3 Ocak 2020 Cuma

Dorian Gray'in Portresi

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde
Türler: Gotik Kurgu, Felsefi Kurgu
Uyarlamalar: Dorian Gray (2009), Dorian Gray'in Portresi (1945),
Karakterler: Dorian Gray, Lord Henry Wotton, Basil Hallward, Sybil Vane, James Vane, Victoria, Alan Campbell
Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde'ın 1891 yılında yayımlanan felsefi romanı. Kendisi yerine tuvaldeki portresinin yaşlanması dileyen ve bu dileği gerçekleşince yoldan çıkıp yozlaşan haz ve güzellik tutkunu yakışıklı bir adamı konu alıyor.

16 Ekim 1854 tarihinde, Dublin’de, entelektüel bir anne babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Üç sene eğitim gördüğü Trinity’de Berkeley altın madalyası kazanır. Daha sonra Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nde eğitim görmeye başlar ve burada da geleceğe dair önemli sinyaller vermeye devam eder. Buradan 1878’de mezun olur ve doğduğu şehir olan Dublin’e döner.
Döndükten sonra çeşitli nedenlerle Dublin’den kalıcı olarak ayrılan Wilde, Paris ve Londra gibi Avrupa’nın önemli şehirlerinde bulunur. 1884 senesinde Londra’da bir evlilik yapan Oscar Wilde, iki de çocuk sahibi olur. Bu sıralarda Oscar Wilde bir dizi eşcinsel ilişki yaşıyordur. Bunların en uzun ve belirgin olanı ise Alfred Douglas’tır. Çift yaklaşık dört senelik bir ilişki yaşar. Fakat daha sonra, Douglas’ın babasının açtığı bir dava sonucu Oscar iki sene hapis cezasına çarptırılır. Reading Zindanı’ndaki cezası bittiğinde “büyük aşkı” Lord Alfred Douglas’ın ihanetine uğramış, yaşlı ve yorgun bir adamdır. Fransa’ya yerleşip adını değiştirir ve beş parasız ölür. (46 yaşında kulak enfeksiyonunun neden olduğu beyin iltihabı yüzünden öldüğü yazıyor.)
Oscar Wilde'ın izini sürerken Cleveland Caddesi Skandalı ile karşılaştım.

Cleveland Street Skandalı, 1889'da, Londra'nın Cleveland Caddesi'ndeki eşcinsel bir erkek genelev polis tarafından keşfedildiğinde ortaya çıkar. Hükümet, aristokrat ve diğer önde gelen patronların isimlerini korumak için skandalı örtbas etmekle suçlanır.
19. yüzyıl sonrası İngiltere'de patlak veren politik skandal, ülkenin muhafazakarlığın doruk noktasında olduğu o dönemde, bir paradoks halinde eşcinsellik en ünlü yatılı okullarda, kolejlerde kol geziyor, genç erkekler sokaklarda bedenlerini satıyor, muhafazakar basın okulları hedef gösteriyor, erkek genelevleri gizli bir şekilde faaliyet gösteriyor, Oscar Wilde ise eşcinselliği heteroseksüellikten üstün gösteriyordu. İkiyüzlü basının haberleri üzerine bir çok öğrenci okuldan uzaklaştırılmış ya da atılmış, hafiyelerse sokaklarda eşcinsel avına çıkmışlardı. İşte böyle bir dönemde 1889'un temmuz ayında bir çocuğun cebinde yüklü miktarda para bulununca, polisler paranın izini sürerek Clevand sokağı No: 19'daki erkek genelevine ulaşır. Hafiyelerin evi bir süre gözetlemesinin ardından iki parlemento üyesinin, Lord Henry Arthur George Somerset'in ve daha da ilginci, kraliyet ailesinden Prince Albert Victor'a ulaşırlar.
Skandal bu kadar büyük bir boyuta ulaşınca olay örtbas edilir, evi işleten iki kişi de hafif cezalar alır. Bu olaydan bir kaç yıl sonra ise dönemin eşcinsel başbakanı Archibald Philip Primrose, Oscar Wilde'ı kurban ederek, kendini temize çıkarır. 
Aslında başı belaya girmeden önce Oscar Wilde, şair ve aristokrat dostlarını toplayarak bu tür "özel" randevuevlerine gidiyordu. Hatta gayrı resmi bir şekilde Teleny adlı tarihin ilk gay romanını yazmıştı. Ama romanı kendi adıyla yayınlamamıştı.
Alan Turing
Wilde'ın hayatı ve ölümü Alan Turing'in hayatını ve ölümünü anımsattı bana. Turing İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi, kriptolog ve bilgisayar biliminin kurucusu sayılır. O da eşcinseldir ve bu o zamanların İngiltere'sinde suçtur. Turing idam edilmemek için hormon iğneleri yapılmasını kabul eder ama bu uygulamalara dayanamaz ve intihar eder. 1912 doğumlu Turing 1954'te siyanürlü elmayı ısırarak ölür. (Apple) (Steve Jobs)

Çeviren Zeynep Nihal Yeğinobalı 
16 Kasım 1927 Manisa doğumlu, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji (Robert Kolej) mezunu, New York Eyalet Üniversitesi'nde edebiyat öğrenimi görmüş. Sahte Amerikalı bir isim (Vincent Ewing) kullanarak Genç Kızlar (1950) ve Eflatun (1964) romanlarını yazmış. 1987'de Mazi Kalbimde Bir Yaradır, 1988'de Sitem, 1999'da biyografik roman Cumhuriyet Çocuğu eserleri kendi adı ile yayımlanmış. Allah ömür versin, kendisi hayatta.

DORIAN GRAY'İN PORTRESİ
Roman ilk kez Nisan 1891'de yayımlanır. İlk basıldığında ahlaksızlığı yücelttiği gerekçesiyle büyük tepki çeker. Oscar Wilde’ın bu romanı ilk kez bir edebiyat dergisi olan Lippincott’ta tefrika edilir ve yayınlandığı günden itibaren edebiyat eleştirmenleri tarafından yerden yere vurulur.
Eleştirmenler tarafından “sıkıcı ve kirli” , “Fransız sefihlerinin cüzzam saçan zırvaları”, “Ahlaki ve ruhsal çürümenin zehirli kanıtı” şekillerinde eleştirilen roman ve yazarı, eşcinsellikten açıkça bahsetmesi nedeni ile aşırı tepkiler alır.
Bu tepkiler üzerine, bu roman yazarın izniyle kısaltılarak ve cinsellikle ilgili cümlelerden “arındırılarak” kitap halinde basılır ve 'Dorian Gray’in Portresi’ hep sansürlenmiş olarak okunur. Bu roman dolayısıyla Wilde’nin başına gelmedik kalmaz.

GİRİŞ
Burada romanın Giriş bölümünde yazan cümlelere gidelim ve Oscar Wilde'ın bazı cümlelerine bakalım:
"19. Yüzyıl'ın realizmden hoşlanmayışı, kendi yüzünü aynada gören Caliban'ın öfkesidir."
"19. Yüzyıl'ın romantizmden hoşlanmayışı, kendi yüzünü aynda göremeyen Caliban'ın öfkesidir."
(Caliban kim derseniz, Cadı Sycorax'ın oğlu Caliban, William Shakespeare'in The Tempest oyununda önemli bir karakter.)
"Eleştirmenlerin fikirlerinin çeliştiği yerde sanatçı kendi kendisiyle uyum halindedir."
"Yararlı bir şey yapan kişi, ona hayranlık duymadığı takdirde bağışlanabilir. Yararsız bir şey yapanın bağışlanması için tek gerekçe ise ona aşırı hayranlık duymasıdır." 
(Giriş bölümündeki metinde de görüyoruz ki, ikilik, yazarın kendisinde var. Ruhunda var, bedeninde var. Mina Urgan, Oscar Wilde ile ilgili şu yorumu yapar: “Oscar Wilde, hem toplumun benimsediği geleneklere uyar, hem de topluma başkaldırır; hem putlara tapanları, hem Hıristiyanları yüceltir; hem bireyciliği, hem de sosyalizmi savunur; hem soytarılıklar yapan bir playboy’dur, hem de yetenekli bir yazardır; hem eşcinseldir, hem de onu sapık olmakla suçlayan Queensberry Markisi’ne karşı hakaret davası açar. Bir insan, ancak benliğindeki çelişkileri çözümleyip bunların arasında bir uyum sağlayınca olgunlaşır. Oysa Hesketh Pearson’a göre, Oscar Wilde çocuk kalmıştır. Daha doğrusu, kafası gelişmiş, hem de çok gelişmiş, ama ruhsal yapısı açısından on beş yaşlarında kalmıştır. Bu yüzden de, kılığı kıyafetiyle, söyledikleri sözlerle, hem yetişkinleri şaşırtmak, şoke etmek huyundan vazgeçmiyor; hem de yetişkinler tarafından sevilmek istiyordu.”)
(Oscar Wilde, romandaki üç karakterle ilgili şunları söyler: “Yetenekli, iyi kalpli ama çirkin Basil Hallward benim. Kötülük meleği Lord Henry Wotton herkesin olduğumu sandığı kişi. Dorian Gray ise keşke benzeseydim dediğim insan.”)
"Sanatların tümü oldukça yararsızdır." (Ben de derim ki, geleceğe uzanan tek bir şey varsa o da sanattır. Sanatın tek bir yararı varsa, o da geçmiş zamanları anlatır. Yazıdan önce sanat vardı mesela.)
(Burada oldukça sözünü olabildiğince anlamında mı yoksa epey anlamında mı kullandığını bilemiyoruz. Kitabın orijinaline bakmak lazım.)

Geç Victoria döneminin ünlü yazarlarından biri olan Wilde, Londra'daki Estetik Hareketi'nin önde gelen  yazarlarındandır. Yazar bu romanını, çıktığı bir Amerika turundan sonra yazar ve romanın yayımlanmasından sonra daha da ünlenir. Bu eser onun tek romanıdır. Daha çok tiyatro eseri yazan bir yazar olarak şöhret kazanır. Yazarın son derece popüler toplumsal konulu oyunlarından bazıları, Ciddi Olmanın Önemi, İdeal Bir Koca, Önemsiz Bir Kadın ve Leydi Windermere'in Hayranı.

Kitabın rengi MOR
Mor renk zor bulunan bir renk. 
(Mor renk pigmentinin üretimi 18. yüzyıla kadar oldukça zahmetliydi. Mor rengin ilk kez bugünkü Suriye ve Lübnan'ın Akdeniz kıyı şeridinde yaşamış olan Fenikeliler tarafından kullanıldığı tahmin ediliyor. Sadece bu bölgeye özgü bir deniz salyangozundan elde edilen mor rengin üretimi yüzyıllarca diğer tüm renklerden daha zordu. Özellikle bugün Lübnan sınırları içerisinde kalan Sur antik kentinde bulunan salyangozlardan bir gram mor boya elde edebilmek için on binlerce salyangoz gerekiyordu.) Dünyada toplam 195 ülke bulunuyor ve bu ülkelerin hiçbirisinin bayrağında mor renk kullanılmıyor. Mor, tarih boyunca en pahalı renk oldu ve sadece krallıkların ve imparatorlukların başındaki seçkin kitlelerin alabileceği bir lüks renk olarak kaldı. Morda Doğan terimi var. Morda doğan olmak için kraliyet ailesinden gelmen yetmiyor, baban kral iken doğman gerekiyor.)
Dorian tablosunun önüne mor cenaze örtüsünü perde niyetine seriyor. 
Dorian’ın annesinin tablosunda da annesinin elinde tuttuğu kadehten morlar dökülmekteydi. (180) 205'te de yanardöner mor boyunlu kuşlardan söz ediliyor.
181'de yine mor var. Roma İmparatorluğu Dönemi, gümüş nallı katırların çektiği sedef ve mor renkli araba...

ADONİS
Roman, bugün de yazarın en ünlü eserlerinden biri olmayı sürdürüyor. Günümüzde Gotik korku janrının klasiği olarak kabul edilen romanda, kendi güzelliğini asla kaybetmek istemeyen, sonsuz  bir gençlik karşılığında ruhundan vazgeçen bir adamın öyküsünü anlatılıyor. 
Romanda, Yunan Mitlerindeki kendi güzelliğine aşık olan Adonis’in öyküsünden yola çıkıldığını gösteriyor. Faust Efsanesini andıran öğeler de içeren roman, "ruhunu şeytana satan" motifini barındırıyor. 
Faust "Daha çok bilmek!" adına ruhunu şeytana satarken, Dorian "Haz ve ölümsüz güzellik!" için ruhunu şeytana satıyor. 
Faust adlı şiirsel oyun, "İnsanın şeytanla vardığı bir anlaşma ve bunun sonuçları üzerine kurulu yapıt." olarak tanımlanıyor. Oyunun tarihi 19 Ocak 1829 görünüyor. 
Goethe'den 62 yıl sonra Oscar Wilde da aynı konuyu işlemiş.

Şeytanın Fısıldadıkları
Şeytanla pazarlık her dönemin ilgi çekici konusu.
Mesela:
Emre Yılmaz'ın Şeytanın Fısıldadıkları kitabından bir pasaj okuyayım size hemen burada. 
Emre Yılmaz bu pazarlığa biraz daha farklı bakmış.

ŞEYTAN DÜRTTÜ deriz hani. Günahlarımızı şeytana havale ederek paçayı kurtarmak isteriz hep. Kendimize bakmayız.
Emre Yılmaz burada der ki:
"Şeytan kimseyi dürtmez. Elinden tutar usulca ve kulağına eğilip bir şeyler fısıldar. Önce gülümser, sonra gülersiniz. 
Şeytan çapkındır. 
Hayat ise durmaksızın tahrik eder. 
Tahrikleri reddedenler sinir içinde, tahriklere dayananlar sıkıntı içinde, tahriklerden kaçanlar ise korku içinde yasarlar.
Ya tahriklere kapılanlar?
Onlar mı? Onlar iyi yasarlar... 
Tahrik, reddedildikçe daha çok üstümüze varan bir belalıdır. Elde edilince de bütün büyüsü kaybolan bir zilli..." (Şeytana uyup büyüyü bozun ve onu ulaşılmaz olmaktan çıkartıp sıradanlaştırın diyor yazar burada anladığım kadarıyla.)

Şeytanın Avukatı filminde ise Faust'taki ya da Dorian Gray'in Portesi'ndeki gibi işlenir konu.
"Şeytanla pazarlığa oturmayacaksın, bir kere oturdun mu dönüş yok!" denir...

Bu kitaptaki şeytan Henry mi diye soralım o zaman.
Hani o kulağa fısıldayan şeytan...

Lord Henry, Dorian'a gençliğin geçiciliği konusunda uyandırınca, Dorian tabloya bakıyor ve "Sonsuza dek genç kalan ben, ihtiyarlayansa şu resim olsaydı." diyor. O an şeytanla anlaşmayı imzalıyor...
Kitap boyu Dorian resmi kendisine vicdan, ahlak, yani Tanrı yapmak istiyor.
Dorian o kadar güzel ve içindeki çirkinliği o kadar iyi gizliyor ki, izbe yerlere gidip çirkinlik yaşamaya ihtiyaç duyuyor.

PRENS İKİLEM
Kitaba başlar başlamaz "kitapta hep ikilikler var" diye not aldım. 240. sayfada Dorian'ın Herry'ye “Prens İkilem” adını verdiğini okuyunca, tespitim doğruymuş dedim.
12. Sayfada, "Ya resimlerin çokluğu yüzünden insanları göremedim ya da kalabalık yüzünden resimleri göremedim." diyor.
Sayfa 19’da, "Gülmek dostluk için hiç de kötü bir başlangıç sayılmaz, dostluğu sona erdirme yollarınınsa en iyisidir," diyor.
Sayfa 15'te Dorian da ikilem kullanıyor. Herry'ye, "Ahlaka uygun bir şey söylemez, ahlak dışı bir şey yapmazsın. Kendi erdeminden utanırsın." diyor.
Sayfa 102'de, "Hiçbir uygar kişi sürdüğü keyiften ötürü pişmanlık çekmez. Hiçbir ilkel kişi de keyfin ne olduğunu bilmez." diyor.
Kitap felsefi cümlelerle dolu. İnsan okumaya doyamıyor, hepsi aklımda kalsa, keşke hiçbirisini unutmasam diyor. 
Lord Henry sürekli ters köşe yapıyor. Her sözü sıra dışı. Sorgulayıcı, kafa karıştırıcı. Dakik olmayı zaman hırsızlığı olarak nitelendiriyor mesela.
Kitabın şeytanı Lord Henry mi diye sormuş muydum?

Lord Henry'nin savunduğu "HEDONİZM" e bakalım bir de:
Yunan düşünürlerinden Aristippos ve Epikür tarafından geliştirilen felsefi akımdır. En üstün iyiliğin haz olduğunu ileri süren öğretidir. Hedone eski Yunancada haz ve zevk anlamına gelmektedir. Hedonizm ise, hazcılık demektir.
Haz ne derseniz, hoşa giden bir şeyin yarattığı, uyandırdığı duyguya haz adı verilir. Bu yaklaşıma göre ahlaki eylemlerin amacı hazdır. Haz ise mutluluktur. Bir eylem, haz getiren eylemse doğru ve iyi eylemdir. İnsan, doğası gereği acıdan kaçınıp hazza yönelen bir varlıktır. Bu nedenle davranışlarımızın amacı haz olmalıdır. Hedonizm anlayışına göre herkes için geçerli evrensel ahlak yasası yoktur.
Hedonizmin kurucularından biri olan Aristippos bedensel zevkin önemini vurgular. Diğer kurucu Epikür ise duygusal hazzın da önemli olduğunu savunur. Hedonistler devamlı olarak zevk ve hazzın peşinde koşarlar ve bunun en doğru yaşama biçimi olduğuna inanırlar. Kişinin, anlık istek, zevk ve hazzını, karşısındaki diğer insanları önemsemeden yaşaması gerektiğini savunurlar. Hatta “bilgi”nin bile “an”da yaşanan duygulardan oluştuğu düşünürler.

"Kendimden pek çok şey kattım bu resme, sergileyemem!"
13. sayfada geçen, "Kendimden pek çok şey kattım bu resme, sergileyemem" cümlesi ne demek?
Burada önemli Markist bir taraf taşıyor içinde eser. Basil, metin içinde defalarca “Bu resmin içine kendimden o kadar parça koydum ki” (Wilde) diye tekrar ediyor. Tıpkı Karl Marx’ın “emeğin metalaştırılması” teorisinde işçinin yarattığı ürüne kendinden parça koymasını, ürünün bir anlamda işçinin parçası ve yansıması olduğunu, ancak kapitalin işçinin emeğini çalarak işçiyi emeğine yabancılaştırdığını savunduğu gibi. Öyleyse, Basil’in portresi, aslında onun bir yansıması, ikiz görünümüdür. Ancak, resmin Dorian’ın da kopyası olduğunu var sayarsak, karşımıza Hegel’in diyalektiği çıkıyor ve resmin bir tez, bir antitezden oluşan “sentez” olduğu farkına varıyoruz. Yani resim, içinde birbirinden farklı iki kopyadan, bir etkileyen bir etkilenen, bir tez bir antitezden oluşan bir karışım haline geliyor, yalnızca tek bir tarafa ait olamıyor. Tıpkı “pharmakon” kavramının hem zehir hem de panzehir olarak kullanıldığı, tek bir tarafa yönelik anlam içeremediği gibi.
“İlacı zehirden ayıran dozudur.” der Paracelsus, "Her şey zehirdir, mühim olan dozdur." demektir bu...

Günah Keçisi
Dorian Gray, kendi portresini saklamaya çalışıyor. Bu eylem, bir kaçış ya da bir bastırma içgüdüsü olabileceği gibi aynı anda ikisini de taşıyabilir. Çünkü portre Dorian Gray’in olsa da, resme baktığında her gördüğü aslında Basil’in ona bakarken gördükleri ve onda neler hissettikleri. Öyleyse, Dorian’ın resmi saklamak isterken belki de homoseksüel duygularını bastırmaya ya da saklamaya çalıştığını, onları görmezden geldiğini söylemek yanlış olmaz. Resmi saklamak istediği yerin bile, geçmişin sembolü olan “beş yıldır, efendisinin öldüğü günden beri açılmayan” (Wilde) kullanışsız, unutulmak istenen bir oda olduğu gerçeği bu odanın aslında Dorian’ın bilinçaltı olduğunu gösteriyor. Bir anlamda, Dorian, resmi günah keçisi olarak kullanıyor.

Eserin sonunda Dorian’ın kendini ve Basil’i öldürmesi, yine kapitalle, hatta kapitalin çöküşüyle bağdaştırılabilir. Çünkü Basil’i, emeğini ürününe koyan işçi olarak düşündüğümüzde, Dorian, Marx’ın “vampir” diye tabir ettiği kapitaliste dönüşmektedir.
Kapitalist, işçinin emeğini sömürdüğünü düşünürken aslında kendi kanını emmektedir. Çünkü hayatını işçinin emeği üzerine kurmuştur. “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser” önergesinde olduğu gibi, Dorian’ın Basil’i öldürmesi, artık işine yaramayan iş gücünü ortadan kaldırmak istemesidir. Ancak, resme ateş açtığı an aslında kendini öldürmüş olması da, hayatını üzerine kurduğu işçiyi ve iş gücünü ortadan kaldırdığında, kapitalin kendini de yok etmesidir. Yani, bir anlamda kapital ve işçi, Dorian ve Basil da birbirinin yansıması, birbirinin ikiz görüntüsüdür.
Kaynak: Gaia Dergi

Adonis / Kas: Adonis kası, halk arasında bir nevi karın kası olarak bilinir ancak bunu söylerken asıl kastedilen şey, oblik kaslarının tümüdür. 
Adonis (Yunan Mitolojisi) Adonis, Aphrodite ile Persephone gibi tanrıçalarla aşk yaşamış olağanüstü yakışıklı bir genç olup, öldükten sonra yeniden doğmuştur. Erkeksi güzelliğin kişileştirilmiş formu olan bu tanrıya, Doğu Akdeniz bölgesinde tahıl tanrısı olarak tapınılmıştır.

GÜZELLİK ve YAŞLANMAK
Mahcubiyet ve Haysiyet kitabında Eva nasıl güzelliğinden rahatsızsa, Dorian Gray de güzelliğini kaybedecek olmaktan çok korktu. Bu bana Ayten Alpman'ın bir sözünü hatırlattı. Demişti ki ruhumla birlikte bedenimde yaşlandı. Bedenim yaşlanıp da ruhum genç kalsaydı çok üzülürdüm. İyi ki ikisi beraber yaşlandı.
Sayfa 266'da, "Yaşlılığın trajedisi insanin ihtiyarlaması değil de genç kalmasıdır." diyor.

13, "Akıl, girdiği yüzün uyumunu bozar."
14, kendine saklama olayında benim bir etkinlik sonrası yazmadan önce kimseyle konuşmama halimi gördüm 
16, Pembe papatya için "altın gözlü küçük yuvarlak".
17, "Vicdan ve ödleklik ayni şey." 
18, Tavuskuşu benzetmesi
19, "Herkesi seversin sen, yani herkese karşı kayıtsızsın demeye gelir bu."
"Arkadaşlarımı güzellikleri için seçerim, tanışlarımı karakterlerinin sağlamlığı için, düşmanlarımı da parlak zekâlı yüzünden."
24, "Ruhumun tümünü, yakasına takacak bir çiçek yerine koyan birine vermişim. Kibrini okşayacak bir süs yerine koyuyor benim ruhumu.  Bir yaz gününde kullanılıp atılacak bir süs." Karşımızdakini neden seviyoruz diye soruyorum. Pohpohladığı için mi? bizi dinlediği için mi? Neden?
31, Eton Okulu, Helenistik ideal,
34, Lord Henry sürekli ters köşe yapıyor. Her sözü sıra dışı.
39, Mahcubiyet ve Haysiyet kitabında Eva nasıl güzelliğinden rahatsızsa Dorian Gray de güzelliğini kaybedecek olmaktan çok korktu.  Bu bana Ayten Alpman'ın bir sözünü hatırlattı. Demişti ki ruhumla birlikte bedenimde yaşlandı. Bedenim yaşlanıp ruhum genç kalsaydı çok üzülürdüm. İyi ki ikisi beraber yaşlandı.
Dorian tabloya bakıyor ve sonsuza dek genç kalan ben, ihtiyarlayansa şu resim olsaydı.
Dorian yaşlanmayacak olan kendi portresini kıskanmaya başladı ve kendisinin Sadece güzel olduğu için sevildiği düşüncesinden korktu. Yaşlanınca beni sevmeyecekler istemeyecekler ama tablo sonsuza kadar genç kalacak dedi.
44, sadakat konusu. "Gençler sadık kalmak isterler, kalamazlar. Yaşlılar sadakatsizlik etmek isterler edemezler."
45, Aristokrasinin nasıl yaşadığını görüyoruz kömür madeninde çalışan işçiler sayesinde rahat yaşıyorlar.
48, Mavi kitap dönemin toplum rehberi, telefon rehberi gibi. Sokak ağzı.
51, "Yeni edindiğim dostlara ilişkin bilinecek ne varsa bilmek isterim oldum olası, eski dostlarım konusunda hiçbir şey bilmemek."
"Hayır işleri ile uğraşan kişiler tüm insanlıklarını yitiriyorlar."
Tory'ler ne? Araştır 
57, East End araştır. 
"Yaşamın cerahatli yaralarından. Ne kadar konuşmazsak o kadar iyi bence."
60, İngiliz edebiyatçıları araştır 
62, kurşunla birleştirilmiş camlar vitray mi?
Dakik olmayı zaman hırsızlığı olarak nitelendiriyor. (Kitapta Tüm bildiklerimizi alt üst ediyor Lord Henry - Lord Harry Henry)
65, "Erkekler yorulduğu, kadınlar merak ettiği için evlenir."
68, "Başkaları alacak diye korkmasak atacağımız pek çok şey var."
76, şiirler ve şairler
81, sağduyu ve korkaklık 
Dorian kendini keşfettikten sonra ve kendini keşfetmeden önce iki farklı karakter olmuş oluyor mu?
95, "Dorian arada bir budalalık yapmaktan kaçınmayacak kadar akıllıdır." (Budalalılığını ya da serseriliğini kontrol edebilecek kadar akıllı olmak lazım.)
İyi evlilik kötü evlilik insana ne yapar sorgulanmış.
Lord Henry konuştuğu kadar sert mi yoksa içindeki naif çocuğu korumak için mi bu kadar sert davranıyor?
97, İyimserlik ve iyilik sorgusu. (İyilik yapmaya çalışma, iyi ol derler. En büyük kiliseyi ya da camiyi dikenin en iyi olduğunu söyleyemeyiz. Kara para ya da kara kalp aklamak için yapılan iyilikler var)
99, Dorian’ın vasileri evlenmesine de karışabilirler.
101, Dorian Sibly'in ona, Harry'nin kuramlarını yanlış, büyüleyici, zehirli ve keyifli kuramlarının hepsini unutturuyor. Kadının gücü, aşkın gücü.
Bir de, "Adam evlilik teklif etmez, kadın ettirir" diyor Harry.
İyilik sorgulanması. "Mutlu olduğumuzda hep iyi oluruz da, iyi olduğumuzda hep mutlu olmayız." (Hatta iyilikten maraz doğar. Önce kendine iyi olmalı insan. Başkalarına iyi olmaya çalışırken kendine kötülük etmemeli. Kedi gibi kendine saygılı yaşamalı)
İyi insan ve uyum cümleleri nefis. 
102, "Hiçbir uygar kişi sürdüğü keyiften ötürü pişmanlık çekmez. Hiçbir ilkel kişi de keyfin ne olduğunu bilmez."
(Sürekli doğruyu yanlışı sorgulatıyor bize Harry)
193, seni neden seviyorum bilmiyorum diyor Dorian Harry'ye. Onu bildiklerinin dışında düşünmeye zorladığı için belki. İnanmasa da, kızsa da yine de vazgeçemiyor ondan.
Harry ise kendisinden vazgeçilemeyeceğinden çok emin.  
104, Basil'in aklına Dorian ile ilgili hangi olasılıklar gelmiş olabilir ki evliliğin daha iyi olduğunu düşünüyor.
"Aralarına hayat girdi" cümlesi bana çocuklarımızla neden eskisi gibi olamadığımızı tanımladı.
105, Miranda and Caliban https://www.dr.com.tr/ekitap/miranda-and-caliban
115, Doj gemisi https://dergipark.org.tr/download/article-file/152402
117, portre ona kendi güzelliğini sevmesini öğretmişti. Şimdi de kendi ruhundan tiksinmesini mi öğretecekti? (Keşke baĞzılarının böyle bir tablosu olsa da kendilerini görseler)
119, sosyete gençlerine yağan kartvizitler, davetler vs.
120, sadecegereksizşeylereihtiyaçduymak
Dorianin kendi resmime bakması bana kraliçenin aynaya bakıp, ayna ayna söyle bana, benden daha güzel var mi dünyada, demesini hatırlattı.
Dorian resmi kendisine vicdan, ahlak, yani tanrı yapmak istiyor.
123, kendimizi suçladığımız zaman başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir. Kişiyi günahtan arındıran itirafın kendisidir. Yoksa günah çıkartan papaz değil. (Sinyal verince her dönüşü yapabilen,  dörtlülerini yakınca her yere park edebileceğine inanan sürücüler gibi)
127, geç kalan iyi niyetler. 
Şerefli Bir Niyet filmi aklıma geldi. 1888 yılında Amsterdam'da inşa edilecek büyük tren istasyonunun karşısında yapılacak Park Plaza Victoria Oteli için evi yıkılmak istenen keman ustası buna izin vermemek için bir plan yapar. 
"Başka bir kadının kocanıza aldırttığı şapka ile dolaşıyorsanız, kocanızın ilgisini kaybetmişsiniz." vs şapkaya tav olmuşsunuz demektir.
129, "İnsan yaşamın rengini emmeli de ayrıntılara girmemeli."
130, Kadınlar için "Biz onlara özgürlüklerini verdik, onlar hala köle olup efendilerini arıyorlar."
140, kendi yaşantımızın seyircisi durumuna gelebilmek.
İÇİNİN GÜZELLİĞİ YÜZÜNE YANSIYOR 
165-166, "Sevinçli anıların hüsran, tatlı anıların burukluk vermediği bir dünya."
167, "Herhangi bir dini benimseyerek kişisel gelişimini kısıtlama yanlışına düşmemek."
Dorian bu bölümde dünyayı ve kültürleri tanıyor.
İnsan kemiğinden yapılma flüt (169)
Değerli taşlar, anlamları, tarih içinde kullananlar ve kullandıkları yerler resmi geçit yaptı.
172, Zor ısınan evlerin duvarları tablo yerine duvar halıları ile kaplanıyor.
Dorian merak sardığı, yitip giden tüm güzellikler karşısında kendi güzelliğinin kalıcılığını ispat ediyor sanki.
Viyana yakınlarındaki Türk karargâhında ele geçirilen İzmir gümüşü karyola Osmanlı’nın da ayni gösterişte olduğunu gösteriyor.
Bu şaşaa karşısında Fransız devriminin neden olduğunu da anlayabiliyoruz değil mi? Halk ile aralarındaki aralık çok büyük.
KITABIN RENGİ MOR
174, İsa’nın Gelinleri: mor ipekli. Mor renk zor bulunan bir renk. Dorian tablosunun önüne mor cenaze örtüsünü perde niyetine seriyor. Salyangozdan yapılıyor. Sadece krallar giyiyor. Morda doğan terimi var. Dorian’ın annesinin tablosunda da annesinin elinde tuttuğu kadehten morlar dökülmekteydi. (180) 205'te de yanardöner mor boyunlu kuşlardan söz ediliyor.
181'de yine mor var. Roma İmparatorluğu Dönemi, gümüş nallı katırların çektiği sedef ve mor renkli araba...
İsa'nın gelini veya gelini olan Kuzu'nun karısı, İncil'de, İncil'de, Vahiy'de, Ekillerde ve Eski Ahit'te ilgili ayetlerdeki ilgili ayetler grubuna atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir.
İsa'nın gelini demektir. Hz. İsa ile evli olduğuna inanılan kilise kastedilir.
İsa Mesih kiliseye sadık olmayı vaat ettiği için kilisenin ilişkisinden beklentilerini gelini olarak nitelendirdi.
Kilise (gelin) ve Mesih (damat) arasındaki ilişkiye de uzanır. Kilise, İsa Mesih'in otoritesine boyun eğmeli ve efendisine teslim olmalıdır.
İsa'nın Gelini Vaat Edilmiş Birleşmeyi Bekliyor
Kutsal Yazılar ayrıca İsa Mesih ile gelini, kilise arasında son bir birleşme vaat ediyor. Mesih kehanet edilen İkinci Gelen'e döndüğünde, gelininle birlikte, ikisinin sonsuza dek birleşeceği bir düğün töreninde kutlayacak.
Sevinelim, memnun olalım ve ona şan verelim! Çünkü Kuzu düğünü geldi ve gelini kendini hazırladı. Parlak ve temiz ince çarşaflar giymesi için ona verildi ”(Vahiy 19: 7-8).
O zamana kadar, kilise üyelerinin sadık ve hazır olmaları teşvik edilir, İsa Mesih'le birleşecekleri ve sevgili gelini olarak O'na uyum içinde yaşayacakları görkemli bir gün bekleyerek beklenir.
Fleur de lys bir çeşit arma
178, nezaket kuralları ahlakın üzerinde. 
187, "Mevkiyle servet aynı şey değil."
"İnsanın günahı ve kötülüğü dışarı vurur."
196, "Her birimiz cenneti de cehennemi de içimizde taşırız."
197, "Kibrinin yakarışı karşılığını bulmuş. Pişmanlığının yakarışı da karşılık görecektir."
203, çekiciliği işlenmesinde değil sonradan anımsamasında olan günahlar vardır. Ama cinayet onlardan değil.
205, Concorde meydanındaki Dikilitaş ve Nil kıyıları bahsi geçiyor.
Concorde meydanı ve Dikilitaş Sultanahmeti hatırlatıyor. Meydandaki 3.300 yıllık Luksor Dikilitaşı Mısır’dan getirilmiş ama “çalıntı” değil “hediye“. Dönemin Mısır Hidivi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa 1829’da hediye olarak göndermiş ve meydana III Napolyon tarafından 1836’da diktirilmiş… (pariste.net / ahmet öre)
217, "İnsan rol yapmak zorundayken olduğundan rahat görünür." (Kötüysen kendin olmak zor elbet) Kekemeler şarki söylerken rahatlar. Türkan Şoray utangaç ve heyecanlı aslında ama rol yaparken son derece rahat.
218, "Sabahleyin erken kalkıyorlar çünkü yapacak çok işleri var. Akşamleyin erkenden yatıyorlar çünkü düşünecek hiçbir şeyleri yok."
221, yeniden evlenmek üzerine, "Siz yeniden evlenmeyecek kadar mutlusunuz."
222, "Bütün evliler bekâr hayatı yaşıyor, bütün bekarlar da evliymiş gibi yaşıyor."
223, "Bir erkek herhangi bir kadınla mutlu olabilir. Yeter ki onu sevmesin."
"Geleceği olan erkekler ve geçmişi olan kadınları sevmek."
240, prens ikilem 
241, "Güzelliğe aşırı değer biçiyorsun"
"Güzellik erdemli olmaktan, erdemli olmak çirkin olmaktan iyi."
242, diyalog. "Tanımlamak kısıtlamaktır."
243, "Biz kadınlar kulağımızla severiz. Siz erkekler gözünüzle seversiniz."
244, "Boş dizginle doludizgin gitmek."
252, Dorian ile düşes aşkı. Düşes aşık ama hoşlanmıyor. Dorian hoşlanıyor ama aşık değil 
262, "Bütün ağır suçlar bayağıdır, aynı zamanda bütün bayağılıklar da ağır suç."
266, "Yaşlılığın trajedisi insanin ihtiyarlaması değil de genç kalmasıdır."
268, "Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır."
271, "İnsanın adil bir Tanrıya yönelttiği dua 'günahlarımızı bağışla' değil de, 'hatalarımız için bize ceza yolla' olmalıydı."

Ağzından çıkanlara dikkat etmek lazım. Bazen zamanına denk geliyor ve gerçek oluyor. 
Dorian tablodaki çirkinleşmeyi sadece kendisi görüyor. Bir çeşit vicdan. Bir yandan da günahlarını başkaları da görecek zannedip korkuyor.

Dorian güzelliğinin tuzağına kapıldı.
Eva da güzelliğinden sıkılmıştı hatırlayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder