14 Mayıs seçimlerinde milletvekilleri yerlerine yerleşip Cumhurbaşkanlığı arafta kalınca 28 Mayıs'ta bir seçim daha yapmak zorunda kaldık. Bu kez ortada çarşaf gibi oy pusulası yoktu. Oy pusulasında da dört değil iki aday vardı. Oylama işlemi iki dakikayı geçmedi. O yüzden de kuyruklar oluşmadı. 14 Mayıs'taki kuyrukları bu seçimde göremeyen halk, seçime katılımın az olduğunu düşündü. Daha sonra açıklandığına göre gerçekten de sandığa gidişte bir parça düşüş yaşanmıştı.
İhtimal ki düşüşün en büyük sebebi "Ay sıkıldık, ay bıktık!" diyenlerdi. Ay ne çabuk bıktınız, ay ne çabuk sıkıldınız, ay ne çabuk vazgeçtiniz, ay inancınızı ne çabuk yitirdiniz dedik ama nafile...
"Milliyetçilik yükseliyor!"
Milliyetçilik nasıl yükseliyor anlamış değilim. Seçim sonucuna en çok sevinen sığınmacılar oldu.
Hani savaştan kaçıp bizim şefkatli kollarımıza sığınan, hani sığınmacı olarak geldiği memleketin sahibi olup bizi ülkemizden kovan, hani yerleştiği sokaktaki esnafı canından bezdirip dükkân kapattıran, hani yaşadığı şehrin kadınlarına sarkan, hani geldikleri yeri kaçtıkları yere çeviren, hani sığındıkları ülkenin kurallarını hiçe sayan, hani kontrolsüz bir çoğalma ile ülkeyi ele geçiren, hani sessiz istilacı "Müslüman din kardeşlerimiz"... (Milliyetçilik yükseldi derken onların milliyetçiliği yükselmiş demek...)
Onlar biliyorlardı ki seçimi muhalif kesim, hele son düzlükte koşuya Zafer Partisi de katılınca, kazanmış olsa mümkün olan en kısa zamanda hepsi evlerine gönderilecek. Evleri barkları savaşta tarumar olmuş olanlar bir yana, bayramda seyranda memleketlerine gidip gelenler var, bari onlar gitse...
Ne mümkün... Bilakis, onlar üstlerine gelen sığınmacıları istemiyor. Aralarında ölümüne sokak savaşları yaşanıyor.
Bilmiyorlar ki; misafir misafir istemez, ev sahibi hiçbirini istemez...
Bay bay mı?
Biz Suriyelilere (ve diğerlerine) evinize dönün diyoruz, Hollanda Özgürlük Partisi başkanı Geert Wilders da "Erdoğan'a oy veren Hollanda'daki tüm Türklerin artık çantalarını toplayıp Türkiye'ye taşınmasını temenni ediyorum. Güle güle!" diyor.
Son paylaşımı ise "Bay bay Türkiye!"...
"Sosyal yardımlarınız kesilecek!"
Sosyal yardımı çalışmadan kıt kanaat geçinme ve şükretme kültürüne döndüren iktidar, seçimlerde en çok bu kozu kullandı. "Sosyal yardımlarınız kesilecek!"
Halk da sormadı ki biz niye bu yardımlara muhtacız? Biz niye çalışarak kendimizi geçindiremiyoruz? Niye emekli maaşımız ev kiramızı bile karşılamıyor? Niye elektrik, su bu kadar pahalı? Niye pazardan alarak değil çöp karıştırarak besleniyoruz? Niye çocuklarımız eğitim alamıyor? Niye ilkokul kapılarında dahi uyuşturucu satılıyor? Niye çocuklarımız bu acımasız düzene kurban gidiyor?
Sormayı ve sorgulamayı unutan, kendini az'a layık bulan bir topluma ne isterseniz yaptırabilirsiniz...
Öyle mi Böyle mi?
İnsanca yaşamanın onurunu tatmış olanlarla, insanca yaşamanın ne demek olduğunu hiç öğrenmemiş olanlar şöyle dedi:
"Daha iyi yaşayalım"
"Yok, biz böyle iyiyiz!"
"Tepeden bakma!"
Bunları aklıselim bir şekilde anlatanlar ise kibirle ve tepeden bakma ile suçlanıyor. Üçüncü basamağa dişiyle tırnağıyla ulaşmış olan birinci basamaktakine el uzatıp sen de buraya gel, burası daha havadar, daha güvenli derken; üst basamaklara zıplaya zıplaya çıkmış olanlar, kendinden alt basamaktakilerin hepsini daha aşağılara itmeye çalışıyor. Böylece ilk basamakla son basamak arasında kimse kalmıyor. Piramidin tepesinde birkaç kişi gerine gerine yaşıyor, geri kalanlar ise aşağıdan yukarıya bakıp, "Ne güzel yaşıyorlar maşallah!" deyip yukarıdakileri alkışlıyor...
Alkışlamayanlar da var elbet. Onlar hemen vatan haini ilan ediliyor.
Tepeden kim bakıyor?
Sorarım size; kendini seçmeyen insanlara her türlü hakareti eden, yardıma muhtaç bıraktığı insanların üzerine paket paket çay fırlatan, ulufe dağıtır gibi para dağıtan, sürekli tehdit eden, sürekli aşağılayan, toplumu sürekli ayrıştıran kim?
Bu soruların cevabı kimi işaret ediyorsa halka tepeden bakan da o!
Bir soru daha;
Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz balkona çıkıp konuşma yapan ve konuşmasında ikide bir halka "Bunlar var ya bunlaaar!" diye seslenen, çocuk gibi "Bay bay Kemâl!" diyen, iki gün önce "ama şu ama bu montaj" dediği montajlı videoyu gerçekmiş gibi pazarlayan kim?
'Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, cahilsin demektir.' der Sadi Şirazi
Biz bu geceye ithafen bu sözü "Ne kadar oy alırsan al..." olarak uyarlayayım.
Bardağın yarısı dolu
Ülkede "Sandık Güvenliği" sorununun olması ayrı kâbustu, "Sandık Güvenliğinin" orantısız güce ve kanun tanımayan kişilere rağmen siviller tarafından sağlanmaya çalışılması ayrı kâbus. Üstelik o orantısız güç sandık güvenliğini sağlamakla mükellefti...
YSK seçim günü kayda değer olay yaşanmadı dese de, sandıklara getirilmeyen kadınların yerine kullanılan oylar, çift oy atmalar, bilgi işlemde "minik" oynamalar buzdağının sadece görünen kısmı. Yine de tüm bunlara rağmen seçim sonucu istendiği gibi değil.
Bardağın yarısı boşsa da, diğer yarısı dolu...
Halka dokunmak nasıl olur?
Halka dokunmak tek tek evlerine gidip zarf içinde para dağıtmak olarak bellenip, seçim sonucunun günah keçisi CHP bunu neden yapmadı deniyor. Öncelikle, partinin o kadar parası mı var?
Devletin tüm imkânlarını kullanan Ak Parti.
Kemâl Kılıçdaroğlu halka "güzel günlerin" vaadini verdi. Ekonomik, sosyal, kültürel her şeyin güzel olacağını söyledi. Lakin güzel günler kavramı karın doyurmuyordu. Onların "anında" ve "düzenli" gelen somut desteğe ihtiyaçları vardı. Güzel günler gelecekmiş de, her şey çok güzel olacakmış da, sözmüş de... O hoo, ölme eşeğim ölme...
Kılıçdaroğlu bir kısım halkın anlayışına uymuyordu.
Bilirsiniz; anladığını sever insan, anlamadığını ise reddeder. Halk anlasın, muhalif cenahı halka uyduralım derken onunla ittifak, bununla ittifak yapıldı, doku hepten bozuldu. Fayda sağlayacak denenler faydadan ziyade zarar sağladı.
(Halk ne, halk kim, muhalefeti desteklemeyenler halk, destekleyenler değil, biz halk değil miyiz, bilinçli olarak bilinçsizleştirilmiş bir kitlenin tercihine uymamak ne ara kibir oldu?)
Bunu sadece Kılıçdaroğlu değil, Ak Parti de yaptı. Bu çekişmelerden sebep, meclise adım dahi atamayacak insanlar milletvekili koltuğuna oturdu.
Kılıçdaroğlu sıradan bir insan profili çizen sıra dışı bir insandı. Erdoğan ise sıra dışı bir insan profili çizen sıradan bir insan.
Ee, çağ algı çağı. Algıyı kim yaratırsa başaran o oldu...
Evet,
Adam başardı...
Adam kültürsüzleştirmeyi başardı,
Adam eğitimsizleştirmeyi başardı.
Adam fakirleştirmeyi başardı.
Adam onursuzlaştırmayı başardı.
Adam omurgasızlaştırmayı başardı.
Adam eğitimli insanı kaçırmayı başardı.
Adam kültürlü insanı kaçırmayı başardı.
Adam sanatçı kimliğini yerle yeksan etmeyi başardı
Adam ülkenin profilini değiştirmeyi başardı.
Adam sanatın ve sanatçının profilini değiştirmeyi başardı.
Adam ülkeyi Araplaştırmayı başardı.
Adam betonlaştırmayı başardı.
Adam bir avuç zengin yaratmayı başardı.
Adam din pazarlayarak dini yok etmeyi başardı.
Adam terör satarak, biten terör üzerinden kendisini desteklemeyen herkesi terörist ilan etmeyi başardı.
Adam birkaç sene öncesine kadar beraber yürüdüğü cemaati satarak, kendisini desteklemeyen herkesi fetöcü ilan etmeyi başardı.
Adam kadına şiddette dünya lideri olmayı başardı.
Adam eğitim kalitesi düşüklüğünde dünya lideri olmayı başardı.
Adam uyuşturucu ticaretinde dünya lideri olmayı başardı.
Adam hedeflerin ve beklentilerin şeklini değiştirmeyi başardı.
Adam kazanmadı,
Adam başardı...
1 Haziran 2023 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder