Neler geçiyor aklınızdan? Neler geliyor dilinize?
"Savaş ve Barış" mı, "İsyan Günlerinde Aşk" mı, "Silahların Gölgesinde" mi, "Şehirlere Bombalar Yağardı Her Gece" mi, yoksa Halil Sezai'nin "İsyan"ı mı? Hangisi?
Hangi film, hangi şarkı, hangi kitap geçiyor zihninizden?
Neye benzetiyorsunuz bu günleri, neleri hatırlıyorsunuz geçmişten?
"Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice..." diyor benim dilim bu aralar.
Ölüp giden o insanların hayatlarına baktıkça tek tek, binlerce gemi kalkıyor yüreğimden sessizce.
"Takalar Geçiyor Allı Yeşilli" geçiyor içimden, lakin şekil değiştiriyor bende Ecevit'in bu şiiri.
Tabutlar geçiyor allı, al bayraklı oluyor sözler. Şiir ağırlaşıyor...
"Savaş ve Barış" mı, "İsyan Günlerinde Aşk" mı, "Silahların Gölgesinde" mi, "Şehirlere Bombalar Yağardı Her Gece" mi, yoksa Halil Sezai'nin "İsyan"ı mı? Hangisi?
Hangi film, hangi şarkı, hangi kitap geçiyor zihninizden?
Neye benzetiyorsunuz bu günleri, neleri hatırlıyorsunuz geçmişten?
"Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice..." diyor benim dilim bu aralar.
Ölüp giden o insanların hayatlarına baktıkça tek tek, binlerce gemi kalkıyor yüreğimden sessizce.
"Takalar Geçiyor Allı Yeşilli" geçiyor içimden, lakin şekil değiştiriyor bende Ecevit'in bu şiiri.
Tabutlar geçiyor allı, al bayraklı oluyor sözler. Şiir ağırlaşıyor...
Kalkıyor limandan sıra sıra o tabutlar. Meçhul bir yolculuğa çıkarlarken sessiz bir gemiden el sallıyorlar kalanlara. Biliyoruz, çok seneler geçse de dönmeyecekler bu seferden...
Annesinin karnında ölmüş o bebeği düşünüyorum, hiçbir zaman büyümedi ki ölü çocuklar diyorum...
Anne Songül'ün kendisi de ağır yaralı. Yaşadıklarını hayal bile edemiyorum.
Evladının ardından bakakalan annelere baktıkça "Kim" diye sesleniyor Teoman derinlerden, kim olacak bundan sonra, uyandığında soğuk yatağında...
Kime sarılacaksın, kimin yolunu gözleyeceksin, kimi öpüp koklayacaksın, kimi ha kimi?
Onca emek, onca uykusuz gece, onca heves, onca ümit ve sonunda elinde kalan bir avuç toprak...
Boylu poslu gencecik o delikanlıya, Ozancan Akkuş'a bakıyorum, babası koklayarak öpüyor oğlunu bir fotoğrafta. Mezarında görüyorum sonra onu, "Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor" çınlıyor dört bir yandan.
O yatıyor öyle boylu boyunca...
Annesi ciğerinden parça verecekmiş 16 yaşında ölen Mehmet Emre'ye. Ciğerparem diyor Fuat Saka içli içli. Ciğerlerim dökülüyor lime lime...
Anne Songül'ün kendisi de ağır yaralı. Yaşadıklarını hayal bile edemiyorum.
Evladının ardından bakakalan annelere baktıkça "Kim" diye sesleniyor Teoman derinlerden, kim olacak bundan sonra, uyandığında soğuk yatağında...
Kime sarılacaksın, kimin yolunu gözleyeceksin, kimi öpüp koklayacaksın, kimi ha kimi?
Onca emek, onca uykusuz gece, onca heves, onca ümit ve sonunda elinde kalan bir avuç toprak...
Boylu poslu gencecik o delikanlıya, Ozancan Akkuş'a bakıyorum, babası koklayarak öpüyor oğlunu bir fotoğrafta. Mezarında görüyorum sonra onu, "Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor" çınlıyor dört bir yandan.
O yatıyor öyle boylu boyunca...
Annesi ciğerinden parça verecekmiş 16 yaşında ölen Mehmet Emre'ye. Ciğerparem diyor Fuat Saka içli içli. Ciğerlerim dökülüyor lime lime...
Güven Parkı'na olsun, Kızılay'a olsun hep kendileri gitmişlerdi paramparça olan o insanlar. Her zamanki gibi, gezmek için, iş için, alışveriş için. Bilselerdi giderler miydi hiç?
Arda boylarına kendileri gitmiş gibi sanki. Dalgalar vurdukça can teslim etmiş gibi sanki...
****
Acılı şarkılarımız ne kadar çokmuş bizim.
Hep acı, hep ağıt, hep karanlık, hep karanlık, yeter artık yeter demişiz, hep isyan etmişiz.
Güzel günler göreceğiz demişiz, bir türlü görememişiz...
Yugoslav filmleri, Yugoslav şarkıları acıyla özdeşlemiştir hep bende. Sesleri acı yüklü, filmleri derin hüzün taşır.
"Kulin devrinden beri kırmızı akar Tuna" der Ayşe Kulin Sevdalinka'sının bir yerinde...
-"Nehir yine Boşnaklar için kan ağlıyor," dediğinde, oğlu bu sözü ilk kez işittiğini söylemişti babasına... "Oysa bu deyim, Kulin kadar eskidir," demişti Burhan.-
Neyi yaşarsa onu konuşup onu duyuyor demek insan.
Neşesi kalmıyorsa şarkısı da neşeli olmuyor, sözü de...
"Sev Kardeşim" diyor Şenay uzaklardan bazen. Çok ama çok uzaklardan geliyor sesi belli belirsiz.
Arda boylarına kendileri gitmiş gibi sanki. Dalgalar vurdukça can teslim etmiş gibi sanki...
****
Acılı şarkılarımız ne kadar çokmuş bizim.
Hep acı, hep ağıt, hep karanlık, hep karanlık, yeter artık yeter demişiz, hep isyan etmişiz.
Güzel günler göreceğiz demişiz, bir türlü görememişiz...
Yugoslav filmleri, Yugoslav şarkıları acıyla özdeşlemiştir hep bende. Sesleri acı yüklü, filmleri derin hüzün taşır.
"Kulin devrinden beri kırmızı akar Tuna" der Ayşe Kulin Sevdalinka'sının bir yerinde...
-"Nehir yine Boşnaklar için kan ağlıyor," dediğinde, oğlu bu sözü ilk kez işittiğini söylemişti babasına... "Oysa bu deyim, Kulin kadar eskidir," demişti Burhan.-
Neyi yaşarsa onu konuşup onu duyuyor demek insan.
Neşesi kalmıyorsa şarkısı da neşeli olmuyor, sözü de...
"Sev Kardeşim" diyor Şenay uzaklardan bazen. Çok ama çok uzaklardan geliyor sesi belli belirsiz.
"Duydum ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini" söyleniyor yakınlarda, hem de çok yakınlarda.
Bunca acıya rağmen ölenlerin sesini unutuyoruz, gözlerinin rengini unutuyoruz, neden öldüklerini unutuyoruz, nasıl öldüklerini unutuyoruz.
Bunca acıya rağmen ölenlerin sesini unutuyoruz, gözlerinin rengini unutuyoruz, neden öldüklerini unutuyoruz, nasıl öldüklerini unutuyoruz.
"Unutma Beni" diye inliyor ölenler, biz ise acılarla baş edemediğimizden mi, çaresizliğimizden mi, basiretsizliğimizden mi neden bilmem, adeta efsunlanmış gibi unutma hastalığına yakalanıyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder