Her şehit haberi ile lime lime parçalanınca yüreğim, acım içimden yükselip yüreğime çökünce olanca ağırlığıyla; sesim çıkmaz oluyor, suskunlaşıyorum.
Sessizliğimin sesi kulaklarımı sağır ederken, gördüklerim gözlerimi kör ediyor.
Şehit ailelerinin ocaklarına düşen ateşin harı yalıyor yüzümü.
Dillerim lâl oluyor, şehitlere rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifa dileyemiyorum.
Gencecik evlatların fotoğraflarında gözlerine bakamıyorum.
Olmuyor, onların hayattan böyle ayrılışını aklım kabul etmiyor.
****
Zayiat: 11 şehit, 13 yaralı (sayılar her an değişebiliyor)
1 Mart
Baharın başladığı gün.
Okulları, spor salonlarını, konser salonlarını, okulları, parkları, caddeleri sokakları doldurması gereken hayatının baharındaki gençler savaşın ortasındalar.
Zeytin Dalı
Barışın simgesi.
Beyaz bir güvercinin ağzında taşıdığı, yaprakları hiçbir zaman dökülmeyen zeytin ağacının dalı.
Beyaz güvercin kana bulanıyor, ağzına taşıdığı dal kim bilir nereye savruluyor.
Zayiat
Kaybın diğer adı.
Her biri bir kıymet olan canlar için sanki cansız metalardan bahsedermiş gibi söylenir mi? Söylenmez. Hepsinin ismi tek tek okundukça, görüntüleri bir bir karşımıza çıktıkça acı katlanarak artıyor.
Şehitler ayrı acı, yaralılar ise bambaşka. Yaralı ama nasıl yaralı? Yaralı ama ne kadar yaralı? Yaralı ama...
****
Diğer yandan ne kadar terörist öldürdüğümüz haberleri veriliyor.
Ölüyoruz ama öldürüyoruz da deniyor.
Ölmek ve öldürmek sözleri beynimde çınlıyor. Yaşamak için bazen ölmek, bazen de öldürmek gerekiyor demek ki diyorum. Bir yandan da "Ben kendi canımın yandığına bakarım, sayılara değil" diye sayıklıyorum.
Kafam karışıyor, zihnim bulanıyor.
Ölerek ve öldürerek ne savaşlar yaşandı yüzyıllardır dünyada.
Her savaşla da bir başka şekil aldı dünya.
Başladığından bu yana bu savaş bana 'Vietnam Savaşı'nı hatırlatıyor hep.
Hani o; bilmediği coğrafyada körlemesine savaşa giden Amerikalı askerler ile içlerinde yaşadıkları coğrafyanın milimine kadar ezberinde olduğu insanlar arasında yaşanan o akıl almayacak kadar vahşi savaşı.
Hatırlayın:
"1954 yılında bağımsız devletler şeklinde teşkilatlanmaya başlayan devletlerden biri olan Kuzey Vietnam komünist rejim tarafından yönetilmekteydi. Kuzey Vietnam’ın iki büyük destekçisi ise kendisi gibi komünist rejimle yönetilen Sovyet Rusya ve Çin idi. Güney Vietnam ise ABD tarafından desteklenmekteydi. ABD, Güneydoğu Asya’da stratejik bir konumda bulunan Güney Vietnam’ı kendi çıkarlarına uygun buluyordu ve bu nedenle Güney Vietnam’ı her şekilde desteklemekteydi. 1975 yılına gelindiğinde Buon Ma Thuot adlı bölgeyi ele geçiren Kuzey Vietnam, daha da güçlenerek 30 Nisan’da Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’a girmeyi başarmıştı. Bu savaş gelgitleriyle ve milyonlarca insanın öldürülmesiyle 21 yıl boyunca devam etmiş, fakat Vietnam dış ülkelerin istediği gibi bölünmemişti." (Kaynak: Tarihi Olaylar Detay)
(Belki de tam istendiği gibi bölünmüştü. Kim bilir...)
****
Hikâye hep aynı:
Büyük ağabeyler başkalarının bahçesinde oynamaktan hiç vazgeçmiyorlar. Göz diktikleri bahçelerin toprağını eşeliyor, çimlerini eziyor, çiçeklerini kopartıyor, bahçeyi baştan sona tarumar ediyor, üstelik bu yıkımlar için artık kendilerini hiç yormuyor, kendi ellerini hiç kirletmiyor, bahçenin kendi sahiplerini kullanıyorlar.
Bahçe sahipleri bahçenin nasıl ekilip dikileceği üzerine birbirlerini yiye dursunlar, kenardakiler de bahçe duvarından onlara balta nacak, tırmık orak uzatıp, bir yandan da ellerini ovuşturuyorlar.
Siyaset bilinci ve diplomasi ustalığı ile bahçe sahipleri birlik olup bahçe duvarlarını sağlamlaştırsalar nifak denilen kötülük hiçbir delik bulup sızamazdı da, sızmış artık.
Başka yol kalmadıysa eğer, bundan sonrası ateşle, kanla temizlenecek demek ki.
Bu harekâtta akan her damla kan; hırslarının esiri olarak savaşı savaşmadan kazanmayı bilmeyen harislerin alnına sürülecek.
Sürülecek ki, kendilerine verilen görevi vatan aşkıyla yerine getiren o kahraman askerleri hiç unutmasınlar.
Bu harekâtta akan her damla kan; sıcak evlerde, günlük hayatın hüküm sürdüğü telaşlı sokaklarda yaşayan insanların ellerinden damlayacak.
Damlayacak ki, kendi evlatları güven içinde yaşarken, o güvenlik için başkalarının evlatlarının can verdiğini hiç unutmasınlar.
Bu harekâtta akan her damla kan; savaş ticareti vesilesiyle banka hesaplarında gittikçe artan sıfırların içlerinden fışkıracak.
Fışkıracak ki, oturdukları her koltuk diken, yudumladıkları her şarap zehir, hayatları cehennem olsun.
****
Heyhat!
Zaman içinde olanlar unutulacak. Kartlar yeniden dağıtılacak. Hesaplar yeniden yapılacak.
78 kuşağının en hüzünlü şairi Ahmet Erhan'ın Alacakaranlıktaki Ülke şiirinin son dizelerinde dediği gibi:
"Acılı oğulları ülkemin
Ölüp giderler bir akşamüstü
Karanlık, kuytu bir sokakta;
Gözleri sonuna kadar hayata açık.
Elleri kavuşmuş, bilmezmiş gibi
Ölümü ve kalleşliği bu dünyada.
Ertesi gün resimleri gazetelerde
Ve bir tarih resmin altında:
Doğumu şu yıl, ölümü üç nokta…"
İşte böyle, ülkemin kalleşliği bilmeyen acılı oğullarının gözleri yaşanmamış zamanlarıyla birlikte sonuna kadar hayata açık kalacak...
Sessizliğimin sesi kulaklarımı sağır ederken, gördüklerim gözlerimi kör ediyor.
Şehit ailelerinin ocaklarına düşen ateşin harı yalıyor yüzümü.
Dillerim lâl oluyor, şehitlere rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifa dileyemiyorum.
Gencecik evlatların fotoğraflarında gözlerine bakamıyorum.
Olmuyor, onların hayattan böyle ayrılışını aklım kabul etmiyor.
****
22. gününde olan Zeytin Dalı Harekâtından gelen acı haberler resmi kayıtlara böyle geçiyor ihtimal:
Tarih: 1 Mart 2018 / Zeytin Dalı HarekâtıZayiat: 11 şehit, 13 yaralı (sayılar her an değişebiliyor)
1 Mart
Baharın başladığı gün.
Okulları, spor salonlarını, konser salonlarını, okulları, parkları, caddeleri sokakları doldurması gereken hayatının baharındaki gençler savaşın ortasındalar.
Zeytin Dalı
Barışın simgesi.
Beyaz bir güvercinin ağzında taşıdığı, yaprakları hiçbir zaman dökülmeyen zeytin ağacının dalı.
Beyaz güvercin kana bulanıyor, ağzına taşıdığı dal kim bilir nereye savruluyor.
Zayiat
Kaybın diğer adı.
Her biri bir kıymet olan canlar için sanki cansız metalardan bahsedermiş gibi söylenir mi? Söylenmez. Hepsinin ismi tek tek okundukça, görüntüleri bir bir karşımıza çıktıkça acı katlanarak artıyor.
Şehitler ayrı acı, yaralılar ise bambaşka. Yaralı ama nasıl yaralı? Yaralı ama ne kadar yaralı? Yaralı ama...
****
Diğer yandan ne kadar terörist öldürdüğümüz haberleri veriliyor.
Ölüyoruz ama öldürüyoruz da deniyor.
Ölmek ve öldürmek sözleri beynimde çınlıyor. Yaşamak için bazen ölmek, bazen de öldürmek gerekiyor demek ki diyorum. Bir yandan da "Ben kendi canımın yandığına bakarım, sayılara değil" diye sayıklıyorum.
Kafam karışıyor, zihnim bulanıyor.
Ölerek ve öldürerek ne savaşlar yaşandı yüzyıllardır dünyada.
Her savaşla da bir başka şekil aldı dünya.
Başladığından bu yana bu savaş bana 'Vietnam Savaşı'nı hatırlatıyor hep.
Hani o; bilmediği coğrafyada körlemesine savaşa giden Amerikalı askerler ile içlerinde yaşadıkları coğrafyanın milimine kadar ezberinde olduğu insanlar arasında yaşanan o akıl almayacak kadar vahşi savaşı.
Hatırlayın:
"1954 yılında bağımsız devletler şeklinde teşkilatlanmaya başlayan devletlerden biri olan Kuzey Vietnam komünist rejim tarafından yönetilmekteydi. Kuzey Vietnam’ın iki büyük destekçisi ise kendisi gibi komünist rejimle yönetilen Sovyet Rusya ve Çin idi. Güney Vietnam ise ABD tarafından desteklenmekteydi. ABD, Güneydoğu Asya’da stratejik bir konumda bulunan Güney Vietnam’ı kendi çıkarlarına uygun buluyordu ve bu nedenle Güney Vietnam’ı her şekilde desteklemekteydi. 1975 yılına gelindiğinde Buon Ma Thuot adlı bölgeyi ele geçiren Kuzey Vietnam, daha da güçlenerek 30 Nisan’da Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’a girmeyi başarmıştı. Bu savaş gelgitleriyle ve milyonlarca insanın öldürülmesiyle 21 yıl boyunca devam etmiş, fakat Vietnam dış ülkelerin istediği gibi bölünmemişti." (Kaynak: Tarihi Olaylar Detay)
(Belki de tam istendiği gibi bölünmüştü. Kim bilir...)
****
Hikâye hep aynı:
Büyük ağabeyler başkalarının bahçesinde oynamaktan hiç vazgeçmiyorlar. Göz diktikleri bahçelerin toprağını eşeliyor, çimlerini eziyor, çiçeklerini kopartıyor, bahçeyi baştan sona tarumar ediyor, üstelik bu yıkımlar için artık kendilerini hiç yormuyor, kendi ellerini hiç kirletmiyor, bahçenin kendi sahiplerini kullanıyorlar.
Bahçe sahipleri bahçenin nasıl ekilip dikileceği üzerine birbirlerini yiye dursunlar, kenardakiler de bahçe duvarından onlara balta nacak, tırmık orak uzatıp, bir yandan da ellerini ovuşturuyorlar.
Siyaset bilinci ve diplomasi ustalığı ile bahçe sahipleri birlik olup bahçe duvarlarını sağlamlaştırsalar nifak denilen kötülük hiçbir delik bulup sızamazdı da, sızmış artık.
Başka yol kalmadıysa eğer, bundan sonrası ateşle, kanla temizlenecek demek ki.
Bu harekâtta akan her damla kan; hırslarının esiri olarak savaşı savaşmadan kazanmayı bilmeyen harislerin alnına sürülecek.
Sürülecek ki, kendilerine verilen görevi vatan aşkıyla yerine getiren o kahraman askerleri hiç unutmasınlar.
Bu harekâtta akan her damla kan; sıcak evlerde, günlük hayatın hüküm sürdüğü telaşlı sokaklarda yaşayan insanların ellerinden damlayacak.
Damlayacak ki, kendi evlatları güven içinde yaşarken, o güvenlik için başkalarının evlatlarının can verdiğini hiç unutmasınlar.
Bu harekâtta akan her damla kan; savaş ticareti vesilesiyle banka hesaplarında gittikçe artan sıfırların içlerinden fışkıracak.
Fışkıracak ki, oturdukları her koltuk diken, yudumladıkları her şarap zehir, hayatları cehennem olsun.
****
Heyhat!
Zaman içinde olanlar unutulacak. Kartlar yeniden dağıtılacak. Hesaplar yeniden yapılacak.
78 kuşağının en hüzünlü şairi Ahmet Erhan'ın Alacakaranlıktaki Ülke şiirinin son dizelerinde dediği gibi:
"Acılı oğulları ülkemin
Ölüp giderler bir akşamüstü
Karanlık, kuytu bir sokakta;
Gözleri sonuna kadar hayata açık.
Elleri kavuşmuş, bilmezmiş gibi
Ölümü ve kalleşliği bu dünyada.
Ertesi gün resimleri gazetelerde
Ve bir tarih resmin altında:
Doğumu şu yıl, ölümü üç nokta…"
İşte böyle, ülkemin kalleşliği bilmeyen acılı oğullarının gözleri yaşanmamış zamanlarıyla birlikte sonuna kadar hayata açık kalacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder