Sen ki bu vatandan bir ulus yaratmış, neredeyse yüz yıl geride kalmış vatanı tepeden tırnağa çağına uydurmaya çalışmış, onca savaştan çıkmış, askerlik, devlet adamlığı, liderlik üzerine kitaplarda yer almış, dünyaya imzanı atmışsın; ne halktan kopmuş ne de onlardan korunmuşsun.
Masanda akil adamlar eksik olmamış.
Hani rakı sofrası derler ya masana, hani meyhane bellerler ya bir kadeh içilmişse dahi; sen o masalara devrinin gazetecilerini de davet edermişsin. Fikir alışverişi, tarihi anlara tanıklık, yeni heyecanlar, yeni atılımlar...
Bursa'ya yaptığın ziyaretlerde Çelikpalas'ta kalırmışsın. Hala tartışılan Bursa Nutku konuşmasını o dönemin gazetecilerinden büyük dayımız Musa Ataş'ın da bulunduğu bir sohbette yapmışsın. Kendisi o konuşmanın her kelimesini kayda alıp Ankara'ya, Afet İnan'a haber geçmiş.
Gazeteci için onur, aile için onur, Bursa için onur...
Şimdiyse halkından ve basınından korkan ya da basını zapturapt altına alan bir anlayış var.
Bak daha iki gün önce Bursa'daydı Başbakan.
Caddelerde terör, toplantı esnasında terör, yemek esnasında terör.
Ne terörü diyeceksin. Koruma terörü diyeceğim...
Koruma ne diyeceksin... Cevap veremeyeceğim...
Kim kimi kimden koruyorsa, kim kimden neden böyle hoyrat korunuyorsa anlamadık biz de.
Bu kadar korkuyorlarsa hiç çıkmasaydılar keşke saraylarından. Hiç karışmasaydılar halkın arasına. Hiç garip gurebanın, fakir fukaranın hamisiyiz demeseydiler.
Madem işleri sadece büyük patronlarla...
Patronlar da bir hoş;
Sen yıllardır iç içe yaşadığın basın mensuplarını toplantıya davet ediyorsuni lakin kapıdan içeri sokmuyorsun.
Yanlış anlama; sokmamanda değil sorun. Çağırdığın halde sokmamanda.
Bu ne perhiz bu ne...... demezler mi insana.
Ne itibar, ne onur...
Sanki kamerasını kapmış, ünlü avına çıkmış, bar kapısında bekleşen paparazziydi o basın emekçisi gençler.
Sanki çağrılmadıkları yere gitmişlerdi.
İçeride özel davetle masalarda yer bulan medya mensubu arkadaşlar da vardı.
Dışarıda kalıp içeriye alınmayanlar da.
Ki bilselerdi meslektaşları içeriye alınmıyor, eminim ki çoğu yerlerinden kalkıp çıkardı dışarıya...
Haliyle basın bir anda bölündü orta yerinden.
Bir bölen yine yapmıştı yapacağını...
Demem o ki, nerde sizin sofralar, nerde sizin halka kıymet verişiniz, nerde sizin akil insan seçişiniz ve nerde bu günler...
Kıyaslıyor insan haliyle...
O yüzdendir sizi her ânımızda arayışımız...
O yüzdendir sizi yüreğimizin en derinlerinde saklayışımız...
O yüzdendir kimseleri yerinize koyamayışımız...
O yüzdendir sizden başkasını saraylara layık bulamayışımız...
Lakin, dürüst olmak gerekirse;
Bu geri gidişte hepimizin suçu günahı büyük...
Anmayı yeter zannedip bize yüklediğiniz vazifeleri yapmadık...
Yanlış anlamayın; Ey Türk gençliği diyerek seslendiğiniz gençlik yaptı kendilerine düşen kadarını, maalesef ki arkadan gelenlere aktaramadı...
Bir yerde bir çatlak var ya,
İşte hepsi o yüzden...
Masanda akil adamlar eksik olmamış.
Hani rakı sofrası derler ya masana, hani meyhane bellerler ya bir kadeh içilmişse dahi; sen o masalara devrinin gazetecilerini de davet edermişsin. Fikir alışverişi, tarihi anlara tanıklık, yeni heyecanlar, yeni atılımlar...
Bursa'ya yaptığın ziyaretlerde Çelikpalas'ta kalırmışsın. Hala tartışılan Bursa Nutku konuşmasını o dönemin gazetecilerinden büyük dayımız Musa Ataş'ın da bulunduğu bir sohbette yapmışsın. Kendisi o konuşmanın her kelimesini kayda alıp Ankara'ya, Afet İnan'a haber geçmiş.
Gazeteci için onur, aile için onur, Bursa için onur...
Şimdiyse halkından ve basınından korkan ya da basını zapturapt altına alan bir anlayış var.
Bak daha iki gün önce Bursa'daydı Başbakan.
Caddelerde terör, toplantı esnasında terör, yemek esnasında terör.
Ne terörü diyeceksin. Koruma terörü diyeceğim...
Koruma ne diyeceksin... Cevap veremeyeceğim...
Kim kimi kimden koruyorsa, kim kimden neden böyle hoyrat korunuyorsa anlamadık biz de.
Bu kadar korkuyorlarsa hiç çıkmasaydılar keşke saraylarından. Hiç karışmasaydılar halkın arasına. Hiç garip gurebanın, fakir fukaranın hamisiyiz demeseydiler.
Madem işleri sadece büyük patronlarla...
Patronlar da bir hoş;
Sen yıllardır iç içe yaşadığın basın mensuplarını toplantıya davet ediyorsuni lakin kapıdan içeri sokmuyorsun.
Yanlış anlama; sokmamanda değil sorun. Çağırdığın halde sokmamanda.
Bu ne perhiz bu ne...... demezler mi insana.
Ne itibar, ne onur...
Sanki kamerasını kapmış, ünlü avına çıkmış, bar kapısında bekleşen paparazziydi o basın emekçisi gençler.
Sanki çağrılmadıkları yere gitmişlerdi.
İçeride özel davetle masalarda yer bulan medya mensubu arkadaşlar da vardı.
Dışarıda kalıp içeriye alınmayanlar da.
Ki bilselerdi meslektaşları içeriye alınmıyor, eminim ki çoğu yerlerinden kalkıp çıkardı dışarıya...
Haliyle basın bir anda bölündü orta yerinden.
Bir bölen yine yapmıştı yapacağını...
Demem o ki, nerde sizin sofralar, nerde sizin halka kıymet verişiniz, nerde sizin akil insan seçişiniz ve nerde bu günler...
Kıyaslıyor insan haliyle...
O yüzdendir sizi her ânımızda arayışımız...
O yüzdendir sizi yüreğimizin en derinlerinde saklayışımız...
O yüzdendir kimseleri yerinize koyamayışımız...
O yüzdendir sizden başkasını saraylara layık bulamayışımız...
Lakin, dürüst olmak gerekirse;
Bu geri gidişte hepimizin suçu günahı büyük...
Anmayı yeter zannedip bize yüklediğiniz vazifeleri yapmadık...
Yanlış anlamayın; Ey Türk gençliği diyerek seslendiğiniz gençlik yaptı kendilerine düşen kadarını, maalesef ki arkadan gelenlere aktaramadı...
Bir yerde bir çatlak var ya,
İşte hepsi o yüzden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder