25 Kasım "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"nde, Uludağ Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi(UKAM)'ın düzenlediği etkinliğin konuğu Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu idi ve Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddetin Yeni Sosyo-Politiği konulu bir konferans verdi.
Salonun tıklım tıklım dolu olması gereken konferansa katılım ne yazık ki beklenildiği kadar değildi.
Rektör Prof.Dr. Kamil Dilek, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Müfit Parlak, Özel Emine Örnek Eğitim Kurumları kurucusu Emine Örnek, diğer hocalar, konuklar ve öğrenciler anlatılanları dikkatle dinledi.
UKAM Başkanı Prof. Dr. Serpil Aytaç, yaptığı açılış konuşmasında günün tarihçesinden bahsetti kısaca:
"Patria, Minerva ve Maria Teresa (Mirabal Kız Kardeşler) kardeşler, Dominik Cumhuriyeti'nin son 30 yılına damgasını vuran Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyorlardı.
1960 yılının Haziran ayında Clandestine Hareketi'ni kurdular ve diktatörlük karşıtı mücadeleleri ülke çapına yayıldı. Mirabal Kardeşler mücadeleleri boyunca ağır baskılara maruz kalıp, hapis cezalarına çarptırıldılar. 25 Kasım 1960'da üç kız kardeş, diktatörlük askerlerince tecavüz edilerek öldürüldü.
Bu tecavüzler kamuoyuna "araba kazası" olarak duyuruldu. Kendileri görmese de, kurdukları Clandestine Hareketi, öldürülmelerinden bir yıl sonra diktatörlüğün sona ermesinde önemli rol oynadı. Mirabal kız kardeşler, özgürlük ve insan hakları için verdikleri mücadeleyle tüm dünyada tanındılar, insan hakları mücadelesi ve kadın hareketinde sembolleştiler. Ölümlerinden 29 yıl sonra, 1999 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım'ı Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul etti."
Ardından kürsüye gelen Hablemitoğlu "Yeni Sosyo-Politiği ne demek?"ten başlayarak anlattı uzun uzun:
"E artık Yeni Türkiyeyiz(!) ya hani. Hani artık yeni erkek tiplerimiz ve yeni kadın tiplerimiz var ya. Ona göre şekilleniyor araştırmalar da...
1980 darbesi ve depolitizasyon süreci, 1983 Özal iktidarı ve Neo-Liberal politikaların yükselişi ile yükselen değerler. Ardından Cilalı İmaj Devri. Tiraj-reyting canavarı (sansasyonalizm, şiddet, vahşet, kamu yararı yerine kamu merakı odaklı habercilik), medya-mülkiyet yapısının değişimi, medya-siyaset-büyük sermaye ilişkileri, gazete ve gazeteciliğin siyasete endeksli geçirdiği metamorfoz. İletişim haklarından ifade özgürlüğü, katılım hakkı, kültürel çeşitlilik ve dahil olma hakkı, farklılıkların temsilinin göz ardı edilmesi, medyanın ötekileştirme gücü, Gezi'de ortaya çıkan dijital devrim, Yeni Türkiye söylemi-çalışma, eğitim, sağlık ve sosyal yaşama ilişkin sorunlar ve bu sorunlardan en çok etkilenen kesim; Çocuklar ve Kadınlar....
Ve 24 Kasım 2014'de geldiğimiz nokta: "Günümüzde kadın hakları ve demokrasiye yönelik büyük bir mesafe kat edilmiş, ancak öne çıkartılan 'eşitlik' fikri toplumdaki kadın ve erkeğe biçilen rollerde adaletin tesis edilmesine imkân vermemiştir. Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Özellikle adalet eşitliği aslolandır. Eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir önemli olan. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü bu fıtrata ters"
İmza: Cumhurbaşkanı...
Yer: Uluslararası Kadın ve Demokrasi Zirvesi...
Bir de rakamlara bakalım:
2014'ün ilk 11 ayında 240 kadın cinayeti. 88 kadın ve kzı çocuğuna tecavüz, 499 kadına şiddet, 75 kadın ve kız çocuğuna cinsel taciz. Sadece ekim ayında, 29 Ekim tarihine kadar 29 kadın cinayeti.
Medya kadınları sınıflandırıyor durmadan. 3. sayfa nesnesi kurban ya da cani, ölen ya da öldüren, arka sayfa cinsel nesne, anne eş, fedakar kadın, aktivist, konu mankeni ya da erkeklerle eşit temsil için kavga eden çirkin feminist kadın..."
"Oysa feminizm eşitliktir. Erkek sevmemekle alakası yoktur" diyor Hablemitoğlu.
Ardından yapılan istatistiki araştırmalara değiniyor:
"Üniversite öğrencilerinin % 70'i evlendikleri kadınların çalışmasından yana değiller. Kadınlar evde otursun, kendilerine hizmet etsin istiyorlar. Ataerkil alışkanlıklar peşlerini bırakmıyor, evde anneleri gibi kadın istiyorlar. Üniversite eğitimi almış kadınlar arasında da çalışma isteklisi az.
Bir yandan da devlet üniversitede okurken evlenmeyi destekliyor. Geri ödemeli krediler, yurtta kalabilme imkânı, çocuk sahibi olunca ek yardım....
Aile birliğinin sağlanmadığı ayrı odalarda yaşama ortamlarında nasıl çocuk sahibi olunacak ve o çocuk nasıl büyütülecek soran yok... Kime ve neye hizmet ettiği hala anlaşılamamış bir uygulama..." diyor.
"Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri cevvallikle Ata'larından seçme seçilme hakkını alan kadınlar artık neredeyse atomlarına kadar ayrıştırılacaklar" diyor Hablemitoğlu.
"Dünyanın her yerinde kadın sorunu var" diyor ve devam ediyor;
"Öyle ki; zevk almasın, alıp da orgazm olmasın diye klitoris sünnetine bile maruz kalabiliyor kadınlar...
Oysa dişi cins genetik olarak daha donanımlı ve daha dayanıklı. Beyni daha küçük ama daha işlevsel."
Annelik Makamı'na geliyor söz.
"Annelik Makamı ziyadesiyle zorlayıcı bir makam. Anne olmayanlar bu kutsallığa erişemiyor mu? İnsan anne olamıyordur ya da olmak istemiyordur. Bu onun konumu üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?" diye soruyor.
"Anne olmak mertebe değil. Cennet anaların ayağının altında değil. Tamam çocuk büyütmek zor, lâkin o çocuğu isteyen sensen ve keyifli bir zaman diliminin sonucunda hamileysen ve dolayısıyla anneysen, bu durumdan kendine farklı bir muamele beklentin olmasın. Çocukları cennete gitmek için aracı kullanmasak da çocukların cennetten bir armağan olarak yollandığını düşünsek." diyor.
Erkek kadını sevmiyor. Çünkü gücü paylaşmak istemiyor.
"Eşitlik taze bitti, adalet var, yerseniz" deyiveriyor.
"Fatma Şahin kadın cinayetlerinin sosyal medyada abartıldığını söylüyordu. Ayşenur İslam da bunları yapanları lanetleyerek Allah'a havale ediyor. Bu havaleler yeterince etkili olmamış olmalı ki kadın cinayetlerinde dünyada 1. sıraya yükselmişiz. Yeni Türkiye'nin yeni kadın profillerinden biri de metropollerde sürgün yaşayan kadınlar. TOKİ'leşme ile dışarı itilen, ne içeriye ait, ne dışarıya ait, iki arada bir derede sıkışıp kalmış kadınlar. Kadın konuları sadece kadının eğitilmesiyle aşılacak gibi değil. Aynı derecede erkek de eğitilmeli." diyor
Haksız da değil, tek küreği olan bir sandal olduğu yerde dönüp durmaktan yol alamayacağına göre...
Bu eğitimde medyaya da özellikle iş düşmekte. Marifet, yapılacak yayınları bu mantık çerçevesi kapsamında değerlendirmekte. İnsanların psikolojisini bozan, ne idüğü belirsiz programlar üretmemekte.
Acıdır ki; en çok da o programlar seyredilmekte...
****
Ben yazarın da var söyleyecek iki sözü elbet:
Diyorum ki:
Ey erkekler; biz kadınları bir rahat bıraksanız da biz de korkmadan, saklanmadan, sığınmadan yaşasak.
Hak peşinde koşturup durmasak.
Yok Kadınlar Günüydü, yok Kadına Şiddeti Önleme Günüydü, yok Çocuk Gelindi, yok tacizdi tecavüzdü bunlarla uğraşacağımıza; istersek yalnız, istersek de yanımızdaki bir adamla omuz omuza var olsak.
Didişmek yerine işimize gücümüze baksak, dünyadan geçerken bir hoş sâda da biz bıraksak..
Kadın olmayı da erkek olmak kadar normal karşılasak.
Doğanın çoğalmak için bedenimizi ve hislerimizi kullandığının farkına varsak, anne olabilmeyi bir lütuf saysak ama bunun arkasına saklanarak ilâhlaşmaya çalışmasak. Erkek olmanın tapınılacak bir durum olmadığını, kişinin kendi inisiyatifi dışında dünyaya geldiğini, hangi cins doğacağının sadece biyolojik bir olay olduğunu artık iyice anlasak.
Her iki cinse verilen farklı hasletleri yarıştırıp duracağımıza onlarla tamamlanarak bir olsak ve hırsız gürsüz yaşasak.
Olmuyor mu?
I-ıh, olmuyor...
Olmuyor ki biz kadınlara özel "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü"müz bile var...
Bugüne özel düzenlenen pek çok etkinlikte kadınlar meydanlardan "Kadına Şiddete Hayır" diye seslendiyse de, pek çok erkek bu haykırışa gülüp geçti...
Kadın Milleti işte, değil mi?....
****
Konferansın sonunda bu anı ölümsüzleştiren Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü Basın Bürosu Sorumlusu Sevinç Feyzioğlu'na gülümseyerek poz verdik birlikte. Şiddetsiz, cinayetsiz ve 'Sığınma Ev'siz bir dünya diledik...
Konuşulacak daha çok şey vardı bu konuda. Anlatılacak, yazılacak, yapılacak.
Dilim döndüğünce anlattım ben de...
Belki bu yazıyı okuyanlardan 1 kişi farklı bir pencereden bakar kadına, insana ve dünyaya.
Belki bir kişi değiştirir fikrini. Belki "1" kadın erer huzura.
Ve kadının huzuruyla birlikte değişir tüm dünya...
Kadına Şiddet ve Kadın Cinayetleri Yazılarım
Nerde kalmıştık? / 4 Ocak 2011
Öyle bir ceza ki! / 1 Şubat 2011
Diğerleri’nin meraklıları / 8 Şubat 2011
Aşkım için yaptım Hakim Bey! / 18 Şubat 2011
Bugün kutlayacaksınız, ya yarın? / 8 Mart 2011
Meclis’te Kadın Olmak / 19 Nisan 2011
At — Avrat — Silah / 27 Mayıs 2011
Katil Kadınlar / 28 Haziran 2011
Şafak’ın Eteği / 5 Temmuz 2011
8 bin 372 / 12 Temmuz 2011
Taammüden / 26 Temmuz 2011
Gitmek mi zor, kalmak mı? / 6 Eylül 2011
İsyan bu, haykırış… / 16 Eylül 2011
O kadın bir kez de o manşette öldürüldü / 11 Ekim 2011
Suçlu, ayağa kalk! / 3 Kasım 2011
Tecavüzcüden koca olur mu? / 4 Kasım 2011
Son karar: Kendi rızası ile! / 18 Kasım 2011
Aklından bile geçirme! / 29 Aralık 2011
Hırsızın hiç mi suçu yok! / 2 Şubat 2012
Şiddete şiddetle karşıyım! / 18 Şubat 2012
Benden artık bu kadar… / 3 Mart 2012
Siz hiç dayak yediniz mi? / 24 Mayıs 2012
Şeytan da bir Melek ise… / 15 Haziran 2012
Tabancamın sapinu gülle donatacağum / 3 Aralık 2012
Toplumsal Cinsiyet Bilinci / 8 Aralık 2012
Onlar, toplu tecavüzcüler / 15 Aralık 2012
Anlayan anladı Bakan Bey, anlayan anladı! / 15 Nisan 2013
Kan Kırmızı, Ruj Beyaz / 30 Nisan 2013
Eline, beline, en çok da diline… / 13 Temmuz 2013
Göbek değil, bebek bebek! / 25 Temmuz 2013
4 parmakla değil, 5 parmakla STOP! / 22 Ağustos 2013
Kanla yıkanınca temizlenen namusumuz var bizim / 15 Eylül 2013
Ajda’yı sahneden kovan paralı adam… / 16 Eylül 2013
Anne 9 günlük tatilde, 2 aylık bebek evde! / 21 Ekim 2013
Şeytan bu işin neresinde? / 5 Kasım 2013
Allah da sizi güldürsün e mi! / 23 Ocak 2014
Bu kadar günahın vebali öte tarafta mı ödenecek? / 7 Mart 2014
Bu kez neyi kutluyoruz? / 8 Mart 2014
Kıyım kıyım kıyıyorlar hiç acımadan / 18 Nisan 2014
Anlaman için her gün sana ‘çüş’ mü dememiz gerek? / 23 Nisan 2014
Dişe diş, kana kan, hattâ idamsa idam! / 2 Mayıs 2014
Bırakınız gülelim, bırakınız sevelim / 1 Ağustos 2014
Susturamadığından korkar insan / 23 Ağustos 2014
Sen kimsin be adam! / 22 Eylül 2014
Duvağın altındasın, SOBE! / 14 Ekim 2014
Gelenekler binlerce olsa da gerçek tektir! / 15 Ekim 2014
Dünya’nın derdi ‘KADIN’ olmuş / 26 Kasım 2014
Her şeyin müsebbibi kadın! / 10 Aralık 2014
O kadınlar hep Anan, Bacın, Avradın! / 7 Ocak 2015
Bir 14 Şubat’a daha ulaştık sürünerek / 14 Şubat 2015
Soysuzun soyu kurusun, çoğalmasın / 15 Şubat 2015,
Artık utanan taraf kadın olmayacak! / 16 Şubat 2015
Kadın Doğdum Ben / 10 Mart 2015
Savaşın öteki yüzü… / 11 Mart 2015
Biz mi gidelim, siz mi gidersiniz? / 7 Mayıs 2015
‘Topuklularımı hiç çıkartmadım’ / 15 Mayıs 2015
Hoşgörüsüzleri hoş görmüyorum / 29 Mayıs 2015
“Oraya geri dönemem!” / 3 Haziran 2015
Bir insan olarak sus! / 1 Ağustos 2015
Sizin olsun bu dünya / 7 Kasım 2015
Bitmeyen savaş yapmışlar / 13 Aralık 2015
Çocuklar İYİYMİŞ! / 26 Aralık 2015
Hodri Meydan / 4 Ocak 2016
Namussuz! / 26 Ocak 2016
Beleşçisin arkadaş! / 29 Ocak 2016
Bu kadar günahın vebali kimin boynunadır? / 30 Ocak 2016
Benimle Dans Eder Misin? / 1 Şubat 2016
Kadın yiyen canavar / 24 Şubat 2016
Katil oldum ben… / 10 Mart 2016
“İffetli kadın olmak istemiyoruz!” / 16 Mart 2016
Zevk alıyor muyuz? / 31 Mart 2016
Çocuk sayını söyle bana porsiyonunu söyleyeyim sana / 6 Haziran 2016
Neye güldün arkadaş? / 28 Ekim 2016
Hesapta biz de varız! / 5 Aralık 2016
Ben erkek olsaydım / 9 Aralık 2016
Buz yanığı yürekler / 30 Aralık 2016
Eşitlik Berekettir / 7 Mart 2017
Seçmece bunlar! / 22 Eylül 2017
Bir kızım olsaydı eğer / 11 Ekim 2017
Ne nikâh bağlar bizi, ne mahkeme ayırır / 18 Ekim 2017
Yazık, çok yazık… / 15 Aralık 2017
Şeytan üflemekle kalmamış / 26 Aralık 2017
İzin verme, BEKLET! / 4 Ocak 2018
Fırsatçı yağmacılar / 9 Ocak 2018
Cennet-i âlâ / 18 Ocak 2018
Son Perde inmeden / 29 Ocak 2018
Tüyden Elbiseli Kadınlar / 25 Şubat 2018
Koş koş, asansörcü ağabeyi getir! / 28 Şubat 2018
Umutsuz değil, Umut Dolu Kadınlar / 6 Mart 2018
Hiç yaşamamışlar gibi, hiç ölmemişler gibi / 17 Nisan 2018
10 güncelleme onay gerektiriyor / 11 Mart 2018
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Büyük Gözler Bizi İzler / 22 Ağustos 2018
Kaç Çocuk Yedin? 2 Temmuz 2018
Kadın, Şiddet, Medya ve dahası / 30 Ekim 2018
Çocukları kanatmayın / 20 Kasım 2018
Perperişan! / 4 Ocak 2019
Kadınlar Burada, Erkekler Nerede? / 3 Mart 2019
Türk Kadınının Savaşı Başka / 19 Mart 2019
Yasalarımız Var, Evet! / 25 Mart 2019
Kırmızı Başlıklı Kız da Değişti / 25 Haziran 2019
Sistem Hata Veriyor / 2 Temmuz 2019
Tekdîri geçelim, tokmağa gelelim! / 23 Ağustos 2019
Ben Kendimi Anlayamıyorum! / 5 Aralık 2019
Yapabilirim, Yapabilirsin, Yapabiliriz / 12 Aralık 2019
Kapı / 20 Aralık 2019
Şiirin Peşinde Kadın / 9 Mart 2020
Cinsiyetçi Dilden Yılanlar! / 15 Haziran 2020
Trafikte Kadın Olmak / 14 Ağustos 2020
Madalyonun Üç Yüzü / 23 Kasım 2020
Kadının Adı Mezar Taşında / 30 Aralık 2020
Katil Kadınlar / 9 Ocak 2021
Baldan Tatlı Zehirli Öfke! / 7 Mart 2021
Kraliçe olmak mı, ASLA! / 11 Mart 2021
Kadına Şiddet Haberlerinde Medyanın Sorumluluğu / 26 Kasım 2021
Zamansız Kadın Anadolu / 20 Mayıs 2022
Bursa’nın Zamansız Kadınları / 2 Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder