıklaştı. Panik yapmayın! Doğacak bebek gayet normal yollardan geliyor. Doğumdan sonra bu bebeği hep birlikte büyüteceğiz. 
Büyüyünce havalara girip kendisinden önce gelen büyüklerin abuk subuk hareketlerine öykünürse ona da haddini bildireceğiz.
****
Biz biliyoruz ki; devlet, millet ve ülke kimsenin tekelinde değil. Devletin malı deniz değil. Tek tek her bireyin bu ülkede insanca yaşama ve insanca konuşma hakkı var. Yöneticilerin görevi de bu hakları korumak ve tek tek her bireye saygılı olmak.
İşte bu kadar basit...
Niye zorlaştırıyorsunuz ki?

1 Mayıs 2023 / C.E.Y.