29 Eylül 2013 Pazar

Çağdaş çocukların çağdaş yuvası

Bir anaokuluna gittiğinizde siz ne hissedersiniz bilmem ama geçenlerde basın davetlisi olarak ziyaretlerine gittiğimiz, Çağdaş Eğitim Kooperatifi bünyesindeki Özel 3 Mart Beşevler Anaokulu'nda ben kendimi Pamuk Prenses gibi hissettim desem yalan olmaz.
Her şey o kadar küçük ve o kadar göz hizasının altındaydı ki, 7 Cüceler nereye saklandı acaba dedim.
Kendi çocuklarımın okuluna gittiğimde, o zamanlar o boyutlarda yaşamaya alışık olduğumdan olsa gerek, bunun yeterince farkına varmamıştım.
Gün gelip de herkes büyüyünce ve evde küçük bir insana göre ayarlanmış her şey kendiliğinden ortadan kalkınca yaşanmış her şey de unutuluyor demek...

Ziyaret izlenimlerime gelirsek;
Okulun bir mesire yerini andıran bahçesindeki kahvaltı esnasında ÇEK Yönetim Kurulu Başkanı Ali Arabacı Çağdaş Eğitim Kooperatifi hakkında, ardından da okul müdiresi Tülay Şener okul hakkında kısa ve öz bilgiler verdi.
Sonra da Tülay Şener hem okulu gezdirdi, hem de ince ince anlattı okulunu.
2010 yılından beri okulun müdireliğini yapan Şener, 'Montessori Yöntemi'ne inanmış ve bu konuda eğitim almış, geçmişi pedagoji ile yoğrulmuş bir eğitimci, bir akademisyen, bir sporcu ve bir anne.

"Montessori Yöntemi de ne?" diye soracak olursanız;
Çocuk sağlığı ve psikiyatri dallarında eğitim alan, doktora çalışmasını psikiyatri üzerine yapan, ilk açtığı okul Casa die Bambini ile dünyayı değiştirmediyse de küçük çocukların eğitim anlayışını değiştiren, "Bildiğim ne varsa çocuklardan öğrendim" diyen, bugün modern eğitimde doğru bildiğimiz ve kullandığımız ne varsa o dönemde onun tarafından ortaya konulan, İtalya'nın ilk kadın doktoru, 1870 doğumlu Maria Montessori tarafından geliştirilmiş bir yöntem.

Maria Montessori'nin birkaç öğretisine göz atarsak:
* Ailelerin ve toplumun çocuk üzerinde gösterdiği baskıyı eleştirir ve çocukların aslında küçük boylu birer fert olduğunu söyler. Çocuklara saygı duyulmalı, seçimlerinden dolayı eleştirilmemelidir.
* Çocuklar geleceğin birer büyük insanıdır. Çocuklara kötü davranılmamalı, sevgi ile yaklaşılmalı, saygı duyulmalı ve yardım edilmelidir.
* Çocuklar bakıma muhtaç, bağırılacak, emredilecek birer bitki değildir.
* "...çocuk insanlık tarihinde hakkında boş bir sayfa olan bir figürdür...."
* Çocuklara bebeklikten itibaren saygı göstermek gerekir. Bebekler büyük insan olmayı öğrenen küçük insanlardır. Onları ilgilendiren her şey hakkında onlarla konuşulmalıdır.
* Çocuğa ceza asla uygulanmaz. Doğru yol gösterilir.
* Çocuğun yapabileceği bir şeyi sırf çocuk yavaş ya da eksik yapacağı için onun yerine yapmak çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkiler.
* Montessori'ye göre her şeyden önce nasıl iyi insan olunacağı, nasıl iyi arkadaş olunacağı, bir problemin nasıl çözüleceği öğrenilmelidir. Akademik çalışmalar bundan sonra gelir.
* Yetişkinler çabalarıyla bir insan yaratamazlar. Bu, çocuğun kendi işidir.
* Eğitim bir takvime, bir tabloya ya da programa göre değil, hayata göre şekillenmelidir.
* Çocuk özgüvenin yanında öz disiplini de kendi öğrenmelidir. Çocuğa yol gösterilir ancak yanlışlar kendi kendine öğrenilmelidir. Montessori'de "hayır", bariyerler, kısıtlamalar ve engeller yoktur.
* Hazırlanmış çevre esastır. Çocuğun deneylerini yaparken zarar görmemesi gerekir.
* Çocuğun gelişimi için duyarlı dönemleri vardır. Bu dönemler incelenmeli ve bu dönemlerde gerekli eğitim verilmelidir.

Bu öğretiler kapsamında hazırlanan metaryaller ile işlenen çocuklar, bütün bu öğretiler doğrultusunda geleceğe hazırlanıyor.
Kollarına, ellerine ve dolayısıyla parmaklarına sihir kazandırılıyor.
Okula başladıklarında kalem tutmak ve yazmak için o sihirli parmaklara çok ihtiyaçları olacak.

Montessori Odası'nda Tülay Şener tarafından bize gösterilen her objenin amacını öğreniyoruz.
Yerdeki halıdan, halının ortasındaki mumlara, raflardaki ağırlık birimlerinden, kum saatlerine kadar hepsinin farklı işlevi var.
Montessori Odası'ndan ayrılıp okulun diğer sınıflarını dolaşıyoruz. Koridorlardan geçerken revir takılıyor gözüme. Revirdeki yatak bile çocuklar için özenle seçilmiş diyorum.
İçinde piyano dahil pek çok müzik aletinin bulunduğu müzik odasında notalar uçuşuyor.

Teknoloji odasında minik bilim adamları çalışıyor.
Koridorlar çocukların yaptığı Van Gogh tablolarıyla bezeli.
Yine koridorlarda yer minderlerinden oluşmuş oturma grupları var.
Yer yer sarkan cibinlikleri görünce çocukların çadır içlerini, masa altlarını ve gizli saklı yerleri ne kadar sevdiklerini hatırlıyorum.
Sınıflarda ders yapan öğretmenlerden izin alarak sınıflara girdiğimizde öğretmenlerin genç ve okulun dinamizmini içselleştirmiş kişiler olduğunu görüyoruz.
İçinde çekme katı bulunan, sınıfın köşesinde sınıftan bağımsız 4 kişilik bir bölümü olan ve eğer o kısımda 4 kişi varsa 5.'nin girebilmesinin içeridekilerden birinin kendi rızası ile dışarıya çıkması sayesinde mümkün olduğu Güneş Odası'na ve bu sistemin mantığına hayran kalıyoruz...

Okulda dikkat çekici bir ayrıntı da; okul bir anaokulu olmasına rağmen gürültü derecesinde bir çocuk sesi yok. Ortam sükûnet kokuyor.
Okul bir buçuk katlı, üst kat çatı katı kıvamında ve o katın sahanlığındaki Kahkaha Köşesi'nin düz aynaları çocuğun kendisini görsel olarak tanıması bakımından önemli, iç bükey ve dış bükey olanlarsa bir o kadar eğlenceli.
Sınıflardan biri marangoz atölyesi.
Biri hayal odası.
Nostalji köşesiyse en çok kızların köşesi kanımca. Eski gardırop, tahta bavul, ayna, maşinga...
Annenizin kıyafetlerini giy-çıkar yaptığınızı hatırlayın. Ne kadar da zevkliydi o büyülü sandığın içine dalmak. Çantalar, ayakkabılar, şapkalar...
Okuma odasındaki kütüphaneleri epey zengin.
Okul, Açık Kapı Eğitim Derneği AKED üyesi ve zaman zaman okul velilerine anne-baba semineri düzenliyor ve etkili anne-baba olmanın yollarını öğretiyor.
Okulda ekliktik eğitim veriliyor.
Her çocuk ilgi alanına yönelik eğitiliyor.
Mutfakları tam onların boyunda ve her anlamda çalışan bir mutfak. Çocuklar burada reçel de yapıyorlar turşu da...

Çocukların beslenmeleri Acıbadem Beslenme ve Diyet Uzmanlarının desteğiyle hazırlanan menüyle belirleniyor.

Okulun avlusunda emme basma tulumba ve küçük tünel dikkat çekici.
Ki emme basma tulumbanın önemine özellikle değiniyor Tülay Şener. Görev yaptığı her okula yaptırdığını belirtiyor.
Bahçede bir köşede tavşanlar, diğer köşede minik bir havuz var.
Okulun arkasındaki bahçeyse görmeye değer. Çam ağaçları arasında, içinde tahta evi, tahta köprüsü, tavukları, köpek evi, salıncakları oyuncakları...
Konum itibariyle Beşevler'in en yüksek tepesinde ve trafiğin neredeyse hiç olmadığı, yan tarafında Baro Ormanı'nın bulunduğu adeta bir vaha...

Çocuk olmak varmış diyor insan bu ortamı görünce. Sadece fiziki şartlar değil bunu insana dedirten, o fiziki şartların içinin doluluğu.
Lakin okulun 145 kişilik kontenjanı olmasına rağmen okulda şu an 110 çocuk mevcut.
Okul, yatırımını iki apartman dairesine değil de çocuğuna yapmak isteyenler için ideal.
Parasına kıyamayanlar için değil...
İmkânları olmayanlar için ise diyecek sözümüz yok, sadece temennilerimiz var.
O da artık iyice hantallaşmış ve nasıl olacağına bunca yıldır karar verilememiş olan eğitim sistemimizin değişmesi ve her çocuğun faydalanabileceği şekilde en çağdaş donanımların, en ücra okullara kadar ulaşması.
Fakat unutmamalı ki bir çocuk ilk yıllarda nasıl yoğrulursa, temeli ne kadar sağlam olursa ileriki yıllarda üzerine koyması o kadar kolay.
Gelişim ilk 6-7 senede tamamlanıyor ve bu yüzden de çok önemli.
"Bir çocuk 7'sinde neyse 70'inde de o" lafı da buradan kaynaklı...

Okul girişinde kapı önünde, yerde bir not ilişmişti gözüme.
Okula Sanatla Merhaba etkinliği kapsamında uçan balona bağlanarak havaya salınan bu notta "Bu balonu bulduysan şanslısın, haydi bu balonla birlikte okula gel. Çünkü seni güzel bir sürpriz bekliyor" yazıyordu.
Tülay Hanım'a bu nottan bahsedince, bu notu bularak kendilerini arayan bir-iki kişi olduğunu söyledi.
Arayanlar sürprizin ne olduğunu sormuşlar hemen.
Bu da bir bakış açısı tabii...

Veda edip ayrılırken ÇEK Kurumsal İletişim Sorumlusu Ünsal Zeren ve Okul Müdiresi Tülay Şener ile bu ziyareti bir fotoğraf karesinde ölümsüzleştiriyoruz.
Yolda giderken "Büyüklerin kıymetli olduğu dönemlerde çocuktum, çocukların kıymetli olduğu dönemde de büyük...." diyerek hayıflanıyorum.

Ve;
Her ne kadar herkese ulaşmasa da, fırsat ve imkân yaratıp çocuklarını çağdaş eğitimle buluşturan ana-babaları içtenlikle kutluyorum...

* Bu yazı ÇEK'in Çağdaş Bakış dergisinin 9. sayısında (Aralık 2013) yayınlanmıştır.
https://www.cagdas.org.tr/dosyalar/dergiler/9-sayi-9-56743404f11dd.pdf

ÇEK Gönüllüsü olarak yazdığım yazılar:

Baharın müjdecisi Kır Çiçekleri / 12 Şubat 2013
Geleceğe imza atan adam... / 14 Temmuz 2013 
Zafer Akıncı bu kez ÇEK'in konuğuydu / 20 Ağustos 2013
Çağdaş çocukların çağdaş yuvası / 29 Eylül 2013
Sabahattin Ali'nin yalnızlığı ilk değil / 13 Aralık 2013
ÇEK, Feyzioğlu, eğitim, ülke, gelecek ve dahası / 8 Şubat 2014

Çiçek gibi kızlara 5 yıldızlı yurt / 29 Ekim 2014
91. Yılında Öğretim Birliği Yasası ve ÇEK ödülleri / 5 Mart 2015
İmece’nin adı ÇEK olmuş / 28 Temmuz 2015
İlmek ilmek dokuyup, zincir zincir büyüteceğiz / 1 Aralık 2015
'ÇEK'e destek yurtseverlik görevidir / 15 Aralık 2015
Atatürk Bizim Bütünümüzdür / 4 Mart 2018
Orada Duruverdi Zaman / 6 Mart 2019
'Çağdaş Eğitim'e Gönül Verenler / 7 Mart 2020
ÇEK Çıldırmış Olmalı! / 11 Ekim 2020
ÇEK Durmuyor, Koşuyor! / 5 Mart 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder