7 Ocak 2015 Çarşamba

O kadınlar hep Anan, Bacın, Avradın!

Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi Tiyatro Grubu tarafından sahnelenen, senaryosunu İnanç Yılan’ın yazdığı, yönetmenliğini Erdal Gülver’in yaptığı ‘Anam Bacım Avradım’ adlı oyunun ilk gösterimi Nilüfer Yardımseverler Derneği yararına yapıldı.
Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyuna katılım hava muhalefetine rağmen epey yüksek seviyede idi.
Pek çoğu Nilüfer Kadın Korosu’nda da yer alan oyuncuları koro arkadaşları, aileleri, sevenleri ve yardımseverler yalnız bırakmamıştı. Tanıdık simalarla dolu salonda yine biz bize izledik oyunu.
Tamamı kadınlardan oluşan kadro, erkek rollerini de başarıyla canlandırdı ve kılıktan kılığa girdikleri oyun boyunca izleyenleri kendilerine hayran bıraktı.
Oyununun konusu kadın ve kadın mağduriyetleri üzerineydi. Oyundaki erkek profilleri izleyenlere göre belki biraz abartılı, lakin aslına göre belki de hafifti.
Salonu dolduran izleyiciler arasında yer alan erkek izleyicilerin alkışlarına mazhar olan kimi sahneler, sahnedeki erkek profillerinden uzak insanlarla çevrelenmiş olduğumuzu düşünmemiz bakımından moral vericiydi.
Yönetmen Erdal Gülver’in de dediği gibi, keşke bu ve benzeri oyunlar davranışlarını düzeltmesi gereken kişiler tarafından izlenseydi.
Gelelim oyuna ve oyunu izlerken aklıma takılanlara;
Evlenmek istemeyen ama evde kalmış 30 yaşındaki (Pardon 25. Neyse canım, ha 25, ha 30, ne fark eder, değil mi? Sonuçta evde kalmış(!)) bir genç kızın ailesi ve içinde yaşadığı toplum arasındaki sıkışmışlığı hicivli bir anlatımla sunuldu izleyiciye.
Erkek doğurmanın terfi(!) etmek olarak algılandığı bir dünyada, kendisi de kadın olan anaların kızlarına ve cinsiyetlerine sahip çıkmamaları, kız doğurmanın suç(!)unu sırtlanmaları, erkek doğurmanın başarı(!)sını kucaklamaları, sopa altında yaşamaktan nefes dahi almadıkları bir hayatı namus saymaları ve en çok da bu namus(!)a kendileri sahip çıkmaları ne kadar da trajikomik değil mi? (Bol ünlemli bir cümle oldu ve yazı boyunca da olmaya devam edecek. Affediniz…)
Erkekler, kadınlar fazla uzaklaşmasın diye namus diye bir hikâye uydurmuş ve başına da nöbetçi olarak yine kadınları konuşlandırmışlar.
Namus kavramının içini boşaltıp namusu getirip sadece kadının bacak arasına dayamışlar.
Önüne gelen kadına yazılmak, her türlü üç kâğıdı açmak, evinin rızkını evinde değil sokaklarda harcamak, ticaretten sosyal hayata her türlü sahtekârlığı gönül rahatlığıyla yapmak namussuzluk sayılmaz tabii…
Kendi hakim olduğu bölgenin, ev, mahalle, köy, kasaba, şehir, ülke kadınlarından birisine yan gözle bakıldığı anda başlar zihinde “namus da namus” tamtamları çalmaya. Kadın değildir aslında erkeğin umru.
Kendi bölgesine girilmiş, kendi kaleleri fethedilmiş, kendi malına tecavüz edilmiş hisseder bir anda adam.
Hissetmek hafif kaldı, aslında bunun böyle olduğunu düşünür.
Çünkü kendisi bir başka kümese musallat olduğunda kümes sahibi hakkında tam da bunları düşünür. Böylece kümesin tavuklarına dadanan yabancı horozun da aynısını düşündüğünü düşünür.
Bu kadar düşündükten sonra da haliyle yabancı horozu tepelemek kaçınılmazdır.
Elin horozuna güç yetmiyorsa tepelenecek olan eldeki tavuktur.
Kümes ahalisine ibret olsun diye kan dökülerek sağlanır kümesin hakimiyeti…
Kuyruk sallamış(!) olabilirliği yüksek olduğundan kurban yine tavuk olur kısacası…
Oyunun konusunda mağdur olan kadın görünse de, aslında madalyonun bir de diğer yüzü vardı.
Bakın bakalım o yüzde ne modeller varmış;
“Mahallenin tüm kadınlarına yazılan mahallenin bıçkın(!) delikanlısı erkek modeli, anasının babasının toz konduramadığı biricik(!) erkek evladı modeli, kız almayı kurbanlık davar olarak algılayan ticaret erbabı(!) erkek modeli, parasının her kapıyı açacağını düşünen öngörüsü yüksek(!) erkek modeli, mahalle erkeklerinin iteleyip kakaladığı boynuzlanmış(!) erkek modeli, ailenin namusunu temizlemek için eline bıçak tutuşturulan töre kurbanı erkek modeli….”
Ne kadar ağır yük taşıyor erkekler değil mi?
Nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibi görünüyorlar lakin işin ne kadarı nimet(!) bilinmez…
Erkeğe bu kadar çok yüklenmekten vazgeçtiğimiz zaman çözülecek belki de her şey.
Herkes doğasını yaşayacak doya doya.
Namusu önce kendi yüreğinde arayacak insanlar. Sonra başka yüreklere bakacak…
Ne kadın, ne de erkek, insan ruhundan anlamayan töreye pabuç bırakmayacaklar…
****
Oyunda bol bol fıtrata ve kariyere yüklendi oyuncular.
10. çocuğunu Saray’ın kapısında doğurup kocasına iş bulma hevesinde olanlar da vardı. Kendine münasip bulduğu koca adayına nikâhı basıp evinin kadını olma sevdasında olanlar da. Kısacası oyun boyu güldük ağlanacak halimize.
Oyundaki karakterler adeta birer aynaydı.
Sahnede gördüğümüz görüntüler, toplumun içler acısı halinin üzerimize düşen yansımalarıydı.
Oyunun sonunda hep bir ağızdan atıldı müzikli slogan;
“Burda acı çeken kadın, anan, bacın, avradın…”
Sloganda da işaret edildiği gibi, kimse uzaklara bakmamalıydı.
Kurban belki de kendi evladındı…
Oyunu henüz görmeden ilk oyunun kendileri için oynanmasını isteyen Nilüfer Yardımseverler Derneği Başkanı Tülin Seçkin geldi sahneye. Kısaca derneklerinin içeriğini anlattı.
Cumhuriyet sevdalısı, Atatürk aşığı nesiller yetiştirmek içindi tüm çabaları.
Çiçeklerler takdim edildi, ardından karşılıklı teşekkürler edildi…
Oyuna ara verildiğinde yönetmen Erdal Gülver ile konuşmuştuk kısaca.
Yüreğini sosyal sorumluluk projelerine adamış bu ekip için küçük de olsa bir mekân istiyordu Nilüfer Belediyesi’nden. Hatta bir rapor hazırlayıp sunmuştu bile…
Oyunlarını sahneleyebilecekleri ve daha çok kişiye ulaşabilecekleri bir mekândı arzusu.
Bu ve benzeri oyunlar herkes tarafından izlenmeli ve herkes kendince sebeplenmeliydi.
Sanatın gücü ile yüreklere dokunmak, farkındalık yaratmak ve iyileşme sağlamak seçilebilecek en basit ve en doğru yol derim her yazımda.
Ders verir gibi anlatmaktansa örneklemek en sonuç alınanıdır.
Şimdi be bu kadar anlatınca, “Hay Allah! Oyunu kaçırdık!” deyip hayıflanmayın hemen.
Ekip 22 Ocak Perşembe günü Konak Kültürevi’nde sahneleyecek oyunu yeniden.
Ve devamı gelecek…
Gelecek diyorum; şehir dışından teklif almışlar bile. Eskişehir Oduncupazarı Belediyesi talip olmuş oyuna hemen.
İster misiniz bizimkilerin şöhreti ülke çapına yayılsın…?
İsteriz elbet isteriz.
Değil mi?
****
Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi’nin ilk oyunu Aromalı Sezaryen yazısı için 
tıklayınız:
Tiyatro Yazılarım:
Ha Romalı, Ha Aromalı / 29 Eylül 2013
Savaşın öteki yüzü / 11 Mart 2015
Babaanneler unutmasın / 11 Mart 2016
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Aşk mı, Kalori mi? / 25 Şubat 2019
Orada Duruverdi Zaman / 6 Mart 2019
Aşk Varsa Sanat Var / 21 Mart 2019
Bir Dünya Tiyatro / 29 Mart 2019
Hora Hora Barışa / 20 Haziran 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder