70’li yıllarda bir yaz günü, Cehennem Sıcağında (The Long Hot Summer) dizisindeki sahneleri aratmayan bir film karesine andıran Karacabey'e gelen seçim konvoylarını hatırlarım.
Kliması olmayan arabalarda, koyu renkli takım elbiselerinin içinde, terden sırılsıklam olmuş beyaz gömleklerini ve boyunlarını sıkan kravatlarını çekiştirerek gevşetmeye çalışmalarını, ellerindeki mendillerle alınlarını, boyunlarını silişlerini hiç unutmam. Çevrede hafiften robotvari dolaşmalarıyla diğerleri arasında seçilen ‘siviller’ ise çok gizemliydiler..
Davul zurna eşliğinde bangır bangır çalan seçim marşları o dönemde de var mıydı, hatırlamıyorum.
Hatırladığım, onlarca arabayla bir tantana gelişleri, bir tantana gidişleri.
Sonra. Sonrası yok... Geliş o geliş... Gidiş o gidiş...
****
2014, bahara andıran bir hava ve yine bir seçim dönemi. Yine sokağa çıkışlar, yine meydanlara akışlar, yine ziyaretler, yine yüzlerce, binlerce el sıkmalar ve yeni moda kafa tokuşturmalar.
Bütün amaç kendini tanıtma, bir çeşit pazarlama...
Adayların fotoğraflı haberleri servis ediliyor basına.
Meydanlar; adayına can-ı gönülden destek çıkanlar, beğense de beğenmese de aday görme sevdasıyla kalabalığa karışanlar, organize olarak gelenler, organize edilerek getirilenlerle dolu. Bazısı umutla bakıyor kameraya, bazısı ise küskün.
Aday samimi görünmeye can atıyor lâkin vatandaş koymuş tepkisini. El elde ama yürek bedende değil. Bakışlar yerde, vücut geride.
Belli ki “Daha önceleri nerelerdeydiniz?” şarkısı çalıyor zihinlerde...
Seçim bürosu açılışlarında ise partiye özel marşlar ve kıvrak müzikler eşliğinde çekilen halaylar çıkıyor öne. Bir coşku, bir eğlence, bir sinerji. Seçim kazanılınca nasıl bir kutlama yapılacak, şimdiden belli...
De, birileri de kaybedecek. O gece mağlup seçim bürolarında ışıklar sönecek, boyunlar bükülecek, yenilgiye bahaneler üretilecek.
Parti ideolojisine vakıf olmayıp, o yola baş koymayıp, seçimi kârlı bir yatırım olarak görüp, destek verdikleri adaya bel bağlayanlar ise suya düşen hayallerini kurtarmaya bakacaklar. Belki de yanlış ata oynadıklarına hayıflanıp için için kahrolacaklar.
****
“Seçimle millet kendine hizmetkâr seçer” desem yanlış söylemiş olur muyum bilmem...
Hizmete talip olanlar hizmetkâr olmayı baştan anlamalı, ellerini taşın altına koymaktan sakınmamalı.
Niyet, ‘hizmet vermekten’ ‘hizmet almaya’ kaymamalı.
Sadece ‘alma’ niyetinde olanlar sahaya hiç çıkmamalı.
Koltuğun gücünü kendi gücü zannederek hayallere kapılmamalı.
Seçime kadar merhaba, seçim sonrası elveda mantığı çok eskilerde kalmalı.
Devir değişti, e tabi seçmen de değişti. Dolayısıyla seçilenler de değişti.
Lâkin seçim söylemleri bir türlü değişmedi...
Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamasına göre bu seçimlerdeki seçmen sayımız 52 milyon 695 bin 831 kişi imiş...
Yaklaşık 53 milyon farklı karakter, bir o kadar fikir, bir o kadar hayat, bir o kadar düşünce. Geçen seçimden bugüne ölenler, geçen seçimden bugüne seçmen olma çağına gelenler...
O gün büyük çoğunluğu evlerinden çıkıp kafalarındaki adaya yönelecekler.
Kendilerine hizmet etmesi için kendilerine bir baş seçecekler.
“Akılsız başın cezasını onu kendine baş seçenler çeker” denir.
Memleket bir bedense ve seçilen baş da yeterince iyiyse; seçen de olsa seçmeyen de olsa kol da, bacak da, ayak da rahat eder...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder