18 Nisan 2014 Cuma

Kıyım kıyım kıyıyorlar hiç acımadan

Bir Çocuk Sevdim Uzaklarda...
O kadar uzaklardaydı ki o çocuk, bilmediğim diyarların, tanımadığım ailelerinden birinin 9 yaşındaki evladıydı.
Görsem severdim ihtimal.
Görmedim, lâkin onca mesafeye rağmen yine de sevdim.
Yaşadıklarını öğrenince ise, insanlığımdan iğrendim.
Bir çocuğa tecavüz etmek, acıyla kıvranan küçücük bir bedenden haz almak, sonra da kendisini ihbar edeceğinden korkup çocuğu boğmak ve cansız bedeni götürüp çöplüğün yanındaki boş bir tabyanın içine atmaktı kanımızı donduran.
Hangimiz bu olanlara isyan etmedi ki. Hangimiz Karslı Mert'in yerine kendi evladını, anne-babasının yerine de kendisini koymadı ki...
Olacak ya, o gün Mert babasına yemek götürüyormuş.
Başka bir gün ekmek almaya gidecekti. Diğer bir gün yoğurt, diğer bir gün gofret...
Her gün okula gidecek, her gün okuldan dönecekti.
Fırsatını buldu mu sokakta top koşturacak, belki de arkadaşlarıyla taş bir duvar üzerinde heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşacaktı. Arabalar, kızlar, bilgisayarlar, oyunlar, okul, dersler...
Anlatacaktı işte o çocuksu, o masum neşesiyle.

Bundan birkaç gün önce izlediğim bir videoda ise, 9 yaşlarındaki bir çocuk kameranın karşısına geçmiş, canından bezmiş bir halde döküyordu içini kameraya. "Beni sokağa salmıyorlar, evden dışarı adım attırmıyorlar, ‘sıkıldım' deyince önüme bilgisayar sürüyorlar, gitar dersini anladım da keman dersine bile zorla götürüyorlar, ben sokağa çıkmak istiyorum, ben arkadaşlarımla düşe kalka oynamak istiyorum, bazen kavga etmek, bazen şaplak yemek istiyorum, ben hayatı ancak sokakta öğrenirim, çocuklarınızı sokağa salın" diyordu.
Kısacası; salsan bir türlü, salmasan bir türlü...
****
Videodaki çocuk istisna olsa da, okuldan eve döneniyle, bakkala markete gideniyle, arkadaşıyla gezeniyle, Mert gibi milyonlarca çocuk hayatının bir kısmını evinin dışında yaşıyor.
Cani ruhlu sapkınlar da kuzu postuna bürünmüş bir kurt gibi aralarına sızıp, gözlerine kestirdiklerini sürüden çekip alıyor.
Avcı bazen yakın bir akraba, bazen dip komşu, bazen de tamamen rastgele bir sapkın oluyor.
Ne yazık ki bebekler dahi bu sapkınlıktan nasibini alıyor.
Bundan dört yıl önce Siirt'in Pervari ilçesinde önce kız arkadaşlarının uygunsuz fotoğraflarını çekip, sonra da bununla kıza şantaj yapıp tecavüz etmek için kendilerine küçük çocuk getirmeye zorlayan, kızın getirdiği amcasının oğlu 2 yaşındaki bebeğe tecavüz ederek derede boğmak isteyen ama başaramayan, daha sonra kızın getirdiği diğer amcasının 3 yaşındaki kızına sırayla tecavüz eden ve onu dereye atarak boğan, yaşları 12 ile 14 arasında değişen 8 çocuğu hatırlayın.
Uzak değil, mart ayında, Kırklareli'nde 45 yaşındaki bir adamın ‘Sana köpek tasması alacağım' diyerek kandırdığı ve tecavüz etmek isterken çocuğun direnmesi üzerine ellerini ayakkabı bağı ile bağladığı, tecavüz ettikten sonra da boğarak öldürdüğü 4. sınıf öğrencisi erkek çocuğu hatırlayın.
Yine 2013 Kasım'da Antalya'da 3 erkek kardeşe üç yıl boyunca işkence ve 2 yaşındakine tecavüz eden, anne-baba evden çıkınca çocuklara yemek vermeyen, sözünden dışarı çıkanı Haydar adını verdiği sopasıyla döven, evlerinde kaldığı ailenin annesiyle ilişkiye giren ve buna koca tarafından da rıza gösterilen, hatta ve hatta kocaya bile ayar çeken Kâzım'ı hatırlayın...
Yine bu Nisan'ın 16'sında Aydın'da evlerinin önünde oynarken kaybolan, boğazı ve bileği kesilerek öldürülen 4 yaşındaki Caner'i hatırlayın.
Valilik tarafından Caner'in otopsisinde tecavüz bulgusuna rastlanmadığı, çocuğun düşme sonucu öldüğünün değerlendirildiği, Caner'in boğazındaki kesiğin 'çivi batması', bileğindeki kesiğin ise 'tel örgülere takılmasından olduğu' görüşünün savunulduğunu da unutmayın...
****
Son yıllarda üst üste duyduğumuz vak'aların kat be katı kadar duymadığımız vakalar yaşandığını düşünürsek ne kadar vahşi zamanlarda yaşadığımızı daha iyi anlayabiliriz belki.
Bu son yıllara imza atanlara bakacak olursak; geçmiş dönemleri yerden yere vurarak daha dindar ve daha ahlâklı olduğunu söyleyen partiye kendimizi teslim edeli 11 yıl doldu.
O günden bugüne 11 yıl önceki bebelerin hepsi birer erişkin oldu.
Baskı altında yetişen, ne kendi cinsiyle ne de karşı cinsle sağlıklı arkadaşlık kuramayan, karşı cinsi sadece hayvanî dürtüsünü gidermek için gerekli bir meta sanan, sevgisiz, bilgisiz ve agresif gençler gittikçe çoğaldı.
Ve onların bu agresifliği gerektiği zamanlarda çok da güzel kullanıldı.
Bunun yanında Gezi ruhuna sahip, kızlı-erkekli bir hayatın özünü kavramış, kendi bedenine ve kendi ruhunun sesine kulak veren, gerektiğinde inisiyatif kullanabilen, hem akademik eğitimli, hem de insanî terbiyeyle donatılmış gençler çapulcu olarak nitelendirilerek haklarında edilmeyen kelam, atılmayan yalan kalmadı.
****
Gün geçtikçe artan taciz, tecavüz ve cinayet vak'alarından da anlaşılıyor ki bir memleketin öncelikle sosyal, ahlakî ve kültürel değerlere sahip olması, yasaklarla bastırılıp, din ile korkutulmaması, özellikle de yaşam haklarında fırsat eşitliğini ve demokrasiyi ön planda tutması, dolayısıyla da komplekslerinden arınmış ve kişilik gelişimine açık insanlardan oluşması gerekiyor.
Sokaklarında gencinden yaşlısına, hayvanından nebatına kadar tüm canlıların sevgi ile kucaklanıp saygı ile sarmalandığı bir ülke düşünün.
Hayal mi?
Bence değil…
Kendi kendini ayakta tutup, sadece tüketen değil, üreten de olabilen, gelir seviyesi insanca yaşamaya yetebilecek ve dış etkenlere karşı dik durabilecek kadar güçlü, barışçıl, güler yüzlü, iyi niyetli, mütevazı, dingin ve doygun bir ülke hayali hayal olarak kalmamalı.
Gerçek olmalı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder