18 Kasım 2011 Cuma

Son karar: Kendi rızası ile!

Bundan birkaç yıl evvel metroya binen birkaç gencin konuşmalarına ister istemez şahit olmuştum. O kadar yüksek sesle ve o kadar arsızca gülüşlerle konuşuyorlardı ki, konuştuklarını duymamak ve dinlememek mümkün değildi.
Birisi diğerlerine, karşıdan gelen bir kıza nasıl omuz attığını, kızın nasıl yere düştüğünü, düşerken de nasıl başını çarpıp kanattığını, sonra da nasıl ağladığını anlatıyordu böbürlene böbürlene.
Kızın başını çarpmasına da üzülmüşmüş aslında. Hem eğer kendi üzerinde okul kıyafeti olmasaymış, kızı evine de atarmış.
Bunları anlatanın ve dinleyenlerin ağızlarından akan salyalar, gözlerinden taşan ahlâksız bakışlar "Bu gençlere mi emanetiz ya rabbim!" dedirtti bana.
Bu konuşmanın yanı başımda gerçekleşiyor olması sonunda sabrımı taşırmış ve müdahaleyi kaçınılmaz hale getirmişti.
Çocukların kalabalığından ve gençliğinden ürksem de yine de bu konuşmanın ortasına bir şekilde girmem gerekiyordu.
Bir anda parmağımı şaklatarak hepsini susturdum ve 'konuşma konularına da, ses tonlarına da dikkat etmeleri gerektiğini' söyledim.
Biran sustularsa da daha sonra kaldıkları yerden devam ettiler.

Bu vurdumduymazlıklarını görünce, konuşmalarına müdahale etmeme rağmen bana saldırmadıklarına şükrettim.
Öyle bir durumda orada bulunanlardan hiç kimse beni korumaya kalkışmayabilirdi de.
Biliyordum ki, zaman içinde bir kesim aşırı saldırgan, diğer bir kesim de aşırı korkak hale gelmişti.
O gün metroda gördüğüm o liseli çocuklar nasıl ailelerde yetişiyorlardı ve ilerde nasıl aileler oluşturacaklardı?
Her gördükleri kadına musallat olup, karşısındakinin rızasına hacet görmeden emellerine haiz mi olacaklardı?
Son yıllarda baş edemediğimiz tecavüz furyasının failleri onlar ve onlar gibiler miydi?
Birileri onlara DUR demeliydi!

Ne yazık ki N.Ç. davasının nihai kararında olduğu gibi, bunları yapanlara "Dur!" demek yerine, "Aferin, bildiğiniz yolda devam edin!" dendi.
2002 yılında 13 yaşındayken onlarca kişiye peşkeş çekilen o "çocuk kız"ın davası 9 yıl sonra bugün nihayet sonuçlandı.
Yargıtay, 'genç kızın rızası olduğu' gerekçesiyle, yerel mahkemenin sanıklara en az 10 yıl ceza verilmesini öngören tecavüz suçundan değil, en az 5 yıl ceza öngören "15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak" suçundan ceza verilmesini yeterli buldu.
Daire aynı gerekçeyle sanıklar hakkındaki "rızasını alarak alıkoymak" suçunun zaman aşımından düşmesi kararlarını da onadı ve böylece sanıkları 'zorla alıkoymak' suçundan alacakları 5-10 yıl arası hapisten de kurtardı.
Oysa ki N.Ç. bütün o yaşadıklarının ardından polise kendisi başvurmuş, gördüğü tacizlerden dolayı oturamaz hale geldiği için üst üste 4 ameliyat geçirmiş, SHÇEK koruması altına alınmış, yaşı dolunca da bu korumanın dışında kalmıştı.
O yaşta bir çocuğun rızasının olmuş olmasının bir anlamı da olamazdı zaten.
Nasıl ki o yaştaki bir çocuk yasalar karşısında henüz reşit sayılmıyorsa; (oy veremiyor, evlenemiyor, şahitlik edemiyor, ehliyet alamıyorsa), bu durumda da onun rızasının olup olmadığının bir değeri olmamalıydı.
Bu olaya karışan her kim varsa da -kızın rızası olmuş dahi olsa- onun henüz bir çocuk olduğunu, sağlıklı karar veremediğini bilmeliydi. Fırsat bu fırsat deyip kızın üzerine çullanmamalıydı.
Bunu yapanların da toplum içinde normal, sağlıklı ve ahlâklı görünen insanlar olmaları da ayrıca vahim bir durum. Yaptıklarının kendilerine normal gelmesi ona keza...
Onlar neyse de, bu olayların topluma ve yargıya normal gelmesi, işte en vahimi olan da bu.
Ee, bu kararı gördükten sonra önüne gelene tecavüz etmek de sıradan bir olay haline gelmez mi!
Bu kararın onanması insanlara "teşvik primi" olmaz mı!!
Hele de insanların en merakla izledikleri diziler bile en pornografik tecavüz sahnesi olan diziler olmuşken...
Mesela İffet dizisi belki sadece o malum sahnesi için izleniyordur. Filmi de zaten o malum sahnesiyle meşhur olmamış mıydı?
Dizinin videosunun tanıtım yazısı bile şöyle:
"İffet dizisinin merakla beklenen sahnesi izleyenleri daha da heyecana sürükledi. Çünkü iffet dizisindeki beklenen bu tecavüz sahnesi yarıda kesildi ve sahnenin kalan kısmı 2. bölüme yansıdı"
Belki de herkes için için böyle bir şeyi yaşamaya, yaşayamasa da en azından izlemeye meyilli.
Nerede kaldı nefis, nerede kaldı uçkur!!
****
Toplum olarak, karakteri henüz oturmamış, yeni yetme bir ergenin davranışlarını sergiliyoruz sanki biraz.
Hem muhafazakâr bir yönetim şekli isteyecek kadar çoğunluktayız diyoruz, hem de her türlü ahlâksızlıkta sınır tanımıyoruz.
Muhafazakârlara yakınlıklarıyla bilinip, attıklarında mangalda kül bırakmayanlar otel odalarında yaşadıklarıyla gündemde yer alabiliyorlar.
Liseli gençler hamile bir kadına tecavüz edebiliyorlar.
İnsanlar ilişki sırasında birbirlerini videolara çekip tehdit ve şantajla her türlü melaneti yapabiliyorlar.
Babalar kızlarını, kocalar karılarını satabiliyorlar.
Ağabeyler (kız-erkek bakmaksızın) kardeşlerini cinsel ihtiyaçları için kullanabiliyorlar.
Boşanmak istedi diye kadınlar sokak ortasında bıçaklanabiliyorlar.
Hırsızlar her ortamda, her şeyi alenen çalabiliyorlar.
Bu mudur muhafazakârlıktan anlaşılan?
Biz; ne mahremiyetin, ne özel hayatın, ne namusun ve ne de terbiyenin ne demek olduğunu doğru anlayamıyoruz.
Hepsini birbirine karıştırıp hiçbirisini gerektiği gibi yaşayamıyoruz.
Topluma yön veren kişilerin, kurumların ve kanunların insanlara bunu iyice bir anlatması lâzım.
Anlamayana da gereken yaptırımları sonuna kadar uygulaması lâzım.
Yoksa düştüğümüz bu çukurda, kendi pisliğimiz içinde boğulup gideceğiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder