6 Ocak 2018 Cumartesi

Zübükzâdelerden misiniz, Zübükzede misiniz?

Aziz Nesin Zübük romanını yazdığında sene 1961'i gösteriyordu.
Eser, Erdal Gülver'in oyunlaştırması ve yönetmesi ile Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi Tiyatrosu tarafından sahnelendiğinde tarih 5 Ocak 2018 idi.
Çalışmaları Kasım 2015'te başlayan oyun, o günün üzerinden geçen iki yılın ardından nihayet Uğur Mumcu Sahnesi'nde karşımızdaydı.
Oyun, yönetmen Erdal Gülver'in o gün rahmetli olan Münir Özkul ve Aydın Boysan'a taziyelerini sunması ve bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Tamamı kadınlardan oluşan tiyatro ekibi neredeyse tamamı erkeklerden oluşan bir oyunu oynuyorlardı. Zübükzade İbraam Bey'i canlandıran Betül Soylu Kırlangıç kadar, Bedir Hoca, Kör Nuri, Kasap Osman, Terzi Celâl gibi karakterlere can veren kadınlar üstlendikleri rolleri başarıyla canlandırıyorlardı. 
Hani hepsinin (Songül Günay, Zarif Ulak, Yünel Zorlubaş, Binay Yücel, Ülker Yonak, Emel Çıtak Helvacı, Leyla Demir, Vildan Nasır, İffet Karaca, Şükran Kılıç, Şerife Akyürek, Güler Köseoğlu Terimeri, Nebahat Ulugül, Dilek Arıncı, Gülten Üstünkaya Kaçmaz, Ayla Çelik) kadın olduğunu bilmesem ve hepsini yakinen tanımasam...
Oyun eleştirel bir oyundu ve sanatın gücü ile insanlara ayna tutuyordu.
Seyirci Zübükzâde İbraam Efendi'nin halkı nasıl "keklediğine" ve halkın nasıl "keklendiğine" gülerken, aslında bir yandan da kendisine gülüyordu. Seyirci biliyordu ki 1961'den bu yana hiçbir şey değişmemişti...
"Kurnazlar olmasa dolandırıcılar aç kalır" sözündeki gibiydi her şey. Köy ahalisi o kadar kurnazdı ki beğenmediği Zübük'ten o küçük aklıyla nemalanmaya çalışıyordu. Zübük bu yutar mı, o da "Soğan ektiğimi söylemezsen sarımsak yediğini söylemem" tavrıyla hepsini yoldukça yoluyordu. Hepsinin gocunacak yarası vardı. Zübük de zaman zaman hepsinin yarasını kaşıyıveriyordu. 
Bir yandan da "Sıçımlar yaklaşıyordu". Yani yine "sıçacaklardı". "Zübük'ten kurtulmak lazım" diyordu bir yanları, yaraları kaşınınca Zübük'ün ayağına kapanıp aman diliyordu diğer yanları. Dün yedikleri hurmalar bir yerlerini tırmalıyordu haliye. Hepsinin dibi birbirinden karaydı. Daha karasını seçmekle bir bakıma kendilerini aklıyorlardı.
Muhalefet desen, zinhar konuşturulmuyor, vatandaşın ek yerleri kullanılarak bin türlü entrika ile defteri dürülüveriyordu.
Zübük akıllı adam, onlara bir yandan hurmayı gösteriyor, bir yandan da hepsinin sırtlarına semer vurup "Deh!" diyordu. Kamçıyı yiyen can havliyle tepik atmak yerine, Zübük'ün gözüne soka soka önünde sallandırdığı hurmaya salyalarını akıtarak dört nala kalkıyordu.
Müritler böyle zübük olursa Şeyh Zübük kanatlanıp uçmaz mıydı hiç?
****
Oyun eleştirel demiştik. Eleştiren kişi pek sevilmez bizde. Aziz Nesin de bağzıları tarafından hiç sevilmedi elbet.
Aziz Nesin'in yazdıklarına kulak vermek yerine, neden olduğunu bilmez bir hınçla Nesin'den ölümüne nefret etmişti o insanlar. 
(Hatırlayın, itfaiyeci kıyafetli bir kişi 2 Temmuz 1993 yılındaki Sivas / Madımak vak'asında Nesin'i kurtarmak(!) için uzattığı itfaiye merdiveninden aşağıya atmak istemişti Nesin'i. O an Nesin'in Madımak Oteli'ni yakarak içindeki 35 canı katleden çığrından çıkmış güruhun eline düştüğünü bir düşünsenize.)
Bir ses öyle buyurmuştu, bir ses gözünü ve kulağını kapatmış, kendi bildiği yolda delice bir koşuyla koşuyordu. Oysa o ses bu koşuyu halkın iyiliği için yapıyor olmuş olsaydı eğer, yolunu açmaya çalışan akılları yakmak yerine o akıllara şükran duyardı. 
Akıllı kişi kendi aklını kullanırken daha akıllı kişi başkalarının da aklını kullanmaz mıydı?
****
Akıl kullanmak ile ilgili ufak bir bilgi anlatalım o zaman:
Ağustos 1957'de John Grigg, bilinen adıyla Lord Altrincham, o tarihte henüz 31 yaşında ve beş yıldır kraliçe olan genç İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in Jaguar fabrikasının açılışında yaptığı duyarsız konuşmanın ardından, Kraliçe'nin çevresindeki yaşlı danışmanların sözünden çıkmamasını, Kraliçe'nin dış dünyaya kapalı olmasını ve Kraliçe'nin eline verilen metinleri ruhsuz ve boğuk bir ses tonuyla okumasını yayıncısı olduğu dergide kaleme aldığı epey sert bir yazı ile eleştirmişti. Lord Altrincham yazdığı bu yazı üzerine BBC'ye, Robin Day'in sunduğu programa çağrılmış ve televizyonda kendisinin monarşiye olan bağlılığını ve yaptığı her eleştiriyi monarşinin devamlılığı için yaptığını samimiyetle anlatmıştı. 
Eleştirileri okuyan ve televizyon yayınını izleyen "Buckingham Palace", Lord Altrincham'ı görüşme yapmak üzere saraya davet etmişti. Sarayda herhangi bir yetkili kişi ile görüşeceğini düşünen Lord karşısında bizzat Kraliçe'yi bulmuştu. Kendisine yönelttiği eleştirileri sorgulayarak genç gazeteciyi dinleyen Kraliçe, görüşmenin ardından gazetecinin samimiyetle ve yüreklilikle söylediği bu sözleri dikkate almış ve yol haritasında yeni düzenlemeler yapmıştı. 
Ki bugün Lord Altrincham Monarşiyi değiştiren ve Monarşiye en büyük faydayı sağlayan kişi olarak anılır.
Ve biz bundan böyle Büyük Britanya'dan bahsederken bu ufak detayı da aklımızın bir köşesinde bulunduralım.

Oyuna dönecek olursak;
Oyunun sonunda köylü (nihayet) akıllanıp da Zübük'e sırt çevirince Zübük bu kez de "Canım vatandaşlarım!" tavrıyla biz seyircilerin üzerine oynamaya başlamaz mı! 
Neyse ki paçayı Zübük'e kaptırmadan oyun sona erdi de kurtulduk.
O gece oyundaki Zübük'ten kurtulduk lakin hayattaki Zübük'ten ve içimizdeki zübüklerden kurtulmak için ne yapmalıydık? 
Bunun için önce aynaya bakıp kendi zübüklüğümüzü sorgulamak, sonra da çevremizdeki zübükleri tanımalıydık. 
Toplum ahlâklı olursa ahlâksız kişileri de arasında yaşatmazdı. Toplumu oluşturan tek tek her bireyin bu ahlâksızlıklara katkısı vardı. Konuşmak bazılarına göre bir suçsa da, susmak topluma karşı suç işlemekti.
Bir bakıma işlenen suçlara iştirak etmekti.
Eleştiri-Yorum
Bu gece sahnedeki oyuncular benden tam not aldılar. 
Lakin oyunu izlerken telefonunun sesini kapatmayan, üstüne üstlük bir de çalan telefona cevap vererek sanki etrafta kimse yokmuş gibi konuşan, oyunu yanındaki kişiye yüksek ses ile anlatan, oyun esnasında sallana sallana oyundan ayrılan, gerekli gereksiz attığı kahkahalar ile oyuncuların dikkatlerini dağıtan, oyuncuların bu oyunu sahnelemek için verdikleri emeklere saygısızlık eden tüm izleyicilere düşük not vermek kaçınılmaz.
Nilüfer gibi sanatla yoğun bir şekilde haşır neşir olan ve medeniyetiyle övündüğümüz ilçemize daha büyük salonlar gerekli olduğu kadar, sosyal adap bilen seyirci de lazım.
Yoksa kentsel dönüşüm ile Nilüfer'in profili de mi değişiyor diye sormadan edemiyor insan...

Tiyatro Yazılarım:
Ha Romalı, Ha Aromalı / 29 Eylül 2013
Savaşın öteki yüzü / 11 Mart 2015
Babaanneler unutmasın / 11 Mart 2016
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Aşk mı, Kalori mi? / 25 Şubat 2019
Orada Duruverdi Zaman / 6 Mart 2019
Aşk Varsa Sanat Var / 21 Mart 2019
Bir Dünya Tiyatro / 29 Mart 2019
Hora Hora Barışa / 20 Haziran 2019

Kurnazlık üzerine yazılarım:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder