31 Aralık 2010 Cuma

2011'e geri sayım

Saymayı sever insanoğlu.
Rakamlarla oynaşmayı sever. Toplar-çıkartır, çarpar-böler. Kendini mutlu edecek ya da üzecek bir şeyler bulur sonunda.
Kaç yaşında oldu, boyu kaç santim oldu, kaç kilo oldu. Hangi sınavdan kaç aldı, kaçıncı oldu?
Kaç aylıkken emekledi, kaç aylıkken yürüdü, kaç aylıkken ilk dişi çıktı? Hepsi günü gününe takip edilir.
Dünyanın yaşını da bilmek ister ısrarla, ister de bir türlü tutturamaz tam tamına.
Nasılını-niçinini araştırır, günleri-ayları-yılları-yüzyılları sayar, dağlara-denizlere-ormanlara bakar, hattâ onlara baktığı yetmez gökyüzündeki en uzak yıldızlara kadar her yere bakar. Bakar bakar hesaplar, yine de çıkamaz işin içinden.
İyi ki geçmiş zamanlardan birinde birilerine bir akıl gelmiştir de, sayı doğrusu üzerindeki SIFIR'ı icad etmişlerdir. ‘Şu günden itibaren saymaya başlayalım artık.' demişlerdir. E bir yerden de başlamak lâzımdır zaten, değil mi?
Bu karara varıldığı gün SIFIR gününün üzerinde epey zaman geçmiştir ya neyse.
Sonunda karar verilir ki, İsa'nın doğum günü SIFIR günüdür. (Ki Hristiyan dünyasında İsa'nın doğumu Miladî takvimdeki 24 Aralık akşamından, Jülyen takvimindeki 8 Ocak gününe dek varan bir yelpaze içinde kutlanır)
Ondan sonra başlar 1 senesi. 2 senesi. 3 senesi.
Ve 2010 senesi, ve dahi 2011 senesi.
Ya sıfır gününden önceki seneler? 100 senesi, 1000 senesi, 100 bin senesi. Ne kadar geriye gidebiliyoruz? Sayı doğrusunun iki ucundaki sonsuzluğa uzanış var sanki dünya tarihinde de.
Sıfır gününden önce yaşanmış milyarlarca yılı düşündüğümüzde, sıfır gününden bu güne sadece 2010 yıl geçmiş olmasının; zaman, varoluş, heyecan, hırs, kavga, çalışma-çalışmama, üzülme-sevinme, kazanma-kaybetme gibi sayısız mefhumları bir anda ne kadar silikleştirdiğini fark ediveririz.
Sayamadığımız bu yılların içinde biz bir zerre bile değilizdir belki ama yine de 'VAR'ızdır.
Ölümden sonraki ‘HİÇ’liğimizi, arkada bıraktıklarımızın varlığıyla dengeler, bu 'VAR'lığın devamlılığı sağlarız.
Her ne kadar dünya bizim bu sayma işimizden bîhaberse de, insanoğlu adına ‘Dünya' dediği bu orta halli gezegeni kendisinden biri gibi görüp, onun da bir yıl daha yaşlandığını var sayar. Belki de kendi yaşlanmışlığına bir ortak arıyordur, kim bilir.
Oysa dünya sadece kendi rutinini yapıyor ve durmaksızın dönmeye devam ediyordur. Ne gelen yeni yıla sevindiği vardır, ne giden eski yıla üzüldüğü. Kim bilir kaç milyar yıldan beri yaptığı gibi yine o koskoca boşlukta salına salına dönüyordur. Nasıl olsa üzerinde taşıdıkları onun adına yapıyorlardır kutlamalarını.
Bizler de kutluyoruz yılbaşını kendimizi bildiğimizden beri.
Kutlamayı da seviyoruz. Daha bir özel hissediyoruz o günü.
Küçükken yılbaşlarında bir sene daha büyüdüğümüz için seviniyoruz. Televizyonda özel programlar oluyor, seviniyoruz. Soframız sanki biraz daha farklı kuruluyor, seviniyoruz. Üzeri cevizlerle bezeli kabak tatlımız yapılıyor, seviniyoruz.
Soba üzerinde kestaneler kebap oluyor, seviniyoruz.
Sevinmeye ve mutlu olmaya o kadar hazırız ki o gün, her gün yaşadığımız her ne varsa benzerlerini yaşıyor ama biz o gün çok ama çok seviniyoruz.
Bazı insanlar sevmezler böyle kutlamaları. Anlamsız ve gereksiz bulurlar. Oysa her şeye bir anlam yüklemeye de gerek yoktur çok zaman. Hazır güzel bir bahane bulmuşken ve bu bahaneyle o geceyi neşeyle doldurmak varken, somurtup oturmak ve durumu sıradanlaştırmak neye yarar?
Yılbaşı hazırlıkları sayesinde esnaf da bugünün kutlamalarla dolu bir şölene dönüşmesinden memnundur eminim. Onlar da bu özel günleri alışverişler üzerindeki hareketlenmelerden dolayı beklemekteler haklı olarak.
Hem; minik de olsa alınan-verilen hediyelerin insanların yüzüne yaydığı mutluluğu kim sevmez.
Bazılarımız evlerinde, bazılarımız eğlence mekânlarında, bazılarımız hastanelerde, bazılarımız görev başında derken hepimiz farklı farklı yerlerde farklı farklı şekillerde geçireceğiz bugünü de...
İster inanın ister inanmayın ama Ben'ce siz yeni yıla girerken en azından bir dilek tutmayı da unutmayın.
Siz bir dileyin.
Olursa olur, olmazsa seneye Allah kerim... Yeter ki dilemekten vazgeçmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder