5 Aralık 2019 Perşembe

Ben Kendimi Anlayamıyorum!

Evli, Mutlu, Çocuklu, Mu?
Evli ve çocuklu ise mutlu, evli ve mutlu ise çocuklu olması gerekir insanların.
Evli ve çocuksuzlar mutsuz, evli ve çocuklular mutlu sayılır.
Evli ve mutsuzlar çocuklu olabildiği gibi, bekar ve çocuklular mutlu olabiliyorlardır oysa.
Ne evlilik, ne de çocuk mutluluk ya da mutsuzluk sebebidir aslen.
Evlilikte de, çocuk sahibi olmada da mutluluğun yolu sorumluluk, saygı ve sevgiden geçer.
Sevgi, Saygı, Sorumluluk olarak sıralanır bu meşhur S'li.
Seversen sayarsın, sayarsan da sorumluluklarını yerine getirirsin der mantık.
Sevgiyi doğru anlayanlar için geçerlidir bu dizilim. Ancak, ya yanlış anlayanları ne yapacağız?
Çok sevdiği için öldürenleri, çok sevdiği için dövenleri, çok sevdiği için bol bol çocuk yapıp sonra dönüp arkasını gidenleri, çok sevdiği için delice kıskananları, çok sevdiği için kadının ya da adamın tüm yaşam alanlarını kısıtlayanları ne yapacağız?
Saygısız ve sorumsuz bir insanın sevgisine nasıl inanacağız?
Sevgilerini gösterme yolu olarak sorumluluklarını yerine getirip saygıyı muhafaza etmelerinin yeterli olduğunu düşünenlere, sevginin minik dokunuşlarındaki sihri nasıl anlatacağız?

"Mutlu Aile Mutlu Çocuk" 
Uluslararası Lions 118 K Yönetim Çevresi Federasyonu Toplumsal ve Bireysel İstismarı Önleme Komitesi tarafından düzenlenen ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleşen "Mutlu Aile, Mutlu Çocuk / Aile İçi Şiddetin Kadına ve Çocuğa Yansıması" seminerinde, Uluslararası Lions 118-E Yönetim Çevresi Genel Yönetmeni, Adi Tıp Uzmanı Prof.Dr. Şevki Sözen'in anlatımlarını dinledik.
Sözen, aile içi şiddetin sadece fiziksel şiddet olarak düşünülmemesi gerektiğini, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddetin (bir de üzerine ihmal edilmişliği koyduğunuzda) en az fiziksel şiddet kadar hasar verici olduğunu söyledi.

İstatistikler ne diyor?
Kadın intiharlarının %30'unun, kadın cinayetlerinin %60'dan fazlasının sebebi "Aile İçi Şiddet". 
Dünyadaki işlerin %66'sı kadınlar tarafından yapılıyor. Buna rağmen kadınlar dünyadaki toplam gelirin %10'una, dünyadaki mal varlığının ise %1'ine sahipler.
Kadınların 3'te 1'i fiziksel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınlar şiddete uğradığını gizliyor. 
Okur-yazar olmayan kadınlarda fiziksel şiddet %43'lerde. Yüksek öğrenim görmüş kadınlarda %12'lerde. 
Yüksek öğrenim gören 6 erkekten 1'i şiddet uyguluyor.
"Namus" cinayetlerinde artış var. Bir yılda açılan 300 namus cinayeti davasında 355 ölüm bildirildi.
Öldürülen kadınların yaşı 12-20 arasında değişiyor.
Sanıkların %90'ı erkek, %43'ü çocuk. 
Şiddet, gerginliğin tırmanması, şiddet uygulanması ve balayı dönemi olmak üzere üç aşamada yaşanıyor.
Şiddete uğrayan kadının çocuğu da evde (anne-baba ya da kardeşler tarafından) şiddete maruz kalabiliyor, daha sonra o da çevresine şiddet uygulayabiliyor.
Çocuğa yönelik fiziksel şiddet ailelerin %34'ünde yaşanıyor. Çocukların evde ve okulda şiddete uğrama oranı %46.
İstismara uğramış ve herhangi bir müdahale yapılmamış olguların %10'u ölümcül yaralanmalara sebep olabiliyor.
ABD'de her yıl yaklaşık 2000 istismar ve ihmale bağlı ölüm yaşanıyor. Bunlardan %90'ı 5 yaşından küçük çocuk, %44'ü bebek. Çocukların %72'sinde duygusal şiddetin etkileri gözleniyor.

İstatistiklere kısa bir ara verelim;
Şiddet; gerginliğin tırmanması, şiddet uygulanması ve balayı dönemi olmak üzere üç aşamada yaşanıyor demiştik. Balayı (yani pişmanlık, yani affedilmek için iyi davranış) her seferinde daha kısa sürüyor diye eklemeden geçmeyelim. Şiddet kavanozu, bir sonraki krize kadar dolmak üzere boşaltılıyor diyelim.
ABD verilerine bakıp, "Sadece bizde değil, gelişmiş ülkelerde de taciz, tecavüz, şiddet ve cinayet var." deyip avutmayalım kendimizi. Oralarda da suç var ama o suç cezasız kalmıyor. Toplum duyarlı ve ihbar ediyor, hukuk duyarlı ve yapması gerekeni yapıp cezayı "iyi hal" gözetmeksizin uyguluyor. Namustu, töreydi, bilmemneydi bakmıyor.

"Ben kendimi anlayamıyorum, lütfen beni anlayın"
Çocuk seni anlamaz, çocuğu anlayacak olan sensin. Çünkü büyük olan, o yollardan geçmiş olan sensin. Çocuktan anlayış bekleyemezsin. Anlayış ve sabır gösterecek olan sensin.
Orson Wells, "I know what it is to be young, but you don't know what it is to be old." derken ne söylemişti hatırlayın. "Ben genç olmanın ne demek olduğunu biliyorum ama sen yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun."
                          
Sadi Şirazi de, "Ne kadar okursan oku; bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir." der.
Biz bu sözü, "Ne kadar yaş alırsan al, yaşına yakışır şekilde davranmadığın sürece cahilsin demektir." haline çevirelim.
Lakin insanların genç yaşta anne-baba olduğunu ve çocuklarıyla birlikte büyüdüklerini de eklemeden geçmeyelim. Onlar da anne-babalığı çocuklarıyla öğreniyorlar. Öncesinde ne bir cinsel eğitim, ne de analık babalık eğitimi görüyorlar. Kadın olmadan anne, erkek olmadan baba oluyorlar. Çocuğun sadece fiziksel bakımını yapmak ile anne-baba olunmadığını anlamıyorlar.
Bir de doğurdukları çocuktan anlayış bekliyorlar...

İstatistiklere geri dönelim:
Fiziksel ve duygusal şiddete uğrayan çocuklarda cinsel istismara uğrama riski normalden 2-3 kat daha fazla.
Eldeki verilere göre, kız çocuklar erkek çocuklara oranla daha fazla cinsel istismara uğruyor. 
İstismarcılar genelde erkek.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kız çocuklarının %20'si, erkek çocuklarının %10'u , toplamda 150 milyon kız çocuk, 73 milyon erkek çocuk, 8 kadından biri 14 yaşından önce, 6 kadından biri 18 yaşından önce cinsel istismara uğruyor.
Amerikan Suç Önleme Komitesi verilerine göre, 1 milyon Amerikalı ensest mağduru, bu rakama her yıl 16 bin yeni vak'a ekleniyor.
Suça itilen çocukların %55.8'i aile içi fiziksel şiddete, %51.9'u sürekli aşağılanmaya, %13.5', cinsel istismara uğramış. %38.8'i iyi beslenememiş, %29.9'u evden kovulup eve kabul edilmemiş. Pek çok olguda ise gizli kalmış ensest öyküsü var.
Kısacası çocuk iyi muamele görmüyor ve iyi bakılmıyorsa çareyi sokakta buluyor. 
Sokağı tercih eden çocuğun evde ne yaşadığını varın siz hayal edin artık.

Anlamak İçin Dinleyin
Dinlemek konusunda özürlü bir toplumuz malum. Anlatmayı dinlemeye, yazmayı okumaya tercih ederiz. Dengeyi bir türlü tutturamayız. En ufak bir olumsuz olayda hemen saldırıya geçer, olayı bahane ederek karşımızdakini yedi ceddine dalar çıkarız.
Hele de dünyayı henüz yeni tanımaya çalışan, hayattan bihaber savunmasız çocuklara karşı üstünlük kurup onları ezim ezim ezmeye bayılırız.
"Sen zaten..." diyerek söze başlar, yargıladıkça yargılarız. Ardından gelir konferans saati. Daha da ikna olmazsak tehditler savururuz. Olur olmaz sorgular, çocuk anlatmaya kalkınca çocuğu anlattığına bin pişman ederiz. Çocuk da bir daha konuşmaz. Susar...
Onu dinleyip, onunla konuşup, ona "Hayır" demesini öğretip, davranışlarımız ile rol model olsak her şey daha kolay olacak ya, neyse...

Konuşabiliyor muyuz?
Bu sorunun cevabı "Tabi ki konuşabiliyoruz" olur. Lakin doğru konuşabiliyor muyuz, duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine doğru aktarabiliyor muyuz? İletişebiliyor muyuz? Yoksa hep "YANLIŞ" mı anlaşılıyoruz?
Pek çok kişi "Beni zaten anlamıyorlar!" diye yakınıyor, bazısı "Beni dinlemiyorlar!" diye sızlanıyor. Herkes kendi haklılığından emin, herkes suçsuz günahsız, karşı taraf ise hep kötü.
O mu anlatamıyor kendini, yoksa dinleme özürlü yurdum insanı tümden sağır oldu da hiçbir şeyi mi duymuyor da bir türlü anlaşamıyoruz.
Hani biz hoşgörülü, sevecen, misafirperver, sabırlı ve merhametli insanlardık!

Konuşanı Sevmeyiz
Sevmeyiz çünkü konuşan insandan korkarız. Susturamadığımızın boğazını sıkıp ölümüne keseriz sesini. Konuşmayanı ya da konuşamayanı severiz. Ensesine vur lokmasını al derecesindeki "iyi" insanları severiz mesela. Ağzı var dili yok kadınları, dilsiz hayvanları severiz. Henüz konuşamayan bebekleri severiz. Korkudan dillerini lâl ettiğimiz çocukları, gençleri severiz. 
İstediğimiz gibi davranıp canımız ne istiyorsa onu itirazsız yaptırabilelim, hiç hesap vermeyelim, hiç suçluluk hissetmeyelim isteriz.
Her türlü melaneti yapmaktan geri kalmayalım, yeter ki duyulmasın deriz!

Güzel Konuşun
Dilimiz sevgi dili değilse, gönlümüzden geçeni sevdiğimize aktaramıyorsak, onurlandırmayı kendimize zül sayıyorsak, cesaretlendirici ve teşvik edici cümleler kuramıyorsak, dilimize hakim olamıyor, hep kötü cümleler sarf ediyorsak, ne anlamı var ki o zaman konuşmanın. 
Susalım da insan saysınlar bari...
Prof.Dr. Şevki Sözen, "Mutlu Aile, Mutlu Çocuk" seminerini "Suçlu insan yok, yanlış eğitilen insan var" sözleriyle nihayetlendirdi.
Uluslararası Lions 118 K Yönetim Çevresi Federasyonu Toplumsal ve Bireysel İstismarı Önleme Komitesi'ne bu ve benzeri bilgilendirme seminerlerinin devamı gelsin ve daha çok kişi tarafından izlensin dileklerimizle teşekkür ediyoruz.

Suçlu Biziz, Hepimiz
Yazı boyunca hep "biz" dedim farkındaysanız.
Eminim ki yazıyı okurken pek çoğunuz "Ben böyle değilim ki!" demişsinizdir içinizden. 
Ben de değilim ama sadece sizin ya da benim "öyle olmamamız" yeterli olmuyor bozuk düzeni düzeltmeye. 
Düzen bozuksa bu düzenin bozukluğundan hepimiz sorumluyuz.

Kasım 2019'da, sadece 30 günde, bıçaklanarak, kurşunlanarak ya da dövülerek 39 kadın öldürüldü bu ülkede. Her gün 1'den fazla kadın ulu orta sokaklarda ya da çocuklarının gözü önünde, yuvasında katledildi.
Bitti mi, bitmedi...

Çatılar neler örter bilinmez derdi büyüklerimiz. Kim bilir o çatıların altında daha kimler istismar ediliyor, kimler öldüresiye dövülüyor, kimler sokağa atılıyor, kimlere duygusal şiddet uygulanıyor, kimlerin onuru ayaklar altına alınıyor.
Bizde, yurt dışındaki gibi "ihbar etmek" yerine, "aile arasına" girilmiyor.
Aile o kadar kutsal sayılıyor ki adamın karısını ya da çocuklarını duvardan duvara çalmasına kimse müdahale etmiyor.
Kan gövdeyi götürüp dönüşsüz yollara girildiğinde ah vah edilip sessizce evlere dağılınıyor.

O yüzden yazının başından beri "biz" dedim işte.
Sessiz kaldığımız için, haksızlıklar karşısında sustuğumuz, kapımızı örtüp içeriye kaçtığımız, gereğini yapmadığımız için, hukuksuzluklara göz yumduğumuz için, "Kocandır döver de sever de!" dediğimiz için, "Ananın-babanın vurduğu yerde gül biter!" dediğimiz için, yaşadıklarımızı haykırmadığımız için, haykıranlara kulaklarımızı tıkadığımız için hepimiz suçluyuz.
Baba olup anneye, anne olup çocuğa, çocuk olup kediye köpeğe kuşa eziyet ettiğimiz için suçluyuz.
Yüzleşelim o zaman.
Hani nerede o hayallerdeki mutlu aile, nerede o mutlu çocuk...

Kadına Şiddet ve Kadın Cinayetleri Yazılarım

Nerde kalmıştık? / 4 Ocak 2011
Öyle bir ceza ki! / 1 Şubat 2011
Diğerleri’nin meraklıları / 8 Şubat 2011
Aşkım için yaptım Hakim Bey! / 18 Şubat 2011
Bugün kutlayacaksınız, ya yarın? / 8 Mart 2011
Meclis’te Kadın Olmak / 19 Nisan 2011
At — Avrat — Silah / 27 Mayıs 2011
Katil Kadınlar / 28 Haziran 2011
Şafak’ın Eteği / 5 Temmuz 2011
8 bin 372 / 12 Temmuz 2011
Taammüden / 26 Temmuz 2011
Gitmek mi zor, kalmak mı? / 6 Eylül 2011
İsyan bu, haykırış… / 16 Eylül 2011
O kadın bir kez de o manşette öldürüldü / 11 Ekim 2011
Suçlu, ayağa kalk! / 3 Kasım 2011
Tecavüzcüden koca olur mu? / 4 Kasım 2011
Son karar: Kendi rızası ile! / 18 Kasım 2011
Aklından bile geçirme! / 29 Aralık 2011
Hırsızın hiç mi suçu yok! / 2 Şubat 2012
Şiddete şiddetle karşıyım! / 18 Şubat 2012
Benden artık bu kadar… / 3 Mart 2012
Siz hiç dayak yediniz mi? / 24 Mayıs 2012
Şeytan da bir Melek ise… / 15 Haziran 2012
Tabancamın sapinu gülle donatacağum / 3 Aralık 2012
Toplumsal Cinsiyet Bilinci / 8 Aralık 2012
Onlar, toplu tecavüzcüler / 15 Aralık 2012
Anlayan anladı Bakan Bey, anlayan anladı! / 15 Nisan 2013
Kan Kırmızı, Ruj Beyaz / 30 Nisan 2013
Eline, beline, en çok da diline… / 13 Temmuz 2013
Göbek değil, bebek bebek! / 25 Temmuz 2013
4 parmakla değil, 5 parmakla STOP! / 22 Ağustos 2013
Kanla yıkanınca temizlenen namusumuz var bizim / 15 Eylül 2013
Ajda’yı sahneden kovan paralı adam… / 16 Eylül 2013
Anne 9 günlük tatilde, 2 aylık bebek evde! / 21 Ekim 2013
Şeytan bu işin neresinde? / 5 Kasım 2013
Allah da sizi güldürsün e mi! / 23 Ocak 2014
Bu kadar günahın vebali öte tarafta mı ödenecek? / 7 Mart 2014
Bu kez neyi kutluyoruz? / 8 Mart 2014
Kıyım kıyım kıyıyorlar hiç acımadan / 18 Nisan 2014
Anlaman için her gün sana ‘çüş’ mü dememiz gerek? / 23 Nisan 2014
Dişe diş, kana kan, hattâ idamsa idam! / 2 Mayıs 2014
Bırakınız gülelim, bırakınız sevelim / 1 Ağustos 2014
Susturamadığından korkar insan / 23 Ağustos 2014
Sen kimsin be adam! / 22 Eylül 2014
Duvağın altındasın, SOBE! / 14 Ekim 2014
Gelenekler binlerce olsa da gerçek tektir! / 15 Ekim 2014
Dünya’nın derdi ‘KADIN’ olmuş / 26 Kasım 2014
Her şeyin müsebbibi kadın! / 10 Aralık 2014
O kadınlar hep Anan, Bacın, Avradın! / 7 Ocak 2015
Bir 14 Şubat’a daha ulaştık sürünerek / 14 Şubat 2015
Soysuzun soyu kurusun, çoğalmasın / 15 Şubat 2015,
Artık utanan taraf kadın olmayacak! / 16 Şubat 2015
Kadın Doğdum Ben / 10 Mart 2015
Savaşın öteki yüzü… / 11 Mart 2015
Biz mi gidelim, siz mi gidersiniz? / 7 Mayıs 2015
‘Topuklularımı hiç çıkartmadım’ / 15 Mayıs 2015
Hoşgörüsüzleri hoş görmüyorum / 29 Mayıs 2015
"Oraya geri dönemem!" / 3 Haziran 2015
Bir insan olarak sus! / 1 Ağustos 2015
Sizin olsun bu dünya / 7 Kasım 2015
Bitmeyen savaş yapmışlar / 13 Aralık 2015
Çocuklar İYİYMİŞ! / 26 Aralık 2015
Hodri Meydan / 4 Ocak 2016
Namussuz! / 26 Ocak 2016
Beleşçisin arkadaş! / 29 Ocak 2016
Bu kadar günahın vebali kimin boynunadır? / 30 Ocak 2016
Benimle Dans Eder Misin? / 1 Şubat 2016
Kadın yiyen canavar / 24 Şubat 2016
Katil oldum ben… / 10 Mart 2016
“İffetli kadın olmak istemiyoruz!” / 16 Mart 2016
Zevk alıyor muyuz? / 31 Mart 2016
Çocuk sayını söyle bana porsiyonunu söyleyeyim sana / 6 Haziran 2016
Neye güldün arkadaş? / 28 Ekim 2016
Hesapta biz de varız! / 5 Aralık 2016
Ben erkek olsaydım / 9 Aralık 2016
Buz yanığı yürekler / 30 Aralık 2016
Eşitlik Berekettir / 7 Mart 2017
Seçmece bunlar! / 22 Eylül 2017
Bir kızım olsaydı eğer / 11 Ekim 2017
Ne nikâh bağlar bizi, ne mahkeme ayırır / 18 Ekim 2017
Yazık, çok yazık… / 15 Aralık 2017
Şeytan üflemekle kalmamış / 26 Aralık 2017
İzin verme, BEKLET! / 4 Ocak 2018
Fırsatçı yağmacılar / 9 Ocak 2018
Cennet-i âlâ / 18 Ocak 2018
Son Perde inmeden / 29 Ocak 2018
Tüyden Elbiseli Kadınlar / 25 Şubat 2018
Koş koş, asansörcü ağabeyi getir! / 28 Şubat 2018
Umutsuz değil, Umut Dolu Kadınlar / 6 Mart 2018
10 güncelleme onay gerektiriyor / 11 Mart 2018
Kadının Peşinde Şiir / 16 Mart 2018
Sahnedeyiz, İnmeyiz / 27 Mart 2018
Büyük Gözler Bizi İzler / 22 Ağustos 2018 
Kaç Çocuk Yedin? 2 Temmuz 2018
Kadın, Şiddet, Medya ve dahası / 30 Ekim 2018
Çocukları kanatmayın / 20 Kasım 2018
Perperişan! / 4 Ocak 2019
Kadınlar Burada, Erkekler Nerede? / 3 Mart 2019
Türk Kadınının Savaşı Başka / 19 Mart 2019
Yasalarımız Var, Evet! / 25 Mart 2019
Kırmızı Başlıklı Kız da Değişti / 25 Haziran 2019
Sistem Hata Veriyor / 2 Temmuz 2019
Tekdîri geçelim, tokmağa gelelim! / 23 Ağustos 2019
Ben Kendimi Anlayamıyorum! / 5 Aralık 2019
Yapabilirim, Yapabilirsin, Yapabiliriz / 12 Aralık 2019
Kapı / 20 Aralık 2019
Şiirin Peşinde Kadın / 9 Mart 2020
Cinsiyetçi Dilden Yılanlar! / 15 Haziran 2020
Trafikte Kadın Olmak / 14 Ağustos 2020
Madalyonun Üç Yüzü / 23 Kasım 2020
Kadının Adı Mezar Taşında / 30 Aralık 2020
Katil Kadınlar / 9 Ocak 2021
Baldan Tatlı Zehirli Öfke! / 7 Mart 2021
Kraliçe olmak mı, ASLA! / 11 Mart 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder