Hep saldırgan ve tepeden bakan olmak nasıl bir duygudur bilirsiniz belki ama hep savunmada kalan biri olmak nasıl bir duygudur bilemezsiniz.
Hem de sadece elinizde olmayan sebeplerden ötürü korumaya çalışıyorsunuzdur kendinizi.
Dişi doğmuş olmanız en büyük sebeptir bu savunmada, daha büyük sebep aramayın.
Doğduğunuz andan itibaren işlemeye başlayacaktır o sebep.
Önce anneniz koruma altına alacaktır sizi,
Hatta belki evdeki erkek bireylerden koruyacaktır önce.
Sonra mahalleden, okuldan, köyden, kasabadan, şehirden, ülkeden, dünyadan...
Kendinden ve cinsinden haberi olmayan bir kız çocuğu sokakta ip atlamaca oynarken, malum gözler onu süzmeye başlayacaktır.
Malum gözlerden korunsun diye küçük kızın eteğinin altına pantolon giydirilecektir, mümkünse başı da örtülecektir.
Malum gözün gözleri ise etek altındaki pantolonu ve baştaki örtüyü delip geçecektir.
Sürüp gidecektir sonra tembihler.
Akşam olmadan evde ol, karanlığa kalma, tenha sokaklarda dolaşma, sana birisi şeker vereceğim derse kanma, dolmuşta ya da otobüste son yolcu sen kalma, ulu orta gülme, erkeklerle dolaşma, yürürken oranı buranı oynatma, kimsenin gözünün içine bakma, kısacası kimselere "kuyruk sallama".
Okula bile gönderilmeyecektir belki o kız.
Okuyup da ne olacaktır hem.
O önce evdeki kardeşlerine baksın, sonra da münasip bir kısmet çıkınca evlenir, kendi çocuklarına bakar.
Yaşı geçip evde kalırsa başa bela olur.
Ne mahallenin erkekleri rahat bırakır kızı, ne de evdekiler.
Sevda mı? O da ne?
En iyisi ilk isteyene varıp kurtulmak baba evinden.
Ya o göz göze geldiğinde içinde kelebekler uçurtan delikanlı?
Koşup ona mı varmalı?
Hoş; onunla evlensen de hep aynı değil mi hikâye?
Hem evdekiler seni bırakır mı sandın öyle bilâbedel...
****
Her aile böyle değil elbet.
Erkek çocuklarıyla aynı şartlarda büyütülen kızlar da azınlıkta değil.
Lakin sokağa çıktıklarında eşitleniyor hepsi.
Cinselliği ön plana çıkartılmadan büyütülen ve kendini korumak için bir neden görmeyen kız çocukları malum gözlere daha kolay av oluyorlar belki.
İşin garibi;
O evlerde büyüyen erkek çocukları da tüm erkeklerle aynı sepete atılıp, tehlikeli ve korunulması gereken yaratıklar olarak görülüyor.
Kimin ne olduğunu nereden bileceksin, kimin içinden ne geçiyor nasıl öğreneceksin.
Her iyi yetiştirilen iyi olmadığı gibi, her kötü şartlarda yetişen de kötü olmuyor.
Ancak istisnalar da kaideyi bozmuyor.
Demem o ki; Eğitim Şart...
****
Bir ülkenin kız çocuklarının yaşıtları, sadece başka coğrafyalarda doğdular diye zulüm altında ya da özgürlükler diyarında yaşayabiliyor.
Özgürlük haktır da, zulüm neden diye soruyor insan o zaman.
Neden korkuyorsunuz kadınlardan diyor.
Niçin bizi korkutuyorsunuz diyor.
Niye biz hep sizden korunmak zorundayız, yoksa siz bu kadar kötü müsünüz diyor.
Namusumuza sahip çıkarken kimi kimden koruyorsunuz diyor.
Bu vesile ile kendi kötülüğünüzü tasdik etmiş olmuyor musunuz diyor.
****
Her geçen gün kadının eve hapsolması, toplumdan ayrışması, sadece kadınlarla yaşaması ve sadece erkeğine hizmet etmesi için dönüyor çarklar.
Atamızın bize verdiği haklar ve özgürlükler alınmaya çalışıyor elimizden.
Küçük kız çocukları nerelere sürüklendiklerini bilmeden büyütülüyor, henüz tam büyümeden de evlendiriliyor.
Bir kızım olsaydı eğer,
Onu hayatta kalacak gibi yetiştirirdim.
Hem koluna bir altın bilezik geçirsin, hem mutfağa girip kendi karnını doyurabilecek aşı ateşe koysun, hem de kendi söküğünü dikecek kadar iğne iplikle muhabbeti olsun isterdim.
Markadan başka bir şey konuşmayan, okuduğu okul ile havalanmayan, herkesin aynı şartlara sahip olmadığının farkında olan, kendini prenses sanmayan, her şeye mızmızlanmayan, minicik böcekten korkmayan, ilk tanıdığı erkeğin boynuna atlamayan, önce insan sonra kadın olmayı öğrenmiş bir kız.
Bunun için de çok uğraşmama gerek kalmazdı aslında.
En iyi öğrenme organı göz olduğu için, hayat içinde onunla birlikte hareket eder, dayatmak yerine söylediklerimi yaşatırdım.
Ki bunu yapabilen kadınların sayısı da az değil.
Ancak yapamayanların sayısı daha çok...
Bir kızım yoksa da iki oğlum var dünya nüfusuna dahil ettiğim.
Kuzguna yavrusu şahin görünür derler de; tarafsız bir gözle bakıyorum da, kız çocuklarının korkmadığı erkekler onlar.
Kötülük yapmak için yaşamayan erkekler.
Kimsenin namus bekçiliğine soyunmaya kalkışmayan erkekler.
Kendilerini idare edebilen, iki yumurta kırmak, üç gömlek ütülemek için bir kadının varlığına gerek duymayan erkekler.
Onların böyle olması için çok uğraşmama gerek kalmadı aslında.
En iyi öğrenme organı göz olduğu için, hayat içinde onlarla birlikte hareket ettim, dayatmak yerine yaşattım.
Ki bunu yapabilen kadınların sayısı da az değil.
Ancak yapamayanların sayısı daha çok...
11 Ekim 2017 / Dünya Kız Çocukları Günü / C.E.Y.
Hem de sadece elinizde olmayan sebeplerden ötürü korumaya çalışıyorsunuzdur kendinizi.
Dişi doğmuş olmanız en büyük sebeptir bu savunmada, daha büyük sebep aramayın.
Doğduğunuz andan itibaren işlemeye başlayacaktır o sebep.
Önce anneniz koruma altına alacaktır sizi,
Hatta belki evdeki erkek bireylerden koruyacaktır önce.
Sonra mahalleden, okuldan, köyden, kasabadan, şehirden, ülkeden, dünyadan...
Kendinden ve cinsinden haberi olmayan bir kız çocuğu sokakta ip atlamaca oynarken, malum gözler onu süzmeye başlayacaktır.
Malum gözlerden korunsun diye küçük kızın eteğinin altına pantolon giydirilecektir, mümkünse başı da örtülecektir.
Malum gözün gözleri ise etek altındaki pantolonu ve baştaki örtüyü delip geçecektir.
Sürüp gidecektir sonra tembihler.
Akşam olmadan evde ol, karanlığa kalma, tenha sokaklarda dolaşma, sana birisi şeker vereceğim derse kanma, dolmuşta ya da otobüste son yolcu sen kalma, ulu orta gülme, erkeklerle dolaşma, yürürken oranı buranı oynatma, kimsenin gözünün içine bakma, kısacası kimselere "kuyruk sallama".
Okula bile gönderilmeyecektir belki o kız.
Okuyup da ne olacaktır hem.
O önce evdeki kardeşlerine baksın, sonra da münasip bir kısmet çıkınca evlenir, kendi çocuklarına bakar.
Yaşı geçip evde kalırsa başa bela olur.
Ne mahallenin erkekleri rahat bırakır kızı, ne de evdekiler.
Sevda mı? O da ne?
En iyisi ilk isteyene varıp kurtulmak baba evinden.
Ya o göz göze geldiğinde içinde kelebekler uçurtan delikanlı?
Koşup ona mı varmalı?
Hoş; onunla evlensen de hep aynı değil mi hikâye?
Hem evdekiler seni bırakır mı sandın öyle bilâbedel...
****
Her aile böyle değil elbet.
Erkek çocuklarıyla aynı şartlarda büyütülen kızlar da azınlıkta değil.
Lakin sokağa çıktıklarında eşitleniyor hepsi.
Cinselliği ön plana çıkartılmadan büyütülen ve kendini korumak için bir neden görmeyen kız çocukları malum gözlere daha kolay av oluyorlar belki.
İşin garibi;
O evlerde büyüyen erkek çocukları da tüm erkeklerle aynı sepete atılıp, tehlikeli ve korunulması gereken yaratıklar olarak görülüyor.
Kimin ne olduğunu nereden bileceksin, kimin içinden ne geçiyor nasıl öğreneceksin.
Her iyi yetiştirilen iyi olmadığı gibi, her kötü şartlarda yetişen de kötü olmuyor.
Ancak istisnalar da kaideyi bozmuyor.
Demem o ki; Eğitim Şart...
****
Bir ülkenin kız çocuklarının yaşıtları, sadece başka coğrafyalarda doğdular diye zulüm altında ya da özgürlükler diyarında yaşayabiliyor.
Özgürlük haktır da, zulüm neden diye soruyor insan o zaman.
Neden korkuyorsunuz kadınlardan diyor.
Niçin bizi korkutuyorsunuz diyor.
Niye biz hep sizden korunmak zorundayız, yoksa siz bu kadar kötü müsünüz diyor.
Namusumuza sahip çıkarken kimi kimden koruyorsunuz diyor.
Bu vesile ile kendi kötülüğünüzü tasdik etmiş olmuyor musunuz diyor.
****
Her geçen gün kadının eve hapsolması, toplumdan ayrışması, sadece kadınlarla yaşaması ve sadece erkeğine hizmet etmesi için dönüyor çarklar.
Atamızın bize verdiği haklar ve özgürlükler alınmaya çalışıyor elimizden.
Küçük kız çocukları nerelere sürüklendiklerini bilmeden büyütülüyor, henüz tam büyümeden de evlendiriliyor.
Her ülkenin ve her yörenin kendi gelenekleri olsa da gerçek tektir oysa.
UNICEF der ki; 18 yaş altı her çocuk gelin olmaya hazır değildir.
Bekleyin, bekletin...
****Bir kızım olsaydı eğer,
Onu hayatta kalacak gibi yetiştirirdim.
Hem koluna bir altın bilezik geçirsin, hem mutfağa girip kendi karnını doyurabilecek aşı ateşe koysun, hem de kendi söküğünü dikecek kadar iğne iplikle muhabbeti olsun isterdim.
Markadan başka bir şey konuşmayan, okuduğu okul ile havalanmayan, herkesin aynı şartlara sahip olmadığının farkında olan, kendini prenses sanmayan, her şeye mızmızlanmayan, minicik böcekten korkmayan, ilk tanıdığı erkeğin boynuna atlamayan, önce insan sonra kadın olmayı öğrenmiş bir kız.
Bunun için de çok uğraşmama gerek kalmazdı aslında.
En iyi öğrenme organı göz olduğu için, hayat içinde onunla birlikte hareket eder, dayatmak yerine söylediklerimi yaşatırdım.
Ki bunu yapabilen kadınların sayısı da az değil.
Ancak yapamayanların sayısı daha çok...
Bir kızım yoksa da iki oğlum var dünya nüfusuna dahil ettiğim.
Kuzguna yavrusu şahin görünür derler de; tarafsız bir gözle bakıyorum da, kız çocuklarının korkmadığı erkekler onlar.
Kötülük yapmak için yaşamayan erkekler.
Kimsenin namus bekçiliğine soyunmaya kalkışmayan erkekler.
Kendilerini idare edebilen, iki yumurta kırmak, üç gömlek ütülemek için bir kadının varlığına gerek duymayan erkekler.
Onların böyle olması için çok uğraşmama gerek kalmadı aslında.
En iyi öğrenme organı göz olduğu için, hayat içinde onlarla birlikte hareket ettim, dayatmak yerine yaşattım.
Ki bunu yapabilen kadınların sayısı da az değil.
Ancak yapamayanların sayısı daha çok...
11 Ekim 2017 / Dünya Kız Çocukları Günü / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder