"Kadın Kişinin Araba Neyine!" başlıklı yazımda, Suudi Arabistan’ın en üst dînî konseyi olan Meclis el-İfta al-A’ala’ya göre araba kullanan kadının toplumun ahlâkını bozacağı iddiasından söz etmiştim hatırlarsanız.
Suudi Arabistan’da 2000’li yıllarda bile hâl böyleyken, biz Türkler’in eski çağlarına uzanmak istedim biraz.
Uzanmak ve Türk Tarihi’nde kadının yerine şöyle bir göz atmak...
Eski Türk kültüründe kadınlar ata da biner, silah da kullanırlardı. İyi ata binmek, iyi kılıç kullanmak, iyi savaşmak bir kadında aranan özelliklerdendi. Kadın her zaman erkeğinin yanında ve her şekilde söz sahibiydi. Diğer toplumlarda kadının varlığı kabul edilmezken Türkler kadınlarına en büyük kıymeti vermişlerdi.
Altay dağlarının en yüksek tepesine "Kadınbaşı" demeleri de bu sebeple belki de.
İngiliz kocalar karılarını satabiliyorken, o dönemdeki kadınlar İncil’i dahi okuyamıyorken, sofralara dahi oturtulmuyorken, sorulmadan söze başlayamıyorken, hâttâ çocukları tarafından dahi hizmetçi olarak görülüyorken; Çin’de boşanma hakkı sadece kocadayken, yeni doğan erkek bebekler ipeklerle, kız bebeklerse çaputlarla beleniyorken; Roma’da, hukuk derslerinde okutulan Roma hukukunda, kadınlar kendi mallarına hükmedemeyip yarım akıllı sayılıyorken, dul kalanları tekrar evlenemiyorken ve Araplar’da doğan kız bebekler diri diri toprağa gömülüyorken; Türkler kadınlarına imza yetkisi dahi vermişlerdi.
Hakan’ın buyrukları sadece ‘Hakan buyuruyor ki!’ cümlesiyle başlamışsa geçerli sayılmazdı. Hakan her zaman hatunuyla yanyana idi. Tören ve şölenlerde Hatun her zaman Hakan’ın solunda oturur, görüşlerini bildirebilirdi. Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile barış antlaşmasını imzalayan kişi Mete Han’ın hatunudur.
Bir rivayete göre;
Bir gün Cengiz Han, tüm hanlarını toplamış, sağ yanına da eşini oturtmuş.
Cengiz Han hanlarına,
"Ben Hanlar Han'ı Cengiz Han, hepinizin Han’ıyım",
Sonra da eşini göstererek;
"Bu da benim Han’ım" demiş.
İşte erkeklerin "eşim" anlamına söyledikleri "hanım" kelimesi oradan geliyormuş...
Cumhuriyetin ilânından sonra da (5 Aralık 1934'de) Atatürk pek çok medenî Avrupa ülkesinden önce Türk Kadını'na seçme ve seçilme hakkını bahşetmişti.
Hep merak ederim; Türkler'de kadınlar bu konumdayken ne oldu da daha sonraları kadınlar gittikçe aşağıya çekilmeye başladı ve bütün kadınlar evlerine hapsedilmeye çalışıldı.
Köylerde yaşayan kadınlar hem iş gücü olarak hem de söz sahibi olarak yine kocalarının yanındalar. Birlikte üretip, birlikte paylaşılan bir hayat sürmekteler. Kadın gerektiğinde tüfek de kullanabiliyor, traktör de sürebiliyor.
Köylerden kasabalara ve şehirlere doğru gelindikçe kadın da etkisizleşmeye mi başlıyor acaba? Bir yandan çalışan kadın hayatın her alanında rol alırken, bir yandan da etrafındaki erkekler tarafından taciz edilerek sindirilmeye mi çalışılıyor?
Kadınlar da engellenip baskılandıkça iyice tutuklaşıp kendilerine olan özgüvenlerini mi kaybediyorlar?
Belki de bu engelleri aşabilmek için haddinden fazla bir kendini kanıtlama savaşına giriyorlar...
Kadınlar artık, sosyal hayatın pek çok dalında olduğu gibi, en az erkekler kadar çoğunlukta araba kullanıyorlar. Eskiden yollarda tek tük görülüp hayretle bakılan kadınların yerini çok daha fazla kadın sürücü aldı.
Trafikte araba kullanan kadınların esprili hikâyeleri de malûmunuzdur.
Onlar trafik lâmbalarında makyaj yapabilirler. En sol şeritte giderken birdenbire sağ sapaktan döneceklerini hatırlar ve en sol şeritten en sağ şeride şahane(!) bir makasla geçebilirler, üstelik sinyal vermeye de pek hacet görmezler. Bazen de sinyal verme olayını abartarak 2 km sonra döneceklerinin sinyalini 2 km öncesinden vermeye başlarlar.
Kadınlar direksiyonda ön cama yapışmış gibi otururlar, epey(!) geniş bir park yeri bulmak için dört dönerler, araçlarını park edince kapılarını kilitlediklerinden emin olmak için bütün kapıları tek tek kontrol ederler, yine ikna olmaz, girecekleri yere girene kadar arkalarına dönüp dönüp arabalarını süzerler.
Kadınlar direksiyonda ön cama yapışmış gibi otururlar, epey(!) geniş bir park yeri bulmak için dört dönerler, araçlarını park edince kapılarını kilitlediklerinden emin olmak için bütün kapıları tek tek kontrol ederler, yine ikna olmaz, girecekleri yere girene kadar arkalarına dönüp dönüp arabalarını süzerler.
Ama emniyet kemerlerini her zaman takarlar...
Ayrımcı Dil
Ayrımcı Dil
Nerede düzgün gitmeyen bir araç gördüğünüzde, nerede garip park edilmiş bir arabaya rastladığınızda, nerede en sol şeritte ağır aksak giden ve arkasında konvoy oluşmuş araçlar gördüğünüzde, hemen içinizden ‘Kadın şoför işte!’ dersiniz.
Kaza haberlerinde bile kaza yapan erkekse ‘Erkek şoför kaza yaptı!’ diye yazmaz da, eğer kazayı yapan kişi kadınsa, haberin başlığı muhakkak ki ‘Kadın Şoför’ diye başlar.
Baştan kayıp yani...
Kadınlar genel olarak hakikaten de pek iyi araba kullanamazlar.
Çok iyi derecede kullananlar yok değil. Haklarını yemeyelim. Çok şükür ki gittikçe de çoğalmaktalar.
Araba kullanmak biraz yetenek işiyse de çokçası devamlılık işi. Sürekli araç kullanan birisinin arada sırada kullanan birisine oranla çok daha iyi bir şoför olacağı yadsınamaz.
Mesela erkek çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren babalarının kucağında araba kullanmaya başlarken, kızlar her zaman arka koltukta oturmaya mahkûm edilirse o ürkekliği üzerlerinde ömür boyu taşırlar.
Kullandıkları arabalar ya babaları ya da kocaları tarafından satın alınan kadınlar kaza yaptıklarında arabaya verecekleri hasarlardan dolayı kendilerine hesap sorulacağını da çok iyi bilirler. Bu yüzden yola çıktıkları anda sanki sırtlarında yumurta küfesi varmışcasına arabayı omuzlarında taşımaya başlarlar. Çünkü en ufak bir hatalarında dolayı suçlanacak ve azarlanacaklardır.
Başına gelecekleri bilen kadınlar bu davranışlara maruz kalmamak için azamî bir dikkatle araba kullanırlar. Zaten her ne olursa da o ‘azamî’ dikkat sebebiyle olur.
Bu şekilde araba kullanırken kendileri kaza yapmazlar belki ama ziyadesiyle çok kazaya sebebiyet verirler.
Erkekler de trafikte bu tarz araba kullanan kadınları istemezler.
İyi kullananlarıysa HİÇ istemezler.
Pek çok erkek şoför kendisini sollayan bir kadın şoförse eğer bunu kendisine ar eder, hırs yapar ve ne yapıp edip o kadını geçmeye çalışır. Kadını sıkıştırır, arkasına yapışır, selektör üstüne selektör yapar. Soldan geçemezse sağı dener. Slalomlar yapa yapa kendisini nafile yere yorar. Sonunda geçer ve boyu bir anda 1 karış uzar...
Yanlış anlamayın, bunları söylerken; kendisiyle barışık, kompleks sahibi olmayan, saygılı, hoşgörülü ve nazik erkeklerin hepsini tenzih ediyorum.
Ben'ce;
Annelerinin kullandığı arabalarda büyüyen çocuklar böyle bir ayrımcılığa karşı duracak tek güçtür.
Ki artık çocukların can güvenliği için üretilen çocuk koltukları anne arabalarının arka koltuğunda durmakta...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder