18 Şubat 2011 Cuma

Aşkım için yaptım Hakim Bey!

Bir üçüncü sayfa haberi; "Sevdiği kızı 37 yerinden bıçaklayarak öldürdü!"
Ne kadar çok sevmiş ki onu kimseye yâr etmemiş, helâl olsun!
Ya benimsin ya kara toprağın demiş, sen mezara ben mahpusa demiş sallamış bıçağı defalarca.
Sevdiğine yapmış bunu.
Sevmek ve 37 bıçak darbesi.
İnsan böylesine kötü bir şeye sevgiyi bahane etmese ve bu kelimenin ardına bu kadar çok saklanmasa diyorum.
Gelin şimdi 'Sevdiğim için yaptım' lâfını açalım biraz.
'Artık beni istemediğin için bunu hazmedemedim, kendi benliğimi yenemedim, terk edilmeyi ya da aldatılmayı bünyeme yediremedim. Bundan sonra beni sevdiğin gibi başkalarını da sevmemen için en kolay yolun seni ortadan kaldırmak olduğuna karar verdim. Yaptım da, şimdi içim rahat.'
Hah, şimdi daha doğru oldu sanki.
Ey bu cinayeti işleyen kişi; tamam mı, huzura erdin mi artık?
Bundan sonra sen dahil kimse ona dokunamaz. Çürüsün gitsin mezarında, yeter ki senin için rahat olsun. Hem o hak etmiştir de zaten. Sana nasıl böyle bir şey yapabilir? Nasıl başkasıyla mesajlaşabilir? Sana nasıl ihanet edebilir?
Öldürülmesi için ortada büyük bir neden vardır işte. Yetmez mi? Yeter.
Peki ya bıçaklanan kız?
Sen onun bedenine bıçağı defalarca saplarken o senin bu büyük aşkından yeterince mutlu olmuş mudur? "Allah'ım, meğer beni ne kadar çok seviyormuş!" mu demiştir? Yoksa vücuduna giren her bıçakla acıdan ve korkudan katılıp mı kalmıştır?
Ve o kızın ailesi?
Evlatlarını morgda teşhis etmek için gelen anne-baba biricik kızlarının delik deşik edilmiş vücudunu görmüşler midir?
Öyle boylu boyunca uzanmış, soğumuş, sararmış, henüz on altısında gencecik bir insan.
On altı yaşındaki bir çocuğun ihaneti mi olur, bunun için can mı alınır?
Ya öldürenin anne-babası?
Kim ister evladının bir hata yapmasını, hele hele de bir cana kıymasını.
Mağdur olan tarafın hesap soracak muhatabı vardır da, suçlu tarafın tutunacak bir tek tarafı yoktur.
Ne zaman gazeteleri okusam, ne zaman televizyondaki haberleri dinlesem her gün birkaç tane "AŞK" cinayetine rastlıyorum.
Ne yazık ki ortalığı kan gölüne döndüren oldukça 'vahşi aşklar' yaşanıyor.
Kıskançlık yüzünden çıkan kavgada insanlar duvardan duvara vurulurken "Her ne yaptıysam senin için, sevgimiz için, aşkımız için yaptım!" diyen sesler uçuşuyor havada.
Testerelerle kafalar bedenden ayrılırken yine bu aşk sözcükleri geçiyor alt yazılarda.
Adamın biri evlenmek istediği kadın kendisini reddedince, sokak ortasında tetiği çekip gözünü kırpmadan o kadını vurabiliyor mesela. Kendisinin bir karar vermiş olması yeterli ya, karşı tarafa kalan sadece bu karara riayet etmek, o kadar!
Nasıl olur da reddeder! O reddedilecek adam mıdır?
Merak ediyorum; "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey!" deyince cezalar daha mı az oluyor acaba?
İnsan kendisine aşık olmadığını bildiği kişiyi zorla yanında tutmakla ne kazanır?
Zorlama ve şiddet uyguladıkça sevilebileceğini mi düşünür acaba?
Siz aynı şartlarda birinin yanında kalır mıydınız? Kalsanız da mutlu olur muydunuz?
Mutlu olmadığınız zaman mutlu eder miydiniz?
Aşık olunana sahip olmayı, vitrinde gördükleri bir eşyaya sahip olmakla aynı kefeye koyanlar, aşklarını 'sahip olana' kadar yaşayanlardır.
Sahip olamadıklarında çılgına dönen bu insanların, sahip oldukları anda ne aşkları kalır ne sevdaları.
Üstelik bu kez de büyük aşklarını kendi sahiplikleri içinde hırpalar dururlar.
Sahip olduklarına mı kızgındırlar, olamadıklarına bilinmez ama yaşadıkları da yaşattıkları da hep büyük mutsuzluklardır.
Aşk'a yakışansa ne ölmek ne de öldürmek.
Döne döne yanmak, döne döne sevmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder