Yine geldi çattı hediye ayları.
Yılbaşını henüz yeni atlatmışken şimdi de “Sevgililer Günü'nde sevgiliye ne alsak?” telâşlanmaları başladı.
Kızlar kim bilir ne kadar zaman öncesinden hazırlamışlardır sevgililerine verecekleri hediyeyi. Kendilerine alınmış olanı da büyük bir merakla beklemektedirler.
Erkeklerse eminim hâlâ daha ne alsam diye düşünüyorlardır.
Bilirler ki bir şey alınmazsa surat edilecek, alınan beğenilmezse yine surat edilecek.
Erkeklerin işi de zor.
Doğum gününe, yılbaşına, sevgililer gününe, evlenme yıldönümüne, nişan gününe, ilk tanışma gününe derken bu hediye almaların sonunu bir türlü bulamazlar.
Hele bir de ilişkiye verilen değer alınan hediyenin bedeliyle ölçülüyorsa o zaman işler iki kat zorlaşır. Bir elindeki paraya bakarsın, bir de vitrindeki etikete.
İkisi bir türlü uyuşmaz gider.
Onların uyuşmazlığı senin sevgilinle olan anlaşmazlığının bir yansımasıdır sanki. Böyle durumlarda belki de en iyisi o sevgiliden de, o hediyeden de bir an önce vaz geçmektir..
Evlendikten sonraki özel günlerde kadınlara 'küçük ev aletleri' alınarak bu fasıl kolayca geçiştirilebilir. Evin ihtiyaçlarını sürekli bu günlere denk getirip hediye olarak sunmak biraz kurnazlık oluyor ya, neyse.
Belki karşılık olarak kadınlar da kocalarına tamir takımı gibi eve gerekli şeyler alıyorlardır.
Tencere-tavada nasıl bir mesaj varsa, tamir takımında da aynı mesaj var nasılsa.
Hediye almayı tümden reddedenler de yok değil hani. (Bu arada reddedenlerin neredeyse hepsi erkek!)
Böyle zamanlarda hediye almamak için emperyalist sistemden girer, tüketim toplumu olunmasından çıkarlar ve “Aman bırak kalsın, alma” dedirtene kadar uğraşırlar.
Hediye de neyin nesidir zaten, onların sevgisi bir hediyeye mi kalmıştır. Peh!
Kimisi Sevgililer Günü'nde tek gülünü hiç aksatmaz, kimisi nerdeyse çelenk yaptıracak kadar abartır. Kimisi parfümden medet umar, kimisi pırlantadan. Kimininse sesi soluğu çıkmaz, o günü görmezden-duymazdan gelir. Belki de bu karmaşada en salim kafalı olanlar onlardır.
Özen gösterilerek seçilmiş bir hediyenin bedeli hiç de önemli değildir aslında.
Yeter ki alınan her neyse baştan savma olmasın.
Tabi bu özen göstermenin içinde sıkı bir gözlemleme yatar. Zor iştir. Sevgili nelerden hoşlanır, hangi renk, hangi koku? Hediye beklenirken belki de esas beklenen bu gözlemlemelerin ne kadar doğru yapıldığı, kişiye ne kadar dikkat edildiği, ne kadar önemsendiğidir.
“Parasını vereyim, sen kendine ne istiyorsan al” diyerek işin kolayına kaçan 'aklı evvel' kocalar da çıkar arada. Buna verilecek en iyi cevap meblâğı biraz yüksek tutmaktır. Böylece bir dahaki sefere bu işi size bırakmayacak ve kendisi bir şey almayı tercih edecektir. Gerçi ilk teklifi bir daha yinelememe ihtimali de yok değil hani. Artık değerlendirme size kalmış.
Bence insan belirlenmiş günleri beklemeden de hediye alabilmeli birbirine. Bu belki onun sevdiği bir sanatçının albümü, belki sevdiği bir tatlı, belki elde örülmüş bir kaşkol, belki bir kitap, belki bir eldiven.
Yeter ki seni ona, onu da sana anlatabilsin.
Yıllanmış olanlar 'Bizden geçti' derler ya; oysa en güzel hediyeleri onlar hak ederler.
Bunca yaşanmış yıllara arada sırada bir de böyle teşekkür edilse fena mı olur sanki? Kadın ya da erkek herkes ne kadar sevildiğini bilse de, bazen görmek de ister.
Bunu ifade edebilmek için seçilen yollardan birisi de işte bu anlamsız görünen hediyeler olabilir.
Hem arada sırada şımartılmak kimin hoşuna gitmez ki?
Hediye paketini gördüğünde en küçüğünden en büyüğüne herkesin yüzünde şaşkınlık ve merak dolu heyecanlı bir ifade olmaz mı?
Gözleri parlamaz mı?
Siz ona hediye almasanız da o sizi sevmekten vazgeçmez.
Vazgeçmez de; “seviyorum” dediğiniz kişiye olan sevginizi bir de böyle taçlandırsanız çok da bir şey kaybetmiş sayılmazsınız değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder