7 Aralık 2010 Salı

Otobüs yolculukları

Ne güzeldir şu otobüs yolculukları.
Bilet alınışından bagaj teslimine, otobüse yerleşmesinden gideceğin yere varışına kadar bambaşka bir dünyaya alıverir insanı.
Garajlardaki çığırtkanlar müşteriyi kendilerine çekebilmek için alabildiğine mücadele verirler aralarında...
'Bursa Bursa Bursa! Bursa'ya mı ablacım?
'İstanbul İzmir Ankara, haydi kalkıyor kalkıyorrr!!

Garaja girip de otobüslere yaklaşırken duyacağınız ilk cümlelerdir bunlar. O kadar ısrarcıdırlar ki; neredeyse sizi hiç gitmeyeceğiniz yere yollayacaklardır..
Şimdiki terminal yapılmadan önce otobüsler Cumhuriyet Alanı'ndan kalkardı.
Alan'da, arkaları kendi yazıhanelerine yaslanmış, burunları da heykele doğrulmuş olarak sıra sıra dururlardı.
Yanlarından geçerken kalkış saatinin gelmesini bekleyen yolcuların sıkıntılarını ve sabırsızlıklarını yüz ifadelerinden okurdum. Otobüsün kalkmasına kalan o on beş dakika bir türlü geçmek bilmezdi, bilirdim...
Bursa Santral Garajı'nda otobüslerin içinde kalkış saatini bekleyen yolcuları kumpasa düşüren çaycılar dolaşırdı. Sanki “Çaylar Şirketten”mişcesine insanların ellerine çayları tutuşturuverirlerdi. İnsanlar da ne olduğunun farkına varmadan çayları alırlar ve sunulan bu ikramın(!) memnuniyetiyle pek de bir şeye benzemeyen o çayları içerlerdi. Esas kıyamet çaycının geri gelip de çay paralarını toplamaya başlamasıyla kopardı. Otobüs içinde bir kavga bir kıyamet giderdi ki sormayın.

Kalkış saatini beklerken oluşan bir yanılsamayı hepimiz yaşamışızdır. Yanımızdaki otobüsün geri geri gitmesiyle yaşanan bu durumda insan neye uğradığını şaşırır.
Hareket edip gidenin kendi aracı mı yoksa yanındaki araç mı olduğunu bir türlü kavrayamaz. Hele de birlikte yolculuk yapacağı kişi bir şey almak için otobüsün dışındaysa, onun orada kalıp kendisinin gidiyor olduğunu düşünerek aniden panikleyiverir.

Eskiden otobüslerde en rahatsız olduğum şey; araç içindeki bazı yolcuların sigaralarını pervasızca içişleriydi. Kişinin nefesiyle karışmış bütün o duman arkada oturan kişinin üzerine üzerine gelir, ciğerlerine dolar, onu boğardı.. Şimdi bu durum ortadan kalktığı için ne kadar sevinsek azdır doğrusu…

Otobüsle yolculuğun özel halleri vardır...
Yaz günlerinde otobüse binmeden önce güneşin ne tarafta kalacağını hesaplamak, bilet alırken genellikle pencere kenarını tercih etmek, tek başımıza bir kadın olarak yolculuk yapacaksak 'Bayan Yanı' seçeneğini kullanmak, hattâ bu sayede çok zaman tek başına rahat bir yolculuk yapmak. Yolculuk esnasında sakince dışarısını izlemek, gözünün önünden hızla geçen görüntüleri yakalamaya çalışmak, yağmurlu havalarda başını soğuk cama yaslayıp kendinle ve düşüncelerinle baş başa kalmak. Otobüsün yanından geçen diğer araçların plâkalarındaki numaralardan o aracın hangi şehre ait olduğunu bulmaya çalışmak, yine plâkalardaki harflerden sözcükler üretmek.. Uzun yolculuklardaysa gidilen yolu haritadan takip etmek.
Sıcaktan bunalıp avaz avaz ağlayan çocuklar. Çocuğu susturabilmek için ter döken anneler. Çocuğun ağlamasına söylenen, çocuğun ne demek olduğunu unutan ya da bilmeyen insanlar. Yanındakini tanıyabilmek için röportaj yaparcasına sorular sorarak yol boyunca zavallıyı bunaltan meraklılar. Muavini sorularıyla ve istekleriyle canından bezdirenler… Bulmaca çözenler, kitap okuyanlar…
Son otobüs yolculuğumda artık her şeyin ne kadar değişmiş olduğunu gördüm. Koltukların sırtlarına konulan minik ekranlardan televizyon izlenilebiliyor, müzik dinlenilebiliyor. Arzuya göre müzik eşliğinde ön sırada oturuyormuşçasına yol takip edilebiliyor. Muavin oldukça temiz giyimli ve sürekli servis yapıyor.
Araç içi havalandırması da gayet iyi.

Otobüsün şoför mahalliyse bir uçağın kokpitini hatırlattı bana. Ne kadar çok düğme, ne kadar çok işlev, ne kadar çok ayrıntı. “Ben uzun zamandır otobüsle yolculuk yapmamışım.” dedim kendi kendime…
Değişmeyen tek bir şey kalmış bunca zamanda, o da dinlenme tesislerinde ya da garajlarda yapılan anonslarda, ne söylediklerini asla anlamadığımız kişilerin bozuk sesleri ve bozuk Türkçeleri.
Yolların ve araçların eskiye oranla çok daha iyi şartlarda olmasının kazaların azalmasını sağlayacağı yerde daha da artıyor olmasıysa tam bir çelişki...
Yine her zamanki gibi burada da devreye giren İNSAN'ın ta kendisi. Son derece yüksek teknolojiyle donatılmış da olsa o teknolojiyi kullanan eller yeterince ehil olmadığı sürece ne yazık ki değişen pek bir şey olmuyor.
Tasarım harikası o araçlarda binlerce hayat hunharca sona eriyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder