8 Mart 2014 Cumartesi

Bu kez neyi kutluyoruz?


Geçtiğimiz senelerde yaptığımız gibi bu yıl da ‘Bir yılda kaç kadın öldürülebilir?’ gününü mü kutluyoruz yoksa?
Mesela 2012’de 165 kadını, 2013’de 237 kadını, 2014'de 294 kadını, 2015'de 144 kadını cinayete kurban vermişiz...

Denilen o ki; “2002-2015 döneminde öldürülen kadın sayısı, 5 bin 406.”
Kayıtlara intihar olarak geçenleri ve kayıtlanmayan bir dolu ölüm olduğunu da unutmayalım.
Sonra da "kadınlar çiçektir böcektir, bastıkları yer cennettir, başımızın tacıdır, anamızdır, bacımızdır, avradımızdır, falanımız filanımızdır"...
İşte rakamlar ortada.
Demek ki o sözler 
hep fasa fiso.
Geçiniz...
Amerika'nın New York kentinde, 8 Mart 1857 tarihinde başlayan bir grevde yanarak ölen ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün doğmasına vesile olan 129 kadın işçinin ölümünün bizim ülkemizde pek kıymeti harbiyesi yok açıkçası.
İstanbul'da Eylül 2009 tarihinde kapalı kasa servis minübüsünde yakalandıkları selde boğulan 7 kadın işçinin olmadığı gibi... 
Günde en az 5, (yazıyla, BEŞ), kadının yaşama, çalışma, evlenme, boşanma, giyinme ve benzeri hakları için öldürüldüğü dünyanın tek medenî ülkesi olarak ne kadar gururluyuzdur acaba?
Ya da kadını şiddetten koruyan yasa tasarısının ordan oraya sürüklenirken şekilden şekile girmesini çekirdek çitleyerek izleyen, kadının özlük haklarının korunmasını değil de, ailenin korunmasının ön plana çıkartılmasını, ailenin korunabilmesi adına da her türlü ceremenin yine kadının sırtına yüklenmesini sağlamaya çalışan ve gittikçe daha MASKÜLENLEŞEN bir ülke miyizdir?

Çoğu eğitimsiz, işsiz, güvencesiz, gidecek bir baba evi ya da barınabilecek bir koca evi olmayan, hayatta kalabilmek için hep bir erkeğin gölgesine ya da güdümüne muhtaç bırakılan, sıkışmış, nefes almak istediği anda da boğulan kadınlarla mı doludur ülkemiz?
Ya da 'özgür kadın' dediklerimiz ne kadar özgürdür?
İstediğini yapabilmesi midir özgürlüğü, yoksa istemediğini yapmaması mıdır?
Üstelik bir de erkeği evlendirince, ailesinde büyüyememiş o 'oğlanın' sorumluluğunu da kadına yüklüyor ve "Hem çocuklarını, hem de kocanı yetiştir" diyorlar.
Kadın da en az o erkek kadar genç ve deneyimsizken üstelik...
Ama olmaz,
"Dişi Kuşsun" ya!…
Yap Yuvayı!
Yemeği de yap!
Çocuğu da yap!
Her şeyi sen yap!
Çünkü sen bu dünyaya birkaç kez gidip geldin. Ya da her şeyi ananın karnında öğrendin.
"Her şeyi ben yapacaksam sen ne iş?" diye soracak olursan yanındaki adama,
Hadi bakalım, SOR SIKIYSA!
Çocukların anne-baba el birliğiyle yetişmesi değildir sanki esas olan.
Hani eskilerin 'dört göz arasında' dediği.
Yoksa zor değil bankadan sperm alıp içimizdeki yumurta ile evermek.
"Oğlan bizim, kız bizim"...
****
Kadının her hakkını gasp etmeyi marifet sayan erkekleri ıslah etmediğiniz sürece, gittikçe artan bu şiddetin önüne geçebilmek çok zor.
Hadi şiddeti bir kenara bırakalım ve biraz da erkeklerin niçin kendilerini “Bulunmaz Hint Kumaşı” olarak gördüklerini sorgulayalım.
Onlar da oğlan doğurdum diye gerim gerim gerinen, kasım kasım kasılan, adeta oğlan çocuğunu tepesinde taşıyan annelerin yüzünden hep!
Ona bu ayrıcalığı veren ise yine erkek.
Bir kadın kız doğurdu diye aşağılanırsa erkek doğurunca de böyle ayarsız 'öter' elbet.
Kadın olmanın tek göstergesi "doğurmak" mıdır?
Doğurmayanlar ya da doğuramayanlar kadından sayılmaz mıdır?
Ey erkekliğiyle övünüp de kadın cinsini aşağılayan insancıklar, düşünün bir;
Anne karnına düştüğümüz anda kime soruldu hangi cinsiyette olmak istediğimiz? Sorulduysa da kimler erkek olmak istedi, kimler dişi?
Elimizde olmayan bir şekilde Kadınlar ve Erkekler olarak yaşıyoruz işte.
Lakin, yaradılışta farklılıklarımız olsa da haklarda eşit olmamız gerekliliğini hep savsaklıyoruz.

Sözün özü;
Biz kadınlar diyoruz ki, sadece dişi doğduğumuz için ayaklar altında ezmeyin bizi.
Ya da siz erkekler sadece erkek doğduğunuz için üstün olduğunuzu düşünmeyin.
Farklılıklarımızla savaşmak yerine, bu farklılıklarla bütünleşmeyi deneyin.
Hakları gasp edilmemiş, sevilmiş ve ötekileştirilmemiş bir kadının herhangi bir erkekten aşağı kalmadığını fark edin. Onunla yanyana yürümeyi öğrenin.
Kadın olsun, erkek olsun sadece cinsiyetiyle var olmaya çalışanların cinsiyetlerinden başka ortaya sürecek kartları olmadığını çok iyi bilin.
En önemlisi de;
Sizin gözünüzde saygın bir biçimde var olabilmemiz için bizden 'erkek gibi' olmamızı beklemeyin.
Bırakın da “Erkek gibi kadın” olmayalım, “Kadın gibi kadın” olalım.
Ve;
Senede 1 günü değil, hayattaki 'her günü' birlikte paylaşalım…


Fotoğraflar: Teberik KÖLGELİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder