20 Kasım 2018 Salı

Çocukları kanatmayın

Hiç bilmiyorsun bir çocuk doğduğunda o çocuğun bedeninde dünyaya gelenin kim olduğunu.
Dünyaya gözlerini açan o yeni dünyanın gözlerinin içine, ta derinlerine bakıp "Kim var orada?" diye seslendiğinde, sorduğun sorunun cevabını yaşanan yıllar veriyor.
Geçen yılların ardından dönüp fotoğraflardaki çocuğun gözlerine bir kez daha baktığında, artık oradan kimin çıkacağını biliyor insan. Kare kare fotoğraflarda bugüne uzanan yolculuğu görüyor. 
"Demek sendin o bedenin içindeki!" derken, o bedenden çıkan bazen umut, bazen kahır oluyor.

Doğar doğmaz kimisi ipeklere, kimisi çaputlara dolanırken hepsi aynı ağlayıp, hepsi aynı gülüyor o bebeklerin aslında. Henüz büyümemiş ve henüz mukayese etmeyi öğrenmemişken mutsuz olmayı da bilmiyor bir bebek. Ne aç uyumak ile tok uyumak arasındaki farkı, ne de en pahalı oyuncaklarla oynamak ile sokakta çember çevirmek arasındaki farkı biliyor.
O her şekilde eğleniyorlar.
Bir bakıyorsun bir sıçan uçurtmasının kuyruğuna takılıp koşuyor çığlık çığlığa. 
Bir bakıyorsun yavru bir kedinin oyunlarına eşlik ediyor.
Sofradaki ekmeğin bayatlığını ya da tazeliğini, annesinin sinirli ve telâşeli hallerini, babasının yorgun bedeni ile bir köşede sızıp kalmasını, bazen de annesi ile kardeşlerini hırpalamasını, kendisinin yatağının ya da odasının olup olmamasını sorgulamadığı gibi, kahvaltıda niçin bin çeşit peynir olduğunu ya da evlerinin neden o kadar büyük olup niçin evlerinin sürekli misafirlerle dolup taştığını, niçin etrafındaki bir çok kişinin ona hizmet etmek için koşturduğunu da sorgulamıyor.
Ailesi onu yurda vermişse yurtta yaşadıklarını normal sayıyor.
Ailesi onu pamuklara sarmışsa herkesin pamuklarda büyüdüğünü zannediyor.
O içine doğduğu hayatı yaşıyor sadece.
Ne görüyorsa onu biliyor...

Büyüdükçe ve dış dünyayı yaşamaya başladıkça mukayese etmeyi öğrenip başlıyor sorgulamaya.
Herkesin aynı olmadığını, herkesle aynı olmadığını anladıkça bazen bir kibir yerleşiyor suratına ya da küskün ve ezik bir ifade.

Çocukluğunda hak eşitliği görmüşse eğer, ne kibre ne de ezikliğe kapılıyor hayatı boyunca. Adaletli bir düzen içinde büyümüşse adaletsiz olmak ne demek onu bilmiyor.
Yok, tam tersi ise yaşadıkları, ne hak ne de hukuk tanıyan bir yaratığa dönüşüyor.
Dış dünyayla bağ kurup doğru bildiklerinin doğruluğunu sorgulayacak kadar geliştirirse kendisini eğer, kendisini ters yüz edip yeniden doğuyor. 
Bazıları ise beterden beter oluyor, içlerindeki zehri akıta akıta bitiremiyorlar.
****
Çocuklar doğuyor, çocuklar büyüyor.
Bazen için için yaşayıp, adeta hiç doğmadan, hiç açılmadan ölüp gidiyorlar. Bazen özgürlük ve özgüven ile, bazen de acılarla yoğrulup içlerindeki öz'ü ortaya çıkartıyorlar. 
İşte o zaman bir çiçek gibi açılıp yüzlerini güneşe dönüyor ve ballarını paylaşmaya doyamıyorlar.

Aile, toplum, coğrafya, devlet ve çağ içine doğanlar için kaderiyle doğanlar mı dersiniz, kaderini yazanlar mı bilmem. 
Bildiğim, içimizde barınan üç çocuk olduğudur. 
Doğal Çocuk, Yetişkin Çocuk ve Uyumlu Çocuk.
İçinizdeki doğal çocuğu öldürür ve yaşama sevincinizi kaybederseniz yaratıcılığınızı da kaybediyorsunuz. 
Doğal çocuğu kaybetmeyeceğim derken içinizdeki çocuğu yetiştirmeyi unutuyorsanız "gelişmemiş" kalmaya mahkum oluyorsunuz. O yetişkin çocuk ki, bardağın hem dolu hem de boş tarafını görebilen gerçekçi bir çocuktur.
Bu çocukların içinde en tehlikeli olan uyumlu çocuktur ve o çocuk içinde sessiz bir öfke biriktiriyordur. Sesi kesilmiş, konuşmayan, ağlamayan, sadece küskün ve içli bakan bir çocuktur o. İşte tehlike odur, tehlike oradadır.  O, nerede patlayacağı belli olmayan bir bombadır.

Siz bir çocuğu doğduğundan bu yana itip kaktıysanız, ona çocuk neşesini hiç yaşatmadıysanız, sevgiyi hiç  tatırmadıysanız, minicik bedenini hırpalayıp onun insan olma onurunu ayaklar altına aldıysanız, onu hayata hazırlamadıysanız, ona dünyayı tanıtmadıysanız, onu anlamadıysanız, dinlemediyseniz, sevmediyseniz, ona iyi bir örnek olmadıysanız, onun büyüyeceğini hesap etmeyip hep çocuk kalacağını sandıysanız o çocuk gün gelir hesabı fena keser. Çünkü çocuk kanını asla yerde bırakmaz.

O yüzden,
Önce siz büyüyün, büyük olun,
Sonra çocuklarınızın da büyüyeceklerini unutmayın,
Ve hem kendi çocuklarınızı, hem de tüm çocukları asla kanatmayın...

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder