22 Ağustos 2020 Cumartesi

Zorunuza mı gitti?

Yiğit Özgür
Yiğit Özgür
Son dönemlerde sürekli bu sözü duyar olduk. 
En son verilen "Karadeniz’de gaz bulduk müjdesi"ni de "Zorunuza mı gitti!" nidaları altında aldık!
Müjdenin müjdeliğini sorgulayanlar ile müjdeye toz kondurmayanların savaşındaki "Çatlayın, patlayın!" sözleri müjdenin ciddiyetini darmadağın etti.

Vatanın ve milletin hayrına olacak her şeyin siyaset ve şahıslar üstü olduğunu bir tarafa koyarak, "Zorunuza mı gitti?" tarafında olanların kendilerini neden sürekli "nazire yapmak", neden sürekli "oh çekmek", neden sürekli "çatlatmak" zorunda hissettiklerini anlamaya çalışıyor insan. 
Kendilerine hep böyle yapıldığını mı düşündüler yoksa?

Her olayı körü körüne eleştirenler ile her olayı körü körüne savunanlar arasında yaşanan bu gerginlik tırmandıkça tırmandı ve gittikçe daha ürkütücü bir hâl almaya başladı.

Sonunda da ortaya, en ufak bir eleştiriye tahammülü olmayan, her sözü üzerine alınan, alınganlıkta sınırları zorlayan, söylenenleri anlamak için akıl mantık süzgeci kullanmayan, sürekli aşağılandığını düşünen, fikrini söylemek için ortalığı darmadağın eden, başkasının fikrini ne duymak ne de görmek isteyen, espriden anlamayan, ruhunda eğlence barındırmayan, tarih bilgisinden ve kültürden yoksun, okumayan, dinlemeyen, izlemeyen, (ya da tek yanlı okuyan, izleyen, dinleyen), kendisine belletilen her şeyi doğru varsayan, dünyaya uzaydan bakamayan, ciddiye alınması gereken konuları ciddiye almayıp, hattâ alay edip, çok da önemli olmayan konuları ölümüne ciddiye alan, insanın üzerine her an zıplamaya hazır, şiddet ve öfke ile sıkıştırılmış, çocukluğunda Gırgır okumamış bir insan modeli çıktı.
Yiğit Özgür
ün kapakta kullandığım karikatüründeki gibi, İma Dili ve Edebiyatı, Kinaye Ana Bilim Dalından mı mezun oldular neyse. :)

                                
Yapılan canlı yayınları izlerken yayının altına yapılan yorumlarda herkes bir şekilde kendi fikrini söylüyor. Bunda bir sorun yok. Sonrası ise tam bir felaket. Bırakıyorlar yayını izlemeyi, başlıyorlar karşı oldukları bir lafın üzerine laf etmeye ve kavgaya ve hakaretleşmeye ve küfürleşmeye. Sanki o anda verdiği o kavga ile karşısındakinin fikri değişecek, ikna olacak ya da ne bileyim "Sen haklıymışsın gardaşım!" diyecek. 

Herkes kendi sesinin yankısını duydukça kısır bir gerilimden öteye geçmiyor bu itiş kakışlar. 
Kavgaya daldıkları için de programı kaçırıyorlar, öğreneceklerinden oluyorlar.

Ama anlıyorsun ki onlar dinlemeye ve öğrenmeye değil, kavga etmeye gelmişler. Eleştiriyi ya da işlerine gelmeyen her bilgiyi Matrixteki Neo’nun dövüş sahnelerindeki hareketler gibi hareketlerle bertaraf etmeye çalışıyorlar. Eleştirinin karşısına somut bir bilgi koyamadıkları için küfür etmeye ve hakarete başlıyorlar.
E hani Farklı Pencereler?

Benim zoruma ise bunlar gidiyor.
Toplum olarak gün geçtikçe fakirleşmemiz, cahilleşmemiz, gerilememiz, ayrışmamız, bölünmemiz, lime lime olmamız gidiyor mesela.
Kadın, çocuk, hayvan demeden, güçsüz olan kim varsa ona yönelen şiddet, tecavüz ve cinayetler gidiyor.
Pandemi sebebiyle patır patır ölen doktorlar, verilmeyen özlük hakları, istifa etmeleri ya da emekliliklerini istemeleri, sağlık çalışanları arasında ayrım yapılışı, yani çöken sağlık sistemi gidiyor.
İnsanların gamsız ve sorumsuz bir şekilde etraflarına virüs yaymaları gidiyor.
Okulların açılmasına ramak kala eğitimde nasıl yol alınacağının endişesinin yok olmaması gidiyor.
Her köşe başında apartmandan bozma bir özel okul olması ve ailelerden tonla para talep etmeleri gidiyor.
Kapanan iş yerleri ve işlerinden olan insanlar gidiyor.
Cumhuriyet döneminde ve sonrasında açılan fabrikaların birer birer kapanması ya da yabancılara satılması, Köy Enstitülerinin ortadan kaldırılması gidiyor.
Sanattan kopma, sporda sadece futbola odaklanma, ona da hile karıştırılması gidiyor.
Depreme ne kadar hazırlıklıyız ne kadar değiliz, bu gidiyor.
Bunca hezimete rağmen hâlâ daha liyakat esasıyla davranılmayışı gidiyor.
Ülkemin Suriyeliler tarafından adeta işgal edilmesi gidiyor.
Gençlerin ülkeden kaçmaya çalışmaları gidiyor.
Yine gençlerin evlenmekten ve çocuk yapmaktan kaçınmaları gidiyor.
FETÖ yüzünden günahsız yere suçlanan, hastalanan ve ölüp giden insanlara rağmen ve üstelik FETÖ’nün bir terör örgütü olduğu söylenmesine rağmen, hâlâ daha sanki FETÖ’nün izinden gidiliyor gibi bir havada yaşanması gidiyor.
Bu ülkenin karanlığa gömülmesini isteyen karanlık kafa çok ama çok zoruma gidiyor.
****
Hükümete en ufak bir eleştiri getiren bir kişi vatan haini, Bizans artığı, Rum bilmemnesi olmakla suçlanıyor.
Bir kısmı Osmanlı tarihi ve dünya tarihi hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmadan Osmanlıcılık, diğer bir kısım da Atatürkün açtığı yolda, gösterdiği hedefte ilerlemek yerine, özde değil sözde Atatürkçülük yapıyor.
Tam bir kör dövüşü...

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadıklarının farkında olmadan Türkiye Cumhuriyetine ve kurucularına saldırıyorlar. Osmanlı Devletinin yıkılmasını Atatürk ve arkadaşlarına bağlayıp, sanki Mustafa Kemâl olmasa Osmanlı Devleti yaşayacaktı sanıyorlar. 19 Mayıs ile başlayan süreç sayesinde Osmanlı devleti ve milleti hâlâ yaşıyor, bunu görmüyorlar. Osmanlı ailesinin tek bir zatına ya da kültür mirasına zarar verilmediğini, aynı dönemlerde, 1917 yılında Rusyada yaşanan devrimde, Rusyada 304 yıl hüküm sürmüş Romanov ailesinin yok oluşunu, Rus Çarı II. Nikolay ve ailesinin hizmetçilerine kadar katledildiğini, her şeylerinin yağmalandığını bilmiyorlar.
O dönemin, Avrupadaki aile krallıklarının sonunun geldiği bir dönem olduğunu görmüyorlar.

Şunu da hep yanlış anlıyorlar:
Mustafa Kemâl ihtilâl yapıp padişahı devirmedi, artık hükmü kalmamış bir padişahın, "Anadolu
ya geç ve ülkeyi düşmana teslim etmek istemeyen halkı ikna et!" sözlerini dinlemedi ve millet ile birlikte parçalanmış ve paylaşılmış bir vatanı kurtların ağzından kurtardı. 

O millet ki bizim geçmişimiz. Dedelerimiz, ninelerimiz.
Kurtuluş Savaşı
nda onların döktükleri kan, verdikleri emek sayesinde bugün kendi sınırlarımız içinde, kendi dilimizde ve kendi dinimizde yaşayabiliyoruz. 
İnsan önce kendi atalarına ihanet etmez!

Ne acı ki tarihi ve dini siyasete malzeme yapa yapa her şeyi bambaşka anlattılar insanlara. Büyük bir yalana inandırıp saldılar ortaya.
Ve ne acı ki böyle böyle birbirimize düşmanlaştırıldık.
Karşı karşıya geldiğinde tatlı tatlı muhabbet edecek insanlar, bu ortamda boğaz boğaza geliyorlar.
Sanal ortamda olmanın verdiği cesaret ile en ahlâksızından, en vahşisinden, en hoyratından yorumları yapıp insanları karalayabiliyorlar.
Unutuyorlar ki her şey bir tık ile IPsinin bulunmasına bakar...
****
Konumuz gaz ise işte gaz bu ve bu gaz çok kötü sıkışmış.
Şimdi bu gaz sizin de zorunuza gittiyse bir kez daha düşünün.
Bu vatan bizim.
Hepimizin kimliğinde T.C. yazıyor. Hepimiz aynı sınırlarda ama farklı farklı yaşıyoruz. Zenginliğimiz de farklılıklarımızdan geliyor.

Anadolu binlerce ama binlerce yıl boyu farklı medeniyetlere kucak açtı, doyurdu, barındırdı.
Hepimizde hepsinden var bir iz.
Kimin zoruna giderse gitsin,
Biz farklılıklarımızla iyiyiz, 
farklılıklarımızla güzeliz.
Lütfen ama lütfen gittikçe bozulan bu güzelliği tekrar inşa ediniz ve yok olmasına izin vermeyiniz...

22 Ağustos 2020 / C.E.Y.

1 yorum:

  1. Interesting Article. Hoping that you will continue posting an article having a useful information. Istanbul en iyi üroloji profesörü

    YanıtlaSil