Bu da nerden çıktı diyecekseniz; siz gaza yüklenmiş asfaltı ağlatırken, sağlı sollu numaralar çekip beni kimseler geçemez derken, ne kendi canınıza ne de taşıdığınız canlara aldırmazken, ensenize yetişip sizi alaşağı ediveren melek Azraildir hatırlatması yapayım dedim.
Kuş olup uçsanız da kaçamazsınız ondan, jet olup fırlasanız da.
Siz hızlandıkça o eğlenir.
"Daha hızlı daha hızlı!"
Bir kaçma kovalamaca, arada 'Ebe!' diyerek dokunmaca, sonra geri salmaca ve en sonunda da yakalamaca!
Her kaza hız yüzünden olmaz ama her hız kazaya açık davetiye çıkartır. Arabanın arkasına Allah Korusun yazarsınız da, o kadar gaza basmaya sizi Allah bile korumaz.
90'a kadar arabayı siz kontrol edersiniz, (ki onu bile zor edersiniz), 90'dan sonra araba gemi azıya alır, içindeki beygirler şaha kalkar, Azrail'le oynaşır.
Keyiflidir de oynaşması. Heyecanlıdır. Adrenalin tavan yapar, ego da.
"Yakalayamaz ki, yakalayamaz ki..."
Azrail güler kıs kıs.
"Gel gel, az kaldı..."
Hız tutkusu başka bir şeye benzemez. Hayata kafa tutma vardır içinde, dibine kadar yaşadığını anlama vardır.
Direksiyon titrer ellerinde, motorun sesi kamçılar içindeki vahşi duyguları. İbre yükseldikçe yükselir duygular. Sanki dağların en yüksek tepelerine tırmanıyor ya da okyanusun en derin yerlerinde kulaç atıyor, gizemli derinliklere dalıyor, sonra tekrar bulutlara değiyorsundur.
Ya da cahilce bir 'yarıştırmadır'. Serserice bir sürüş, kuralsız, kitapsız, duyarsız, olasılıksız...
Direksiyonunda olduğu aracını Schumacher gibi kullanırken, Renç Koçibey'in trafik kazasından öldüğü bir memlekette yaşadığını unutur insan.
"Ölmek için hız gerekmez ama usta olmak da yetmez" diye düşünmez...
Bütün özgüveni cebine doldurup çıkar yola ve -hani kendi hiç yapmaz da- başkalarının hata yapabileceğini de hesaplamaz.
Yollar da, arabalar da, sürücüler de kusursuz var sayar. Hem, ona bir şey olmaz!
"Ecel gelince bedene, ötesi berisi bahane" deyip duymaz ya hani söylenenleri, hesaplayamaz ya ihtimalleri.
Önüne çıkan bir hayvan, tekerlekten fırlayan bir taş, hatalı bir sollama, çalan telefona kayan bir göz...
Ve sonra hızın derecesine yakışan bir savruluş...
Azrail hızlı olduğu kadar ekabirdir de. Davet edilen her kazaya gitmez mesela.
Bekler vakti zamanını. Belki 10 yıl, belki 50 yıl sonrayadır onun randevusu.
O zamana kadar kazadan yaralı kurtulan bir insan ne yaşar, nasıl yaşar, bir Allah bilir, bir kendisi, bir de anası, babası, kardeşi, evladı, karısı, kocası, eşi, dostu, sevgilisi, arkadaşı.........
****
Kurallarla sınırlandırılmak istemeyiz hiçbirimiz.
Lakin kuralların bizim can güvenliğimiz için olduğunu da artık içimize sindirmeliyiz.
İnatlaşmanın alemi yok, pazarlık etmenin hiç yok.
De, anlamadığım ufak bir nokta var.
240 km hız yapamayacaksak niçin 240 km hız yapan sıradan araçlar üretiliyor.
Polis miyiz biz hırsız kovalayalım, yoksa hırsız mıyız polisten kaçalım?
"Allah akıl fikir irade vermiş, kendinize hakim olun efendim" demeyin.
Olanlarda zaten sorun yok, mesele olmayanlarda...
Ha bir de; ömrümüzce sınırları aşmamışsak ama acil bir durumda gaza basmışsak ve bir güzel de yakalanmışsak bunu polise nasıl anlatalım?
Her hareketimiz kayıtlı olduğuna göre, Memur Bey de trafik CV'mize bakıp kanaat kullanabilir mi?
Ya da kuralları düzenli olarak ihlâl edenler için extra extra cezalar uygulayıp trafikten ilelebet men edebilir mi?
Özellikle de Tofaş'ın kuş serisi ve sürücü profilini tedavülden kaldırılabilir mi?
İstek ve öneriler bitmez...
Neyse;
Gözünüz yolda, kemeriniz belde, ayağınız tetikte olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder