8 Aralık 2012 Cumartesi

Toplumsal Cinsiyet Bilinci

Bursa-Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği'nin rutin toplantılarından birinin konuğu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala idi.

Benim de misafir dinleyici olduğum bu toplantıda Kayıhan Pala'nın anlattıklarını daha çok kişiye ulaştırabilmek adına bugünkü yazımı kendilerine ayırmak istedim.
Pala, cinsiyetler arasında yaşanan her aksaklığa toplumsal cinsiyet açısından bakılması gerektiğini söylüyordu. Yoksa sadece kadın-erkek klişesinde değil. Bunun için de devletin sosyal bir politikası olmalıydı.
Kadın ve eğitim konusu da bu politikaların başında gelmeliydi.
Malumunuz, toplumu oluşturan bireylerin yarısı erkek ise diğer yarısı da kadın. Hepsinin kadın ya da hepsinin erkek olduğunu düşünmek dahi istemeyiz zaten değil mi?
Yaradılışa ters...
Lakin nüfus eşitliğine rağmen bu eşitliğin etkisinin memleket içerisinde yok denecek derecede az olması da tam bir paradoks.
Yarısı kadın olan memleketin kadınları idari mercilerde yeterince yer alamıyorlar.
Genel olarak ya erkekler tarafından ellerinin hamuru ile ayak altında istenmiyorlar  ya da ailenin, özellikle de çocukların sorumluluğu kendi üzerlerine kaldığı için üstlendikleri vazifelere yeteri kadar zaman ayıramıyorlar.
İşverenler de kadınlarla çalışmak istemiyorlar. Çocuklu kadını iş gücü kaybı olarak görüyorlar.
Kadının rahat çalışabilmesi için gereken şartlar oluşturulmayınca kadının verimliliği elbette ki düşüyor.
Kadın çalışan işveren için gider demek olunca kadınlara ya sürüne sürüne çalışmak ya da onca emek vererek kazandığı mesleğinden uzaklaşmak düşüyor.
Aklı evinde ve çocuğunda kalan bir kadını kapı önüne koymak tabii ki işin en kolay yanı. Zor yanıysa toplumu oluşturacak bireyler yetiştiren annelere her konuda yardımcı olmak. 
“Kadın evinde otursun, çocuğuna baksın” deyişini artık geçelim ve kadının evinde gerektiği kadar oturmasını, bu oturma esnasında da sahip olduğu işini kaybetmemesini sağlayalım. Sonra da çocuğunu güvenli ellere teslim ederek işine dönmesini...
Pala’nın sunumunda Türkiye'’nin ekonomik olarak dünya sıralamasında ilk 20 içinde, sosyal sıralamada ise oldukça aşağılarda olduğunu resmî veriler ile gördük.
Oysa ekonomisi iyi giden bir ülkenin sosyal davranışlarının da iyi gitmesi gerekmez miydi?
Bölgeler arası ve sınıflar arası eşitsizlik her konuda yüksek boyutlarda idi.
Kadın-erkek eşitsizliği gün geçtikçe artıyordu. Kadına şiddete ve kadın cinayetlerine adım başı rastlanır, üstelik de kanıksanır olmuştu.
Sanılanın aksine şiddet, eğitimli kesimlerde de yüksek oranlardaydı.
Diplomalar sınıfta kalmıştı.
Bebek ölümleri çoğalmıştı. Üreme ya da ürememe sağlığı yeterince önemsenmiyordu.
Eğitim görmüş ve belli bir sosyal refaha kavuşmuş kişiler bu konularda nispeten bilinçliydiler.
Eğitimsiz zannettiğimiz kadınlar da artık pek çok şeyin farkındaydılar ama bunları uygulayabilecek güçleri yoktu.
Yapılan istatistiklerde  kendilerine sorulan "Kaç çocuk sahibi olmak isterdiniz?" sorusuna verdikleri yanıt ile kaç çocuk sahibi oldukları arasında iki kat fark vardı.
Eğitimli kesimde ise bu fark biraz daha azalıyordu.
Eğitimli kesimde karı-kocanın ortak kararı ile yapılan ya da yapılmayan çocuklar vardı.
Diğer tarafta ise kadının adı yoktu...
Devlet, sosyal politikası gereği doğmuş çocuklara ve doğurmuş kadınlara sahip çıkmalıydı.
Devlet kişilere doğurma şeklini dayatmamalı, bu kararı doktorlara bırakmalıydı.
Devlet kişilere kürtaj hakkını belli çerçeveler içinde vermeliydi.
Devlet kişilere, istenmeyen gebeliklerin oluşmaması için almaları gereken önlemleri özellikle öğretmeliydi.
Bu sayede hiç kimsenin arzu etmediği kürtajın da önüne geçilebilirdi.
Yoksa yasaklar ve cezalar sebebiyle kürtajın karanlık mahzenlere inmesi ve bu sayede sayısız kadının can vermesi kaçınılmazdı.
Kadının eğitilmesinin, kadının yetiştireceği çocuklara yansıyacağı unutulmamalıydı.
Kadın ve erkeğin yaradılış olarak birbirlerinden farklı olmaları, haklarda eşit olmayacakları anlamına gelmezdi.
Bunların içinde en temel hak da yaşama hakkı idi.
Ve bu hakkı bir diğerinin elinden alma hakkına hiç kimsenin hakkı yoktu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder