Bir elimizde para cüzdanı, bir elimizde fatura, kim bilir kaç kez girmişizdir ödeme kuyruklarına.
Bir yanda faturadaki yüksek meblâğ, bir yanda uzayıp giden kuyruğun ürkütücülüğü derken, el mahkûm biz de takılmışızdır o kuyruğun ucuna.
70'li yılların tüp kuyruklarını da, benzin kuyruklarını da gördük. Şimdiki nesil benzin için kuyruğa girmeyi hayal bile edemez. Benzinden tasarruf etmek için yokuş aşağıya giderken insanlar arabalarında kontak kapatırlardı. Bunu yapmak oldukça tehlikeliydi ama benzinlikteki kuyruğa girmeyi ve orada saatlerce takılı kalmayı az da olsa erteleyebilirdi.
O dönemlerin filmlerinde gördüğümüz o kuyruklarda ne ateşli kavgalar yaşanırdı.
Kuyruğa aradan kaynak yapmaya çalışanlarla bunu fark edip engellemeye çalışanlar ve daha sonra da kuyruktaki herkesin karıştığı sözlü sataşmalar, 'Ayıptır kardeşim!' demeler, olmadı üzerine yürümeler derken gerilimi hayli yüksek bir ortam olup çıkıyordu o kuyruklar
Üç aylıklarını almak için kuyrukta beklerken oracıkta yığılıp can veren emekliler de çok oldu. Hep birlikte üzüldük, isyan ettik.
Neyse ki günümüzde bankalarda ve resmî dairelerde numaralı sisteme geçildi de, bu 'sıra kimdeydi' kavgaları nihayet bir son buldu.
Fakat şimdi de ATM önü kuyrukları oluştu
Bankaya girer girmez sıra numaranı alıp bir köşeye oturuyorsun.
Önce sakin sakin bekliyorsun. Sonra sıkılmaya başlayıp yavaş yavaş yerinde kıpırdanmaya başlıyorsun. Gözün sürekli ışıklı göstergede, yanan her yeni numarada kendi sırana bir adım daha yaklaşıyorsun. Yaklaşıyorsun da, bazen öyle geliyor ki yaklaşmak ne kelime gittikçe uzaklaşıyorsun sanki.
Bir ara bankada beş vezne olmasına rağmen sadece ikisinin çalışıyor olmasına dikkat ediyorsun. Diğerleri niye çalışmıyor diye düşünürken suratına memnuniyetsiz bir ifade gelip yerleşiyor.
Çalışan veznelerdeki görevlilere gidiyor gözün. Ne kadar bıkkınlar, ne kadar aheste hareket ediyorlar diye düşünüyorsun.
Bir türlü işlemi tamamlayamıyorlar, arada telefonla konuşuyorlar, arada önlerindeki bilgisayara bir şeyler yazıyorlar. Sanki ağır çekim bir filmdeler hepsi.
Eminim onlar da sıradaki müşterilerin ne kadar sabırsız ve ne kadar halden anlamaz olduklarını düşünüyorlardır.
Görülüyor ki bankonun iki tarafı da karşılıklı olarak birbirlerinden hoşnut değiller.
Sen bunları düşünürken sıra almadan doğrudan bankoya yanaşıp bir şeyler soran birisi oluyor. Hop hop n'oluyo, yoksa sıramızı mı alacaklar!' derken soran kişi soracağını sorup hemen ayrılıyor bankodan. Kendi düşüncenden utanıyorsun o anda. Sanki sen minik bir şey sormak için hiç araya girmedin. Elbette ki girdin.
'Blink!
Işıklı gösterge yanıp sönmeye başlıyor.
Ha gayret, az kaldı ulaşacağız bizim numaraya.
Diğer veznedeki numara da bir türlü değişmek bilmiyor. Takıldı mı ne?
Kendin gibi sıralarının gelmesini bekleyenlere göz gezdirirken, ‘Daha yapılacak ne kadar çok işim var ve ben burada mıhlandım kaldım!' diye hayıflanmaya başlıyorsun.
Bunları düşünürken aklına saatine bakmak geliyor. O da ne? Henüz on dakika bile olmamış geleli.
Rutin hayatında nasıl geçtiğini anlamadığın şu on dakika burada saatler sürdü sanki.
Blink!!
Hah, sıra bizde...
İşlemimiz yapılıyor nihayet. Hesaplarımızı da bir kontrol edelim. Verilen dekontlara iyi bakalım da yanlış bir şey olmasın. Biraz uzun mu sürdü işlemimiz acaba? Sırada bekleyenlerin şikayetlenen sesleri geldi kulağıma sanki.
Onlara omzumuzun üzerinden hafifçe ters bir bakış atalım, atalım ki anlasınlar burada oyun oynamıyoruz, işimiz var
Bulunduğumuz yer değişince tavrımız nasıl da değişiyor değil mi?
Çizginin bazen bu tarafında oluyoruz, sonra bir bakmışız diğer taraftayız. Şikayet ettiğimiz her ne varsa, belki daha bile fazlasını bu kez de kendimiz yapıyoruz.
Benciliz.
Her şey her zaman bizim istediğimiz gibi olsun istiyoruz.
Dünya bize dönsün, güneş bize doğsun, saatler bize çalışsın. Çocuklarımız muti, dostlarımız özverili, büyüklerimiz hoşgörülü, gelinimiz-damadımız uyumlu, eşimiz mükemmel olsun. Hepsi bizi rahat ettirsin.
Kimse bize kızmasın, kimse bizi kızdırmasın.
Peki ya biz, biz de sıfatlarımız içinde bizden beklenildiği gibi miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder