Ölümün anlamını bilmediğim günlerden beri duyardım. “Allah sıralı ölüm versin” denirdi hep.
Yaşadıkça anladım ki ölüm gençlere yakışmıyor, çocuklara ise hiç kondurulmuyor.
Gençliğini yaşayıp, yaşını başını alanlar sıraya kendilerini koyup taze fidanları arkalarına saklıyor.
Ölüm sıra dinlese iyi de, dinlemiyor işte.
Hiç beklenmedik bir anda çalıveriyor kapıyı.
Açmasan olmaz, yokum desen inanmaz. Ne gençlik dinliyor, ne de bir bahaneye inanıyor. Her şey bitiyor o anda. Emanet teslim alınıyor, dosya kapanıyor.
Her ölüm zamansızdır da, genç ölmek daha bir zamansızdır.
Daha yaşanacak onca şey varken olmayacak bir yerde kopar film. Hayaller, ümitler hep yarıda kalır. Giden için sona eren film, kalan için bambaşka senaryolarla kaldığı yerden sürer gider.
Acılı, özlemli, kederli günler tamamlanmaya çalışılır birer birer. Hızla akan ömür bir anda yavaşlar, günler ağır aksak ilerler. Gidene bir an önce kavuşmak için ölüm özlenir. Giden ölümdedir ve ölüm kavuşmanın tek çaresidir.
Zamanı gelince o da olacaktır. O zamana kadar, kalan günler düşe kalka yaşanır.
Evladına doyamamışlar bilir bunu. Kardeşini zamansız toprağa verenler bilir. Etinden et koparılmış gibi içine çökmüş tarifsiz ve tesellisiz bir acı yaşanır. Ateş düştüğü yeri yakar derler ya hani, bir annenin, bir babanın ateşi yanar da yanar, hiç küllenmez.
Evladı daha büyüyecektir, okuyacaktır, evlenecektir, çoluk çocuğa karışacaktır.
O; kendisi yaşlandığında elini uzatacağı tek insandır.
Bir insan yetiştirmenin bütün fedakârlıklarına seve seve katlandıktan sonra bomboş kalan elleriyle çaresiz ve şaşkın bakakalır. Çocuklarıyla akran her kim varsa onlar onun zamansız giden evlatlarıdır. Büyüyebilen çocuklara gıptayla bakar.Bazen kaderine isyan ederek, bazen de tevekkülle sabrederek, çokça da derin derin ah çekerek....
Bebek mezarları olur kabristanlarda. Bazen de gençliğine doyamadığını dillendiren mezar taşı yazıları. Onları okurken hayat arsızlığından utanır insan.
Bazıları büyüyemez. Bazıları yaşlanamaz.
Gitmek mi daha zordur, kalmak mı diye sorarsanız;
Yaşarken gitmek zor gelir insana.
Canından can gittikten sonra da kalmak…
****
Gezi olaylarından önce Güneydoğu'da, sonrasında da burnumuzun dibinde ölen ve yaralanan onca insan.
Ve dahi onların anaları, babaları, hısım akrabaları.
Kurşuna kafasını uzatan, tekmelenmek için kendini yerlere atan, gözünü gaz bombasına hedefleyen, ellerindeki sapanla azılı ve yok edilmesi gereken bir canavar olan 'terörist' gençlerimiz.
Yay gibi gerilmiş bir teşkilat gözünü sokaklardaki vatandaşlara dikmiş. Bir insanın en temel hakkı olan protesto hakkını kullanmaması için elindeki tüm alet edavatı alıp var gücüyle vatandaşın karşısına dikilmiş.
TOMA'ysa TOMA, GAZ'sa GAZ, KURŞUN'sa KURŞUN!
Peki...
Ama unutma, doğrulttuğun silahı senin eline veren yine o millet...
Öte taraftaysa on binlerin canını almış ve parmağımızı dahi süremediğimiz bir İmralı sakini(!).
****
Ve siz;
Ölümden nemalananlar, ölüme bahane bularak kendilerini aklamaya çalışanlar, ölümün ardına saklanarak vatana hainlik yapanlar. Farkında mısınız ki, an be an insanlıktan uzaklaşıp garip yaratıklara dönüşüyorsunuz.
Hiçbir kavram giden bir canın üzerinde değildir.
Hiçbir söylem giden bir cana teselli değildir.
Hiçbir miktar giden bir cana bedel değildir.
Bırakın kendinizi vicdanınızın kollarına.
Bırakın ve üzülün.
Kendi evladınızmış gibi üzülün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder