İkinci Dünya Savaşı'nın nasıl sona erdiğini bilirsiniz...
Hatta savaşın nasıl başladığını da bilirsiniz.
Yine de hatırlamakta fayda var...
Almanya'nın 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal etmesi ile birlikte Fransa ve Britanya İmparatorluğu ve İngiliz Milletler Topluluğu'na dâhil olan çoğu ülke Almanya'ya savaş ilan etmişti. Çünkü Almanya, Avrupa'da büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu.
Kuramadı tabi...
Altı yıl süren savaşın geldiği noktada;
Japonya 10 Temmuz 1945'te Yüksek Savaş Yönetimi Kongresinde Sovyetler Birliği aracılığıyla müzareke yolunu aramak üzere Fumimaro Konoe'yi özel elçi olarak yollamayı kararlaştırarak Sovyetlere teklif ettiyse de, 17 Temmuz 1945'te Almanya'nın Potsdam kentinde Müttefikler liderleri Harry S. Truman, Winston Churchill ve Josef Stalin'in katılımıyla Potsdam Konferansı açıldı ve ertesi gün Sovyetler Birliği Japon özel elçinin yollanmasını reddetti.
26 Temmuz 1945'de Müttefikler "Potsdam Demeci" ile Japonya'yı teslim olmaya çağırdı. Ancak ilanın taslağında var olan İmparatorluk sisteminin korunmasına dair madde kaldırıldığı için Japon Başbakanı Kantarō Suzuki, Potsdam Demecini kabul edemedi. Böylece Japonya'nın teslim isteği geri çevrilmiş oldu.
ABD Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak onların en çok dışarıda oldukları saatini saptamış ve saldırı saatini sabah 08:15 olarak kararlaştırmıştı. 6 Ağustos 1945 Pazartesi saat 08:15'te Amerika Birleşik Devletleri'nin Uranyum-235 tipi atom bombası "Little Boy" (Küçük Oğlan) ile bir saldırı gerçekleştirdi.
ABD Hiroşima'daki saldırısından sadece 3 gün sonra 9 Ağustos 1945 saat 11:02'de Nagasaki'de Plütonyum-239 tipi atom bombası "Fat Man" (Şişko Adam) ile ikinci saldırı gerçekleştirdi.
1945 yılının sonuna kadar Hiroşima'da atom bombası saldırısından dolayı yaklaşık 140.000 kişi hayatını kaybetti.
Dünyaya yayılan radyasyonun izleri ise bugünlere kadar ulaştı...
(Kaynak: Wikipedia)
Sonuç;
İnsanlık tarihinde kara bir damga, onursuzca ölen milyonlar, savaş çıkartmaya yarayan şişkin egolar, iki oda bir salon dünyada yeniden çizilen sınırlar, örülen duvarlar ve duvarlar ardında kalarak parçalanan hayatlar...
Ve şimdi dünya yüzünde yukarıda adını andığımız hiç kimse yok iken, topu topu 28 yıl örülü kalan duvarlar da yıkılıp gitmiş ve hatta yıkımın üzerinden 25 yıl geçmişken, uyuyan dev yeniden uyandı...
Komünizm ve emperyalizm çatışması bitti zannetmemiştiniz zaten değil mi?
Soğuk savaşın sona erdiğini düşünerek dünyanın polisliğine soyunan ABD'nin karşısına Rusya yeniden dikildi.
Karşılıklı gövde gösterileriyle birbirlerine gözdağı verme savaşındalar şimdi. Herkes malını mülkünü, topunu tüfeğini gösteriyor birbirine.
NATO üyesi ülkeler Kıbrıs Adası'nın güneyinde ittifak dayanışması sergilerken, Rusya Deniz Kuvvetleri de boş durmuyor. O da Hazar Denizi'nde askeri tatbikata başlatıyor. Tatbikatta deniz gücü savaş hazırlığı, düşman gemilerine saldırı ve savunma taktiklerini deneniyor.
"Dünyayı sana yedirmem" havasında açık seçik birer tehdit mi bunlar, yoksa 'nazik' uyarılar mı?
Adını siz koyun.
Bu arada Atatürk'ün yeniden Samsun'a çıkışını bekleyen bizim tayfa da Atasından umudu kesince Suriye'ydi, DAEŞ'ti, IŞİD'di, uçaktı, vanaydı derken Kurtlar Vadisi'nin Polat'ına andıran Putin'e sarılmasın mı?
"Amman Putin, kuzzum Putin, gel bizi kurtar!"
Kim ne zaman gördü ki Rusya birini kurtarmış? Bknz; Azerbaycan, Afganistan vb...
Kim ne zaman gördü ki ABD birini kurtarmış? Bknz; tüm Orta Doğu ve dahi Kuzey Afrika ve dahi kaynak kaynayan her coğrafya...
Rüyada mısınız, hayal aleminde misiniz anlamadım.
Ondan bundan medet umacağınıza kendi içinizdeki gücü hatırlasanız diyorum.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttu hani!
Kanınız mı kurudu, canınız mi çekildi, yoksa tembelliğiniz mi nüksetti de yine işleri birilerine havale eder oldunuz?
Yoksa oturduğunuz yerden verdiğiniz "Dostluk, Barış, Kardeşlik" mesajları sökmeyince mi Putin'in acımasız gücüne tapar oldunuz?
Öte taraf da bir alem.
O da Putin'e kafa tutmakla meşgul...
İş geldi tezek yakmaya kadar vardı.
Sanki doğalgaz sadece ısınmak için gerekli ve sanki memlekette tezeğini yakacak hayvancılık kaldı.
Hani atarken de biraz insaflı olmalı diyorum.
Açık ve net olalım, tribünlere oynamayalım.
Oynayanlar zaten büyük oynuyor.
Üçüncü Dünya Savaşı'na giden yolda taşlar itinayla döşeniyor.
Ne geçmişten ibret, ne akıl, ne izan...
Memleketi İkinci Dünya Savaşı'nın kıyısından dolandıran İsmet İnönü'ye o dönemde uyguladığı politikalar dolayısıyla kızar durursunuz ya hep, fillerin tepiştiği yerde yeni yeşermeye çalışan çimenleri ezdirmemesini takdir etmezsiniz ya, bence ders alınız o zamanlardan.
Savaşta kazanmanın bedeli, toprağa gömülen insanların kıyamete kadar sürecek iniltileri.
Unutmayınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder