9 Mayıs 2023 Salı

Hicaz Makamında Bir Aşk Hikâyesi

Öyle bir hikâye ki, gözyaşıyla, çaresizlikle bezenmiş, çekilen ızdırap arttıkça mızrap tamburun tellerine dokunmuş, böylece Türk Müziği tarihinde klasikler arasına girmiş eserler doğmuş. 

Bu hazin aşk hikâyesinin konu alındığı bir konserdeydim dün akşam.
Konserde solist olarak sahne alacak olan Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Ses Sanatçısı Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük'ü koro şefi olarak sahnede defalarca izlemiştim. O yüzden koroyu yönetirkenki, serçe parmağından omzunun oynamasına kadar yansıyan titizliğini bilirim. Çalıştırdığı koroların konserlerinde billur sesi ile arada bir ya da iki eser seslendirir, ağızlara bir parmak bal çalar, gerisini koroya ve solistlere bırakır. Tekniği ve bilgisine söz söylemek haddimi aşar, ancak sesinin rengini iyi bilirim. 
Bu kez onu "Bir Bahar Akşamı / Şarkılardan Tangolara" adını verdiği konserde, sahnede bir başına izledim. Ne arkasında kendisine eşlik eden ne de karşısında yönettiği bir koro vardı. Sadece sazlar ve solist...
Şarklara eşlik eden saz heyetindeki birbirinden kıymetli isimleri anmadan geçemeyeceğim. Tambur'da Dilruba Özkan, Ney'de Özer Yavaş, Ud'ta Alper Taş, Sercan Erenler ve Bülent Anıtsoy, Kanun'da Savaş Özkök, Viyolonsel'de Tuğberk Çelikkol, Kemanlarda Hasan Dağ ve Şenol Güler, Ritmlerde Mustafa Akıncı ve Batın Özkayaoğlu. 

Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu tarafından düzenlenen ve Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda icra edilen konser, Dr. Turgay Mercan'ın sunumuyla gerçekleşti. Turgay Mercan her şarkı öncesi Afife Jale ve Selahattin Pınar aşkının hikâyesinen kesitler sundu. Ardından hikâyenin şarkısı okundu.
Konserin ilk bölümünde, Filiz Başıbüyük'ün çalıştırdığı Nilüfer Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu'ndan Ceren Alkan, Aygül Çetik, Yusuf Kasım ve Serhat Turan da birer eser ile solo olarak sahne aldı. Genç solistler, birbirinden temiz söyleyişleri, birbirinden güçlü sesleri, birbirinden saygılı duruşları ile kalpleri fethetti. Filiz hocaları da onları sahnede hiç yalnız bırakmadı ve dördünü de Turgay Mercan'ın yanından pür dikkat izledi. Şarkının bitiminde solisti ilk alkışlayan yine Filiz Hanım oldu. 
Ceren Alkan
İzleyiciler arasında, Filiz Başıbüyük'ün çalıştırdığı Makine Mühendisleri Odası Türk Sanat Müziği Korosu, Nilüfer Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu ve Bursa Barosu Türk Sanat Müziği Korosu üyeleri de vardı. Konseri Devlet Sanatçısı Kutlu Payaslı, Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu şefi Hakan Özlev, Bursa Baro Başkanı Metin Öztosun, TÜKD Başkanı Aylin Sabancı ve salonu dolduran sanatsever konuklarla birlikte huşu içinde izledik.

Afife Jale - Selahattin Pınar
Konserin ilk bölümü Selahattin Pınar bestelerine ayrılmıştı. Afife Jale ile Selahattin Pınar'ın aşkından ve evliliğinden doğan tüm bestelerin güfteleri buram buram hüzün, tutku, sitem, nedamet, yalvarma, çabalama, umutsuzluk, yalnızlık, boyun eğiş, bağlılık, ayrılık kokuyordu.
Fuad Edip Baksı, Mustafa Nâfiz Irmak, Yahya Kemâl Bayatlı, Celâdet Barbarosoğlu, Yusuf Ziya Ortaç, Rıza Polat Akkoyunlu, Vecdi Bingöl ve Baki Sühe Ediboğlu'nun yazdığı şiirler Selahattin Pınar'ın hislerine tercüman olmuş, Pınar da onlara şarkı formu kazandırmıştı.
Pınar'ın Afife'ye olan aşkındaki bağlılık ne kadar güçlüyse, Afife'nin madde bağımlılığı da o kadar güçlüydü. O bağımlılık da onların sonu oldu. Afife bağımlıydı, bağımlıydı çünkü sanatçı bir Müslüman kadın olarak yaşadığı büyük sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çekiyordu ve doktorunun kendisini morfinle tedavi etmeye çalışması üzerine morfin bağımlısı olmuştu. Aşkları ve evlilikleri gel-gitlerle yaşanıyordu.
Afife Jale 1902 doğumlu idi. İstanbul Kız Sanayii Mektebi'nde okuyordu. Aklı ise o dönemde Müslüman kadınlara yasak olan tiyatrodaydı. Yine de Darülbedayi'ye başvurdu ve kabul edilen beş Müslüman kadından biri oldu. Bu karar Afife'nin ailesi tarafından hoş karşılanmadı ve babası Afife adında bir kızı olmadığını söyledi. Afife evden ayrılmak zorunda kaldı. Afife, sahnede Jale adını kullanmaya başlamıştı. Daha sonra Afife Jale olarak anıldı ve sahneye çıkan ilk Türk ve Müslüman kadın olarak tarihe adını yazdırdı.
Selahattin Pınar da babası tarafından "Çalgıcı" sözleriyle hafif alaycı bir tonda tanımlanırken, Pınar, "Ben çalgıcı değil, sanatkârım." diyecek, bu söz üzerine babası Selahattin'e gaz lambasını fırlatacaktı. Neyse ki çıkan yangın küçüktü. Lakin bu davranış aslında büyük bir yangına sebep oldu. Selahattin Pınar tamburunu eline aldı, kapıyı çarptı ve çıktı. Kader ağlarını örüyordu…
Afife Jale, 1928 yılında gittiği Hafız Burhan konserinde, üstadın arkasında tambur çalan Selahattin Pınar ile, güftesi Fuad Baksı'ya, bestesi Selahaddin Pınar'a ait olan şarkıdaki gibi, "bir bahar akşamı" tanıştı. 
Burada biraz duraklayalım ve Bir Bahar Akşamı'nın yazılış tarihi ile ilgili bir yazıya kulak verelim. Oda TV'den Hikmet Çiçek bu konu üzerine kısa bir araştırma yapmış ve şunları yazmış:
Fuat Edip Baksı 1912 doğumlu. 1974 yılında yaşamını yitirdi.
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi olan Yasemin Mumcu Ay, “Fuat Edip Baksı” adlı kitabında (kendi yayını, Ocak 2008) “bir bahar akşamı”nın nasıl yazıldığını Baksı’nın ağzından şöyle anlatır:
“Gençlik yılları. Yaş, Cahit Sıtkı’nın mim koyduğu yaş; otuz beş! Bekârım. Nerde efkâr dağıtırsın ki? Daldım sinemaya. Tam oturacağım ki arkamda iç gıcıklayan bir hareket ve fısıltı. Şöyle bir dönüvermişim, birkaç genç kız. Birisi bana bakıyordu, bir acaip telaşlı. Göz göze geliverdik birden. O başını önce eğdi, mahcup. İşte hepsi bu kadar. Adını bilmem, sanını bilmem. Şimdi kalk da ona ‘sen’ diye başla bakalım.” (Sabri Süphandağlı, ‘Şarkıların Şairi Fuat Edip Baksı’, Son Havadis, 18 Şubat 1967)
Liseli bir genç kız için yazıldığı söylenen güftenin hikayesi böyle. Gelelim Osman Balcıgil’in "Afife Jale" kitabına.
Balcıgil, kitabında Selahattin Pınar’ın, “tıpkı Afife gibi tam yirmi beş yaşında” yani 1927 yılında “bir bahar akşamı”nı bestelediğini yazar. İyi ama 1927 yılında Fuat Edip Baksı 15 yaşındadır! Aslında Baksı, “Bir bahar akşamı”nın güftesini 20 yıl sonra yazacaktır! 
Kaynak: https://www.odatv4.com/kultur-sanat/bir-bahar-aksami-rastladim-size-ne-zaman-yazildi-11012047-176261
(Anladığımız üzere, birileri şarkılar ve hikâyeleri üzerine sağlam bir araştırma yapıp geleceğe belge bırakmalı. Kulaktan kulağa yayılan ya da vikipedik bilgilerle zor...)

Kaldığımız yerden devam edelim;
Afife Jale de Selahattin Pınar da 25 yaşındaydı. Birliktelikleri süresince Afife Hanım sahneden uzak yaşadı. Afife Hanım'ın sahneden uzaklaştığı dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nde sahne yasağı kalktı ve kadınlar tiyatro sanatını serbestçe icra etmeye başladılar. Selahattin Pınar, eşinin sahneye dönmesini desteklese de Afife Hanım morfin bağımlılığı nedeniyle sahneye dönmedi ve eşinden ayrılmak istedi. Çift, 1935 yılında ayrıldı. (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Afife_Jale) Madde bağımlılığından kurtulamayan Afife Jale, son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde geçirdi. 24 Temmuz 1941'de vefat etti. Yaşı henüz 40 bile değildi...
Afife Jale
Daha sonra 
Seyyare Atıfet ile Selahattin Pınar, kız tarafının bu evliliğe karşı çıkmasına rağmen (Selahattin Pınar 37, Atıfet Hanım 19 yaşındaydı) resmen evlendiler ve ömürlerinin sonuna kadar birlikte yaşadılar
Atatürk'ün karşısında da tambur çalan Selahattin Pınar'ın bestelediği eserleri Zeki Müren, Sabite Tur Gülerman gibi pek çok önemli sanatçı okudu. Sabiha Gökçen'in anlattığına göre, bestelediği Gel Gitme Kadın şarkısı Atatürk'ün en sevdiği şarkılar arasında yer alıyormuş.
****
Afife'nin madde bağımlılığının Pınar'ı derin kederlere sürüklediğini, bestelemek için seçtiği güftelerden anlıyoruz. Filiz Başıbüyük de bu akşamki konserinde, çok sevdiği Selahaddin Pınar üstadın Afife Jale ile olan tutkulu ve bir o kadar da çaresiz aşkına dokunmak istediğini söyledi. Dokundu da. Seçilen eserler ve Turgay Mercan'ın duygulu anlatımlarını dinlerken, eminim ben gibi salondaki izleyici de sessizce melakoliye sürükledi. Nasıl sürüklenmeyeceksin ki; şarkıların sözlerini ve o sözleri daha da ağırlaştıran besteleri Filiz Hanım'ın sesinden dinleyip de sağlam kalmak mümkün mü? 
Aşk Olsun!
Ah ah nerde o eski aşklar diyeceksiniz... Demeyin. Şimdi öyle aşklara "takıntı" diyorlar. Hatta bunu nörolojik bir hastalık olarak nitelendiriyorlar.  Hatta bu takıntılı aşıklar cana dahi kast edebiliyorlar. Gerçekten de insan aşkı için katil olup o çok sevdiği kişiyi ya da kendini öldürebiliyorsa, buna aşk demek pek mümkün değil.
Eski aşıklar dertlenip dertlenip yazar, dertlenip dertlenip içer, sonunda da verem olup giderlermiş. Yani zararları kendineymiş. Ama bu da "aşk" adına pek iyi bir son değil.  Aşk olsun; yudum yudum erimeyince, acı çekmeyince aşk olmuyor mu? 
Gustave Flaubert'in Madam Bovary kitabını okuduktan sonra da aynı tepkiyi vermiş, Aşk Olsun Emma başlığı ile bir yazı yazmış ve o yazıda aşka bakışın, yaşla ve yaşantıyla değişebileceğini anlatmıştım. 
Yoksa siz hâlâ eski zamanlardaki "aşkların" peşinde misiniz?
Benden size tavsiye; her daim aşkın peşinde koşun ama takıntılı aşklardan da takıntılı aşıklardan da uzak durun. 
Aslında istenen ve özlenen, saygı dolu, şefkat dolu, sevgi dolu, güven dolu, sadakati ve 
sonsuzluğu sorgulanmayan, zorlamasız, dayatmasız, aşkın ilk alevinden kendini kurtarıp serin sulara atabilmiş, kendi yolunu bulabilmiş bir aşk.
Filiz Furuncuoğlu Başıbüyük - Kutlu Payaslı
Kutlu Payaslı'dan "Selahattin Pınar'ın tamburu" hikâyesi 
Filiz Başıbüyük, konseri ön sıradan izleyen Kutlu Payaslı'yı sahneye davet ederek 
Payaslı'dan "Selahattin Pınar'ın tamburu" hikâyesini anlatmasını rica etti. Bu ricayı kırmayan Payaslı, Müzeyyen Senar'dan kendisine emanet edilen tamburu yıllarca muhafaza ettiğini, yıllar sonra Selahattin Pınar'ın oğlu ile bir lions kulüp toplantısında karşılaştığı zaman tamburu kendisine teslim etmek istediğini ama Pınar'ın oğlunun, tamburun kendisinde durmasındansa Payaslı'da kalmasının daha doğru olacağını söylediğini, daha sonra ise tamburu Kadıköy'deki (Selahattin Pınar'ın masasında vefat ettiği) Todori meyhanesine teslim ettiğini, tambura özel bir köşe hazırlattığını, İstanbul'a gittiği zamanlarda meyhaneye uğrayarak Selahattin Pınar'ı yâd ettiğini anlattı. (Kutlu Payaslı'nın hayatını anlattığı Sanata Adanmış Bir Ömür kitabında bu anıyı ve daha fazlasını okuyabilirsiniz.)
Konserin ilk bölümü Filiz Başıbüyük'ün sadece tambur ve viyolonsel eşliğinde seslendirdiği "Beni de alın koynunuza hatıralar" eseriyle sona erdi. Kutlu Payaslı sahnede kendisini dinlerken, son notalarda Filiz Hanım'a eşlik etti. Baki Süha Ediboğlu'nun sözleri, Selahattin Pınar'ın hayat yorgunluğunu ve tükenmişliğini nasıl da doğru ifade ediyordu. Konsere ara verildiğinde Kutlu Hoca'nın yanına gelen konuklar "Neden daha çok söylemediniz?" serzenişinde bulundular. Biz de onları bir gece sonra gerçekleşecek olan Erdinç Çelikkol'a Vefa Konseri'ne davet ettik. Çünkü Kutlu Hoca o konserde solo olarak kendi eseri olan "Sen Nisansın Ben Sarı Yağmur" şarkısını seslendirecekti.
Kutlu Payaslı ile konuşmak ve fotoğraf çektirmek isteyenlerden sadece ikisi.
İçine daldığımız karamsar havadan, ikinci bölümdeki tangolar ve kantolar sayesinde çıktık. Şarkılardaki neşeli, kibar, nahif ve çapkın sözler ile sözlerle uyumlu hareketli müzikler bizi kendimize getirdi. 
1928 yılında Necdet Rüştü Efe tarafından sözleri yazılan, Necip Celal Andel tarafından bestelenen ve plağa kaydedilen Türkçe sözlü ilk tango olan "Mazi Kalbimde Bir Yaradır" tangosunu hepimiz biliriz. Şarkı, ilk defa o günlerde konservatuvar öğrencisi olan Seyyan Hanım tarafından 1930-1931'de Sahibinin Sesi firması için plağa kaydedilmiş. Bu tangonun gördüğü büyük ilgi sonucu tango bir dans tür olarak Türk eğlence hayatına katılmış; plak firmaları başladıkları tango plakları üretimini 1965’e kadar kesintisiz sürdürmüş.
(Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mazi_Kalbimde_Bir_Yarad%C4%B1r_(tango))
Filiz Başıbüyük konserin bu bölümünde, Sarı Yapıncak, Cici Beyim, Kalbim Seni Özler, Bülbül Kantosu, Bakışların Derin Derin O Siyah Gözlerin, Gül Yüzlü Bülbül Sözlüsün Çapkın, Şen Kuzu Gibi eserlerini seslendirdi. Laf aramızda; şarkıları dinlerken oturduğumuz yerde (içimizden) dans ettiğimiz doğrudur. 
Konser boyunca yanımda oturan Kutlu Payaslı, Filiz Hanım'ın olsun, solo yapan dört gencin olsun, seslerini ve söyleyişlerini ne kadar beğendiğini ifade etti hep. Bir yanıma Kutlu Payaslı, bir yanımda Hakan Özlev oturuyordu ve onların alkışları bana söyleyecek söz bırakmıyordu.
Ben sadece anlatıcıydım. Yorum duayen hocalardandı...
Gecenin sonunda Türk Üniversiteli Kadınlar Bursa Şubesi Başkanı Aylin Sabancı, kendisi de bir TÜKD üyesi olan Filiz Başıbüyük'e çiçek takdim ederek kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Gece, Filiz Başıbüyük ve dört solistin izleyicilerle birlikte Kalbim Seni Özler eserini seslendirmesiyle nihayetlendi.
Serhat Turan - Yusuf Kasım - Ceren Alkan - Aygül Çetik
Koroların sezon kapanışı konserlerinin yoğun yaşandığı bugünlerde Bursa salonları korolara yetişemez oldu. Siz yetişebildiğiniz kadarına gidin, canlı müzik ve konser ortamı ile ruhunuzu dinlendirin, Ben öyle yapıyorum...
10 Mayıs 2023  / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder