Bu kadar yakın mesafede olmasına karşın şimdiye dek Orhaneli'ye hiç gitmemiştim doğrusu. Denize inmekten dağa çıkmaya fırsat kalmamış demek ki.
Dolana dolana çıktığımız yolun sonunda Orhaneli'ye ulaşıp da Belediye binasına girdiğimizde, Başkan İrfan Tatlıoğlu'nun ve ekibinin sıcak hoş geldiniz'iyle karşılaştık. Başkanlık ofisinde edilen sohbette olsun, Beyce Pazarı'ndaki gezintide olsun pek çok şey konuştuk. Bu konuşmalarda Orhaneli'nin ve Başkan'ın kadına olan bakışını öğrenmek de bana düştü.
Tatlıoğlu'nu tanıdıktan sonra anladım ki, Belediye Başkanı olmak sokaklarda selamlaştığın kişilerin çoğalması demek. Derdine derman arayan herkesin kapına koşması demek. Hele de sen kapını açık tutup, sıfatlarını da bir kenara atıp, geleni can kulağıyla dinliyorsan, onunla kendi dilinde konuşuyorsan, hele bir de derdini hallediveriyorsan ve sana duyduğu güveni boşa çıkartmıyorsan, işte o zaman oluyorsun gönüllerin başkanı.
İrfan Başkan kadının itici gücünü keşfetmiş bir başkan. Dağ yöresinde yaşayan, Orhaneli'de doğup Orhaneli'de doyan her kadını anne bellemiş, kardeş bellemiş. Yıllar içinde Orhaneliliğini hiç kaybetmemiş.
Kadınlara verdiği değeri Meclisteki 10 üyeden 3'ünün kadın olmasıyla perçinlemiş.
Yaklaşık 8 binlik Orhaneli nüfusuyla oranlayacak olursak 3 kadın küçümsenmeyecek bir sayı.
Orhaneli'de çalışmayan kadın olmak
Çalışmayan kadın Orhaneli'de ne yapar, nerelere gider, nasıl vakit geçirir diyorum.
Kendi aralarında komşuluk ilişkileri olduğunu, çarşamba günleri de belediye binasının alt katında kadınlar için düzenlenen mekanda her çarşamba gün' yaptıklarını anlatıyor. Gençler dışarıdaki mekanlara takılsalar da orta yaş ve üzeri ev ortamını tercih ediyor. Burası da onlar için bulunmaz nimet olmuş.
Evinden çıkıp da bir yerde soluklanmak isteyen yaşlılar için düşünülen bu mekanda mutfak, salon, banyo, tuvalet, yatak, tekerlekli sandalye, her şey mevcut. Yaşlı kadın ya da kalma ihtiyacı doğan herkes isterse burada yatılı olarak da kalabiliyor.
Kendileriyle konuştuğumuz kadın görevliler burada bulunmaktan ziyadesiyle memnunlar. Panoda asılı fotoğrafları gösteriyorlar neşe içinde. Bize has misafirperverlikle, "Bir çarşamba da sizi bekleriz" diyorlar. Neden olmasın...
Davet sizden, icabet bizden.
Orhaneli'de kadın ne iş yapar?
İlçede yaşayan kadınların ellerinden gelen becerileri ile para kazanmalarına örnekler veriyor Başkan.
"Ben ne iş yapayım?" diye soran bir kadına, "En iyi ne yaparsın?" sorusuyla yanıt verdiğini, kadının da "Ekmek yaparım" dediğini anlatıyor. "O zaman sen de ekmek yap" diyor Başkan ve sermaye olarak 3 çuval un veriyor. Sonrası kendiliğinden geliyor...
Pazarda karşılaştığımız kadınlar da öyle seslendiler başkanlarına. "İş isteriz, çalışmak isteriz!"
Bazı kadınlar topladıkları otları pazarda satıp ellerine geçen parayı torunlarına harçlık ediyorlar. Salçaları, reçelleri, erişteleri pazardan eksik etmiyorlar. İçlerindeki cevherin kıymetini bilip onu değerlendiriyorlar.
Ayrıca kurulan tekstil atölyesinde 80 kadın sigortalı olarak çalışıyor. Ürettikleri ürünler yurt dışına bile ihraç ediliyor.
Bu sayede çalışan kadın eşinin gözünde de farkındalık yaratıyor. Somut olarak iş yapıp para kazanmanın, sigortalı olmanın keyfini ve gücünü yaşıyor.
Ev kadınlığı işten sayılamadığı için maalesef ki saygınlık yaratmıyor. Esas olanı; kadın sevilmek kadar sayılmak istiyor...
"En büyük zenginliğim karım"
Orhaneli'de kadınlar bu haldeydi de, peki yoğun tempo içerisinde koşturup duran Başkan'ın eşi ne haldeydi?
Bu soruya derin bir iç çekişle yanıt veriyor Başkan. "En büyük zenginliğim karım" diyor. "Evin ve çocukların tüm sorumluluğu onda. Eve yeterli zaman ayıramıyorum haliyle. Oradaki açığı da hanım kapatıyor" diyor.
Kolay değil, sonuncusu tekne kazıntısı 4 çocuk. Evlisi bekârı, torunu torbası, hepsi kadının elinden geçiyor. Dışarıda çalışmasa da erkeğin evdeki yükünü azaltan kadın, erkeğin işindeki başarısına katkı sağlıyor. Erkek de kadının değerini bilerek aile idaresinde kadının elini rahatlatıyor.
"Bizim gençlerimiz de değerli"
İlçeye konuk olduğumuz Salı günü kurulan Beyce Pazarı'nı dolaşıp da Belediye binasına geri döndüğümüzde, binanın altındaki internet merkezine dikkat çekiyor Başkan. "Filtreli bilgisayarlar ile gençlerin zararlı sitelere ulaşmadan; ders olsun, eğlence olsun, ne gerekiyorsa ihtiyaçlarını gidermelerini sağlıyoruz" diyor.
Dolaşırken gençler için birkaç 'cafe' çarpmıştı gözüme. İlçede 2 yıllık eğitim veren Uludağ Üniversitesi Meslek Yükseokulu var. Üniversite öğrencileri nerede kalıyorlar diye soruyorum. Öğrencilerin barınmaları için yurt mevcutmuş. Birkaç kişi birleşip evlerde de kalabiliyorlarmış. Sosyal hayat beklentileri yüksek olmayan bu öğrenciler Orhaneli'deki eğitim yıllarının ardından ilçeden ayrılıyorlarmış.
Bu arada 2 bin metrekarelik üç katlı otoparkın inşaatı da devam ediyor.
Orhaneli Aşkı'nın öyküsü Ağlama Taşı'nda
İrfan Başkan Orhaneli'yle ilgili hoş öyküler anlatıyor sohbet aralarında. Bunlardan birisi de Ağlama Taşı.
1950'li yıllarda Orhaneli'ye atanan bir Tapu memuru, ilçeye ilk geldiğinde Orhaneli'yi beğenmeyip gitmek istiyor. Bu kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başına geldiği için çok ağlıyor. Tayini gerçekleşmeyince el mahkum uzun süre Orhaneli'de yaşıyor. Gün geçtikçe ilçeye alışan tapu memuru ilçede sıkı dostluklar kuruyor.
Gel zaman git zaman tapu memurunun tayini çıkıyor. Memur bu kez de Orhaneli'den gitmemek için kıvranıyor. Fevzipaşa Mahallesi'nde bulunan Kapanca Tepesi'nde bulunan büyük bir kayanın üstüne oturuyor ve başlıyor ağlamaya
İlçeden gideceği güne kadar bir ay boyunca her gün aynı tepeye gidiyor ve ağlıyor. Ağlayarak geldiği ilçeden yine ağlayarak ayrılan Tapu Memurunun her gün gidip ağladığı tepeye halk arasında Ağlama Taşı adı veriliyor. Memurun hali şiirlere konu oluyor.
Engin tarihiyle Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden birisi olan Orhaneli'ye veda ederken, Belediye binasının bahçesindeki taşlara çarpıyor gözümüz. Tarih her yerden fışkırıyordu. Bu tarihi zenginliği de değerlendirmek gerekiyordu.
Keyifli geçen bir ziyaretin ardından Orhaneli'de edindiğimiz izlenimler ve bilgiler belleğimizde, dolana dolana Bursamıza geri dönüyoruz.
Hava kararmış, şehir bütün ışıklarını yakmış, kollarını açmış, bizi bekliyor. Kavuşuyoruz özlemle.
Evli evine, köylü köyüne...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder