Ne yazık ki yaz mevsimi, trafik kazalarında ciddi artışların olduğu bir mevsim.
Uzun uzun tatiller dolayısıyla gidilen uzun uzun yolların yeterince iyi tanınmamasına rağmen tedbirli olunmaması, yola çıkılan araçların yeterince bakımlı olmaması ve değişmez kural: “en usta şoförün kendisi olması uzun yol kazalarının belli başlı sebeplerinden.
Okulların tatil olmasından mütevelli özellikle de yazlık yörelerde ehliyetsiz gençlerin ebeveynlerinin arabalarına doluşarak, müziği de sonuna kadar açarak hız denemeleri yapmaları; Scooter tarzı motosikletleriyle daracık sokaklarda olsun, caddelerde olsun çılgınca gitmeleri, bir de üstüne üstlük kask takmamaları kazalara çıkarılan davetiyelerin bir başka türlüsü.
Traktörlerin römorklarında tarlalara işçi taşımak...
Kamyonetlerin kasalarına doluşup pikniğe gitmek, düğüne gitmek?
Hepsi de olabilecek kazalarda ölüm riskini arttırmaktan öte bir şey değil.
Ya kaza sonrası yapılan kurtarma çalışmaları?
Hadi kazayı yapanlar dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu bir kazaya karıştılar. Ondan sonra yapılan kurtarma çalışmaları kazadan daha beter sonuçlar vermiyor mu?
Kurtarma ekiplerinin kaza yerine ulaşma süreleri zaten başlı başına bir sorun. Bazen ekiplerin kendi içlerinde toparlanamamaları, bazen de emniyet şeridini tıkayanlar, yol vermeyenler yüzünden zamana karşı yaşanan bir yarışın en kıymetli saniyelerinin uçup gitmesi...
Bu yüzden de ekipler kaza yerine ulaşana kadar çevrede bulunanların kazaya müdahale etmeleri kaçınılmaz oluyor. Yardımsever bir millet olduğumuzdan nasıl etsek de hemen kurtarsak düşüncesine kapılıp bu düşünce etrafında organize oluveriyoruz.
Sen sağından tut, ben kenarından, haydi hop hallettik!!!
Ellerden bırakılmayan ya da ağızlardan düşmeyen sigaralarla yapılan bu kurtarma harekatının ne kadar bilinçli ve ne kadar “kurtarıcı” olduğu kurtarılan kişinin ölümüyle ya da sakat kalışıyla sonuçlanıyor.
Arabanın camına “kaza anında lütfen beni kurtarmaya çalışmayın” yazmak geliyor insanın içinden. “Karga tulumba taşımayın. Boynumu oynatmayın. Kolumu bacağımı çekiştirmeyin. Ambulans çağırın, yangına karşı ve diğer araçların kazaya karışmamasına karşı önlem alın yeter.”
“Size de yaranılmıyor!!” diyeceklerdir belki. Varsın desinler. “İnsanlık vazifemiz” diyeceklerdir. Aman mümkünse sizde kalsın.
Mesela alın size bilinçsizce yapılan yardıma bir örnek:
Antalya’da ters dönen araçta sıkışan kadının attığı çığlıklar çevredekiler tarafından aracın düzeltilmesiyle birdenbire kesiliyor.
Ve o kadın artık hayatta değil...
Şimdi bu durumda suçlu kim olacak?
Yardım etme konusundaki bu bilinçsizliğimizi yok edip yerine yeni bir bilinç koyabilsek keşke.
Ya da en azından yardım etme yöntemini bilmediğimizi bilsek ve her olayda yardım etmeye bodoslama dalmasak.
Bilirsiniz; ehliyet sınavına girenler İlk yardım Dersi’nden de mesul olurlar. Kurs ortamında o dersi ne kadar iyi görürler ya da ne kadar iyi anlarlar tartışılır. Önemsemezler bile. Sadece ilk yardım dersinden kaç alındığıdır önemli olan. Barajı geçecek kadar olsun kâfi...
Coğrafya olarak hem her daim deprem riski taşıyan aktif bir hat üzerinde yaşıyoruz, hem de trafik kazalarımız oldukça fazla. O yüzden ilk yardım konusunda ciddi anlamda bilinçlendirilmesi gereken bir milletiz.
Bu konuda hiçbirimizin yeterince bilgisi yok. Kulaktan duyduğumuz ya da orada burada gördüğümüz üç-beş hareketten fazla bir şey bilmiyoruz. Onları da lâyıkıyla uygulayamayınca edilmeye çalışılan yardım kişiyi felakete bir adım daha yaklaştırıyor.
Okul çağındaki çocuklar sınavlara hazırlanırken gerekli gereksiz o kadar çok bilgiyle dolduruluyorlar ki, en ufak bir kazada hem kendilerinin hem de başkalarının hayatını kurtarabilecek en ufak bilgilerden bihaber yetişiyorlar.
Ki öncelik CAN’dadır.
Esas olan önce hayatta kalmayı bilmektir...
Kaza anında sınavda kaçıncı olmuş olduğunun bir önemi kalmaz...
Maalesef ki sınav sonuçları hayat kurtarmaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder