Sosyal medyada zaman zaman (ç)alıntılanan cümlelerimi, paragraflarımı, hâttâ yazılarımı yakaladığım olmuştur. Tüm okumalarını ve düzenlemelerini benim yaptığım gazeteye köşe yazısı olarak yollanan bir yazıda, henüz iki gün önce yazdığım yazıdan blok halinde alınmış bir paragrafımı yazının içinde görünce şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yuttum. Ne kaynak belirtmek ne bir şey.
Kopyala-yapıştır gitsin!
Bir ara bir dergi için yolladığım yazı(lar) için, "Çıkacak dergideki yazılardan bir tanesine siz imza atın, diğerlerine diğer arkadaşlar imza atsın" cümlesi kuruldu. Cevap olarak "Ya hepsinde imzam olur, ya biri imzalı diğerleri imzasız olur ya da bu dergide hiçbir yazı olmaz" demem üzerine biri imzalı diğerleri imzasız pek çok yazım ile çıktı dergi. Kendi yazılarımın üzerine ıslak imzamı atarak dağıttım dergileri eşe dosta.
Yazılarınıza başkaları imza atsın dendiğinde "Nasıl olur da başka birisinin yazdığı bir yazının altına kendi imzasını atmak isteyebilir ve nasıl olur da gelen övgüleri hiç utanmadan kabul edebilir insan?" diye sorguladım. Esas mesele buradaydı.
Ha bir de, dergideki o imzasız yazıların yazar(lar)ını kimse merak etmemiş miydi acaba?
Yoksa o dergiyi kimse okumamış mıydı?
BIG EYES
Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz, hırsızlık hırsızlıktır. Ama bir de uzun süreli yaşananı vardır ki akla zarar.
Büyük gözlü çocukların ressamı Margaret Keane ve onun yaptığı resimler için "Ben yaptım" diyerek tüm eserlerin üzerine konan eşi Walter Keane'in gerçek hayat hikâyesinin anlatıldığı "Big Eyes-Büyük Gözler" filmini izlediğimde, emek ve yetenek gaspının ne kadar büyük boyutlara ulaşabildiğini ve ne kadar uzun yıllara yayılabildiğini gördüm. Bir erkeğin sevdiğini söylediği kadının üzerinde kurduğu korku imparatorluğunun yarattığı terör kadını öyle bir köleleştirmişti ki, yaklaşık iki saat boyu kahırdan tırnaklarımın etlerini kopartıp durdum. (Ki filmde anlatılan Margaret'in 15 yılıydı.)
Hikâye şöyle:
1955 yılında Walter Keane ile tanışan Margaret, o ara kızıyla birlikte eski kocasından kaçmıştır. Resim yaparak geçinmeye çalışan Margaret'in kocası, Margaret'in kızını iyi yetiştiremeyeceğini öne sürerek çocuğu geri ister. Hem bu korkuyla, hem de Walter'ın büyüsüne kapılarak apar topar evlenen Margaret, 'büyük gözlü çocuk' tabloları yapmaya devam eder. Tabloların altına yeni aldığı soyadı olan "Keane" imzası atmaya başlamasıyla ise hayatının hatasını yapar.
Daha önce de bir başkasının yaptığı Paris sokaklarını resmeden tablolara imzasını atan Walter, Margaret'in yaptığı tabloları da kendisinin yaptığını söyleyiverir. Tabloların ilgi görmesiyle ve Walter'ın para odaklı satış politikaları ile tablolar satılmaya başlar. Walter tabloları her geçen gün daha çok sahiplenir. Karısını da, kendisi olmasa tablolarının satılmayacağına inandırır. Margaret zaten çocuklu dul bir kadın ressamın tablolarının satılmayacağına inanmaya hazırdır. Yıllar böyle geçer. Margaret boyar, Walter satar ve büyük bir servet edinirler. Lakin Margaret evde ne kadar hapis ise Walter dışarıda o kadar serbesttir. Walter kibre kapılmış, şımarıklaşmış ve artık sadece emreder olmuştur. Tablolar hakkında yapılan olumlu yorumları büyük bir zevkle üzerine almaya, olumsuz eleştiriler için ise Margaret'in canına okumaya başlamıştır.
Margaret kimseyle görüşmüyor, kızı dahi çalışma odasına giremiyordur. Ta ki o bir gün kızı odaya girip de gerçeği anlayana kadar sürer bu kandırmaca böyle. Margaret kızının da desteği ile Hawai'ye kaçar. Tabi Walter peşini bırakmaz. Boşanmak istiyorsa kendisine yeni tablolar yollaması gerektiğini söyler. Walter'dan kurtulmak için beş sene boyu yeni çalışmalar yollamaya devam eder Margaret.
Artık buna dayanamayacağını anladığında ise sene 1970'tir. Katıldığı bir radyo programında tüm gerçeği ortaya döküverir Margaret. Bu suçlamayla deliye döner Walter. Kendinin daha fazla sömürülmesini istemeyen Margaret mahkemeye gider, dava açar. Karşılıklı suçlamalar ile süren davayı sonuçlandırmak için yapılacak tek bir şey kalmıştır artık. Mahkeme salonuna iki tuval ve iki boya takımı gelir. İkisi de tuvallerinin başına geçerler ve Margaret 53 dakika içinde büyük gözlü bir çocuk resmi ortaya çıkartırken, Walter kolunun ağrıdığını bahane ederek tek bir fırça dahi vuramaz tuvale.
Sonuç ortadadır.
İlahi adaletin yerini bulduğu gibi hukuksal adalet de yerini bulur. Margaret Walter'dan hem resimlerine ve hem de yaşadıklarına karşılık 4 milyon dolar tazminat alır.
Kimse artık ona inanmasa da Walter yıllar boyu "Dünyadaki kimsesiz çocukları ben boyadım!" sözünü söylemekten vazgeçmez. Sonunda 2000 yılında sefalet içinde ölür.
Margaret ise resim yapmaya devam eder. Resimlerindeki büyük gözlü çocukları artık hüzünle ağlamıyor, sevgiyle gülümsüyorlardır. Sonunda sanat camiasında da kabul görür. Hatta Tim Burton'ın yönettiği kendi hayat öyküsünün anlatıldığı Big Eyes filminin bir sahnesinde bile görünür.
Kopyala-yapıştır gitsin!
Bir ara bir dergi için yolladığım yazı(lar) için, "Çıkacak dergideki yazılardan bir tanesine siz imza atın, diğerlerine diğer arkadaşlar imza atsın" cümlesi kuruldu. Cevap olarak "Ya hepsinde imzam olur, ya biri imzalı diğerleri imzasız olur ya da bu dergide hiçbir yazı olmaz" demem üzerine biri imzalı diğerleri imzasız pek çok yazım ile çıktı dergi. Kendi yazılarımın üzerine ıslak imzamı atarak dağıttım dergileri eşe dosta.
Yazılarınıza başkaları imza atsın dendiğinde "Nasıl olur da başka birisinin yazdığı bir yazının altına kendi imzasını atmak isteyebilir ve nasıl olur da gelen övgüleri hiç utanmadan kabul edebilir insan?" diye sorguladım. Esas mesele buradaydı.
Ha bir de, dergideki o imzasız yazıların yazar(lar)ını kimse merak etmemiş miydi acaba?
Yoksa o dergiyi kimse okumamış mıydı?
BIG EYES
Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz, hırsızlık hırsızlıktır. Ama bir de uzun süreli yaşananı vardır ki akla zarar.
Büyük gözlü çocukların ressamı Margaret Keane ve onun yaptığı resimler için "Ben yaptım" diyerek tüm eserlerin üzerine konan eşi Walter Keane'in gerçek hayat hikâyesinin anlatıldığı "Big Eyes-Büyük Gözler" filmini izlediğimde, emek ve yetenek gaspının ne kadar büyük boyutlara ulaşabildiğini ve ne kadar uzun yıllara yayılabildiğini gördüm. Bir erkeğin sevdiğini söylediği kadının üzerinde kurduğu korku imparatorluğunun yarattığı terör kadını öyle bir köleleştirmişti ki, yaklaşık iki saat boyu kahırdan tırnaklarımın etlerini kopartıp durdum. (Ki filmde anlatılan Margaret'in 15 yılıydı.)
Hikâye şöyle:
1955 yılında Walter Keane ile tanışan Margaret, o ara kızıyla birlikte eski kocasından kaçmıştır. Resim yaparak geçinmeye çalışan Margaret'in kocası, Margaret'in kızını iyi yetiştiremeyeceğini öne sürerek çocuğu geri ister. Hem bu korkuyla, hem de Walter'ın büyüsüne kapılarak apar topar evlenen Margaret, 'büyük gözlü çocuk' tabloları yapmaya devam eder. Tabloların altına yeni aldığı soyadı olan "Keane" imzası atmaya başlamasıyla ise hayatının hatasını yapar.
Daha önce de bir başkasının yaptığı Paris sokaklarını resmeden tablolara imzasını atan Walter, Margaret'in yaptığı tabloları da kendisinin yaptığını söyleyiverir. Tabloların ilgi görmesiyle ve Walter'ın para odaklı satış politikaları ile tablolar satılmaya başlar. Walter tabloları her geçen gün daha çok sahiplenir. Karısını da, kendisi olmasa tablolarının satılmayacağına inandırır. Margaret zaten çocuklu dul bir kadın ressamın tablolarının satılmayacağına inanmaya hazırdır. Yıllar böyle geçer. Margaret boyar, Walter satar ve büyük bir servet edinirler. Lakin Margaret evde ne kadar hapis ise Walter dışarıda o kadar serbesttir. Walter kibre kapılmış, şımarıklaşmış ve artık sadece emreder olmuştur. Tablolar hakkında yapılan olumlu yorumları büyük bir zevkle üzerine almaya, olumsuz eleştiriler için ise Margaret'in canına okumaya başlamıştır.
Margaret kimseyle görüşmüyor, kızı dahi çalışma odasına giremiyordur. Ta ki o bir gün kızı odaya girip de gerçeği anlayana kadar sürer bu kandırmaca böyle. Margaret kızının da desteği ile Hawai'ye kaçar. Tabi Walter peşini bırakmaz. Boşanmak istiyorsa kendisine yeni tablolar yollaması gerektiğini söyler. Walter'dan kurtulmak için beş sene boyu yeni çalışmalar yollamaya devam eder Margaret.
Artık buna dayanamayacağını anladığında ise sene 1970'tir. Katıldığı bir radyo programında tüm gerçeği ortaya döküverir Margaret. Bu suçlamayla deliye döner Walter. Kendinin daha fazla sömürülmesini istemeyen Margaret mahkemeye gider, dava açar. Karşılıklı suçlamalar ile süren davayı sonuçlandırmak için yapılacak tek bir şey kalmıştır artık. Mahkeme salonuna iki tuval ve iki boya takımı gelir. İkisi de tuvallerinin başına geçerler ve Margaret 53 dakika içinde büyük gözlü bir çocuk resmi ortaya çıkartırken, Walter kolunun ağrıdığını bahane ederek tek bir fırça dahi vuramaz tuvale.
Sonuç ortadadır.
Margaret Keane |
Kimse artık ona inanmasa da Walter yıllar boyu "Dünyadaki kimsesiz çocukları ben boyadım!" sözünü söylemekten vazgeçmez. Sonunda 2000 yılında sefalet içinde ölür.
Margaret ise resim yapmaya devam eder. Resimlerindeki büyük gözlü çocukları artık hüzünle ağlamıyor, sevgiyle gülümsüyorlardır. Sonunda sanat camiasında da kabul görür. Hatta Tim Burton'ın yönettiği kendi hayat öyküsünün anlatıldığı Big Eyes filminin bir sahnesinde bile görünür.
Margaret Walter ve filmde kendisini canlandıran Amy Adams |
Yaşananlarda gördüğümüz üzre, yalan yalanı doğurmuş, bir küçük yalan çığ gibi büyümüş, kendini taşıyamayacak hale gelince ise patlayarak un ufak olmuştur. 'Doğru' ise yoluna ağır aksak da olsa devam etmiş, yolundan ayrılmamış ve hedefine ulaşmıştır.
Yasa ve karma bir kez daha işlemiştir.
****
Muhteşem Gatsby kitabını okumuş ya da filmini izlemiş olanlar bilirler.
West Egg ve New York şehri arasındaki muazzam bir kül çöplüğü vardır ve bütün bu farklı konumdaki insanlar bu kül çöplüğünün yanından geçmek zorundadır. Bir göz doktoru bu çöplüğe bir reklâm tahtası koymuş ve reklâmına "Görmeyen mavi gözlerle manzarayı seyreden" kör bir adamın resmini asmıştır. Afişteki adam (gözlerinin görmediği söylense de) gelen geçen herkese bakmaktadır ve insanda adeta Tanrı'nın Gözleri hissini yaratmaktadır.
Mona Lisa tablosunda da vardır bu his. Siz ne taraftan bakarsanız bakın Mona Lisa'nın gözleri hep size çevrilidir. Arkanızı döndüğünüzde bile ensenizdedir o gözler.
Kısacası, Büyük Gözler her şeyi izler. Onlardan kaçamazsınız, saklanamazsınız, eninde sonunda o gözlere yakalanırsınız.
Eğer ki o gözlerle dost olup o gözleri kendi içinde yaşatabilirseniz ve o gözlerin bakışlarını anlayabilirseniz ne kaçmanıza, ne de saklanmanıza gerek vardır.
Söyleyin bana, şu kısacık hayatta kaçıp saklanmadan yaşamaktan büyük konfor mu var ayol?
West Egg ve New York şehri arasındaki muazzam bir kül çöplüğü vardır ve bütün bu farklı konumdaki insanlar bu kül çöplüğünün yanından geçmek zorundadır. Bir göz doktoru bu çöplüğe bir reklâm tahtası koymuş ve reklâmına "Görmeyen mavi gözlerle manzarayı seyreden" kör bir adamın resmini asmıştır. Afişteki adam (gözlerinin görmediği söylense de) gelen geçen herkese bakmaktadır ve insanda adeta Tanrı'nın Gözleri hissini yaratmaktadır.
Mona Lisa tablosunda da vardır bu his. Siz ne taraftan bakarsanız bakın Mona Lisa'nın gözleri hep size çevrilidir. Arkanızı döndüğünüzde bile ensenizdedir o gözler.
Kısacası, Büyük Gözler her şeyi izler. Onlardan kaçamazsınız, saklanamazsınız, eninde sonunda o gözlere yakalanırsınız.
Eğer ki o gözlerle dost olup o gözleri kendi içinde yaşatabilirseniz ve o gözlerin bakışlarını anlayabilirseniz ne kaçmanıza, ne de saklanmanıza gerek vardır.
Söyleyin bana, şu kısacık hayatta kaçıp saklanmadan yaşamaktan büyük konfor mu var ayol?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder