11 Mart 2015 Çarşamba

Savaşın öteki yüzü...

"Son Umut" (The Water Diviner)'u izlediniz mi?
Ya "Uzun Beyaz Bulut Gelibolu"yu okudunuz mu?
Peki ya "Savaş Kimi Vurur?" oyununu duydunuz mu?

Savaşla ilgili çok film izlemiş, çok kitap okumuşsunuzdur.
Çanakkale Savaşıyla ilgili çok destan dinlemişsinizdir.
Bu coğrafyada yaşayıp da Çanakkale'de şehit düşmüş yakını olmayanı bulmak zor değil, değil mi?
Ya; yukarıda bahsettiğim film, kitap ve oyundaki gibi, dünyanın öteki ucu Avustralya'da da aynı öykülerin olduğunu düşünmek nasıl bir şey?
Ait olmadıkları bir savaşta, ait olmadıkları bir memlekette, adeta ait olmadıkları bir zaman diliminde savaşanların arkalarında bıraktıkları kızları olmak, anaları olmak...
Daha doğrusu, dünyanın neresinde olursa olsun, savaşta kadın olmak...
****
"Son Umut" filminde; üç evladını da Çanakkale'ye savaşmaya gönderen Avustralyalı çiftçi Connor'ı, oğullarının ölümünden kocasını sorumlu tutan Connor'ın karısını, kadının çektiği ızdıraba dayanamayıp aklını yitirişini ve hayatına son verişini, karısının ölümünün ardından oğullarını bulmak için Çanakkale'ye gelen Connor'ın hikayesini izledik zaman zaman heyecanla, bazen da gözyaşlarıyla.
Filmin en etkileyici cümlesini, Çanakkale'de ölen oğullarının naaşlarını bulması için Connor'a yardım eden Binbaşı Hasan söyledi.
"Connor'a niye yardım ediyorsun?" diye soranlara verdi cevabı:
"Çünkü oğullarını bulmaya bir tek o geldi"

Buket Uzuner'in "Uzun Beyaz Bulut Gelibolu" kitabında da kıtalararası acı bir bağa sebep olan Çanakkale Savaşı vardır.
2000 yılında Gelibolu’yu ziyarete gelen genç bir Yeni Zelandalı kadın olan Viki'nin, Çanakkale Savaşı gazisi bir Türk’ün aslında kendi büyük dedesi olduğunu, 1985 yılında eceliyle ölen ve Çanakkale'de çok sevilen bu Türk gazisinin aslen bir Anzak askeri olduğu iddia edişini anlatır roman.

"Savaş Kimi Vurur?" oyununda anlatılan ise; henüz o daha çok küçükken Çanakkale'ye savaşmaya giden babasının hasretiyle yanıp tutuşan, kendisini bırakıp gittiği ve öldüğü için sürekli babasını suçlayan, yine de her yıl Çanakkale'ye gelerek babasını anan 'yaşı kemale ermiş' yaşayan bir kız çocuğu ile, erkeklerini Çanakkale'de yitirmiş, vatan için yaptıkları kahramanlıklarla 'isimsiz kahramanlar' olarak anılan ölü kadınların acılı öyküleriydi.
Oyunda söylendiği gibi, 'Asker olup giden, ağıt olup dönen' hayatlarının erkekleri için yanıyordu her iki tarafın da yürekleri.

Oyun boyu bir kez daha gördük ki;
Cephede savaşan hep erkeklerdir, arkada kalıp hayatla savaşanlarsa hep kadın.
Erkek cephede vurulur, savaş ise en çok kadını vurur.
Bir çocuğa savaşı anlatamazsınız, onun tek gerçeği sadece babasının yokluğudur.
****
Bursa Soroptimist Kulübü üyesi Zerrin Tığlıoğlu’nun yazdığı "Savaş Kimi Vurur" oyunu Bursa ve Uludağ Soroptimist Kulüpleri Tiyatro topluluğu tarafından, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısı ile Tayyare Kültür Merkezi'nde oynandı.
Oyunun yönetmenliğini Bursa Soroptimist Kulübü’nün Başkanı, emekli AVP Devlet Tiyatrosu Müdürü ve Devlet Sanatçısı Feyha Çelenk yapmış.
Tamamen amatör olan oyuncular mesleklerinde başarının zirvesinde olup sanata gönül vermiş olan iki kulübün üyelerinden oluşmuş.
Soroptimistlerin Yeşim Tekstil ile birlikte yürüttükleri "Kelebeğin Dünyası" projesi kapsamında Yeşim Tekstil kadın çalışanları da davetliydi oyuna.
Yeşim Tekstil Kurumsal İletişim Müdürü Dilek Cesur, oyunun sonunda her iki kulübün oyuncularına da ayrı ayrı teşekkür ederek oyunun yönetmeni Feyha Çelenk’e bir teşekkür plaketi takdim etti.
Oyunun başlangıcında kısa bir konuşma yapan Feyha Çelenk; "Bu oyun tüm şehitlerimiz için" derken gözyaşlarını tutamamıştı. Plaket takdimi esnasında da aynı duygusallık yaşandı...

Savaş ve Barış üzerine yazılarım:
İşte benim köklerim / 9 Ekim 2010
8 bin 372! / 11 Temmuz 2011
Senin oğlun şehit oldu mu?
 / 19 Ekim 2011
Geçmiş zaman olur ki… 24 Kasım 2011
Savaşmaktan Değil, Savaştan Korkarım… 9 Ekim 2012
Dümdüz de etseniz… / 20 Kasım 2012
Ya siz neredeydiniz? / 26 Şubat 2013
Bursa’dan Bosna’ya uzansın eller
 / 7 Mart 2013
Siz savaşı ne zannediyorsunuz? / 14 Mayıs 2013
Senden korkuyorum! / 11 Eylül 2013
Ölerek Kazanıldı Bu Zafer! / 22 Mart 2014
Bu savaşı onlar çıkartmadı…
 / 20 Haziran 2014
Sadece barış için savaşalım… / 30 Ağustos 2014
Sarıkamış’ta Donmak! / 5 Ocak 2015
Hocalı’ya Giden Yol’a taş döşeyenler…
 / 28 Şubat 2015
Savaşın öteki yüzü… / 11 Mart 2015
Bilemedim, seçemedim… / 22 Ağustos 2015
Onlar mı? Onlar Suriyeli… / 15 Eylül 2015
İniltileri duymuyor musunuz?
 / 7 Aralık 2015
Tabutlar geçiyor yükle yürekle / 15 Mart 2016
Gözleri sonuna kadar hayata açık / 2 Mart 2018
Ne Konuştuğumuzun Farkında Mıyız? / 18 Temmuz 2019
Kardeş de bir yere kadar…
 / 28 Temmuz 2019

Tiyatro Yazılarım:
Ha Romalı, Ha Aromalı / 29 Eylül 2013
Savaşın öteki yüzü / 11 Mart 2015
Babaanneler unutmasın / 11 Mart 2016
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Aşk mı, Kalori mi? / 25 Şubat 2019
Orada Duruverdi Zaman / 6 Mart 2019
Aşk Varsa Sanat Var / 21 Mart 2019
Bir Dünya Tiyatro / 29 Mart 2019
Hora Hora Barışa / 20 Haziran 2019

Çanakkale Zaferi Üzerine:
Savaşın öteki yüzü / 11 Mart 2015
Ben ikna olmadım! / 26 Nisan 2016
Anlat Atam, Sen Anlat! / 18 Mart 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder