24 Mayıs 2012 Perşembe

Siz hiç dayak yediniz mi?

Kavga demedim.
Dövüş demedim.
'Dayak' dedim...
Kendinizi savunmayacağınız, kaçmakla kurtulamayacağınız ve kimseye anlatamayacağınız  bir çaresizlik içinde, sizi yerden yere savuran kişinin insafına kalmak.
Yaşadığınız her anı, nereden geldiğini kestiremeyeceğiniz bir yumruk ya da nerenize isabet edeceğini bilemediğiniz bir tekmenin korkusunda yaşamak.
Fırlatılan bir tabak, devrilen bir masa, çekmeceye saldırılarak alınan bir bıçak.
Çekmece açılırken oluşan çatal-bıçak sesleri sizin diz bağlarınızı çözer hale geldi mi hiç?
Siz hiç uykunuzdan yüzünüze patlayan bir el görüntüsü ile sıçrayarak uyandınız mı?
Sokaktaki yüksek sesli bir bağrışma yüreğinizi ağzınıza getirdi mi?
Hem ruhunuz, hem bedeniniz işkence görürken bu işkenceden kurtulmanın tek yolunun ölüm olduğunu düşündünüz mü?
Ölmek ile öldürmek arasında gidip gidip geldiniz mi?
Devletin hapishanesinde katil yaftasıyla yaşamak mı, yoksa kendi elinizle bu işkenceye bir son vermek mi?
İşte siz hiç böyle bir 'Seç birini' mecburiyetinde bırakıldınız mı?
****
Gülfidan böyle bir mecburiyet neticesinde katil oldu.
Hakim Gülfidan'ı dinledikten sonra olayı nefsi müdafaa ile nitelendirerek Gülfidan'a beraat verdi.
Gülfidan beraatinin ardından yaşadıklarını anlatırken dahi an be an ‘ölerek'  yaşıyor.
‘Pişmanım' diyor ama tekrar eski hayatının içinde olmak istemiyor. O hayattan nasıl kurtulabilirdi, onu da bilmiyor.
Sakın ola yanılmayasınız, nefes alıp veriyor olması onun gerçek anlamda yaşadığını göstermez. Taşıdığı bu izler ondan ömür boyu silinmeyecek.
Bazen bir ses, bazen bir kelime, bazen bir bakış onu alıp taa gerilere sürükleyecek.
Sırtında bir demirin acısını hissedecek bazen, bazen korkulu bekleyişlerinde yüreğinin bütün vücudunu sarsan hızlı atışlarını duyacak.
Bir insan öldürmenin vicdan azabı ve öldürdüğü kocasının ölüm anı sahneleri gözünün önünden gitmeyecek.
Ve şimdi artık işkence, Gülfidan için kaldığı yerden boyut değiştirerek devam edecek.
İnsan bazen kaderine koşar ya hani, kaçarak evlendiği sevdiği adamla yaşadığı 10 ayın sonucunun böyle olmasını o da istemezdi elbette. O da neşe dolu mutlu bir hayatı olsun isterdi.
Hiç kimseyi, hele hele de sevdiği adamı öldürmeyi hiç istemezdi.
Bu bir kâbustu, bu bir kaostu.
Neticesinde de olanlar oldu....
****
Ben'ce; hiç kimse öldürülmemeli  ve hiç kimseye zulmedilmemeli.
Herkes ayrı ayrı yaradanın bir kuluysa eğer zulmetme ve can alma hakkı hiç kimseye verilmemiştir.
Cani diye nitelendirdiğimiz, can almaktan ve can yakmaktan zevk alan hasta ruhlu insanlar için ise yapılabilecek olan tek davranış, tespit edilebildiklerinde toplumdan uzak tutulmaları olabilir.
Fakat genellikle onlar o kadar kurnazlardırlar ve kendilerini o kadar iyi gizlerler ki çok zaman anlamak kâbil değildir.
Bunu ancak içinde yaşayan bilir.
Anlatsa da kimse inanmaz...
****
Şimdi; nefsi müdafaa sebebiyle Gülfidan'a verilen beraat kararı çevresindekileri ortadan kaldırmayı düşünen hiç kimseyi heveslendirmesin.
Ve aynı karar yanındaki biçareye zulmetmeyi alışkanlık haline getirmiş insanlara ibret olsun.
Kimse unutmasın ki herkes bir kaçış yolu bulabilir.
Kaçılan yol cehenneme çıksa dahi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder