24 Kasım 2011 Perşembe

Ölenlerden geriye kalanlar

Sevdiğimiz sanatçıları art arda kaybettik bu ara.
Esin Afşar, Çetin Köroğlu, Ömer Lütfü Akad ve Şükran Ay...
Arkalarında yeri dolduramaz boşluklar bırakarak eşlerinden, çocuklarından, dostlarından ayrılıp gittiler sessizce.
Ellerinin arasından kayıp giden sevdiklerinin ardından, ölümün kaçınılmazlığını kabullenip mutedil davranan yakınları da oldu.
Bu acıyla sarsılıp yıkılanları da...
Annesinin ardından, çaresiz bir çocuklukla gözyaşı döken “koca adam”ın acısını biz de yüreğimizin en derininde hissettik.
Ya da, ölen eşinin ardından donuk gözlerle bakakalıp, gözyaşlarını içine akıtan bir eşin çaresizliğini.
Akan her damla yaşla birlikte, beraber yaşadıkları hayatlarından lâhzalar gelip geçti zihinlerinden.
O zamanları bir daha yaşamayacak olmanın isyanıyla döktüler o yaşları.
Sonra da toprağa verilen beden ve o sonsuz boşluk...
****
Bugün de Ali Taran’ın kanser hastası olan eski eşinin vefat haberini duyduk.
Kanser tedavisi sırasında boşanmaları ve Ali Taran’ın yaptığı ikinci evliliği oldukça fazla meşgul etmişti basını.
Evlendikleri sırada kurulan en dikkat çekici cümle eski eşin yeni eşe ithafen:
“Gelin hanıma bir tavsiyem var; sakın hasta olmasın. Benim geçirdiğim hastalığı geçirmesin." demesi olmuştu.
Bu cümlenin kurulmasının ardındaki kırgınlığın, kızgınlığın ve hayal kırıklığının ne kadar büyük olduğu nasıl da bariz değil mi?
İyi gün dostluğu ve vefasızlığın vurgulandığı bu cümleyi ancak büyük bir ihanete uğramışlık ve aldatılmışlık hissiyle dolup taşmış bir insan kurabilirdi...
Bu bir çeşit davaya ihanetti...
Birlikte çıkılan yolda iyi günde-kötü günde denmemiş miydi? Şimdiye kadar el ele-göz göze yürünmemiş miydi?
Hastalığın baş göstermesi, ilerlemesi ve operasyon sonrası yaşanan bedensel değişiklikler yüzünden miydi şimdi bütün bunlar?
Yani şimdiye kadar yaşanan her şey aslında bedenle mi sınırlıydı?
Belki öyleydi, belki değildi. Bilinmez.
Bu ayrılığın ardında erkeğin de kendince sebepleri vardı muhakkak.
Ama yanlış, ama doğru.
Kimine yanlış, kimine doğru...
Gönülsüz bir kalış gönüllü bir gidişten daha evlâdır da, mesele de artık gönlün uçmuş olmasında.
Gönlü uçup gitmiş bir insanın hâlâ daha kalmasını istemek her iki taraf için de ızdıraptan başka bir şey değildir zaten.
Lâkin; hasta olan kişinin en zor zamanlarında en yakın bildiği kişiyi yanında bulamaması, onun desteğinden mahrum kalması, kendisinden genç ve sağlıklı bir hemcinsine tercih edilmiş olması da hazmedilir bir durum değil.
Üstelik de tanınır kişi olma sebebiyle bütün bu olanlar iki kişinin arasında kalmaktan çıkmış ve herkesin gözleri önünde seyretmekteyken, bu vesileyle eski eşin kadınlık gururu haddinden fazla incinmiş, eleştiriler ve acıma sözcükleri insanların diline dolanmışken, ilaç paralarının dahi ödenmediği mevzu bahis ediliyorken...
Son günlerde de hastalığın ağırlaşması ve kaçınılmaz son:
Emr-i Hak...
Şimdi artık herkes dilediği gibi yaşamakta özgür.
Ya da;
Belki de artık bundan sonra başlıyor esaret...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder