Gelmişimizi geçmişimizi öğrenmekten ziyade geleceğimizi öğrenmeye meraklıyızdır hepimiz.
Falın her türlüsüne bayılırız mesela.
Üç vakte kadar kısmet çıkacak mı, piyangoda büyük ikramiye vuracak mı, yeni bir ev alınacak mı, eldeki eskimiş araba değişecek mi ve bir dolu soru...
Falcı da daha çok geçmişten söz eder.
Şuraya gitmişsin, bunu yemişsin, onu demişsin...
Kendimizin daha iyi bildiği bu olaylardan falcının dem vurması nedense pek büyüleyicidir.
Lakin sabırsızlıkla öğrenmek istediğimiz geleceğimizde nelerin olacağını falcı bacı ne kadar bilebilir?
****
Gelecekte neler olacağını zamana bırakmak ama geçmişle ilgili tartışmalar gündeme geldiğinde o günlere gidebilmek istiyorum ben.
Bakın yıllardır Özal'ın ölüm hadisesinin ne olduğunu bir türlü anlayamıyoruz.
Eceliyle mi öldü, yoksa öldürüldü mü karar veremiyoruz. Mezarlar açıp otopsiler yapıyoruz, tahlil tahlil üstüne, yorum yorum üstüne bindiriyoruz.
Komplo teorileri mi, hastane kayıtları mı, ailenin beyanları mı, hangisi doğru?
Sonuç: Sürüp giden belirsizlik...
İzlenme oranları ciddi düzeyde olan bir dizi üzerinden Kanuni'nin harem hayatını ve kahramanlıklarını çekiştiriyoruz.
Tarihin arka odalarında dolaşıyoruz ama öğrendiklerimizden hangisinin daha gerçek olduğunu yeterince bilmiyoruz.
Hoşumuza giden kayıtlara sıkı sıkı sahiplenip, gitmeyenleri reddediyoruz.
Hem, ya tarihi yazan tarihçiler yazdıklarına kendi yorumlarını katmışlarsa!
Sonuç:
Yaşananlardaki değişmezlik...
****
Dedim ya, zamanda yolculuk yapabileceğimiz bir zaman makinesi icat edilsin artık.
Merak edilen ve tartışılan her ne varsa gidilip yerinde görülsün.
Ve bu sayede bütün o tartışmalar bir son bulsun.
Maçların bitişinden sonra her pozisyon lime lime edilerek tekrar tekrar oynatılıyor ya hani,
Hani her pozisyon ağır çekimde ofsayt mıydı değil miydi diye sabahlara kadar deşeleniyor ya.
Zaman içinde de geriye gidebilelim işte böyle.
Gittiğimiz zaman diliminin karanlık dehlizlerindeki konuşmaları duyalım, planları öğrenelim.
Merak ettiğimiz her şeyi sanki bir film izler gibi izleyelim.
İzlediklerimiz tarafından görülmeyelim, duyulmayalım.
Murathan Mungan'ın Üç Aynalı Kırk Oda kitabındaki gibi aynalardan geçerek başka zamanlara uzanabilelim.
****
İsterseniz yazının burasında hayallerimizin sınırlarını daha fazla zorlamadan geri dönelim;
En büyüğünden en küçüğüne bütün sorunlarda birilerinin bildiği ama diğerlerinden gizlediği bir şeyler vardır mutlaka.
Mesele doğruyu bilenlerin doğruları saklamasında.
Yanlış anlamalar ve yanlış aktarmalar sayesinde herşeyi arapsaçına çevirmesinde.
Ki aç açabilirsen, çöz çözebilirsen...
Belki de Mungan'ın dediği gibi;
"Gerçeklik dedikleri budur zaten: Bir büyük yalanın bütün doğruları örtmesi!"
****
Ben'ce bütün yaşananların kaydedildiği epey geniş bellekli bir sistem var bir yerlerde.
İnsanın kifayetsiz kaldığı o sistem içinde ne bir giz, ne bir sır.
Ne bir izah, ne bir bahane.
Her şey aleni ve net.
Artık o saatten sonra yaz yazabilirsen, boz bozabilirsen...
Sonuç:
İtaat, boyun eğiş ve kabulleniş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder