21 Haziran 2023 Çarşamba

"Karşıdan Göründüğü Gibi Değil"

Bursa Sanayici ve İşinsanları Derneği BUSİAD'ın düzenlediği 2023 Yaza Merhaba Partisi, senenin en uzun gününde, Bursa Kültürpark içindeki BUSİAD Evi'nin mütevazı bahçesinde gerçekleşti.
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar'ın sıcak ev sahipliğinde, sakin bir havada başlayan gece, Küçükkayalar'ın konuşması ile devam etti.
Küçükkayalar yaptığı konuşmada hem "nihayet gelen yaza" merhaba dedi hem de geceye katılan konuklara deprem bölgesini ve BUSİAD'ın deprem bölgesindeki varlığını anlattı.
"BUSİAD olarak 6 Şubat depreminin ilk gününden bu yana, BUSİAD üyeleriyle AFAD arasında koordinasyon sağlayarak bölgeye iş makinesi ve konteynerlerin ulaşması için lojistik desteği verdik. Bunun yanı sıra, yiyecek, su, giyim, soba, hijyen malzeme, sahra tuvaleti gibi ihtiyaçları üyeleri nezdinde karşıladık. Bölgeye ilk günlerde giden Bursalı Kamil ve Mehmet Durkut kardeşlerin mobil mutfağının ihtiyaçlarını gidermeye başladık. BUSİAD Mutfağı'nın ihtiyaçları üyelerden gelen yardımlarla karşılandı. BUSİAD halen Hatay'ın Samandağ ilçesinde kurulan sahra mutfağında sıcak yemek ihtiyacını gidermeye devam ediyor. Ayrıca ÇEK ile gıda, giysi ve hijyen malzemeleri konusunda birlikte çalıştık. Ayrıca bölgeden çocukların Bursa’ya getirilip, ÇEK yurtlarında kalmalarını ve eğitimlerini sürdürmelerini sağladık."

"Karşıdan Göründüğü Gibi Değil"
Yardımlar devam ederken BUSİAD Yönetim Kurulu, Buğra Küçükkayalar başkanlığında, Hatay’ın Samandağ ilçesinde hizmet veren BUSİAD Mutfağı’nın çalışmalarını yerinde görmek ve bölgedeki sanayi ve iş dünyasının içinde bulunduğu durumu öğrenmek amacıyla deprem bölgesine gitti. Deprem bölgesine vardıklarında hiçbir şeyin karşıdan göründüğü gibi olmadığı anlaşıldı. Yaşanan çok ama çok büyük bir felaketti. BUSİAD heyeti ilk olarak Antakya Organize Sanayi Bölgesini ziyaret etti. Antakya OSB Yönetim Kurulu Başkanı Tahsin Kabaali, Antakya OSB’nin kayalık zemine kurulduğu için zarar görmediğini ancak personel açısından önemli sorunlar yaşadıklarını ifade etti. Kabaali, OSB’de enerji tüketiminin Şubat ayında yüzde 25’ten Mayıs ayında yüzde 70’e çıktığını belirterek, “Beyaz yakalı çalışanlarımızda, ciddi anlamda kent dışına gidenler var. Eğitim durmuş durumda. Afet planlarının olması gerektiğini yaşayarak gördük” dedi.
Heyet daha sonra Samandağ’a geçerek burada bulunan BUSİAD Mutfağının çalışması hakkında ayrıntılı bilgi aldı. Mutfak'tan faydalanan halk, aşevinin devamını talep etti.
Heyetin son durağı Nilüfer Belediyesi’nin konteyner kenti ve yanında kurulmakta olan TÜRKONFED’in "Kasaba Hatay Konteyner Kenti" oldu. BUSİAD Heyetine eşlik eden Çağdaş Eğitim Kooperatifi (ÇEK) Anadolu ve Fen Lisesi Öğrenci Başkanları, Müdürleri ve Öğretmenleri ile ÇEK(İ)MECE Topluluğu Temsilcileri de, Nilüfer Belediyesi Konteyner Kenti’nde yaşayan çocuklara, adlarına hazırlanan hediyeleri dağıttı. ÇEK(İ)MECE gönüllüleri, çocuklarla oyunlar oynayarak, bir parça da olsa yaşadıkları travmadan uzaklaşmalarını sağladı.

"Millet Olmanın Erdemi" Buğra Küçükkayalar deprem bölgesine gittikten sonra tüm yapılanların ne kadar yetersiz olduğunu anladıklarını söyledi. Çözümler sadece acil durumlar için üretilmişti. Sadece enkaz kaldırılıp, yitirilenler defnedilip, yaralar böyle sarılmaya çalışılmıştı. Bölgeyi yeniden ayağa kaldırmak için bölgeye ilginin daha çok olması gerekiyordu.
Küçükkayalar bu gerçeğe uygun hareket edeceklerini, günde iki bin kişiyi doyuran BUSİAD Mutfağı'nın bölgeye hizmet vermeye devam edeceğini, yerinde yaptıkları gözlemlerle ve edindikleri bilgilerle daha başka neler yapabileceklerine karar vereceklerini, bir millet olmanın erdemini bu acı içinde bir kez daha gördüklerini dile getirdi. Buğra Küçükkayalar, deprem bölgesine sivil toplum kuruluşlarının desteklerinin devam etmesi gerektiğini belirtti ve "Bölgeye ilgimizin daha çok olması gerektiğini gördük" dedi.

Ya Bursa? (24 Mart 2023)
Bursa'nın da her an böyle bir afetle karşılaşabileceğinin bilinci ile hareket eden BUSİAD Eğitim ve Gelişim Komitesi, TOFAŞ Akademi’de afet anında TOFAŞ'ın uygulamaları konusunda bilgilendirildi. TOFAŞ Acil Durum Yönetici Yardımcısı Ayhan Aydın, TOFAŞ bünyesinde oluşturulan TAKUT ekibinin 7/24 acil duruma müdahale edecek donanım ve yeterliliğe sahip olduğunu anlatarak, afetlere karşı hazırlık aşamalarını katılımcılara aktardı. 
Aydın, tatbikatlar yaparak acil durumlara karşı sürekli hazır olmak için uğraştıklarını belirterek, İtalya’dan özel olarak getirdikleri arama ve kurtarma aracı hakkında da bilgiler verdi. Aydın, doğu bölgelerinde gerçekleşen depreme, gün içinde bu araçla bölgeye ulaştıklarını belirterek, araçta yer alan teknik özellikler ve ekipmanlara ilişkin de detayları anlattı. Toplantının ardından bu toplantıların tüm BUSİAD üyeleri için gerçekleştirilmesine de karar verildi.  
****
Deprem bölgesini göz ile görünce kendi şehrinde önlem alma ve hazırlık yapma konusu daha büyük önem kazanıyor haliyle. BUSİAD bu sebeple depremin peşini bırakmaya niyetli görünmüyor. Kurumlarla ve üniversitelerle ortaklaşa düzenledikleri panellerde, afetlere karşı etkin bir anlayış kazanmaya ve kazandırmaya çalışıyor.

Afet Yönetimi - İşletmelerde Depreme Hazırlık Paneli (21 Haziran 2023)
BUSİAD'ın son düzenlediği panele katılan Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Barış'ın, “Biz hazırlanmayı, plan yapmayı sevmiyoruz, risk yönetimini sevmiyoruz. Biz kriz odaklı bir toplumuz. Çok iyi müdahale yaparız. Çok iyi kriz çözeriz” dediği gibi olmak istemiyor. Krizin yaşanmasını istemiyor. Doğal afetleri de hasarsız atlatmak istiyor.
Zaten Prof. Dr. Barış da, “Bir yerde doğa kaynaklı afet olmuşsa orada aynı afetler tekrar olacaktır. Bir deprem 400 yılda bir oluyorsa depremde oluşacak afete karşı 400 yıl hazırlanma şansınız var demektir. Türkiye’nin sanayisinin yüzde 67’si riskli bölgede. Bu bölgeleri taşıyamayacağımıza göre, önlem almalıyız”" diyor. 
Bursa Erken Uyarı Sistemi
Prof. Dr. Barış, Bursa için erken uyarı sisteminin yakın zamanda devreye gireceğini söylüyor. 

TAKUT
24 Mart'taki ziyaretten sonra sözleşildiği üzere BUSİAD Evi'nde düzenlenen panele katılan "Tofaş Türk Otomobil Fabrikası İş güvenliği, Yangın Güvenliği ve Acil Durumlar Yöneticisi Ayhan Aydın", TOFAŞ bünyesinde afet ve acil durumlar için yaptıkları organizasyon ve düzenlemeler hakkında bilgi verdi.
BUSİAD Evi önüne gelen TAKUT arama kurtarma aracı hakkında da bilgilendirmede bulunan Aydın, ekip ve araç sayısının ikiye çıkarmayı planladıklarını söyledi.
****
Bu akşam BUSİAD Evi'nde "Yaza Merhaba" denirken, deprem bölgesinde hayata tutunmaya çalışanların da Bahar'ı bahar, Yaz'ı yaz olsun istendi. Gidenler biliyordu ki orada hiçbir şey karşıdan göründüğü gibi değildi…

Deprem bu coğrafyanın gerçeği, lakin toplum olarak hayalmiş gibi davranıyoruz. Sanki felaketler hep başka yerlerde yaşanır, kötü olaylar hep başkalarının başına gelir, "bize bir şey olmaz" sanıyoruz. Ta ki kendi başımıza gelene kadar. Ondan sonra da ah vah, kötü kader, takdiri ilahi...
Evet, o zaman Bence de Takdir-i İlahi...

21 Haziran 2023 / C.E.Y.

(Not: Bu yazımı hem bu geceki Buğra Küçükkayalar anlatımını aktararak hem de BUSİAD Basın Birimi / Uğur Yılmaz'dan gelen BUSİAD çalışmaları bilgilendirmelerini derleyerek yazdım.)

18 Haziran 2023 Pazar

Babalar Günü Babaları



Sosyal medyada kutlanan Babalar Günü'nün çoğunu tanıdığım babalarına bakıyorum da, biz onları koca adamlar zannederken meğer onlar ne kadar da gençmişler. Hepsi birbirinden dinç, sağlıklı, aydınlık, hepsi birbirinden şık, hepsi birer delikanlı... 
Şimdilerde "o daha çocuk" dediğimiz yaşlarda, en az 3-4 çocuğa babalık eden delikanlılar. Hayata erken başlamış, bir an önce çoluk çocuğa karışmış, düzenini kurmuş, sızlanmamış, ağlanmamış delikanlılar.
Evin ununu, çayını, şekerini getiren, meyvesini sebzesini taşıyan, kış gelmeden odununu kömürünü düşünen, iş kuran, iş büyüten, çocukluk arkadaşlarıyla bir araya gelince çocuklaşan, iş arkadaşlarıyla birlikteyken iş adamı olan, hayatı sırtlayan, eşini ve çocuklarını kanatlarının altına alan, hanımının mutluluğunun ailenin mutluluğu olduğunu bilip ona kıymet veren, çocukların gözünde kadını yücelten, kadın yüceldikçe kendisinin ve ailenin de yüceleceğini bilen delikanlılar.
Fotoğraflarından yansıdığı kadarıyla, ihtimal ki çoğu kızma ütü ile ütülenmiş kolları manşetli gömlekleri, özenle bağlanmış kravatları, geniş vatkalı, dönemin modası boyuna çizgili ceketleri ile geçmişler fotoğrafçının karşısına. Evden çıkarken başlarında fötr şapkalarını takmayı da ihmal etmemişlerdir muhakkak. Kameraya doğru değil, bir bilinmeze doğru bakmışlar hep. Dönemin film yıldızlarına öykünmüşler, onları örnek almışlar. Tıpkı o dönem kadınların da yaptığı gibi.
Bazılarının pozları biraz daha havalı, bazılarınınki ise oturaklı. Bıyıklısı bıyıksızı, gözlüklüsü gözlüksüzü, saçları briyitanlisi, dalgalısı, düzü, şakakları açılmışı, tepesi hafif kelleşmişi, ama hepsi sinekkaydı traşlısı...
Ah ah, bilirler miydi ki yıllar ve yıllar sonra siyah beyaz o fotoğrafları ile sosyal medyada boy gösterecekler ve bizleri kendilerine hayran bırakacaklar... 

Çeşitli zamanlarda ailece çekilmiş fotoğraflardan ise yılların izinin git gide arttığı yansıyordu. Omuzlar biraz daha çöküyor, saçlar biraz daha kırarıyor, gözlük camları gittikçe kalınlaşıyordu. Evlatlar büyüyor, yuvadan uçuyordu, aile fotoğrafları ise gittikçe kalabalıklaşıyordu. Etrafta gelinler, damatlar dolanıyor, torunların varlığı aileye neşe katıyordu... 
Fotoğraf karelerinin sayıları artarken bir yandan da eksiliyor, hayat yenilenerek devam ediyordu...

O yılların babaları, şimdinin dedelerinin babaları olarak ya yaşamaya devam ediyor ya da pek çoğu dünya değiştirdi. Şimdinin babalarının ve dedelerinin profili ise tamamen farklı. Değişen dünya, değişen ülke, değişen zaman, değişen ekonomik ve sosyal şartlar hayat yükünü her anlamda eşit paylaştırdı. Para kazanmak sadece erkeğin, çocuk bakmak sadece kadının işi olmaktan çıktı. Ev ve aile bir ortaklıktı ve taşın altına herkes elini koymalıydı.
Kadınların dışarıda çalışmaya başladığı zamanlardaki "işten eve döndükten yatağa girene kadar ev işi yapan kadın" ile "eve gelir gelmez televizyon başına geçip ayaklarını uzatan erkek" profili artık silinmişti. Özellikle de metropol hayatı kadını ve erkeği başka bir boyuta taşımıştı.

Babanın dışarıda, annenin içeride çalıştığı ailelerde Anneler Günü'nde anneye alınan hediyelerin parası genellikle babadan çıkardı. Babalar Günü'ne alınacak hediyenin parasının da yine kendilerinden çıkacağını bildikleri için, babalar bugünün çok da şaşaalı geçmesini pek istemezdi. Anneler Günü'nde anneye alınan hediye genelde evin, özellikle de mutfağın ihtiyacı olurdu ve "sözüm ona anneye alınan hediye" dolaylı olarak ev halkına yarardı. 
Babalar Günü hediyeleri ise kişiye özeldi. Anneye tava hediye edilirken babaya ütü alınmazdı mesela. Oysaki ütü, erkeğin kendi gömleklerini ve pantolonlarını kendisinin ütüleyebilmesi için mükemmmel bir hediyeydi... 

Çocukların küçük, ebeveynlerin genç olduğu en güzel günler su gibi akıp giderken, en büyük hediyenin bir arada olunan o mesut günler olduğunu anlıyor insan. Ve en çok da onların genç olduğunu hiçbir zaman anlayamamış ve yaşayamamış olduğuna üzülüyor. Evlat olarak kendisinden önce yaşanmış günleri kıskanırken, evlatlarının kendi gençliklerini bilemeyecek olmalarına içerliyor.
Ama hayat böyle... Hep ileri, hep ileri...

Babalar Günü'nü Kim İcat Etti?
Babalar Günü'nün ilk kez 1910 yılında Washington eyaletindeki Spokane şehrinde kutlandığı kabul ediliyor. Anna Marie Jarvis'in Anneler Günü kutlamalarının başarısından esinlenerek ortaya çıkan fikir doğrultusunda Babalar Günü, ABD'de yaşayan Sonora Smart Dodd'un öncülüğünde ortaya atılır. 
Bir Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd, Anneler Günü gibi babaların da bir günü olması gerektiğini düşünmektedir. Dodd'un babası annelerinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyütmüştür. Sonora babasının doğum günü olan 5 Haziran'ın Babalar Günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamış ama bu çalışmalar o tarihe yetişemeyerek kutlamalar haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelenmişti.
1924 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Calvin Coolidge kutlamaları desteklemiş; ama resmi olarak Babalar Günü ilan etmemişti. 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazarının Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlamıştı. 1972 yılındaysa başkan Richard Nixon'ın imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD'de resmi tatil ilan edilmişti.
Babalar Günü, babaların ve baba figürlerinin çocuklarının hayatlarına yaptıkları katkıyı takdir etmek için dünya çapında kutlanır. Bu özel gün dünya çapında çeşitli tarihlerde kutlansa da, birçok ülke bu günü haziran ayının üçüncü pazar günü kutlar. Avustralya ve Yeni Zelanda'da Babalar Günü eylül ayının ilk pazar günüdür. Tayland'da, ülkenin kralının doğum günü olan 5 Aralık'ta kutlanır. Brezilyalı babalar ağustos ayının ikinci pazar günü onurlandırılır. Katolikler ise Babalar Günü olarak farklı bir tarihi kutlarlar. Onlar bu kutlamayı dini açıdan ele alıp Hıristiyanlık peygamberi İsa'nın babası anısına, Mart ayının 19. gününü St. Joseph Günü adı altında babalarına armağan etmektedirler. Bazı ülkelerde bu kutlamalar dinî özelliklerinin dışına çıkmıştır.
Kaynak: Wikipedia

Sonora Smart Dodd Babalar Günü'nü icat ettiği için daha sonra ne düşündü bilmem ama 84 yaşında vefat eden Anna Marie Jarvis'in son sözleri "Anneler Günü'nü Başlattığım İçin Çok Pişmanım!" olmuştu. 
****
Her şey yukarıda anlattığım gibi güllük gülistan değil elbet...
Ailenin anlamından bihaber evlerde, sorumsuz ve şiddet dolu babalarla büyüyen, çocukluğunu yaşayamayan, fırsat eşitliğinden yararlanamayan çocuklar olduğunu unutmuyoruz. Belki o çocuklar da zaman içinde babalarını örnek alıp, babaları gibi babalara dönüşecekler ya da silkinip, yaşadıklarınan ibret alıp olması gerektiği gibi bir babaya dönüşecekler. 
Bilinmez...
Aile kurmanın ve baba olmanın idrakinde olan tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun...

18 Haziran 2023 / C.E.Y. 

13 Haziran 2023 Salı

"Son Değişir, Siz İlk Olun"

Erden Eruç
Kürekle okyanus geçen ilk Türk olan Erden Eruç, 18 Guinness rekoruna vesile olan yolculuklarından bahsetmek ve bu yolculuğun öyküsünü kaleme alan Çağrı Özpideciler'in "Dalgalar Beni Çağırır" kitabını imzalamak üzere İstanbul Yelken Kulübü'nde düzenlenen etkinlikteydi.

Kendisini "keşif sporcusu ve okyanus eri" olarak tanımlayan Erden Eruç, 2007 yazında Kaliforniya’dan güneybatıya doğru devriâlem yolculuğuna başlamış, 2012’nin Temmuz ayında, 5 yıl 11 günlük bir süreden sonra tekrar başladığı noktaya geri dönüp yolculuğunu noktalayarak tarihe kendi gücüyle devriâlemi başaran ilk kişi olarak geçmişti. ,
Tarihte ilk olmak önemliydi. "Son" her zaman değişebilirdi ancak "ilk"i kimse yerinden söküp atamazdı. 

Dalgalar Beni Çağırır
Bursalı Aktaş Holding sponsorluğunda yaptığı bu yolculuğu anlatmak için 2013 yılının Nisan ayında geldiği Bursa'da kendisini dinlemiş ve bu etkileyici konuşmayı "Kas gücüyle Devr-i Âlem'e var mısınız?" başlığı ile yazıya dökmüştüm. Sonrasında da kendisini izlemeye devam ettim. Çağrı Özpideciler bu akıl almaz yolculuğu tüm detayları ve fotoğrafları ile kitaba aktarmıştı. 
1 Temmuz 2022 günü Kabotaj Bayramı'na istinaden Kadıköy İskelesi üzerindeki İstanbul Kitapçısı'nda düzenlenen imza gününe katılarak kitabı edindim ve bir solukta okudum.
Çağrı Özpideciler - Canan Ekinci Yılmaz
Yolculuğun özünü biliyordum ancak kitap sayfaları arasında kaybolmak, adeta dalgalar arasında kaybolmak gibiydi.

Biz 'Dalgalarla boğuşmak'a da bakarız
"Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar." der Victor Hugo. Ancak gemiyi limana getirirken geçilen merhaleler ve aşılan zorluklar seni limana, yola çıkmadan önceki senden daha "farklı" bir kişi olarak çıkartmıştır. Gemi limandadır, tamam. Ancak limana varış öyküsünü de anlatmak lazımdır. Ki arkadan gelenler hiçbir başarının tesadüf olmadığını, denizin her zaman durgun olmadığını ve olmayacağını idrak etsin...

"Rekor için değil, kendim için"
Kitabın her bir sayfası bir maceraydı, bir öğretiydi, bir dersti. Mesela 30 Ekim 2010 günü Madagaskar'ın batısında 280 mürettebatlı TCG Gaziantep fırkateyni ile buluşma ânı, "Restorasyon" adasında "yenilenme", yolculuk boyu kuşlarla ve balıklarla kurulan dostluk, denizde yaşarken artık denizden "beslenememe", yani balık tutamama, sadece güverteye düşen uçan balıkları yiyebilme, uyurken kendini bağlayarak güvene alma, günlerce karaya basmama (ki Erden Eruç, Pasifik'te 312 gün süren seyri ile 'tek başına denizde en uzun süre kalan kürekçi' olarak, Guinness Dünya Rekoru'nu kırmış), kırılan-bozulan ekipmanları onarma, mühendislik bilgisi ve becerisi, teknolojiyi kullanma, bir yandan da hem bilim dünyasına hem de çocuklara fayda sağlama çalışmaları ve bu yolculuğu rekor için değil kişisel gelişim ve bilgelik yolunda yapması; yolculuğun sadece kas gücüyle değil, irade gücüyle de gerçekleştiğini gösteriyordu. 
Denizde bir başına kürek çekerken bu devasa su kütlesinin bir sonu olduğunu bilmek ve o sona doğru acele etmeksizin kürek çekmek, denizle kavga etmemek, onun sesine kulak vermek, kapkaranlık gecelerde gökyüzündeki yıldızlara doğru elini uzatıp her birine tek tek değmek ve her şeyden ve herkesten uzak bir "birbaşınalık" ile özgürlüğü en derinlerde hissetmek işin bir parça romantik ve keyifli yanı. Pek de romantik olmayan yanı ise temizlenmek, doymak, uyumak ve sağlıklı kalmak; denizin, havanın ve güneşin yıkıcı etkilerinden korunmak, devrialemin tüm kurallarına uyarak tekneyi ve kendini sağ salim karaya ulaştırmak. 
Kolay değil. Hem de hiç kolay değil. Ancak görüldüğü üzere imkânsız da değil... 
Ve bu yolculuğun özü de zoru kolay yapmak...
Eminim ki "Dalgalar Beni Çağırır" kitabını okurken siz de Eruç'un ruhsal ve bedensel yolculuğuna eşlik edecek, bir yandan da kendi hayat yolculuğunuzu sorgulayacaksınız.

"Golden Globe Race'e Katılacağız"
Erden Eruç'un İstanbul Yelken Kulübü'ndeki söyleşisinde, kulübün minik yelkencileri ve yelken gönüllüleri ile birlikte Eruç'u sosyal medyadan tanıyan takipçiler de vardı. Eruç tüm bu zamanlar içinde Türkiye'den tek bir kürekçinin kendisine ulaşıp "bunu niye ve nasıl yaptığını" sormadığını üzülerek belirtirken; "Bunu değiştirmek için girişimlerim var. İlla ki Türkiye'den dört kişilik bir ekip çıkartıp San Francisco'dan Hawaii'ye ve Kanarya Adaları'ndan Antigua'ya yapılan kürek yarışlarına katılmalarını ve orada boy göstermelerini istiyorum." dedi. Okyanus kürekçiliğini ve "yeni özaşımı" Altın Küre Yarışı'nı anlattı.
Kendi yolculuğunu başarıyla tamamlayan Erden Eruç, şimdi başkaları için yollar açıyor, farklı yolculuklar planlıyordu. Kendi ışığını yakalamış olmanın özgüveni ile çevresini aydınlatıp, genç denizcilere deniz feneri olmak istiyordu...

"Golden Globe Race - Altın Küre Yarışı" Nedir?
Altın Küre Yelken, içerdiği ağır şartlar ve uzun rotası ile dünyanın en zor deniz yarışı. Denizciler yelken açtıktan sonra kimseyle telefon ya da telsiz bağlantısı kurmuyor. Dışarıdan yiyecek ve su takviyesi yapılmıyor. Yelkencilerin sağlık sorunları kadar teknenin sorunlarıyla da tek başlarına mücadele etmeleri gerekiyor. Yelkenciler tek başlarına 30 bin deniz mili yapıyorlar. Plastik şişe kullanılması yasak olduğu için teknede 250 litrelik bir içme suyu bulunuyor. Su ihtiyacı denizden ve yağmurdan sağlanıyor. Sadece teknenin batma anında kullanılacak uydu telefonu mühürlü olarak duruyor. Yarışmacılar, Atlas Okyanusu’nun sıcak sularından Hint Okyanusu’nun akıntılı sularına, ardından Güney Okyanusu’nda buzul kıta Antarktika’nın kuzeyinden Pasifik Okyanusu’na giriyor. Yarışmacıların denizde 8 bin mil, okyanuslarda da tek başlarına en az 2 bin mil seyir tecrübesine sahip olması gerekiyor.
Kaynak: https://denizkartali.com/dunyanin-en-zor-yelken-yarisinda-bir-turk-var-2.html#:~:text=GPS%20ya%20da%20teknolojik%20hi%C3%A7bir,ya%20da%20telsiz%20ba%C4%9Flant%C4%B1s%C4%B1%20kurmayacak.

Kirsten Neuschäfer
2023 yılında Altın Küre Yarışı’nı 15 erkek rakibiyle yarışan Güney Afrikalı yelkenci Kirsten Neuschäfer lider bitirdi. Altın Küre’yi kazanan ilk kadın olan Neuschäfer’in yelkenliyle dünya turu 234 gün sürdü. 4 Eylül 2022'de Fransa'nın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan Les Sables-d'Olonne kasabasından yarışmaya başlayan yelkenci Kirsten Neuschäfer, 30 bin deniz mili (54 bin km) uzunluğundaki yolculuğunu 234 günün sonunda 27 Nisan 2023'te aynı noktada tamamladı. ‘Minnehaha’ isimli teknesiyle denizdeki en zorlu yolculuk olarak gösterilen rotada yol alan Neuschäfer, 233 gün, 20 saat, 43 dakika ve 47 saniyelik resmi süreyle yarışı durmadan tamamladı. Güney Afrikalı Neuschäfer, Perşembe günü çizgiyi geçtiğinde, yarışı durmadan tamamlamak için mücadele eden yalnızca 2 denizci vardı. Neuschäfer, en yakın rakibine 1 gün süreyle fark attı. Diğer 12 yarışmacı ise farklı noktalarda yarıştan çekilmek zorunda kalarak rotalarını tamamlayamadı. Yarışı kazanmakla kalmayan başarılı sporcu, rakibi Tapio Lehtinen'i kurtarmak için yolundan saptı. Teknesi batan ve 24 saatten fazla Hint Okyanusu'nda mahsur kalan Finlandiyalı kaptan Lehtinen'e ilk ulaşan ve kurtaran isim Kirsten Neuschäfer oldu.
Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yelkenlide-234-gun-denizdeki-altin-kure-ilk-kez-bir-kadinin-42259707

Erden Eruç ile...
2013 yılındaki tanışıklığımızın ardından kendisiyle 2014 yılının Temmuz ayında Skype üzerinden bir ropörtaj gerçekleştirdik. Erden Eruç'un Çanakkale Zaferi'nin 100. yıldönümüne ithafen adını Barışa Yolculuk koyduğu yeni bir projesi vardı. 14 Temmuz 2014 akşamı ben Türkiye'den sordum, o ABD'den cevapladı ve ben bu konuşmayı "Erden Eruç ile Barışa Yolculuk'a siz de katılın" başlığı ile yazdım. 17 Mayıs 2015'te kaleme aldığım yazımda "‘Barışa Yolculuk’ başlıyor" dedim.
19 Mayıs 2015'te başlayacak olan New York - Çanakkale geçişi  Şubat 2016'da, 101'inci yıl anma törenleri öncesinde Gelibolu Yarımadası'nda tamamlanacaktı. O gün ben de Gelibolu'da olabilmek için program yaptım. Ancak uygun olmayan hava şartları New York çıkışına izin vermedi. 10 gün boyu karadan denize doğru, ortalama saatte 14 deniz mili hızında esen rüzgârlar nedeniyle sporcular New York karasularını terk edemedi. Rüzgârların dinmesini bekledikleri takdirde, kasırga sezonuna Atlantik Okyanusu'nun ortasında yakalanıp hayatlarının tehlikeye girmesi söz konusu olacaktı. O yüzden proje ileri bir tarihe ertelendi.
10 Mayıs 2018'de ben İstanbul'da iken Erden Bey de İstanbul'daydı ve sosyal medyadan gördüğüm kadarıyla aynı civarlardaydık. Elbette ki bir kahve içmek kaçınılmazdı. 
Son olarak da 11 Haziran 2023 Pazar günü kitap imza gününde yüz yüze görüştük. 
Canan Ekinci Yılmaz - Erden Eruç - Çağrı Özpideciler
Şimdi yine sosyal medya üzerinden birbirimizi izlemeye devam... 
Bakalım önümüzdeki günlerde neler olacak...
14 Haziran 2023 / C.E.Y. 

İmza gününün fotoğrafları ve videoları için tıklayınız

9 Haziran 2023 Cuma

Ülkesine Değer Katan, Dünyaya Değer Katar

TÜKD Bursa Şubesi Başkanı Aylin Sabancı arayıp da, "Canan Hanım, TÜKD Önder Kadın Ödül Töreni için İstanbul'a gidiyoruz, sizsiz olmaz..." deyince ve ben de "Harika bir davet, ben de zaten İstanbul'dayım!" deyince, 8 Haziran günü Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi'nde düzenlenecek ödül töreni için sözleştik. 
O gün diğer şehirlerin TÜKD şube üyeleri kendi şehirlerinden, Bursa Şubesi üyeleri Bursa'dan, ben de kendi semtimden gelerek Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi'nde buluştuk. 17:00'de başlayacak ödül törenine katılım epey yüksekti. Önder Kadın Ödülü alacaklar yine birbirinden kıymetli isimlerdi. 
2023'ün "Medya Ödülü" Sedef Kabaş'a, "Sanat Ödülü" Gülsin Onay'a, "Bilim Ödülü" Prof. Dr. İonnna Kuçuradi'ye, "Spor Ödülü" Sümeyye Boyacı'ya, "Onur Ödülü" Eşitlik İçin Kadın Platformu / EŞİK'e, "Unutamadıklarımız" kategorisindeki ödül ise KKTC'den gelen Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği'ne verilecekti.
TÜKD Önder Kadın Ödülü 
Önder Kadın Ödülü her yıl tüm şubeleri temsilen, Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından veriliyor. Bu ödüle aday gösterilecek adayların uluslararası veya ulusal düzeyde herhangi bir mesleki alanda veya sivil toplum alanında yaptıkları işlerle kadın tanımını yücelten, kadının ekonomik, sosyal veya politik statüsünü güçlendiren, kadınların öne çıkmasını sağlayan "dikkate değer bir başarı" sağlamış olmaları gerekiyor. Bu kriterlerde bir aday bulunamaması durumunda ise o yıl için ödül verilmeyebiliyor. 2008 yılında, dönem başkanı Birten Gökyay öncülüğünde başlatılan "Önder Kadın Ödül Töreni", Pandemi sebebiyle verilen üç yıllık bir aranın ardında bu yıl tekrar gerçekleşiyor.

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği
Ödül törenine geçmeden önce derneğin kuruluş öyküsüne şöyle bir göz atalım.
Derneğin kurucu üyelerinden Prof. Sara Akdik, Londra’ya yaptığı bir iş gezisinde Uluslararası Üniversiteli Kadınlar Derneği (International Federation of University Women / IFUW) çalışanları ile tesadüfen tanışır. Akdik dernek hakkında bilgi toplar ve İstanbul'a döndüğünde, arkadaşlarının da onayı ve desteği ile, 19 Aralık 1949 tarihinde Üniversiteli Kadınlar Derneği kurulur. Daha sonra bir kanunla, dernek adının başına Türk ünvanı eklenir. Derneğin kurucu üyeleri Süreyya Ağaoğlu, Sara Akdik, Şevket Fazıla Giz, Nüzhet Gökdoğan, Remziye Hisar, Nebahat Karaorman, Müfide Küley, Türkan Rado, Pakize Tarzi, ve Beraat Zeki Üngör'dür. (https://tukd.org.tr/sayfa/kurucular)
TÜKD kuruluşundan bugüne, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucu başkanı Dr. Türkan Saylan'ın, “Her eğitimli kadının bu Cumhuriyet'e borcu var.” sözündeki gibi, Türkiye Cumhuriyeti'ne olan borcunu, "aydınlığı yayarak" ödemek için durmaksızın çalışır. 
Antakya şubesinin kurulmasıyla birlikte şube sayısı 29'a ulaşan TÜKD, Dünya Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Avrupa Üniversiteli Kadınlar Derneği üyesidir. Üstelik Türkiye, en büyük sayıda üyesi olan bir ülkedir.
 Busenur Yıldız
Önder Kadın Ödül Töreni
Ödül töreninin sunumunu, TÜKD İstanbul Şubesi bursiyerlerinden olup artık kendi kanatlarıyla uçmaya başlayan ve şimdi kendisi de bir TÜKD üyesi olan Busenur Yıldız üstlenmişti. Yıldız yaptığı açılış konuşmasında, TÜKD kurucularının hak ve adalet için verdiği mücadelelerin kendisine her zaman ilham olduğunu ve güç verdiğini, TÜKD kurucularından Süreyya Ağaoğlu'nun hem kendi mesleğinde hem de yaşamda kadının yeri için verdiği mücadelenin kendisinin bugününü aydınlattığının altını özellikle çizdi. Süreyya Ağaoğlu'nun kadın olarak bir başına bir lokantada yemek yiyebilmek için verdiği mücadelenin, Nüzhet Gökdoğan'ın Kandilli Gözlem Evi'ne sadece kadın olduğu için alınmadığı bir dönemde uluslararası pek çok gözlemevinde başarıya imza atıp, ülkesine döndüğünde Türk Astronomi Derneği'ni kurmasının ve Türkiye'nin ilk kadın dekanı olmasının kıymetini dile getirdi. Busenur'un da dediği gibi, o kadınların her biri ayrı ayrı bir değerdi.
Hepsi "Önder Kadınlar"dı...
Ödül törenine önceki dönem genel başkanları, Önder Kadın Ödülü'nü ilk alan kişi olan Nazan Moroğlu, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Bulgaristan İş Kadınları Dernek Başkanı ve dernek üyeleri katıldı. 
Tören, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı'nın okunmasının ardından, TÜKD Yönetim Kurulu Başkanı Meral Güler, İkinci Başkan Tülin Kesiktaş Teoman ve Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Songül Başkaya'nın açılış konuşmalarıyla başladı.
Songül Başkaya
TÜKD Başkanı Meral Güler yaptığı konuşmada, Kıbrıs dahil olmak üzere 12 ilde gerçekleşen, 6 Şubat depremi döneminde şube başkanları ve bursiyerler ile yaptıkları çalışmaları, tüm şubelerin taşın altına nasıl el koyduklarını, yurt dışından deprem bölgesindeki öğrencilere TÜKD üzerinden gönderilen desteği, İstanbul Sözleşmesi ve Anayasa'nın ilk dört maddesi için verdikleri mücadeleleri kısaca anlattı.
Meral Güler
Daha sonra söz alan 2016-2019 dönem Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İzmir Şubesi Başkanı, İzmir Kadın Kuruluşları Birliği ve Genç Eşitlik Platformu'ndan Tülin Kesiktaş Teoman, Hatay deprem bölgesinde kadınlar için yaptıkları çalışmaları çok daha detaylı anlattı. Deprem sonrası yalnız kalan kadınlar ve çocukları için güvenli yaşam alanı oluşturmak adına, Kadın Yaşam Konteynır Kenti oluşturma çalışmaları olduğunu söyledi.
Kadının gücüne hayran olmamak elde değildi...
Tülin Kesiktaş Teoman
Gecenin sunucusu Busenur Yıldız, Önder Kadın Ödülü sahiplerini sahneye davet etmeden önce haklarında kısa birer önbilgi okudu. Sahneye gelerek ödülünü alan ödül sahibi önder kadınlar da, kısa birer konuşma yaparak teşekkürlerini sundu.

"Önder Kadın Sanat Ödülü" Devlet Sanatçısı Gülsin Onay 
Piyano eğitimine üç buçuk yaşında başlayan Gülsin Onay, üstün yetenekli çocuklar kanunu kapsamında Paris Konservatuarı'nda eğitim görür. 1987 yılında Devlet Sanatçısı ünvanını alır. Onay, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solisti, Bilkent Üniversitesi'nin de sürekli sanatçısıdır. Ayrıca 2003 yılından beri UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi'dir. 
(Yazılara sığmayacak bir hayat hikâyesine sahip olan Gülsin Onay'ın hayatını ve kariyer basamaklarını nasıl tırmandığını daha detaylıca okumak için tıklayınız.)
Gülsin Onay
Geçmiş dönem başkanlarından ve "Önder Kadın Ödülü"nü başlatan Birten Gökyay tarafından takdim edilen ödülünü alan Gülsin Onay, kısa bir teşekkür konuşmasının ardından piyanosunun başına geçerek tuşlarına dokundu ve on altı dakikalık bir resital ile bizleri bambaşka bir aleme taşıdı.

"Önder Kadın Bilim Ödülü" Prof. Dr. İonna Kuçuardi 
İonna'nın sözcük anlamı "Tanrı'nın armağanı", soyadının Türkçe karşılığı ise Kütükoğlu imiş. Kuçuardi, Türkiye Felsefe Kurumu'nun başkanı ve hâlen Maltepe Üniversitesinde İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve İnsan Hakları Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. (İonna Kuçuradi'nin özgeçmişi o kadar uzun ki, burada yazmak mümkün değil. Kuçuradi'nin detaylı biyografisini okumak için tıklayınız.)
Her yıl 3 Mart'ta düzenlenen ÇEK ödüllerinin on dördüncüsünde (3 Mart 2019) "Eğitim" dalında İoanna Kuçuardi ödüle layık görülmüş, rahatsızlığı sebebiyle fiziken katılamadığı ödül törenine barkovizyon aracılığı ile katılmış ve "Bir çocuk açsa onu eğitemezsiniz" sözleri ile başlayan bir konuşma yapmıştı. Bu kez de insanları robotlaştırmaya, robotları insanlaştırmaya çalışanlara seslendi. Eğitim sisteminin ülkeyi getirdiği durumu sorgulayarak, her şeyin eşdeğer olmadığını söyledi. Dilimizin bozulduğunu, çok sayıda kelimeye anlamına aykırı anlamlar yüklendiğini, tekrarlanıp çoğaltılması ile bu yanlışın doğru kabul edildiğini, anlamak ile algılamak arasındaki farkı, süre ile süreç arasındaki farkı kimsenin anlamadığını, aynı anlamı taşıyan sözcüklerin farklı sözcükler gibi kullanıldığını ve kimsenin bunun da farkında olmadığını söyledi. 
Cumhuriyetin 100. yılında kendisine Önder Kadın Ödülü veren TÜKD'ne ve dernek başkanı Meral Güler'e teşekkürlerini sundu.
Kuçuardi'nin konuşmasının ardından mikrofona gelen Senay Ertem, İonna Kuçuardi ile ilgili epey etkileyici ve bilinmezleri bildiren bir takdim yaptı. İonna Kuçuardi yaklaşık sekiz dakika süren bu takdimi sonuna kadar ayakta dinledi.

"Önder Kadın Medya Ödülü" Gazeteci-Yazar Sedef Kabaş
Muhalif duruşu, doğruları eğip bükmeden konuşması, televizyon programları, yazıları ve kitapları ile yakından tanıdığımız Sedef Kabaş, Londra'da doğar. Yükseköğrenimini 1992'de Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamlar ve Fulbright Bursu alarak ABD'ye gider. Boston Üniversitesi'nde Televizyon Haberciliği üzerine yüksek lisans yapar. 1995-1997 yılları arasında CNN International'da gazeteci olarak çalışmaya başlar ve bu kurumda çalışan ilk Türk gazeteci olur. (Onun hayat öyküsü de okunmaya ve örnek alınmaya değer uzun bir öykü. Daha detaylı anlatım için tıklayınız.)
Sedef Kabaş
Busenur'un tanıtım konuşmasının ardından sahneye gelen Sedef Kabaş, "Türkiye dünyada en çok gazeteci hapseden ülkeler kategorisinde. Dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 153. sıradaydık. Ve bu yıl biraz daha gerileyerek  165. sıraya yerleştik. Türkiye'de gazetecilik yapmak savaş pilotıu olmaktan daha tehlikeli hale geldi." sözleriyle başladı konuşmasına ve 21 yıllık iktidar boyunca gazetecilerin yaşadığı sıkıntıları ve maruz kaldıkları maddi-manevi "şiddeti" anlattı. Türkiye'de gazeteci olmak zordu, kadın olmak zordu, kadın gazeteci olmak çok zordu.  Kabaş korkutanların en çok korkanlar olup olmadığını sorgularken "Korkutandır En Çok Korkan" başlıklı yazım aklıma düştü. 
Kabaş'ın konuşmasının sonunda ödülünü kendisine Songül Başkaya takdim etti.

"Önder Kadın Onur Ödülü" Eşitlik İçin Kadın Platformu / EŞİK
Eşik Kadınları adına söz alan EŞİK gönüllüsü Avukat Hülya Gülbahar, örgütlülüğe dikkat çekerek, “Birleşe birleşe kazanacağız diyoruz, kadın mücadelesi, kadın dayanışması diyoruz. Eşik olarak kendimizi ve elimizdeki kazanımlarımızı korumak için, milyonlarca kadın ve çocuk için, bütün bir Türkiye için ve sonra dünyanın bütün ezilen halkları ve ulusları için bir araya geldik, üç yıldır mücadele ediyoruz... Hayatlarımızdan, haklarımızdan ve hayallerimizden vazgeçmeyeceğiz. Sonunda kazanan biz olacağız.” dedi ve konuşmasının sonunda EŞİK üyesi kadınları sahneye davet etti. 
Eşitlik İçin Kadın Platformu
Önder Kadın Onur Ödülü, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu tarafından Eşik Platformu Kadınları’na takdim edildi. Kendisi de bir EŞİK gönüllüsü olan CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da kısa bir konuşma ile bu ödül töreninin gerçekleşmesinde emek veren her kadına teşekkür etti.
Aylin Nazlıaka
"Önder Kadın Spor Ödülü" Türk Yüzücü Sümeyye Boyacı
2003 doğumlu Sümeyye'yi anlatmaya kelimeler yetmez. Doğumundan itibaren iki kolu olmayan Boyacı, aynı zamanda kalça çıkığı ile dünyaya gelir. 4,5 yaşında ayağıyla resim yapmayı öğrenir. İlkokul eğitimini özel bir okulda alır ve ayaklarıyla yazı yazmayı öğrenir.  Kendi ifadesine göre, "gittiği bir akvaryumda gördüğü balıkların kolları olmadan yüzebilmesinden etkilenerek", 2008 yılında yüzmeye başlar. Eğitmeni Çiğdem Abaza kendisine yüzmeyi 12 saatte öğrettiğini söyler. (Sümeyye'nin hayatına daha yakından bakmak için tıklayınız:)
Fotoğraf:  http://www.tmpk.org.tr/sumeyye-boyaci-o-bir-rol-model/
Sümeyye Boyacı 2019 Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda 50 m sırtüstü S5 kategorisinde gümüş, 2018 Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda aynı kategoride altın madalya kazanır. 2022 Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası’nda 50 m sırtüstü S5 kategorisinde Türkiye'ye altın madalya kazandırarak dünya şampiyonu olur. Sümeyye Boyacı, Barbie’nin ‘rol modelleri’ serisine katılır. Sümeyye'nin, “Kollarım olmayabilir ama kimsenin görmediği kanatlarım var” sözleri herkese ilham verir.
Sümeyye Boyacı - Muammer Keskin
Ödül törenine antrenmandan gelen ve konuklara "olağan 1 gününü" anlatan Sümeyye, kendini ifade etme becerisi ve sıcaklığı ile kalpleri fethetti. Onun güler yüzünün ve narin bedeninin yanında, içindeki çelik irade gözlerden kaçmadı. İstediği üniversiteye yüzde yüz burslu olarak girmiş olması, olimpiyatları hedeflemesi, bu uğurda durmaksızın çalışması ve bu çabalarının takdir edilmiş olması Sümeyye'nin şu andaki en büyük mutluluğuydu. 

"Unutmadıklarımız" KKTC'den Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği
Bu bölüm elimin en gitmediği, yazarken parmak uçlarımın yandığı bölüm. Okurken siz de paramparça olacaksınız. Çünkü bu derneğin üyelerinin ve tüm Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kalbi paramparça. Onlar, 6 Şubat depreminde Adıyaman'daki İSİAS Otel enkazında yitip giden sporcuların aileleri. Gazimağusa Türk Maarif Koleji, Yıldız Kız ve Yıldız Erkek Voleybol Takımı'nın öğrencileri, öğretmenleri ve velilerinden oluşan kafile, "otel" denilen, "bina" denilen, oysa "sorumsuzluk, duyarsızlık, cahillik ve hainlik" ile el ele verilerek işlenen bir toplu katliamın, akıl almaz bir anlayışın enkazı altında kaldılar. 
Ruşen Karakaya
Dernek Başkanı Ruşen Karakaya'nın gözyaşlarıyla yaptığı konuşma esnasında barkovizyonda gülen gözleriyle, neşeleriyle, saflıklarıyla, gençlikleriyle onlarca genç resmi geçit yaptı. Ki hepsi enkaz altında kalmıştı. Salon sessizleşti. Gözyaşlarının sel olduğu nefes alış verişlerden, hafif burun çekmelerden anlaşılıyordu. Ağlamaya bile utanıyorduk. Ama sadece biz utanıyorduk.
Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği
Utanması gerekenler imar affından gelen paraları yerine yerleştirmişlerdi bile. 
Ya yitip giden binlerce can, onlar nereye yerleşmişti? 
Mehmet Akif Ersoy'un dizeleri çınladı zihnimde bir anda, 
"Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın...

Bulgar-Türk İş Kadınları ve TÜKD İş birliği
Törende Bulgar-Türk İş Kadınları Kulübü Derneği ve MİDAS Menkul Değerler AŞ katkılarıyla gerçekleşecek olan Hatay’daki okul projesi için, Bulgar-Türk İş Kadınları Kulübü Derneği Kurucu Başkanı Türkan Türker ile TÜKD Genel Başkan Meral Güler arasında sahnede protokol imzalandı. 
TEŞEKKÜRLER
Sanat, spor, eğitim, medya ve gönüllülük hareketlerini ve bu alanlardaki önder kadınları bir araya getiren, her biri ayrı ayrı bir değer olan TÜKD başkan ve üyelerine ne kadar teşekkür etsek az. 
TÜKD’ye özel tasarlanan Önder Kadın Ödül Heykelciği, Nuriye Göçer tarafından tasarlanmış. Bir teşekkür de kendisine.
Bir teşekkür de beni bu özel güne davet eden TÜKD Bursa Şubesi'ne. 

Bursa'da verilen TÜKD Yöresine Değer Katan Önder Kadın Ödülü törenini Yöresine Değer Katan, Ülkesine Değer Katar başlığı ile anlatmıştım. Bu yazının başlığı da Ülkesine Değer Katan, Dünyaya Değer Katar olsun dedim.

Değer Ver, Değer Gör, Değer Kat
Bir kadın kendisine ne kadar değer katarsa ailesine de o kadar değer katar, dolayısıyla topluma değer katar, yöresine değer katar ve dahi dünyaya değer katar. Kadını köle olarak görüp değersizleştirenler ise bırakın kazanacakları değeri, kendi hayatlarını anlamsızlaştırır ve basitleştirirler. Bilmemeyi ve öğrenmemeyi marifet, kaba kuvveti güç zannederler. Herhangi bir şeye hiç sahip olmamış kişi, kaybettiğinin ne olduğunu bilmez haliyle. Siz ne kadar anlatsanız da anlamaz. 
Görgü ve eğitim ailede başlar deriz hep. Babaya pek laf etmeyiz de, annesi oğlunu/kızını eğitmemiş deriz. Erkek defolu çıkarsa, "Annesi yetiştirmemiş!" deriz.
İşte yine başa döndük. 
Evde en çok kim var? Kadın. 
Çocukla en çok kim temas ediyor? Kadın! 
Yuvayı kim yapıyor? Kadın! 
O zaman nedendir kadından bu kadar korkmak, bu kadar nefret etmek, kadını bu kadar hazmedememek. 
Erkeğe kalan sadece "adam" olmak. E bi zahmet... Gölge etmeseniz o bile yetecek...

Bu uzun yazımı Ahmet Altan'ın Kristal Denizaltı kitabından birkaç cümle nihayetlendirmek isterim:

Hayatınız Seçtiğiniz Kadındır / Ahmet Altan / Kristal Denizaltı
"Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir, hayatın katlan arasında kadınlar dolaştırır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir.
Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Babil’in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler.
Hayatınız, seçtiğiniz kadındır.
Bir kadın değil bir hayat seçersiniz çünkü..."

 9 Haziran 2023 / C.E.Y. 


1 Haziran 2023 Perşembe

Adam Başardı!

14 Mayıs seçimlerinde milletvekilleri yerlerine yerleşip Cumhurbaşkanlığı arafta kalınca 28 Mayıs'ta bir seçim daha yapmak zorunda kaldık. Bu kez ortada çarşaf gibi oy pusulası yoktu. Oy pusulasında da dört değil iki aday vardı. Oylama işlemi iki dakikayı geçmedi. O yüzden de kuyruklar oluşmadı. 14 Mayıs'taki kuyrukları bu seçimde göremeyen halk, seçime katılımın az olduğunu düşündü. Daha sonra açıklandığına göre gerçekten de sandığa gidişte bir parça düşüş yaşanmıştı.
İhtimal ki düşüşün en büyük sebebi "Ay sıkıldık, ay bıktık!" diyenlerdi. Ay ne çabuk bıktınız, ay ne çabuk sıkıldınız, ay ne çabuk vazgeçtiniz, ay inancınızı ne çabuk yitirdiniz dedik ama nafile...

"Milliyetçilik yükseliyor!"
Milliyetçilik nasıl yükseliyor anlamış değilim. Seçim sonucuna en çok sevinen sığınmacılar oldu.
Hani savaştan kaçıp bizim şefkatli kollarımıza sığınan, hani sığınmacı olarak geldiği memleketin sahibi olup bizi ülkemizden kovan, hani yerleştiği sokaktaki esnafı canından bezdirip dükkân kapattıran, hani yaşadığı şehrin kadınlarına sarkan, hani geldikleri yeri kaçtıkları yere çeviren, hani sığındıkları ülkenin kurallarını hiçe sayan, hani kontrolsüz bir çoğalma ile ülkeyi ele geçiren, hani sessiz istilacı "Müslüman din kardeşlerimiz"... (Milliyetçilik yükseldi derken onların milliyetçiliği yükselmiş demek...)
Onlar biliyorlardı ki seçimi muhalif kesim, hele son düzlükte koşuya Zafer Partisi de katılınca, kazanmış olsa mümkün olan en kısa zamanda hepsi evlerine gönderilecek. Evleri barkları savaşta tarumar olmuş olanlar bir yana, bayramda seyranda memleketlerine gidip gelenler var, bari onlar gitse...
Ne mümkün... Bilakis, onlar üstlerine gelen sığınmacıları istemiyor. Aralarında ölümüne sokak savaşları yaşanıyor.
Bilmiyorlar ki; misafir misafir istemez, ev sahibi hiçbirini istemez...

Bay bay mı?
Biz Suriyelilere (ve diğerlerine) evinize dönün diyoruz, Hollanda Özgürlük Partisi başkanı Geert Wilders da "Erdoğan'a oy veren Hollanda'daki tüm Türklerin artık çantalarını toplayıp Türkiye'ye taşınmasını temenni ediyorum. Güle güle!" diyor.
Son paylaşımı ise "Bay bay Türkiye!"...

"Sosyal yardımlarınız kesilecek!"
Sosyal yardımı çalışmadan kıt kanaat geçinme ve şükretme kültürüne döndüren iktidar, seçimlerde en çok bu kozu kullandı. "Sosyal yardımlarınız kesilecek!"
Halk da sormadı ki biz niye bu yardımlara muhtacız? Biz niye çalışarak kendimizi geçindiremiyoruz? Niye emekli maaşımız ev kiramızı bile karşılamıyor? Niye elektrik, su bu kadar pahalı? Niye pazardan alarak değil çöp karıştırarak besleniyoruz? Niye çocuklarımız eğitim alamıyor? Niye ilkokul kapılarında dahi uyuşturucu satılıyor? Niye çocuklarımız bu acımasız düzene kurban gidiyor?
Sormayı ve sorgulamayı unutan, kendini az'a layık bulan bir topluma ne isterseniz yaptırabilirsiniz... 

Öyle mi Böyle mi?
İnsanca yaşamanın onurunu tatmış olanlarla, insanca yaşamanın ne demek olduğunu hiç öğrenmemiş olanlar şöyle dedi:
"Daha iyi yaşayalım"
"Yok, biz böyle iyiyiz!"

"Tepeden bakma!"
Bunları aklıselim bir şekilde anlatanlar ise kibirle ve tepeden bakma ile suçlanıyor. Üçüncü basamağa dişiyle tırnağıyla ulaşmış olan birinci basamaktakine el uzatıp sen de buraya gel, burası daha havadar, daha güvenli derken; üst basamaklara zıplaya zıplaya çıkmış olanlar, kendinden alt basamaktakilerin hepsini daha aşağılara itmeye çalışıyor. Böylece ilk basamakla son basamak arasında kimse kalmıyor. Piramidin tepesinde birkaç kişi gerine gerine yaşıyor, geri kalanlar ise aşağıdan yukarıya bakıp, "Ne güzel yaşıyorlar maşallah!" deyip yukarıdakileri alkışlıyor... 
Alkışlamayanlar da var elbet. Onlar hemen vatan haini ilan ediliyor.

Tepeden kim bakıyor?
Sorarım size; kendini seçmeyen insanlara her türlü hakareti eden, yardıma muhtaç bıraktığı insanların üzerine paket paket çay fırlatan, ulufe dağıtır gibi para dağıtan, sürekli tehdit eden, sürekli aşağılayan, toplumu sürekli ayrıştıran kim? 
Bu soruların cevabı kimi işaret ediyorsa halka tepeden bakan da o!
Bir soru daha; 
Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz balkona çıkıp konuşma yapan ve konuşmasında ikide bir halka "Bunlar var ya bunlaaar!" diye seslenen, çocuk gibi "Bay bay Kemâl!" diyen, iki gün önce "ama şu ama bu montaj" dediği montajlı videoyu gerçekmiş gibi pazarlayan kim?
'Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, cahilsin demektir.' der Sadi Şirazi
Biz bu geceye ithafen bu sözü "Ne kadar oy alırsan al..." olarak uyarlayayım.

Bardağın yarısı dolu
Ülkede "Sandık Güvenliği" sorununun olması ayrı kâbustu, "Sandık Güvenliğinin" orantısız güce ve kanun tanımayan kişilere rağmen siviller tarafından sağlanmaya çalışılması ayrı kâbus. Üstelik o orantısız güç sandık güvenliğini sağlamakla mükellefti...
YSK seçim günü kayda değer olay yaşanmadı dese de, sandıklara getirilmeyen kadınların yerine kullanılan oylar, çift oy atmalar, bilgi işlemde "minik" oynamalar buzdağının sadece görünen kısmı. Yine de tüm bunlara rağmen seçim sonucu istendiği gibi değil. 
Bardağın yarısı boşsa da, diğer yarısı dolu...

Halka dokunmak nasıl olur?
Halka dokunmak tek tek evlerine gidip zarf içinde para dağıtmak olarak bellenip, seçim sonucunun günah keçisi CHP bunu neden yapmadı deniyor. Öncelikle, partinin o kadar parası mı var? 
Devletin tüm imkânlarını kullanan Ak Parti. 
Kemâl Kılıçdaroğlu halka "güzel günlerin" vaadini verdi. Ekonomik, sosyal, kültürel her şeyin güzel olacağını söyledi. Lakin güzel günler kavramı karın doyurmuyordu. Onların "anında" ve "düzenli" gelen somut desteğe ihtiyaçları vardı. Güzel günler gelecekmiş de, her şey çok güzel olacakmış da, sözmüş de... O hoo, ölme eşeğim ölme...
Kılıçdaroğlu bir kısım halkın anlayışına uymuyordu. 
Bilirsiniz; anladığını sever insan, anlamadığını ise reddeder. Halk anlasın, muhalif cenahı halka uyduralım derken onunla ittifak, bununla ittifak yapıldı, doku hepten bozuldu. Fayda sağlayacak denenler faydadan ziyade zarar sağladı. 
(Halk ne, halk kim, muhalefeti desteklemeyenler halk, destekleyenler değil, biz halk değil miyiz, bilinçli olarak bilinçsizleştirilmiş bir kitlenin tercihine uymamak ne ara kibir oldu?)
Bunu sadece Kılıçdaroğlu değil, Ak Parti de yaptı. Bu çekişmelerden sebep, meclise adım dahi atamayacak insanlar milletvekili koltuğuna oturdu.

Kılıçdaroğlu sıradan bir insan profili çizen sıra dışı bir insandı. Erdoğan ise sıra dışı bir insan profili çizen sıradan bir insan.
Ee, çağ algı çağı. Algıyı kim yaratırsa başaran o oldu...

Evet, 
Adam başardı...
Adam kültürsüzleştirmeyi başardı,
Adam eğitimsizleştirmeyi başardı.
Adam fakirleştirmeyi başardı.
Adam onursuzlaştırmayı başardı.
Adam omurgasızlaştırmayı başardı.
Adam eğitimli insanı kaçırmayı başardı.
Adam kültürlü insanı kaçırmayı başardı.
Adam sanatçı kimliğini yerle yeksan etmeyi başardı
Adam ülkenin profilini değiştirmeyi başardı.
Adam sanatın ve sanatçının profilini değiştirmeyi başardı.
Adam ülkeyi Araplaştırmayı başardı.
Adam betonlaştırmayı başardı.
Adam bir avuç zengin yaratmayı başardı.
Adam din pazarlayarak dini yok etmeyi başardı.
Adam terör satarak, biten terör üzerinden kendisini desteklemeyen herkesi terörist ilan etmeyi başardı.
Adam birkaç sene öncesine kadar beraber yürüdüğü cemaati satarak, kendisini desteklemeyen herkesi fetöcü ilan etmeyi başardı.
Adam kadına şiddette dünya lideri olmayı başardı.
Adam eğitim kalitesi düşüklüğünde dünya lideri olmayı başardı.
Adam uyuşturucu ticaretinde dünya lideri olmayı başardı.
Adam hedeflerin ve beklentilerin şeklini değiştirmeyi başardı.

Adam kazanmadı,
Adam başardı...

1 Haziran 2023 / C.E.Y.