Birkaç gün önce ani bir kararla üç günlüğüne arkadaşımın yazlığına gitmeye karar veriyorum. Yarım saat içerisinde 22:30 saatli biletimi alıyor ve sonrasında otobüse bineceğim terminale otobüs saatinden 10 dakika önce gidiyorum. Benim terminale gidişimden 5 dakika sonra otobüsün rötar yapacağı bilgisi geliyor telefonuma. Eyvallah edip aradaki bir saati bir şeylerle oyalanarak geçiriyorum. Saat 23:30 olduğunda görevli arkadaş otobüsümün geldiğini söylüyor.
Güzel, tam vaktinde.
Hemen atlıyorum tabii. Arabada pek kimseler de yok, bilet numaramı da her zaman olduğu gibi arkalardan özenle seçmişim. Araç hareket etmişken ve ben de yerime yerleşmeye çalışırken bir yandan da bilet aldığım otobüsün iç yerleşimi ile bu otobüsün iç yerleşiminin aynı olmadığını dile getiriyorum muavine.
"Araç mı değişti?" diye soruyorum. Onun şaşkın bakışlarını görünce "Bu araç Bodrum'a gitmiyor mu?" diye soruyorum. "Hayır, İzmir" diyor. "Şaka yapıyor olmalısınız" diyorum.
Yapmıyorlarmış.
"Marmarabirlik Terminali'nde bırakın beni, arkadan gelen kendi otobüsüme binerim" diyorum. Merkezle ve diğer araç ile telefonlaşıyorlar, "Gerek yok, nasılsa sizin araç da İzmir Terminali'ne girecek, orada kendi aracınıza geçersiniz" diyorlar.
"Tamam" diyorum ve İzmir'e kadar gayet rahat geliyorum.
İzmir'de araçtan inip kendi aracımı beklemeye başlıyorum.
Bir buçuk saat kadar sonra aracım geliyor. Ah, o da ne! Araç terminale girmeden gayet umursamaz bir şekilde basıp gidiyor...
"Hey, nereye!" derken, ardından bir tane daha geliyor. O da terminale girmeden kırmaz mı direksiyonu otobana doğru. Neyse ki elemanlar yakalıyorlar bu otobüsü. Baba'dan dönerek gelip beni alıyor. (Bu aracın şoförü olan arkadaş Kuşadası'nda da şaşırıyor yolu)
Oh, çok şükür.
Gün ağarırken tıngır mıngır çıkıyoruz yola. Ben yine inatla kendi numaramda yolculuk ediyorum. Bu aracın da tek tük yolcusu var. Uyumaya çalışıyorum ama aracın bir garip sesi var. Takırtılar vs. Bu arada Bodrum'da beni bekleyen Sabiha da meraklarda.
Hedefe yaklaşmışken ve Sabiha ile telefonda bunu konuşuyorken bir anda karşımda muavini görüyorum, bana adeta uzaklardan gelen bir sesle diyor ki;
"Sizi önümüzdeki araca alacağız".
"Nasıl yani?"
"Bu araç bozuldu da!"
"Hoppalaaa!"
Neyse, yine sinirlenmiyorum. Artık iş iyice eğlenceli bir hale geldi.
Elimde bilet var ama ben henüz o bilete ait olan aracı ulaşamamışım. O araç dışındaki araçlarda gezip duruyorum.
"Demek biletim olmasa da buralara gelebilirmişim" diyorum.
Neyse;
Son olmasını dilediğim araca geçince bu kez ön koltuğa oturuyorum. Yarım saat içerisinde de Turgut Reis'te karşılanıyorum.
****
Yaklaşık 12 saat süren bu yolculuk boyunca bana bu macerayı yaşatan ve (Diyarbakır'a da olabilirdi) Bodrum'a ulaştıran Nilüfer Turizm'e sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Yanlış anlamayın, ironi yapıp çaktırmadan laf çakmıyorum.
Şikâyet etmiyorum kısacası.
"Benim bir işim normal giderse sonra ne anlatacağım ben değil mi ama?" diye düşünüyorum.
Çok keyifli geçen üç günün sonunda kaptan şoförümüz, sevgili komşum Sabiha'nın eşi olan Hüseyin Ağabey sayesinde "İnsan kuş misali" diyerek altı saatte varıyoruz evimize.
Şimdi ben;
Balıklarla yüzmenin hazzını yaşamış, Ege güneşinde epey bir bronzlaşmış, 'tesadüfün iğne deliği' karşılaşmalara şaşırmış ve gündemden öyle böyle değil, çoook uzak kalmış bir haldeyim.
Memlekette ne oldu bitti hiç bilmiyorum.
Öğrendiğim zaman yazmaya devam edeceğim...
****
Bu arada;
Tatil için yoldaysanız ya da yola çıkacaksanız, yani araçla ilişkiniz her ne boyuttaysa, lütfen kemer konusunu atlamayın.
Ön koltuk, arka koltuk demeden takın.
N'olmaz n'olmaz... Siz kemeri takın ve ondan sonrasını bırakın Allah'a...
Hepimize İyi Bayramlar.
Kısa not;
Gelecek seçimlerde Akyarlar Muhtarlığına adaylığımı koyabilirim.
Vallahi şahane bir yerdeydi muhtarlık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder