Henüz daha içeriye adım atar atmaz çarptı burnuma buram buram.
Biraz maya, biraz un, çokça da pişmiş ekmek kokusu.
Sonra soframıza geldi dilimlenmeden. O kadar yeni çıkmıştı ki fırından, bıçak dahi değmemişti.
Biz de böldük elimizle.
İki dilim peynir, birkaç zeytin tanesi, reçel, bal ve çay eşliğinde doyamadık yemeye. Ardından kepeklisi geldi, ardından rüşeymlisi. Patateslisi, çavdarlısı, yulaflısı, tam tahıllısı, ay çekirdeklisi bir yana dizildi; cevizlisi, haşhaşlısı,tarçınlısı, çikolatalısı öte yana.
Karşımdaki resmi geçidi görünce nasıl bir mucizedir şu ekmek ki tarladaki başaktan doğup, gelip soframızın baş köşesine kurulur dedim.
Dünyadaki ilk ekmeği kimin yaptığını merak ettim sonra.
Öğrendim ki ilk ekmek M.Ö. 3000'li yılında buğday tanelerini ezerek una dönüştüren Mısırlılar tarafından yapılmış. İlk yaptıkları ekmekler basık ve sert imiş. Bir rivayete göre M.Ö. 2000' yılında Mısırlı bir fırıncı, hazırladığı ekmek hamurlarını güneşin altında unutmuş. Pişirilmek için bekleyen hamurlar, havada dolaşan yabani mayalı bitki tozlarının hamurun içinde bulunan şekerli maddelere tesadüfen bulaşması sonucu ekşimiş ve fırıncı bozuk gibi görünen bu karışımı pişirmek zorunda kalmış. Pişince kabaran, sert kabuklu ama içi yumuşak ve hafif bu yiyecek, lezzeti ve görüntüsüyle fırıncıyı hayrete düşürmüş.
Aynı dönemlerde kubbeli fırınlar yapan Mısırlılar ekmek pişirme işinde de ustalaşmışlar. Ardından değirmenlerin yapılmasıyla beyaz un elde edilmiş ve dolayısıyla beyaz ekmek yapılmaya başlanmış.
Toprak fırınlarda yapılan sert ev ekmeğinin kıymetini bilmeyen insanlar, şehirlerdeki fırınlarda pişen beyazlatılmış undan yapılma çarşı ekmeğine rağbet eder olmuşlar.
Çarşı ekmeğinin sağlıklılığından kuşku duyanlar ise şimdi tam bir U dönüşü ile ekşi mayalı ve beyazlatılmamış unlardan yapılan ekmeklere yönelmeye başladılar. Ekmek yapma makineleri ile kendi ekmeklerini evlerinde kendileri yapar oldular.
İnsanların değişen talepleri doğrultusunda ekmek fırınları ve ekmek fabrikaları da ürünlerini çeşitlendirmeye başladı.
****
Köşe yazarları olarak Bursa'nın ekmekçisi BESAŞ'a yaptığımız ziyaret esnasında bir ekmeğin ekmek olma yolundaki yolculuğuna şahit olduk.
Teknelerde mayalanmaya bırakılmış hamurlar, bantlarda ilerleyerek el mayası almaları için ısısı ve nemi ayarlanmış odalara giren ve girerken de üstlerine çizik atılan ekmek somunları, o odalardan çıkarak pişmek için fırınlara giren ekmek somunları ve nihayetinde kızarmış halde önümüze düşen ekmek somunları.
Lezzetini ve yoğunluğunu farklı unların karışımına borçlu olduğu söylenen BESAŞ ekmekleri yıllardır Bursa halkına ekmek üretmekte.
Kendi satış noktalarında diğer ekmeklerden daha düşük fiyatlı ama daha yüksek gramajlı olarak satılan bu ekmeklerin müdavimleri var.
Standart dışı üretimden dolayı satışa sunulmayan ekmeklerin diğer müdavimleri de Hayvanat Bahçesi'nde imiş.
****
Benim için ekmek, üzerine sürülen salçası, bandırılan yağı, ekilen kekiği ile sokaklarda yiyebildiğimdir.
Sıcağını alabilmek için kuyruklarda beklediğim, soframa misafir ettiğimdir.
Çorbama doğradığım, köftemin hamuruna kattığım, yemeğimin suyuna bandırdığım, tabağımı sıyırdığımdır.
Sobada kızarttığım, kızartırken bazen yaktığım, yanan yerlerini kazıdığımdır.
Kırıklarını kuşlarla, artanlarını kedilerle, köpeklerle paylaştığımdır.
Yere düşerse öpüp başıma koyduğum, yarım bırakırsam arkamdan ağlayacağına inandığım, sofrada kalan kırıntılar kadar çok çocuğum olacağı ile kandırıldığımdır.
Bir lokma ekmeğin kıymetini anlamak için hiç aç kalmadığım, boğazımdan geçen her bir lokma için şükran duyduğumdur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder