15 Mart 2018 Perşembe

Maymun dört oldu

Kaynayan bir kazan mı desem, derin bir çukur mu desem, dipsiz bir kuyu mu desem, vıcık vıcık bir balçık ya da insanı yutan bir bataklık mı desem?
Ağzı olan konuşuyor mu desem, yoksa konuşanların kulağı ağızlarından çıkanı duymuyor mu desem?
Ağzı var dili yok mu desem, beyni var fikri yok ya da beyni yok fikri var mı desem?
Tembellik çağı mı desem, kurnazlık çağı mı desem, aymazlık çağı mı desem, yoksa “Oh olsun” çağı mı desem, “Beter olsun” çağı mı desem, “Müstahaktır” çağı mı desem?
Topluma bakıp küstah, şirret, öfkeli, düşüncesiz, bilinçsiz, merhametsiz, vicdansız, korkusuz, saygısız, mantıksız, duyarsız, pervasız insanlar yığını mı desem?
Acımasızca büyüyen yeni Türkiye’nin yeni profilini hangi cümlelerle tarif etsem.
****
* Para için annesini sokak ortasında, yerlerde ulu orta tekmeleyen adam mesela. Bu onun ilk icraatı değildir muhakkak. kim bilir kaç kez evinde hırpalamıştır kadını para için. Artık şiddetini saklamaya gerek duymamış, sokağa taşırmış. O kadar umursamaz, o kadar pervasız ve o kadar vicdansız ki…
* Çiftlik Bank açılışını tekbirlerle, dualarla yapıp, topladığı paraları alıp kaçan adam mesela. Daha güzeli(!), kaptırdığı paraları kurtaracağı vaadiyle kendisinden para isteyenlere para kaptıran “çiftlikbankzedeler” mesela. Tekbirli dualı vaatlere kandıkları yetmedi, bir de kurtarıcı(!)lara kandılar. Öyle kurnaz ve öyle aymazlar ki. 10 koyup 1000 alacağını düşünen kurnazlıkları akıllarını uçurmuş, uçan o cânım akılları da Sülün Osman havada yakalamış…
* 11 genç kadının can verdiği uçak kazasının ardından yazılanlar mesela. Nasıl bir öfke, nasıl bir hınç, nasıl bir nefret, nasıl bir inançsızlık, nasıl bir vicdansızlık fışkırdı her köşeden. Yıllardır eşitsizliklerle beslenen yüreklerinin ulaşamadığı ciğere mundar demesi ve ciğer önlerine düşünce de onu paramparça etmeleriydi sanki bu. 
* “Sarı Taksi Uber’e Karşı” kavgaları bel altı vuruşlarla sürüyor. Sarı Taksiler “Uber niçin tercih ediliyor? diye sorgulamayıp, “Bizim de artık kendimizi çağa uydurmamız lazım” demiyorlar da, “İstediğimizi yapmazsanız biz de gereğini yaparız” sözleriyle aba altından sopa gösteriyorlar. Böyle küstah laflar etmekle ve bu bilinçsizlikle her şartta geride kalmaya mahkûmlar oysa. Yolu yok, önce iyi insan olacaksın, sonra da teknolojiyi yakalayacaksın.
****
Yeni Türkiye profilinin uzaktan bakınca görünenleri böyle.
Yakından bakınca görünenler de farklı değil elbet. 
Okumuşu okumamışı, zengin yoksulu, köylüsü kentlisi iyice bir değişik oldu artık.
* AVM girişlerindeki güvenlik görevlileri önlerinden geçen insanları yok sayarak birbirleriyle konuşmayı son hız sürdürüyorlar mesela. Ne susmaya, ne de seslerini alçaltmaya gerek duyuyorlar. Kaynanasından eltisine, kocasından çocuğuna kadar anlatıyor. Duyduğum yarım yamalak cümlelerle yan komşusu ne demiş, hangi arkadaşı onu çekiştirmiş  biliyorum. Evinde kahve muhabbeti yapar gibi rahat anlatıyor.
Ben mi görünmezim acaba diyorum, yoksa onların mı gözü kör?
* Mağaza müdürleri mağaza çalışanlarına herkesin içinde yüksek sesle ayar çekebiliyorlar mesela. Kendilerinin diğerlerinden bir tık daha üstte olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar galiba. Mağaza çalışanlarının da ya başları telefona eğik ya da birbirleriyle derin sohbet içindeler. Müşteri mi gelmiş, arzusu neymiş haberleri yok. 
Ben mi görünmezim acaba diyorum, yoksa onların mı gözü kör?
* Yine mağazalarda alış veriş için gelen bir kitle var ki Allah selamet. Bu arkadaşlarımızın çocukları ortalığı birbirine katarken, anne hanım mağaza görevlisini canından bezdiriyor. Baba desen bütün iş görüşmelerini o anda mağazanın içinde herkesin duyacağı ses tonu ile yapıyor. Mağazada başka müşteri mi varmış umurunda değil.
Ben mi görünmezim acaba diyorum, yoksa onların mı gözü kör?
* Sinema-tiyatro-konser benzeri buluşmalarda telefonlar kapatılmıyor, telefonlar çalıyor, üstelik çalan telefonlar açılıp cevaplanıyor. Ne arama reddediliyor, ne de kısık sesle konuşuluyor. Telefonla edilmezse, yanındaki kişiyle en heyecanlısından muhabbet ediliyor. Sosyal medya desen hep ONLINE. Whatsapp’ta yazışmalar, Instagram’da ‘like’lamalar, Facebook’ta paylaşımlar hız kesmiyor. Onlar kendilerinden geçmişken o karanlıkta telefonun ışığı gözümü gözüme geliyor, tüm dikkatim dağılıyor. Öyle pervasız ve öyle duyarsızlar ki.
Ben mi görünmezim acaba diyorum, yoksa onların mı gözü kör?
Bazen dönüp "Telefonunuzu kapatır mısınız lütfen" diyorum kendilerine. Bu kısa cümlenin açılımı şöyle aslında: "Madem bir şey izlemeyecektiniz neden üstüne para verip hapsettiniz kendinizi buraya acaba? Ben de sizinle aynı parayı ödedim ve kendime bu zamanı verdim. Paranız ve zamanınız sizin olsun. Siz benim hem paramı, hem zamanımı çalıyorsunuz. Açıkçası, siz bir hırsızsınız!"
Bazıları utanıyor, bazıları utanmayı bile bilmiyor...
****
Trafikte sürücü olmak, toplu taşımada yolcu olmak, caddede yaya olmak, kısacası toplumda birey olmak ve saygı çerçevesinde yaşamaya çalışmak artık hayal oldu.
Başımı ne tarafa çevirsem şiddete çarpıyorum, ne yana baksam vahşet görüyorum, kimi kulak versem canhıraş çığlıklar duyuyorum. 
Biliyorum, yıllardır üç maymun yüzünden oldu bunlar hep. Üçü yetmedi, şimdi bir de dördüncüsü çıktı başımıza. Ve o hepsinden beter çıktı. 

Acaba ben de üç maymun misali görmeyi, duymayı ve bilmeyi bir kenara bırakıp, gördüklerimi görmezden, duyduklarımı duymazdan, bildiklerimi bilmezden gelerek, dördüncü maymun gibi "Bana ne!" diyerek mi yaşamalıyım?
Yapabilir miyim?
Yapabilir miyiz?
Yapabilir misiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder