29 Aralık 2011 Perşembe

Aklından bile geçirme!

Yani; senin olmayana el uzatmayacaksın, harama uçkur çözmeyeceksin, bilir bilmez konuşmayacaksın...
Genelde eline ve beline sahip olmakta o kadar zorlanmaz insan da, dilini tutabilmek her zaman en zorudur.
En son söyleyeceğini en başta söyleyiverir.
Çam devirir, pot kırar.
Patavatsızlık ettiği yetmezmiş gibi bir de “açıksözlü”lüğüyle övünür...
Bilmez ki söz ağızdan çıktıktan sonra artık dönüşü yoktur.
Mesele o sözü söylemekten ziyade o sözü aklından geçirmemekte değil midir aslında?
Aklından geçirdikten sonra diline düşmesi de çok zaman almaz zaten...
İyi niyetli ve safdil insanların akıllarından kötülük geçmediği için dilleri de kötü bir laf edemez.
Kötü niyetli ama kurnaz insanlar ise kötü düşündükleri halde kendilerini engeller ve içlerindekini dışarıya pek belli etmezler.
Ancak çok gerildikleri ya da çok gevşedikleri zamanlarda patlayarak yüreklerinde biriken ‘kara kan’ı kusarlar. Biraz damarına basıp üzerine gittiğinizde gerçek yüzleri ortaya çıkıverir.
Ya da birkaç kadeh devirdikten sonra...
Eee ne demişler, sarhoşun söylediği ayığın düşündüğüymüş...
Hem kötü niyetli hem de kontrolsüz insanlarsa içlerindeki kötülüğü bir türlü engelleyemez, her yerde saldırgan ve asabi tavırlar sergilerler.
Gerçi; ‘sahte’ bir iyiliktense ‘dürüst’ bir kötülük her zaman daha kıymetlidir.
En azından gerçektir...
“Aşufte” kelimesini kullanan zat bu saydıklarımızdan hangi sınıfa giriyor bilemem ama dilinin kemiği olmadığı ve kadınlar için ilginç düşünceler beslediği besbelli.
Mesele malum;
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın periyodik olarak düzenlediği Başkent Toplantıları’nın son konuğu olan TRT Müdürü İbrahim Şahin’in TRT Şeş ile ilgili bir sorulan bir soruya cevap verirken, “Burada kadın yok değil mi?” demesi ve ardından da Rojin için “Aşufte Kadın” demesinden bahsediyorum.
Haberi okuduğumda ‘Müdür Bey acaba ne kadar zamandır bileniyordu Rojin’e’ diye düşündüm bir anda.
Kim bilir, belki de etrafında gördüğü her kadın için böyle düşünüyordur...
Belki de kendisini günaha sokan kadın kişilere duyduğu nefret Rojin’de hayat buldu. Bütün zehirli oklarını ona sapladı.
Böylece tek bir kelimeyle rengini ve duruşunu ortaya serdi.
Takke düştü kel göründü. Hatta keli örtmek için çekiştirilerek uzatılan, bir taraftan diğer tarafa aktarılan saçlar bile kelin görünmesine mani olamadı.
“Benim üslubum böyle” diyerek kendini savunan kişi geri önce adım atmadı ama daha sonra büyüklerinin uyarıları üzerine özür dilemek zorunda kaldı.
Tabii bu dilenen özür ne kadar gerçek bir özürdür ve ne kadar samimidir, orası tartışılır...
****
Kişinin ağzından çıkan her kelime sadece ama sadece kişinin aynadaki kendi yansıması oluyor değil mi?
Bazı kelimeler için kavgada bile söylenmez deriz ya hani, işte o kelimeler öyle ulu orta her yerde sarf edilmemeli.
Tartışılan konunun dışına çıkılarak kişinin insani haklarına tecavüz edilmemeli. Onuru ve şahsiyeti zedelenmemeli.
Artık zaman değişti ve hiçbir şey iki kişi arasında kalmıyor.
Kimse kendisine edilen hakareti sineye çekmiyor.
Soluğu mahkemede alıyor. Hakkını arıyor.
Ben’ce;
Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkartabiliyor iken, zehirli bir dil kullanarak insanları zehirlemek ve kendisinden uzaklaştırmak zaman içinde kendi yalnızlığını oluşturmanın ilk adımlarından başka bir şey olmuyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder