31 Aralık 2019 Salı

Kalenin Dibinde Bir Taş Olaydım

Yeni bir yıla, 2020'ye ulaşmışken; 
Eski yılı, 2019'u bir şölenle; Kırım-Kerkük-Karabağ Sanat ve Dostluk Şöleni ile uğurlamak için 28 Aralık gecesi Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'ndeydim.
Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kent Konseyi ve Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi işbirliğiyle düzenlenen şölende Kırım, Kerkük ve Azerbaycan müzikleri seslendirildi. Ayrıca Kırım Derneği Cıyın Ansambli ile Azerbaycan Derneği Halk Dansları Topluluğu programa danslarıyla katıldılar.
Abdullah Kurbani şefliğindeki Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu, TRT sanatçısı Ahmet Tuzlu, Feryal Başel Tüzün ve Sekine Kurbani ile çiçeği burnunda koro Azerbaycan Kültür Derneği Korosu'na eşlik etti. 
Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi Başkanı Handan Askeran Ton'un açılış konuşmasıyla başlayan gece yine coşku dolu, yine milli duyguları kabartan, yine barışçıl, yine sanat doluydu. 
Gecenin sunuculuğunu yapan Könül Şamilkızı'nın de dediği gibi, üzüntüleri bir yana bırakıp güzellikler peşine düşen, teması birlik ve beraberlik olan gece, yine dolu dolu geçti kısacası.
Gecenin finalinde gecenin mottosu da olan, “Kalenin dibinde bir taş olaydım” ezgisi, Sekine Kurbani, Feryal Başel Tüzün ve Ahmet Tuzlu tarafından seslendirildi. Türk dünyasının ortak söylediği Kaleden Kaleye Bir Kuş Uçurdum (Türkiye), Galanın Dibinde Bir Guş Olaydım (Azerbaycan), Kalenin Dibinde Bir Taş Olaydım (Kırım), Kalanın Dibinde Bir Taş Olaydım (Kerkük) eseri farklılıklarıyla ama aynı ruhla seslendirildi.
Biliyorduk ki o taş yerinde ağırdı, o taş yerinden oynatılamaz, kaldırılamazdı.
O bir tek taşın gücü ile burada bir aradaydık.
Yarın hakkın divanına alnımız açık çıkacaktık...
Kırım-Kerkük-Karabağ Sanat ve Dostluk Şöleni, “Yaşa Azerbaycan” parçasının hep bir ağızdan söylenmesi ile nihayetlendi. Salonu hınca hınç dolduran izleyiciler şarkı ve türkülere ellerindeki bayraklarla eşlik ettiler. 

Türkçe konuşa konuşa Çin'e kadar gidebilir miyiz?
Ben de yazımda acılara yer vermeyeyim ama şölen boyunca aklımdan geçenlere şöyle bir dokunayım istedim.
Kalenin Dibinde Bir Taş Olaydım eserinin farklı illerde, farklı söylenişlerini görünce, acaba Türkçe konuşa konuşa Çin'e kadar yürüyebilmek mümkün müdür diye düşündüm o an.
Tabi bunu hemen her soruya cevabı olan Google'a sordum. Karşıma önce ekşi yazarları çıktı. Kiminin yorumları olmaz öyle saçma iddia tadındaydı, kimisi de neden olmasın diyordu.
Ekşi Sözlük'te, "Lehçe ve ağız farklılıkları olacak ama bilimsel olarak sırasıyla Türkiye - Azerbaycan (veya Kuzey İran) -Türkmenistan - Kazakistan - Özbekistan rotasını izleyerek Türkçe konuşa konuşa Çin'e kadar ister yürüyerek ister uçakla gidebilirsiniz. Bu saydığımız ülkelerin hepsi Türk dili konuşur." cümlesini yazan kişi adeta, olur olur, bal gibi olur diyordu.
İnternette Türkçe konuşa konuşa acaba nereye kadar gidebilirim diye bakarken karşıma Türkçe’nin Konuşulduğu Coğrafyalar'ın yazılı olduğu bir sayfa çıktı. Veriler güncel midir bilmiyorum ama sayılara bakınca Şanar Yurdatapan'ın "Yayılmışız dünyanın dört bir yanına!" dediği kadar varmışız dedim. 

Türkçe’nin Konuşulduğu Coğrafyalar
Türkçe bugün yaklaşık 12 milyon kilometre karelik geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ünlü Türkolog Radloff’a göre dünya dilleri arasında Türk dili kadar geniş bir alana yayılmış başka bir dil yoktur. Bu dilin sınırları Bosna’dan Çin Seddi'ne, Orta İran’dan Kuzey Buz Denizi’ne ulaşmaktadır.
Dünyada Türkiye ve Kıbrıs dışında Türkçe'nin konuşulduğu bölgeler ve konuşan sayısı şöyle:

Avrupa’da:
Batı Avrupa ülkeleri: Türkiye Türkçesi (2 milyondan fazla)
Bulgaristan: Türkçe (yaklaşık 1 milyon), Tatarca (11.000), Gagauzca (yaklaşık 5.000) 
Makedonya: Türkiye Türkçesi (80.000)
Moldova: Gagauzca (150.000)
Litvanya: Karayca (50)
Polonya: Karayca (20)
Romanya: Tatarca (24.000), Türkçe (yaklaşık 24.000), Gagauzca
Yugoslavya: Türkiye Türkçesi (yaklaşık 20 bin)
Yunanistan: Türkiye Türkçesi (yaklaşık 120 bin)
Asya’da:
Afganistan: Özbekçe (1.4 milyon), Türkmence (380.000), Kazakça (2.000), Karakalpakça (2.000), Kırgızca (500), Afşarca (45.000).
Azerbaycan: Azeri Türkçesi (6 milyon)
Çin: Yeni Uygur Türkçesi (7 milyondan fazla), Kazakça (1 milyondan fazla), Kırgızca (140.000), Salarca (yaklaşık 74.000), Sarı Uygurca (5.000), Tuvaca (400)
Ermenistan: Azeri Türkçesi (40.000)
Gürcistan: Azeri Türkçesi (300.000)
Irak: Irak Türkmence (yaklaşık 400.000)
İran: Azeri Türkçesi (13 milyon), Kaşgayca (1.5 milyon), Horasani (2 milyon), Türkmence (500 bin), Halaçça (28.000)
Kazakistan: Kazakça (7.3 milyon), Özbekçe (350.000), Tatarca (340.000), Uygurca (245.000), Çuvaşça (23.000), Gagauzca (1.000)
Kırgızistan: Kırgızca (2.4 milyon), Özbekçe (600.000)
Moğolistan: Kazakça (100.000), Yeni Uygurca (1.000), Tuvaca (6.000)
Rusya: Oyrotça, Teleütçe (52.000), Hakasça (58.000), Şorca (10.000), Tuvaca (200.000), Yakutça (400.000), Dolganca (5.000), Çuvaşça (1.125.000), Tatarca (3 milyon), Başkurtça (1 milyon), Kumukça (30.000), Nogayca (70.000), Karayca (70.000), Balkarca (40.000), Gagauzca (10.000)
Tacikistan: Özbekçe (1.4 milyon)
Türkmenistan: Türkmence (3 milyon), Özbekçe (350 bin), Kazakça (80 bin)
Ukrayna: Gagauzca (32 bin), Kırım Tatarcası (300 bin)
Özbekistan: Özbekçe (16 milyon), Karakalpakça (450 bin), Kırım Tatarcası (200 bin), Kazakça (900 bin), Çuvaşça (9 bin).

Avustralya’da: 
Türkiye Türkçesi (40.000)
(Kaynak: Kültür Portalı )

Her coğrafyanın Türkçesini tam olarak anlayamasak da yine de bir şekilde anlaşır, bazen kalenin dibinde bir taş olur, gelene geçene yoldaşlık eder, bazen de gelen geçen olup kalenin dibindeki taşa selam ederdik.
Dillerimizi anlamayıp konuşamasak da bir ıslık tutturur, bir yerlerden bir ezgi yakalar, müziğin evrensel diliyle anlaşırdık. Hele üzerine bir de dansı koyduk mu, en anlaşılmaz dilleri bile anlaşılır kılardık...
Dilden çıkıp kıyafetlere gelelim.
Bir insanın hangi zaman diliminde yaşadığını en çok kıyafetlerinden anlarız herhalde. Üzerinde kıyafetleri olmayan çıplak insanları herhangi bir zamana yerleştiremeyiz. 
Halk dansları yapan folklorcular da giydikleri dönem kıyafetleri ile bizi geçmişe sürüklerler. Giydiği kıyafetin ruhuna bürünen kişi rolünü de iyi, yapar, dansını da iyi oynar. Bakışları değişir, duruşu başkalaşır, geçmişin kollarına bırakır kendisini.
Onları izlerken atalarını görür insan. 
"Bu genç kız benim büyük ninemin gençliğiydi sanki ya da belki büyük büyük dedem de gençken böyle dans ediyordu."
Yaşlı doğmamışlardı ya, onlar da böyle kıpır kıpır gençlerdi kendi çağlarında.
Sonra zamanlar geçti, yaşlar büyüdü, acılar çoğaldı, göçler başladı. İnsanlar oradan oraya savrulurken ne gençlikleri kaldı ellerinde, ne de neşeleri. 
Kendilerinden sonra gelenleri acılardan uzak tutup sağlıklı bireyler olarak yetiştirmekti tek dertleri.
Kendi ateşleri yüreklerinde yanmaya devam etse de bağırlarına taş basıp hayata tutunmuşlardı.

Sahnede Kırım, Kerkük ve Karabağ danslarını yapan dansçılar arada bir de olsa kendilerini büyük büyük nineleri ya da dedeleri olarak görüyorlar mıdır diye düşündüm hep.
O ruhu hissedip o ruha bürünüyorlar mıdır?
Ben onları izlerken Hazar kıyılarından Dağıstan dağlarına, Kırım'dan Kuzey İran'a dolanıp duruyor, eski zamanların büyüsüne kapılıp adeta zamanda yolculuk yapıyordum.
Kıyafetler ve müzikti beni yıllar ve yıllar öncesine taşıyan.
Salondaki atmosfer de köklerine dönmüş ve o ruhu yakalamıştı.
Maksat hasıl olmuş, birlik ve beraberlik sağlanmıştı.
Herkes biliyordu ki bu coşkunun içinde acı, gözyaşı, hasret, kıyım, kan ve ızdırap vardı.
Yine de her şeye rağmen varlığını sürdürebilmekteydi marifet.
Varlığını sürdürürken bir yandan da geçmişi unutmamaktı.
****
1918 yılında Mehmet Emin Resulzade tarafından kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılı anısına 26 Ocak 2019 günü Bursa'da düzenlenen etkinlik beni çok etkilemiş ve bu derin etki bana "Ey Şanlı Azerbaycan" yazısını yazdırmıştı. O yazımı da okumanızı isterim. 
Gece boyu ve sonrasında hep düşündüm ki;
Bunca yıllık ömrümde acaba kalenin dibinde bir taş mıydım, yoksa kalenin önünden gelip geçen bir yolcu muydum?
Taş olup gelene geçene yoldaş mı olmuştum, yoksa yüz yıllardır kalenin ayakta dimdik durmasına vesile olan o taşın yoldaşlığına minnet duyan bir yolcu mu olmuştum?
Hem taş hem yolcuydum belki de.
Kim bilir... 
31 Aralık 2019 / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder