12 Aralık 2012 Çarşamba

Farkındalık Çağı başlasın artık

Ne güzel "Vur patlasın çal oynasın" diyerek yaşıyorken, biraz savaşıp biraz sevişirken nereden çıktı şimdi bu Maya Takvimi de birdenbire kıyamet senaryolarıyla karşı karşıya kaldık.
Herkesin dilinde bu konu.
Her yayında birileri bir şeyler anlatıyor.
Birileri de bir yerlere kaçışıp 21 Aralık gününü oralarda geçirme derdinde.
Mesela Şirince'de...
Hani o değil de, hepimiz batmış iken oralardakilerin batmamış olması koyar insana.
Yok öyle ayrı gayrı.
Anca beraber, kanca beraber...
Bu arada Maarif Takvimi'ni Maya Takvimi'nden eğlenceli bulanlar için yaklaşan tarih umurlarında değil.
Onlar için ne başka bir boyut, ne Foton Kuşağı, ne enerji, ne de sistem.
Varsa yoksa Bugün Ne Giysem?
Bazıları içinse paranoya derecesinde korku...

Maya Takvimi ve Marduk konusunu ilk duyduğumda 2012 senesi çok uzaklarda gelmişti bana. O zamana daha çoook var demiştim.
Sağ olanın her şeyi gördüğü gibi 21 Aralık'ı görmek de sağ olanlara kısmet olacak.
21 Aralık'ı atlatan her insan sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edecek.
Belki de beklenen anlamda hiçbir şey olmayacak.
Konuşulanlardan anladığım kadarıyla artık Farkındalık Çağı başlayacak.
Doğayı ve doğallığı fark etme çağı...

Farkındalık demişken; artık farkına varmalıyız ki milyarlarca yıldır canlılara kucak açmış yeryüzü cennetini cennetlikten çıkartıp, büyük bir hızla cehenneme döndürüyoruz.
Üstelik bunu gayet iyi başarıyoruz.
Ve bunun için o kadar uğraşıyoruz ki, dünya bize direnmekten bitap düşüyor, yalpalıyor, savruluyor.
Bir yandan toprağa geçirdiğimiz kimyasalları sindirmeye çalışıyor, bir yandan derelere boşalttığımız atıkları süzmeye gayret ediyor.
Bir yandan da atmosfere karışan onca zehirli gazı arıtıp bize solunacak hava yaratabilmek için var gücüyle çalışıyor...
Görünen o ki, dünyamız artık bizi taşıyamıyor...
Suyumuzu süzemeyen böbrekleriyle, havamızı arıtamayan ciğerleriyle, kimyasalları öğütemeyen bozulmuş midesiyle sanki can çekişiyor.
Kokuşmuş bir deniz, ağır metal içeren deniz canlıları, gittikçe azalan yeşil örtü, toprak kaymaları, seller ve yok olan canlı türleri...
Doğadaki her canlıyı da doğayla birlikte yok ediyoruz. Onları daha dar alanlara sıkıştırarak var olma haklarını ellerinden alıyoruz.
Balkonumuzun ışığına pervane olan böceği de, duvarda gezinen örümceği de haneye tecavüz suçundan ölüme mahkûm ediyoruz.
Bulduğumuz her boş alana diktiğimiz evlerimiz ile kimin kimin hanesine tecavüz ettiğini görmezden geliyoruz...

Galiba Mayalar 2012 senesine kadar insanoğlunun dünyayı bu derece hasta edeceğini iyi tahmin etmişler.
Bence dünyamızın artık iyi bir tedaviye ihtiyacı var.
Belki itinalı bir bakım ile kendini toparlayıp bir nebze olsun eski haline dönebilir.
Bu iyileşmenin olabilmesi için neler yapmak gerektiği konusunda insanın aklına çılgınca fikirler de gelmiyor değil hani.
Hani olmaz ya; (aciliyeti olan durumlar dışında) arada bir bütün dünya şalter indirse mesela.
O gün hiç kimse arabasını kullanmasa.
Şehrin bütün vanaları kapatılsa, bir damla dahi su harcanmasa.
Ne internet, ne telefon, ne televizyon.
İnsanlara birer sihirli değnek değse ve bir günlüğüne herkes sevgi ile dolsa.
Bir günlük tatil versek dünyamıza.
Bir gün de o izin kullansa.
Belki o gün o da şöyle bir oh çeker içinden.
Ertesi gün daha bir şevkle dönmeye başlar kaldığı yerden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder