Bir bilenlerimiz bazen sohbetin arasında öyle bir laf ediyorlar ki, o laflar ağızlarından çıktıktan sonra bumerang misali gelip kendilerini vuruyor.
Mikrofonlara konuşurken zaman zaman bilerek ve isteyerek, zaman zaman da bilmeyerek ve istemeyerek bazı kelimeler sarf ediyorlar ve anında insanlara malzeme oluyorlar.
Ya da insanların dikkatini başka bir yöne kaydırıyorlar.
Bir çeşit feyk...
Daha çok taze, bir konuşma arasında "Uluorta kahkaha atmak iffetli bir kadına yakışmıyor" dedi Arınç. Gülüşler suratlarda dondu ve 'ne alaka şimdi' oldu herkes. Sonra da insanlar dilleri döndüğünce "sanane" dediler kendisine bir güzel.
"Kahkahalar bizim, iffet bizim..."
Bir kahkahaya kaldıysa iffetin bozulması ya da bir kahkahaya kaldıysa nefsin çözülmesi...
Hoca'nın camide vaaz verirken "İmanın en sağlam yanı abdesttir" demesi ile cemaatin içindeki Temel'in "Nasıl sağlam, bir osuriğe bozuliyyy" demesi gibi bir şey bu da.
Nasıl sağlam bir iffet ki bu bir kahkahaya bozuliyyy...
Sadece kahkahaya mı, saça başa bozuliyyy, tayta şorta bozuliyyy, kola bacağa bozuliyyy.
Bozulan kadının iffeti mi yoksa erkeğin nefsi mi kimseler sormiyyyy.
Hani bir kahkaha bir kilo pirzolaya bedeldi, onu herkes unutiyyy...
****
Yüzyıllardan beridir yazılı olmayan kanunlar toplum içerisinde uygulanır idi. Adab-ı muaşeret'e uygun davranışlar takdir görüp, abuk subuk haller kınanır idi.
Son yıllarda toplum değişti. Toplumun yazılı olmayan kuralları da değişti.
Bütün her şey geldi bir baş örtüsüne kilitlendi.
Dinî simgelere sahip olmak görgü kurallarına uymanın önüne geçti. Görgülü kuşlara elitler dendi, o elitler orda burda itelendi.
Şimdi de kontrolden çıkmış bir güruh toplumu yardıra yardıra kendisine yer açıyor. Bir yandan elit olmamakla övünürken öte yandan elit dediklerinin imkânlarına sahip olup onlar gibi yaşamaya çalışıyor. Bir şekilde şartları sağlıyor lakin bünye yeni oluşumu reddediyor. Haliyle kişi yeni konumunda pek bir eğreti duruyor.
Görüyorsunuz; camide duada, düğünde dernekte nasıl giyinip nasıl davranacağını bilen insanların yerini, her şeyi birbirine karıştıran çorba bir kesim aldı.
Ne sahilde, ne alışverişte, ne misafirlikte, ne trafikte ve daha pek çok yerde nasıl davranmak gerektiğini bilmeyen ve öğrenmeye de meyletmeyen bu yeni kesim ne diline, ne de sesine hakim.
Sürekli yüksek sesle konuşup çevrede kimse yokmuş gibi davranan, çocukları sürekli ağlayıp bağrışan, garsonları ya da mağaza çalışanlarını kendilerinin kölesi var sayan, parası çok görgüsü kıt insanlar bunlar.
Kişi daha çok para kazanıp şartlarını iyileştirmek için çalışır elbet. Şartlarını iyileştirirken kendisi de bu gidişata ayak uydurursa, uyumu delice para harcamakla değil de kişisel gelişimle sağlarsa toplumda onay alır. Sevilir, sayılır.
Tersi malum...
"Körler sağırlar birbirini ağırlar..."
Şimdi; iffetli ve namuslu olmayı saçtan baştan kahkahadan alıp, yerine göre davranmaya, çevreye, doğaya, insanlara ve hayvanlara saygıya getirsek diyorum.
Başkalarının hakkını gasp etmeyi marifet saymadan yaşamayı öğretsek çocuklarımıza.
En basitinden kendisini almaya gelen servisi kapı önünde 5 dakika bekletmesek mesela. Zamanında hazır edemediğimiz çocuğumuza, "Parasıyla değil mi beklesin" demesek.
Ya benimsin ya toprağın diyen ve cinayet üstüne cinayet işleyen maçolara itibar edip, namus temizleme hikayesiyle cezadan sıyrılmalarına ve cinayetlere devam etmelerine izin vermesek...
İşte bu mantık gelip toplumun orta yerine çöreklenince toplum da içten içe çürümeye başlıyor.
Yüzünde gülümsemesi eksik olmayan temiz ruhlu insanlar gün be gün köşelerine çekiliyor...
Ve memleket her geçen gün daha çok iffetsiz ve saygısız insanların memleketi oluyor.
Bence; bulaşıcı olup da güzel olan tek şey 'GÜLÜMSEME'dir. Hiç acımadan bulaştırın birbirinize...
Bazen muzipçe, bazen şuh, bazen de delice koyverin yürekli kahkahalarınızı.
Gülmekten korkmayın,
Hele hele gülenden hiç korkmayın....
İffet kahkahada değil, kahkahayı atanın zihniyetindedir, unutmayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder