Sizi bilmem ama “Azerbaycan” deyince benim ilk aklıma düşen sözcük “asalet” oluyor.
Sonra zarafet, incelik, kültür, sanat, spor, bağımsızlık, vatanperverlik, vefa, aidiyet, bağlılık, tarih, coğrafi güzellikler ve coğrafi zenginlikler sıralanıyor ardı ardına.
Azerbaycanlılara baktığımda en çok da bozulmamış ruhların masumiyetini hissediyorum içimde.
Karşıdan bakınca sanki Azerbaycanlılar zamanı durdurmuş ve masumiyet çağında kalmış gibi görünüyorlar. Karşıdan hissedilenler bir yana, yakından tanıdıklarımda da aynı temiz öz’ü görüyorum.
Belki tarih boyunca yaşadıkları acılardan geçerken özlerini kaybetmemek adına bu kadar dirençli olmayı öğrendiler. Bu yolda da kültürlerini nesilden nesle aktarmayı hayatlarının amacı bildiler.
Azerbaycan üzerine okuduğum yazılarda dünya yüzünde, 56 ülkeye dağılmış 45 milyondan fazla Azerbaycan Türkü olduğunu öğrendim. Azerbaycan’da yaşayan nüfus ise 10 milyona yakın. Azerbaycan’da çoğunlukla Azerbaycan Türkleri yaşasa da Rus ve Ermeni nüfusa da rastlamak mümkün. Ülkenin resmi dini yok. Dili ise Azerbaycan Türkçesi.
Azerbaycan Cumhuriyeti 100. Yaşında
Azerbaycanlıların birbirlerinden kopmaması ve Azerbaycan kültürünü yaşatması amacı ile 1 Şubat 1949 tarihinde Mehmet Emin Resulzade (1884-1955) tarafından kurulan Azerbaycan Kültür Derneği, bu amaç yolunda durmaksızın çalışıyor. Bu çalışmalardan biri de dün gece Bursa'da gerçekleşti.
Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kent Konseyi işbirliği ile, Mehmet Emin Resulzade ve arkadaşlarının 28 Mayıs 1918 tarihinde kurduğu Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş yıl dönümünü kutlamak üzere bir şölen düzenlendi.
Bursa Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi AKKM'de gerçekleşen "Cumhuriyet Şöleni" Türkiye ve Azerbaycan Milli Marşlarının okunmasıyla başladı. Devamında Azerbaycan tarihinde yer almış kişileri gösteren kısa bir video izledik. Videonun sonunda Mehmet Emin Resulzade'nin yaptığı buram buram vatan hasreti kokan konuşma, Emin Abid Gültekin'in dizeleri ile nihayetlendi.
"Sen bizimsin, bizimsin, durdukça bedende can,
Yaşa yaşa çok yaşa,
Ey Şanlı Azerbaycan!"
Video gösteriminin ardından Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi Başkanı Handan Askeran Ton açılış konuşmasını yaptı. Konuşmasında başta Mehmet Emin Resulzade olmak üzere Azerbaycan Cumhuriyeti'nin tüm kurucularını rahmet ve minnetle andı. 100 yıl önce kurulan ve 23 ay yaşayabilen Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin ilke ve ideolojisinin, 70 yıl sonra Ruslar'a karşı verilen azatlık mücadelesinde Azerbaycan halkına en büyük gücü sağladığını söyledi. "Bugün semalarda dalgalanan üç renkli bayrak ve okunan Milli Marş, 1918 Cumhuriyeti'nden Azerbaycan halkına kalan en değerli mirastır. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, inanç, söz ve ifade özgürlüğü sağlayan, demokratik seçimler geçiren ve kadınlara seçme ve seçilme hakkını ilk tanıyan, parlamenter sistem içinde demokratik uygulamalarla bugünün ileri demokrasi örneklerini yaşayan ve yaşatan bir devlet yaratmıştır.
Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi Başkanı Handan Askeran Ton |
Azerbaycan Milletvekili Eflatun Amaşov ise, Azerbaycan'dan kucak dolusu selam getirdiğini söyleyerek başladı konuşmasına. Amaşov, Türk dünyasında ilk cumhuriyet yönetim formuna dayanan devletin Azerbaycan Halk Cumhuriyeti olduğunu anlattı ve kurulan bu cumhuriyetin tüm Türk dünyası için önemli olduğunu söyledi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Azerbaycan Cumhuriyeti için önemini minnet ve şükranla dile getirdi.
Azerbaycan Milletvekili Eflatun Amaşov |
Bursalıların yoğun ilgi gösterdiği programa Bursa Vali Yardımcısı Nevzat Ergün, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Alinur Aktaş adına Meclis Üyesi Turgay Yel, Bursa Kent Konseyi Başkanvekili Şuayip Toprak, Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, Yerel Gündem Şube Müdürü Mahmut Turunç, Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, dernek başkanları ve siyasi partilerin temsilcileri katıldı.
Gece boyu Azerbaycan Kültür Derneği Halk Dansları Topluluğu dansları ile sahneyi hiç boş bırakmadı.
Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu Genel Sanat Yönetmeni Abdullah Kurbani yönetimindeki Azerbaycan Kültür Derneği Orkestrası, orkestra olarak parçalar seslendirdikleri gibi, Azerbaycan Halk Sanatçısı Arzu Kurbani’ye de eşlik ettiler.
Ankara Devlet Operası solistleri Esin Talınlı ve Şenol Talınlı, yine Ankara Devlet Operası Piyanisti Melahat İsmayilova eşliğinde Azerbaycan'dan ezgiler seslendirdiler.
Pek çoğuna aşina olduğumuz ezgiler, Azerbaycan Türkçesi de olsa anladığımız sözler ile birleşince dinlemek daha bir keyifli oldu. Türkçe konuşarak Çin Seddi'nden Adriyatik'e kadar yürüyebilirsiniz sözündeki gibi, lehçeler farklı olsa da pek çok ortak sözcük sayesinde anlaşmak diğer dillerdeki kadar zor olmuyor.
****
Gecenin sunuculuğunu yapan Gönül Şamilkızı Cumhuriyet için ömrünü veren ama Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını görmeden dünyadan göçen Mirza Bala, Mehmet Ali Resuloğlu, Ahmet Karaca, Resul Ünsal, Teymur Ateşli ve Ali Volkan'ı yazdıkları şiirlerden dizelerle yâd etti.
Yine Azerbaycan Kültür Derneği Yönetiminde bulunan büyüklerden Hamit Ataman'ın, Feyzi Aküzüm'ün, Ahmet Karaca'nın, Mehmet Kengerli'nin, Kerim Oder'in, Gülçehre Askeran'ın, Dr. Cengiz Askeran'ın ve Celal Odelli'nin isimlerini saygıyla ve şükranla zikretti.
Şamilkızı aralarda yaptığı konuşmalarda yanlış bilinen pek çok konuya değinerek konukları bilgilendirdi.
Mesela:
Kazak değil, Gazağı
Bizim Kazak Dansı diye bildiğimiz, aslında Azerbaycan'ın Gazak yöresinin dansı olan Gazağı dansı imiş.
Sovyet etkisi değil, Azerbaycan'ın kendisi
Azerbaycan'ın sanatı üzerinde Rus etkisi olduğu söylenir hep. Azerbaycan'ın büyük bestecisi Üzeyir Hacıbeyov 15. yüzyıl şairi Fuzûlî’nin trajik aşk hikayesine dayanan ilk operası olan "Leyla ve Mecnun"u 1907 yılında yazmış, eser 1908 yılında sahnelenmiştir.
Bu Türküler Azerbaycan illerinin
"Iğdır'ın Al Alması" türküsündeki şehir Iğdır değil Kuba şehri. "Ardahan Dağları Başı Dumanlı" türküsündeki şehir Ardahan değil Şuşa şehri. Azerbaycan'dan Türkiye'ye gelen güzel sesli İsrafil Azeri, Feyzi Aküzüm tarafından TRT Ankara radyosuna götürülür. O dönemlerde henüz radyoda Azerbaycan şarkıları söylenmiyor. Mesut Cemil İsrafil Azeri'den Azerbaycan şarkısı söylemesini istiyor. İsrafil "Şuşa'nın Dağları Başı Dumanlı" şarkısı ile "Kuba'nın Al Alması" şarkısını söylüyor. Azerbaycan o dönemlerde Sovyet topraklarına dahil olduğu için şarkıların sözlerinden "toprak talebi" anlamı çıkartılabileceği söylenerek şehirlerin isimleri değiştiriliyor. Feyzi Aküzüm, "Kuba da bizim Iğdır da bizim, Şuşa da bizim Ardahan da bizim, yeter ki Azerbaycan şarkıları seslendirilsin" deyince şarkılar TRT repertuvarında Iğdır ve Ardahan isimleri ile yer alıyor.
Sadece Solgun bir Fidan Kalmadı
Bakü’de kurşuna dizilerek, kendi vücuduyla beraber eserleri de ortadan kaldırılarak imha edilen Azerbaycanlı Şair Ahmet Cevat:
"Bir gül ektim açılmamış derdiler,
Zahmetimden bana bir diken kaldı.
Emek çektim, gün geçirdim, gül ektim,
Emeğimden solgun bir fidan kaldı." demişse de Azerbaycan Milli Marşı'nın ve "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısının sözlerini yazan da kendisidir. (Kendisi hakkında okuma yaparken, "Birisi çıksa da henüz 45 yaşında iken öldürülen, evi barkı dağıtılan, eserleri yok edilen Ahmet Cevat AHUNDZADE'nin hayatını bir film ile anlatsa" dedim kendi kendime.)
****
Tüm gösterilerin sonunda Azerbaycan Kültür Derneği Halk Dansları Topluluğu gençleri, ellerinde bayraklar ile Mehmet Emin Resulzade'nin Gençliğe Hitabesi'ni seslendirdi. Perdeden kendilerini izleyen Resulzade gençleriyle gurur duyuyor olmalıydı.
Daha sonra gecede sahne alan tüm sanatçılar ve Azerbaycan Kültür Derneği Yönetim Kurulu, Ankara'dan gelen konuklar ile sahneye çıktılar. Ellerinde Türk ve Azerbaycan bayrakları ile hep birlikte 'Yaşa Azerbaycan'ı, "Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa'yı ve sonrasında da 'Çırpınırdı Karadeniz'i salondaki izleyiciler ile birlikte söylediler.
Sanatçıların sahnedeki duruşlarından, icra edilen sanata kadar her anlamda kaliteyi yansıtan görüntülerle dolu bir müzik ve kültür ziyafetiydi gece boyu yaşadığımız.
Azerbaycan'ı ve Azerbaycanlıları daha iyi anlamakla başlayan, onların medeniyetine, ilmine, irfanına şahit ve hâttâ hayran olmakla devam eden bir geceydi.
Danslarında kadın erkek eşitliğini, kadına verilen değeri ve gösterilen saygıyı, en çok da insan olmanın onurunu görüyordunuz.
Şarkılarında sadece kadın ya da erkek aşkına değil, kurda kuşa, çiçeğe kelebeğe, tüm doğaya olan aşkı ve tüm canlılara gösterilen saygıyı duyumsuyordunuz.
Yazının başında dedim ya, sanki zaman içinde bir yolculuktu yaşadığımız.
Hem tarih açısından, hem de bizim artık iyice yitirdiğimiz zarafet ve masumiyet açısından içim ezilerek izledim bu değerli kültürün dışavurumlarını.
Onlar kültürlerinin kıymetinin farkındalar ve bu kıymeti yitirmeden gelecek nesillere aktarabilmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar.
Dernek bünyesindeki gençleri görünce gayretlerinin boşa çıkmadığını, çalışmalarında başarılı olduklarını anlıyor insan. İbret alıyor, saygı duyuyor, bir yandan da kendini sorguluyor.
O zaman Emin Abid Gültekin'in dizelerini bir kez de biz yineleyelim:
"Yaşa Yaşa Çok Yaşa, Ey Şanlı Azerbaycan!"
Gece boyu Azerbaycan Kültür Derneği Halk Dansları Topluluğu dansları ile sahneyi hiç boş bırakmadı.
Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu Genel Sanat Yönetmeni Abdullah Kurbani yönetimindeki Azerbaycan Kültür Derneği Orkestrası, orkestra olarak parçalar seslendirdikleri gibi, Azerbaycan Halk Sanatçısı Arzu Kurbani’ye de eşlik ettiler.
Arzu Kurbani |
Ankara Devlet Operası solistleri Esin Talınlı ve Şenol Talınlı |
****
Gecenin sunuculuğunu yapan Gönül Şamilkızı Cumhuriyet için ömrünü veren ama Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını görmeden dünyadan göçen Mirza Bala, Mehmet Ali Resuloğlu, Ahmet Karaca, Resul Ünsal, Teymur Ateşli ve Ali Volkan'ı yazdıkları şiirlerden dizelerle yâd etti.
Gönül Şamilkızı |
Şamilkızı aralarda yaptığı konuşmalarda yanlış bilinen pek çok konuya değinerek konukları bilgilendirdi.
Mesela:
Kazak değil, Gazağı
Bizim Kazak Dansı diye bildiğimiz, aslında Azerbaycan'ın Gazak yöresinin dansı olan Gazağı dansı imiş.
Sovyet etkisi değil, Azerbaycan'ın kendisi
Azerbaycan'ın sanatı üzerinde Rus etkisi olduğu söylenir hep. Azerbaycan'ın büyük bestecisi Üzeyir Hacıbeyov 15. yüzyıl şairi Fuzûlî’nin trajik aşk hikayesine dayanan ilk operası olan "Leyla ve Mecnun"u 1907 yılında yazmış, eser 1908 yılında sahnelenmiştir.
Bu Türküler Azerbaycan illerinin
"Iğdır'ın Al Alması" türküsündeki şehir Iğdır değil Kuba şehri. "Ardahan Dağları Başı Dumanlı" türküsündeki şehir Ardahan değil Şuşa şehri. Azerbaycan'dan Türkiye'ye gelen güzel sesli İsrafil Azeri, Feyzi Aküzüm tarafından TRT Ankara radyosuna götürülür. O dönemlerde henüz radyoda Azerbaycan şarkıları söylenmiyor. Mesut Cemil İsrafil Azeri'den Azerbaycan şarkısı söylemesini istiyor. İsrafil "Şuşa'nın Dağları Başı Dumanlı" şarkısı ile "Kuba'nın Al Alması" şarkısını söylüyor. Azerbaycan o dönemlerde Sovyet topraklarına dahil olduğu için şarkıların sözlerinden "toprak talebi" anlamı çıkartılabileceği söylenerek şehirlerin isimleri değiştiriliyor. Feyzi Aküzüm, "Kuba da bizim Iğdır da bizim, Şuşa da bizim Ardahan da bizim, yeter ki Azerbaycan şarkıları seslendirilsin" deyince şarkılar TRT repertuvarında Iğdır ve Ardahan isimleri ile yer alıyor.
Sadece Solgun bir Fidan Kalmadı
Bakü’de kurşuna dizilerek, kendi vücuduyla beraber eserleri de ortadan kaldırılarak imha edilen Azerbaycanlı Şair Ahmet Cevat:
"Bir gül ektim açılmamış derdiler,
Zahmetimden bana bir diken kaldı.
Emek çektim, gün geçirdim, gül ektim,
Emeğimden solgun bir fidan kaldı." demişse de Azerbaycan Milli Marşı'nın ve "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısının sözlerini yazan da kendisidir. (Kendisi hakkında okuma yaparken, "Birisi çıksa da henüz 45 yaşında iken öldürülen, evi barkı dağıtılan, eserleri yok edilen Ahmet Cevat AHUNDZADE'nin hayatını bir film ile anlatsa" dedim kendi kendime.)
****
Tüm gösterilerin sonunda Azerbaycan Kültür Derneği Halk Dansları Topluluğu gençleri, ellerinde bayraklar ile Mehmet Emin Resulzade'nin Gençliğe Hitabesi'ni seslendirdi. Perdeden kendilerini izleyen Resulzade gençleriyle gurur duyuyor olmalıydı.
Daha sonra gecede sahne alan tüm sanatçılar ve Azerbaycan Kültür Derneği Yönetim Kurulu, Ankara'dan gelen konuklar ile sahneye çıktılar. Ellerinde Türk ve Azerbaycan bayrakları ile hep birlikte 'Yaşa Azerbaycan'ı, "Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa'yı ve sonrasında da 'Çırpınırdı Karadeniz'i salondaki izleyiciler ile birlikte söylediler.
Sanatçıların sahnedeki duruşlarından, icra edilen sanata kadar her anlamda kaliteyi yansıtan görüntülerle dolu bir müzik ve kültür ziyafetiydi gece boyu yaşadığımız.
Azerbaycan'ı ve Azerbaycanlıları daha iyi anlamakla başlayan, onların medeniyetine, ilmine, irfanına şahit ve hâttâ hayran olmakla devam eden bir geceydi.
Danslarında kadın erkek eşitliğini, kadına verilen değeri ve gösterilen saygıyı, en çok da insan olmanın onurunu görüyordunuz.
Şarkılarında sadece kadın ya da erkek aşkına değil, kurda kuşa, çiçeğe kelebeğe, tüm doğaya olan aşkı ve tüm canlılara gösterilen saygıyı duyumsuyordunuz.
Yazının başında dedim ya, sanki zaman içinde bir yolculuktu yaşadığımız.
Hem tarih açısından, hem de bizim artık iyice yitirdiğimiz zarafet ve masumiyet açısından içim ezilerek izledim bu değerli kültürün dışavurumlarını.
Onlar kültürlerinin kıymetinin farkındalar ve bu kıymeti yitirmeden gelecek nesillere aktarabilmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar.
Dernek bünyesindeki gençleri görünce gayretlerinin boşa çıkmadığını, çalışmalarında başarılı olduklarını anlıyor insan. İbret alıyor, saygı duyuyor, bir yandan da kendini sorguluyor.
O zaman Emin Abid Gültekin'in dizelerini bir kez de biz yineleyelim:
"Yaşa Yaşa Çok Yaşa, Ey Şanlı Azerbaycan!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder